Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin ve Hediye Levent ile DoğuBatı (7): Ukrayna’daki savaş İran ve İsrail’i nasıl etkiliyor?

Bu bölümde Hediye Levent, Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşın İran ile yürütülen nükleer müzakere sürecine etkisine odaklandı. Işın Eliçin ise İsrail’in Rus oligarklarla kurduğu girift ilişkileri ve bu ilişkilerin Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımların delinmesine etki edip etmeyeceğine dair tartışmaları anlattı. Programda, nükleer müzakerelerin kısa tarihi, müzakere sürecinde Rusya’nın Ukrayna’ya savaş başlatmasından hemen önceki pozisyonlar ve bu pozisyonların Rusya’nın savaş başladıktan sonra Moskova’nın “müzakere dışı talepler” gündeme getirmesiyle nasıl değiştiği ve İran ile İsrail arasındaki örtük savaşta, İran Devrim Muhafızları’nın Erbil’e düzenlediği saldırı ele alındı. Rusya-Ukrayna savaşında İsrail’in “tarafsız” kalma ve arabulucu olma çabası ile Rus oligarklarla ilişkileri, Türkiye ile karşılaştırmalar yapılarak konuşuldu.

DoğuBatı programı, Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) Derneği Türkiye Temsilciliği’nin katkıları ile hazırlanmıştır.

Yayına Hazırlayan: Rona Şenol

Yayın Metni:

Işın Eliçin: İyi akşamlar sevgili izleyiciler. İyi akşamlar sevgili Hediye. 

Hediye Levent: İyi akşamlar sevgili izleyiciler. İyi akşamlar sevgili Işın. 

Eliçin: Bugün Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşının yirminci günü. Biz daha çok bu savaşın İran ve İsrail yansımalarını ele almak istiyoruz bugünkü programımızda. İran önemli, biraz göz ardı edildi. Çünkü bu savaş -sıcak savaş- başlamadan önce aslında İran’la nükleer müzakerelerde epey ilerleme kaydedilmişti. Şu gündü, bu gündü, az kaldı derken savaş çıktı ve ilginç gelişmeler oldu. Şimdi bize Hediye, onları hem hatırlatacak hem anlatacak ne oluyor diye ama önce istersen Hediye, her şeyden önce bu İran’la nükleer müzakereler nedir? Yani neyi konuşuyoruz? Ne olmuştu? Belleklerimizi tazeler misin?

Levent: Evet aslında arada bir hatırlamak gerekiyor. Çünkü hep gündemde olan ama sürekli birtakım gelişmelerin olduğu, takibi zor dosyalardan biri İran nükleer meselesi. Şimdi esas olay şu. Hatta Baba Bush döneminden de birçok insan hatırlayacaktır belki. Amerika’nın Irak’ı işgali döneminde de gündeme gelmişti birçok defa. Amerika özellikle İran’ı nükleer silah üretmek üzere birtakım çalışmalar yapmak ve bu amaçla tesisler kurup uranyum zenginleştirerek silah üretecek hale gelmekle suçluyor. İran da diyor ki “Hayır benim nükleer silah üretmek gibi bir niyetim yok. Bunu ben enerji ihtiyacımı karşılamak için, kısacası barışçıl amaçlarla kullanmak istiyorum. Bu çerçevede zaten beni suçluyorsun ama Dünya’da birçok ülkenin nükleer silahı var. Onlara niye aynı tepkiyi göstermiyorsun?”. Amerika ve Batı Bloku başka şeyler söylüyorlardı vesaire vesaire en sonunda Obama döneminde bu iş böyle gitmez şeklinde bir noktaya gelindi. Yani küresel anlamda söylüyorum. Çünkü birincisi, İran’a yönelik çok ciddi ekonomik yaptırımlar uygulanıyordu zaten ama aynı zamanda Dünya’nın enerji ihtiyaçlarının karşılanması açısından İran çok önemli ülkelerden biri. Hem gaz yatakları hem de petrol rezervleri açısından ilk beşte dünya çapında. Velhasıl Obama döneminde Amerika’yla İran arasında bir görüşmeler süreci başladı. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun gözlemci olacağı ve İran’daki çalışmaları izleyeceği öngörüsünde bulunularak ya da böyle bir niyetle. Dolayısıyla İran’ın bu nükleer çalışmaları, uranyum zenginleştirme çalışmalarının barışçıl amaçlı kullanılabilecek sınırda kalması amaçlanıyordu. 2015 yılında herkesi ümitlendiren bir anlaşma yapıldı bu çerçevede. Tabii onun arka planları var, garantör ülkeler var. Mesela garantör ülkeler; İngiltere, Fransa, Çin, Rusya gibi ülkeler. Açıkçası ümit verici bir şeydi. Çünkü “Irak’tan sonra işte İran’a da sıra gelebilir. Bir savaş gerekçesi olarak kullanılabilir” şeklinde bölgede hepimiz hop oturup hop kalkıyorduk zaten. Ama tabii ki bu anlaşmadan memnun olmayan ülkeler de var. Bunların başında İsrail geliyor. Velhasıl Obama döneminde ulaşılan anlaşmanın daha teknik detayları, altyapısı tam olarak bitirilmeden ve bu anlaşma tam olarak yani kapsamlı şekilde devreye girmeden Obama koltuğu Trump’a bıraktı. Trump da 2018 yılında “Biz böyle bir anlaşmaya tabi olmayız, istemiyoruz” diyip tek taraflı çekildi. Bu da yetmiyormuş gibi İran’a bir sürü ek yaptırım öngören bir paketi, yaptırım uygulamasını daha doğrusu yürürlüğe soktu. Dolayısıyla İran ekonomik açıdan çok ağır bir sürece girdi. Tabii burada amaç oradaki halkı huzursuz etmek, içeride zaten bulunan huzursuzlukların ekonomik kriz yüküyle birlikte daha da büyümesi ve mevcut yönetime, İran yönetimine yönelip yönetimi devirmesi şeklinde çok klasik, bilindik bir senaryo söz konusuydu ama o gerçekleşmedi. Aynı zamanda İran’ın da oldukça sıkıntıda olduğunu biliyoruz. Genel olarak arka planını böyle özetleyebiliriz. 

Eliçin: Ben de küçük hatırlatma yapıp ikinci sorumu sormadan önce: Tabii o dönemde de Türkiye’nin bir arabuluculuğu olmuştu Obama döneminde. Fakat Obama Türkiye’yi devre dışı bırakarak doğrudan İran’la görüşmeleri, temasları kurdu ve bu anlaşmayı yaptı. Hatta Türkiye’yle beraber Brezilya da devredeydi yanlış hatırlamıyorsam. Hani biz çözelim bu sorunu derken. Sonra bir de tabii Türkiye’nin meşhur yaptırımları delme hikayesi oldu. Bugün konumuz oraya da gelecek. Türkiye’nin yeniden yaptırımları -bu kez Rusya’ya yönelik yaptırımları- delmesi olası olabilir. Böyle bir endişe var Batı’da. Hemen kapattım. Sana şimdi soruyorum. Peki. Şimdi, evet müzakereler çözülüyordu. Sen şimdi şeyi de çok güzel koydun. Yani bunu en çok istemeyecek ülke İsrail. Fakat Rusya da o çözüm sürecinin bir parçası olarak ilerliyordu. Ukrayna’da savaş patlak verince birdenbire Amerika Birleşik Devletleri sanki çok istiyormuş gibi “hemen bu işi çözelim, zaten ucuna gelmiştik” noktasına gelirken Rusya devreye girdi ve birtakım taleplerde bulundu. Müzakereler durdu. Bir anlatır mısın? Ne oldu?

Levent: Evet onu biraz daha geriye sararak anlatayım. Ukrayna meselesinden biraz öncesine kadar. Şimdi Trump, Amerika’nın tek taraflı olarak anlaşmadan çekildiğini duyurduktan sonra İran dedi ki “O zaman biz de Obama’yla yaptığımız anlaşmanın hükümlülüklerine, verdiğimiz sözlere uymak zorunda değiliz” dedi. “Çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi. Bu defa o anlaşmadan da, tek başına İran’dan da oldukça rahatsız olan ülkelerin başında gelen İsrail başta olmak üzere birçok ülke “İran nükleer zenginleştirme çalışmalarını bir nükleer silaha dönüştürebilecek kadar ilerletti” vesaire şeklinde birtakım iddialar gündeme getirdi. Tabii bu İran’ı biraz daha zorlamaya başlamıştı. Şimdi tekrar Biden döneminde, Biden’ın daha saldırgan, biraz daha savaşa endeksli dış politikadan diplomasiye geçiş yapacağını az çok biliyorduk. Seçim kampanyalarında da mesela İran’la nükleer anlaşmaya dönülecek şeklinde açıklamaları vardı. Zaten İran dosyası başta olmak üzere özellikle Orta Doğu ve İran’la ilgili masalara da  -mesela Obama dönemindeki anlaşma sürecine- katılmış olan, dahil olmuş olan isimler de yer aldı Biden’ın ekibinde. Ama diğer taraftan şimdi hem İran hem Biden açısından şöyle birtakım sorunlar da vardı. Ukrayna krizi başlayana kadarki dönemden bahsediyorum. Birkaç ayda şöyle bir şey ortaya çıktı. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na kayıtlı olmayan bazı tesislerde uranyum izi bulunduğuna dair birtakım veriler, açıklamalar da gelmeye başladı. Dolayısıyla İran’ın o arada kopuk olan sürede ne kadar ilerlemiş olduğu ya da neler yaptığı konusunda bir belirsizlik olduğunu söylüyordu Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve diyordu ki: “Tamam Biden ve İran yeniden anlaşmaya dönmeye niyetli ama bu anlaşma bir yerde tak diye kesildi, sonra kaldığımız yerden devam edemeyiz. Bunun ciddi bir hazırlığı, bir araştırma faslı teknik heyetlerin defalarca görüşmesi vesaire vesaire gerekiyor” diyordu. O arada da zaten işleri zorlaştıran farklı şeyler de vardı. Onlardan biri de özellikle İran’ın ağırlıklı olarak söylediği, İsrail’in de büyük ölçüde zaten reddetmediği hatta doğruladığı bazı saldırılar var İran içlerine yönelik. Doğrudan nükleer enerjiyle ilgili çalışan bilim insanlarına yönelik suikast eylemleri var. Ama bunun dışında bir de ağlara sızma, siber saldırılar vardı. Hatta bugünlerde -zamanlamasının çok manidar olduğunu düşünüyorum- İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın da Moskova ziyaretini yaptığı ve tam da Erbil’deki Amerikan askeri üssüne yönelik füze saldırısının gerçekleştiği aynı gün, İranlılar şöyle bir açıklama yaptılar. Dediler ki “Kum şehrine yakın Fordo’daki bir tesise yönelik siber saldırı yapmak üzere hazırlık yapan bir çeteyi ele geçirdik”. Şimdi oradaki amacın da şu olduğu iddia ediliyor. İran’ın iddiası bu. Diyor ki Hong Kong üzerinden bağlantı sağlayan bir siber çete İran içindeki bir nükleer tesiste patlamalara yol açacaktı. Böylece Viyana’da şu anda devam eden görüşmeleri dinamitlemiş olacaklardı. Yani “Bakın İran zaten çok ilerlemiş bunda. Nükleer silahı bırakın, hani neler yaptıkları belli bile değil. Siz gidip bir de oturup anlaşma mı yapmaya çalışıyorsunuz?” şeklinde ortalığı karıştıracaktı diyor İranlılar. Şimdi bu kısa bilgiyi verdikten sonra geldik Ukrayna meselesine. Tam Ukrayna meselesini, “Savaş olur mu olmaz mı? Rusya girer mi girmez mi?” konularını konuştuğumuz günlerde İran’la Amerika ciddi ciddi anlaşmaya çok yaklaşmıştı. Bu arada çözülmesi gereken iki üç tane ana problem vardı. Bunlardan biri İran’a yönelik özellikle Trump döneminde koyulan yaptırımların tamamen kaldırılması; ondan sonra mesela Trump döneminde İran Devrim Muhafızları terör listesine eklendi, bunun iptal edilmesi vesaire gibi. Amerika tarafı da işte birtakım tutukluların serbest bırakılmasını istiyor. İran bunların ajan olduğunu söylüyor vesaire böyle konular da vardı. Ama her halükarda ciddi bir noktaya ulaşmışlardı. Sonra Ukrayna savaşı patladı. Şimdi bu Viyana görüşmelerinin garantörlerinden biri hangisi? Rusya. Ukrayna savaşı patlayınca Amerika başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin en büyük çıkmazı ne? Enerji meselesi. Ve Amerikalılar -yani bu da aslında tarihin ironilerinden biri olarak bence siyasi tarihe geçecektir- Venezuela’yla İran’a daha bir yakın durdular. Yani Rusya’dan doğacak boşluğu Venezuela doldurur mu diye orayı bir yokladılar ki zaten orası da en az İran kadar hedefindeydi Amerika’nın. Diğer taraftan Orta Doğu ülkelerini, işte Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar vesaire tekrar tekrar yoklamaya devam ettiler. Hani üretimi arttırsınlar da enerji ihtiyacından doğacak açığı kapatsınlar diye. En son iş İran’a geldi. Şimdi bu enerji ihtiyacı haliyle Viyana görüşmelerinin, yani nükleer görüşmelerinin şaşırtıcı derecede hızlanmasını da sağladı. Orada Amerikalıların ya da Batı Bloku’nun bakışı şu, “Zaten İran’ın üstüne ciddi bir yaptırım var. Ekonomik açıdan ciddi sıkıntı yaşıyorlar. Rusya’dan da doğacak boşluğu da –“biz yaptırımların bir kısmını hatta hepsini kaldıralım, sizin ekonominiz şahlansın” vesaire vesaire diye. Tam o sırada devreye Rusya girdi. Rusya dedi ki “İran’la yapılacak herhangi bir nükleer ya da başka bir anlaşmanız benim İran’la ilişkilerimi -ekonomik, siyasi, güvenlik ilişkilerimi- etkileyemez. Bununla ilgili ben yazılı teminat istiyorum” dedi. Şimdi görünüşü aktaracağım, Işın sormak istediğin… 

Eliçin: Yani şöyle bir şey sormak isterim. Şimdi yani Rusya’nın bu hamlesi şaşırtıcı değil. Neden? Şu anda müthiş bir ekonomik yaptırım altında ve tabii ki elindeki enerji kartını kullanmak ister o yaptırımlara karşı. Yani birden İran’ın… Nasıl diyeyim? Batı tarafına geçmiş olmasını bir anlamda istemez, elinde tutmak ister. Onu da birazdan konuşacağız, bütün ülkelerin böyle açmazları var. Birçok ülkenin iki taraf arasında. Ama İran nasıl bir pozisyonda? Yani İran’a da böyle tamam Rus bloğunun tam üyesi mi diyeceğiz? Batı’yla anlaşmaya çalışıyor. Bir onu merak ederim. Yani bu krizde tarafsız da olmak mı isterdi? Hakikaten elini zayıf mı hale getirdi Rusya’nın bu çıkışı? Yoksa başka hesapları var mıydı? 

Levent: Açıkçası orada şöyle bir şey var. Birincisi, görünüşte İran bundan çok rahatsız olmuş görünüyor, Rusya’nın bu çıkışından. Ama şimdi alt alta böyle şeyleri koyunca İran’ın yaklaşımlarını, Rusya’nın bu çıkışını, diplomatik arka planı vesaire; İran’la Rusya arasında bir danışıklı dövüş olduğunu düşünüyorum. Bu benim şahsi kanaatim. 

Eliçin: Bir parantez açabilir miyim orada? Bana da şöyle bir şey geldi. Yani çok açık danışıklı dövüş olmasa bile şimdi mesela Suriye’de Rusya İran gitsin istiyordu oradan. Ya da buna açık kapı bırakıyordu. Mesela şimdi orada eline bir güç geldi. Rusya’ya karşı İran’ın biraz kozu oldu elinde bu süreçte gibi. Yani karşılıklı müzakere, pazarlık edilebilecek dengeleri İran lehine biraz daha arttırmış gibi de olmuş olabilir gibi geldi bana da. Özür dilerim. Devam et lütfen.

Levent: O da olabilir. Şimdi benim bakış açım biraz daha şöyle. Bu İran ve Rusya’nın politikalarını, Orta Doğu’daki politikaları haliyle bulundukları coğrafyadaki politikaları ve birbirlerine bakışları birbirinden farklı diye düşünüyorum. Mesela aynı şey Rusya için de geçerli. Türkiye’yle Rusya arasında Suriye’deki pozisyonla Güney Kafkasya’daki mesela bir Ermenistan-Azerbaycan savaşındaki duruş tamamen birbirinden farklıydı gibi. Şimdi İran’la ilgili bence şöyle bir şey ortaya çıktı. Şimdi bu Rusya’ya yönelik ambargolarla birlikte Batı’nın çok ciddi bir enerji açığı ortaya çıkacak ya, özellikle gelecek kışı biz nasıl geçireceğiz falan gibi telaşlanmış durumdalar şimdiden. İran’ın bunu en azından bir altı, hatta belki de dokuz ay, karşılayabilecek kadar halihazırda stoğu var. Tabii bu arada varil fiyatları da petrolün fiyatları da çok hızlı bir şekilde tırmanıyor. Haliyle bu piyasalara, fiyatlara doğrudan yansıyor. Avrupalılar açısından domino etkisi yaratacak şeyler. Şimdi İran’ın normalde günlük üretimi yüz milyon varilmiş. Bu da günlük işte bir milyon varile tekabül ediyor. O da Dünya ihtiyacının yüzde biri günlük olarak. Diğer taraftan Trump döneminde uygulanan yeni yaptırımlar vesaire var. Günlük 2.8 milyon varilken üretimi 200 bin varile düşmüş İran’ın. 

Eliçin: Normalde yapabileceğinin beşte birine düşmüş durumda.

Levent: Evet baya düşmüş. Ondan sonra bu günlük üretiminin önemli bir kısmı şeye gitmeye başlamış. Yani iç tüketime, bir de Çin’e yenilerde satmaya başlamışlar. O yüzden üretim kapasitesini arttırmış İran bir kere daha. Şu anda günlük 2.8 milyon varil gibi bir üretimi varmış İran’ın ve bu da haliyle aslında Avrupa’nın önemli ölçüde ihtiyacını karşılayacak bir şey. Ama tabii Çin’le birtakım kontratlar yapmaya başlamışlar. İç tüketim meselesi de var. Sonuç olarak İran’ın şu anda stoklarında ciddi bir miktar şey var, sıvılaştırılmış gaz ya da işte gaz ve petrol aynı zamanda. Çin Denizi’nde, açık denizlerdeki depolama bölgelerinde var bir miktar. Velhasıl İran’ın sadece şu anda elindeki stoklardaki miktar artı günlük üretim kapasitesini sadece üç yıl öncesindeki miktarlara çekmesi halinde Avrupa’nın ihtiyacını bir altı ay, dokuz ay kadar karşılayabilecek durumda. Tabii altı aya, dokuz aya da Allah kerim bir şeyler buluruz herhalde diye bakıyor demek ki Avrupalılar. Şimdi bu durum, İran’ın elinde Avrupa’nın böyle endişesini yatıştıracak kadar bir stoğun olması, bence İran’ın nükleer anlaşmadaki taleplerin tamamını kabul ettirmek için ciddi bir koza dönüştü. Mesela bu müzakerelerde konuşulan şeylerden biri, şu İran üstündeki yaptırımların ne kadarı kalksın? İran diyor ki hepsi kalksın. Amerikalılar da diyor ki Trump dönemindekilerinin bir kısmı kalksın, şu kalsın, şu kalmasın vesaire. Böyle bir pazarlık var. Şimdi tam da bu noktada Rusya devreye girip de hani bizi etkilemesin dediğinde haliyle bu durum İran’dan çok Avrupalıları endişelendirecek bir şeye dönüşebilirdi ki dönüştü de bence. Ha görünüşte şuraya geleceğim. Niye danışıklı dövüş olduğunu düşünüyorum? Şimdi görünüşte olay şöyle gerçekleşiyor. İzleyiciler ne düşünür bilmiyorum. Görünüşte olay şöyle gerçekleşiyor. Lavrov bir tweet atıyor ve diyor ki “Nükleer anlaşma, tamam devam ediyor. Sona yaklaşıldı. Ama İran’la hiçbir şekilde hiçbir ilişkimizi etkilemesini istemiyoruz bu nükleer anlaşmanın”. Şimdi İran’la Rusya arasında ekonomik anlaşmalar var. Siyasi anlaşmalar var. Güvenlik anlaşmaları var. Yani Çin’le birlikte Basra Körfezi’nde, Kızıldeniz’de kocaman tatbikatlar yapmaya hazırlanıyorlar. Çok yeni birtakım şeyler de var orada doğan. Dolayısıyla Rusya’nın İran’a ihtiyacı kadar, İran da Dünya’nın yaptırımı altındayken Avrupalılar böyle bir yeşil ışık yaktı diye hemen koştur koştur gidecek değil diye düşünüyorum. Şimdi, Lavrov’un tweetine, İran’da medya danışmanıymış, Muhammed Marandi olması lazım, o şey açıklaması yapmış. Diyor ki “Moskova’dan ne demek istedikleri konusunda İran’ı aydınlatmalarını bekliyoruz. Biz bilmiyorduk”. Aynı zamanda İran Dışişleri Sözcüsü Said Hatipzade de diyor ki “Lavrov’un talebini biz medyada gördük. Diplomatik kanallar üzerinden detayların bize bildirilmesini bekliyoruz. Bizim de haberimiz yok”. Ve bu arada yine İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün bir ifadesi çarpıcı bence burada. Diyor ki “Hiçbir yabancı girişimin, dışarıdan girişimin, barışçıl nükleere ilişkin işbirliği konusunda özellikle İran, Çin ve Rusya ile işbirliğiyle sınırlandırılamaz” diyor. Yani kısacası şunu söylüyor: “Dışarıdan müdahale ederek bunu engelleyemezsiniz”. Aynı zamanda Rusya’nın Tahran’daki büyükelçisi de diyor ki “Lavrov’un tweeti yanlış anlaşıldı. Batı basınındaki haberleri ciddiye almayın. Moskova en kısa sürede Tahran’ı bilgilendirecek”. Sonra ne oldu? Abdullahiyan’ın, İran Dışişleri Bakanı’nın Moskova ziyareti gündeme geldi. Ve ondan sonra Rusya “Biz yazılı garantiler aldık” vesaire dedi. Tabii bu yazılı garantilerinin ne olduğunu bilmiyoruz. Ama orada çok ilginç bir şey var. Şimdi bu olay olduğundan beri şeyi izliyorum. İranlıların özellikle -Farsça bilmediğim için- İngilizce ve Arapça yayınlara katılıp yaptıkları açıklamaları dinliyorum. Uzmanların vesaire. Şimdi İran da Orta Doğu ülkesi en nihayetinde . Televizyonlarda çıkan insanların büyük ölçüde resmi görüşü aktardıkları söylenebilir. Ağırlıklı olarak her üç uzmandan biri, neredeyse her üç uzmandan ikisi şöyle bir ifade kullanıyor. Diyor ki “Batı’nın, Amerika’nın yaptırımlar kalksa bile, İran’la nükleer anlaşma yapılsa bile İran’la hemen dost olmasını beklemiyoruz. Hemen ertesi gün gelip bize yatırımlar yapmasını, ilişkilerini bizimle düzeltmek için aceleci davranmalarını beklemiyoruz zaten. Gerçekçiyiz bu konuda. Ama Rusya’yla diğer taraftan bir bölge ülkesi olarak ekonomik, siyasi, ticari, güvenlik vesaire vesaire konularında tarihsel ilişkilerimiz var. Ve bunları kolay kolay biz gözden çıkarmayız, çıkaramayız”. Şimdi bir taraftan da böyle bir şey var.

Eliçin: Tam burada hadi İsrail’i sokalım devreye. Bu arada Erbil saldırısını da sokalım. İsrail’in kesinlikle böyle bir anlaşma istemediğini, yeni hükumetin de istemediğini biliyoruz. Hatta daha çok arabuluculuk olarak konuşuldu ama biliyorsun ne oldu? On gün kadar önce İsrail Başbakanı Benet Moskova’ya gitti, Putin’le görüştü. Orada Ukrayna krizine de çözüm gibi konuşulsa da aslında İran’la nükleer müzakereler de gündemdeydi. Amerika Birleşik Devletleri’nde de Senato içerisinde ve Temsilciler Meclisi’nde Biden’a “Hadi bu müzakere işini soğutalım” diyen bir ekibin sesi de daha da yükseliyor bu aralar. Yani böyle bir dönemdeyiz. Ve birdenbire bu Erbil’deki saldırı oldu. Ne oldu? Hedef olarak da İsrail’e ait olduğu söylenen bir asker üstlendi şimdi. Ne oldu hakikaten orada? Ve şimdi çok gerilim de var. Karşılıklı siber saldırılar falan da başladı yine.

Levent: Onunla ilgili çok kesin bir bilgi yok. Yani bir sürü siteyi dolaştım açıkçası, haber kanallarını. Birkaç kişiye de yazdım hani. Var mı bilgi? Dedikodu olarak bile olsa birtakım spekülasyonlar var bununla ilgili. Şimdi, öncelikle şunu belirtmemiz lazım. Bu Erbil’deki Amerikan üssü çok büyük bir üs. Yeni inşa edildi. Hatta Kasım Süleymani, İran Devrim Muhafızları’nın en bilinen sembol isimlerinden biri zaten sembol ismi daha doğrusu, ona yönelik suikastten sonra Amerikalılar o Erbil’deki askeri üsse taşındılar. Şimdi, oradaki faaliyetlere ilişkin zaman zaman İranlıların Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ni, daha doğrusu Erbil yönetimini uyardığını biliyoruz. Ara ara böyle haberlere düşüyor Irak basınına. İşte “Sizin topraklarınızda, sizin kontrolünüz altında ama bize düşmanca saldırılar planlıyorlar. Buna engel olun” vesaire vesaire diye. Ama bu son saldırı meselesinde orada Amerika’nın tavrı da çok ilginç. Şimdi İran tarafı diyor ki “ Biz orada İsrail’in istihbarat merkezini vurduk” diyor. Spekülasyonlar var dedim ya az önce, onu da şununla ilişkilendiren birkaç tane senaryo varmış. Bunlara şerh düşerek aktarayım. Doğruluğunu bilmiyoruz çünkü. Açıkçası teyit edebilir miyiz? Onu da bilmiyoruz yani. Sonuçta bir tarafta İran var. Bir tarafta İsrail var. Bazen çok zor olabiliyor doğru bilgiye ulaşmak. İran tarafının şöyle düşündüğünü söylüyorlar. En son Abdullahiyan’ın bir açıklaması vardı ya hani “İran’da biz beş kişilik bir çeteyi yakaladık”. İran’daki bir nükleer tesise ilişkin siber saldırı – hatta içeriden bilgisayar falan vermişler İranlıların açıklamasına göre, orada yüklü kodlar varmış. O kodları sisteme girdiği zaman seri patlamalar gerçekleşecekmiş nükleer tesiste. Şimdi bu spekülasyonlardan biri diyor ki, bunun idare edildiği merkez Erbil. Erbil’deki tesis. Kimisi diyor ki  İsrailliler sürekli Suriye topraklarına saldırılarda bulunuyor. Zaman zaman İran güçlerinin de hayatını kaybettiğini biliyoruz ama bunların görevlerinin ne kadar önemli olduğuna, devletin hangi kademelerinde bulunduğuna dair çok nadiren bilgi sızıyor. Onlardan, o saldırılardan birinin intikam amaçlı vurulduğu söyleniyor. Ama İran rastgele “Ya bizim bir intikam vardı, unutmuşuz onu. Tam da Viyana görüşmelerinin ortasında şunu bir alıverelim aradan çıksın” diyecek bir ülke değil.  Yani çünkü her şey sembol onlarda. Orta Doğu ülkelerinin çoğunda olduğu gibi. Dolayısıyla orada şimdi Amerika’nın tavrı da ilginç. Amerikalılar daha ilk andan itibaren şey dediler. “Bizde herhangi bir maddi zarar yok. Ölüm falan da yok. Hiçbir şey olmadı. Biz gayet iyiyiz. İsrail’in bir eğitim merkezi var. Orayı vurdular ama can kaybı yok. Bir kişi yaralandı sadece” falan diye. Sanki durumu yatıştırmaya yönelik bir pozisyonu var Amerikalıların. Şimdi burada da yine spekülatif olacak belki kısmen ama benim aklıma iki senaryo geldi. Ya ikisi birden ya hiçbiri, bilmiyorum. Birincisi şu, yani tam Ukrayna meselesinin ortasında biz İran’a yaptırım konusunda biraz yumuşayıp kendi safımıza çeker miyiz diye girişimlerde bulunurken Erbil’deki bir binaya yönelik saldırı sebebiyle böyle bir girişimin boşa düşmesini istememiş olabilirler. İkincisi gerçekten orada İsrail’in bir istihbarat merkezi vardır. İran gerçekten onu vurmuştur. İllegal bir merkezdir. Ya ben oraya dahil olursam iş büyüre de getirmiş olabilirler. Bilmiyorum ama resmen Amerika açısından o olay kapandı gitti gibi. Doğru düzgün haber yok olaya ilişkin.

Eliçin: İsrail basını da çok üstüne gitmedi. Çünkü aslında başları çok fena halde dertte biliyorsun Ukrayna krizi nedeniyle. Bilmiyorum geçelim mi biraz onların durumunu anlatmaya. Yani İsrail’de ve Dünya kamuoyu açısından da Rusya’nın Ukrayna’da açmış olduğu savaş aslında üç boyutuyla şu anda yana yakıla tartışılıyor. Bir tanesi hepimizin bildiği arabuluculuk meselesi. Aslında arabuluculuk meselesiyle ilgisi olan ve şu anda daha da öne çıkan konu ise oligarklar meselesi. Tabii oligarklar meselesi deyince de aslında bu Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların delinip delinmeyeceğiyle ilişkili olduğu için çok önemli bir mesele. Üçüncü olarak da savaştan kaçarak ya da işte savaş bitene kadar İsrail’de kalmak, İsrail’e gelmek isteyen mülteciler meselesi. Ben mülteciler meselesini sonraya bırakacağım. Vaktimiz olursa konuşuruz onu ya da başka bir yayında da konuşuruz ama asıl arabuluculuk ve oligarklar meselesine dair bir şeyler söylemeyi önemli buluyorum. Onu paylaşmak istiyorum. Çünkü birbiriyle çok ilgili. Şimdi aslında Çin’i dışarıda bırakırsak şu anda Rusya için tırnak içinde tarafsızlığı çok kritik olan üç ülkeden biri İsrail. Kim var? Türkiye, Hindistan, İsrail. Bu Batı için de çok önemli. İlginç olan bir şey tabii farkındaysan bu üç ülkeden -Türkiye, İsrail, Hindistan- bir tek Türkiye NATO üyesi ama İsrail ise bütün güvenlik mimarisini Amerika’yla ve Batı’yla ittifakı üzerine, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’yle o çok yakın ilişkileri üzerine kurmuş bir ülke olarak öne çıkıyor. Daha geçmiş yıllarda olsaydı daha kolay Batı’nın yanında her iki ülkenin de durabileceğini düşünürdük. Öyle olmuyor. Çünkü her iki ülke de son derece Rusya’yla girift ilişkiler geliştirmiş durumda. Keza aslında Hindistan da öyle. Hindistan bu iki ülkeden farklı. Çünkü güvenlik mimarisi -yani silahları- çoğunlukla Rusya’dan alınmış durumda. Türkiye biliyorsun Batı’yla ilişkili bir şekilde NATO üyeliği çerçevesinden güvenlik mimarisini oluştururken S-400’leri aldıktan sonra işler epey değişti. Şimdi bunu hatırlattım. İsrail’le Rusya’nın ilişkilerini biz daha önce konuştuk. Tarafsız kalmasının bu güvenlik açısından da önemi var. Neden? İsrail’in güvenliği açısından çok önem verdiği, asıl husumeti olan İran’ın, ülkenin kuzeyinde Suriye cephesindeki varlığından rahatsız. Zaman zaman saldırılar düzenliyor. Hava sahasını Rusya açık tutuyor açıkçası. Aralarında bu anlaşma var, bunu kaybetmek istemiyor diye konuşmuştuk. Bir de bunu hatırlatmak istedim. Bu ilginç geliyor bana. İsrail’le Rusya arasında -bizimle Rusya arasında böyle bir şey yok- bana çok ilginç gelen bir anlaşma daha var. Birbirlerinin topraklarında suikast düzenlememe anlaşması. Bu çok ilginç bir anlaşma. Türkiye’de Çeçenler ve birtakım muhalif isimlerin öldürüldüğünü biliyoruz Rusya’yla ilişkili olarak. Hatta bu arabuluculuk meselesi konuşulduğunda Kudüs’ün yahut Tel Aviv’in -eğer olursa- Putin’le Zalenski’yi bir araya getirmek için iyi bir yer olabileceğini konuşurken İsrail medyası “Bakın böyle suikast de düzenlenemez taraflardan” diyordu. Daha çok Zelenski’yi düşünerek söylüyorlar tabii. Biliyorsun Putin’in muhalifleri mesela çay içerek de zehirlenebiliyor. Çok çeşitli yöntemler kullanılabiliyor. Bu şakayla karışık ama yani epey bir muhalifi tuhaf koşullarda öldü. Şimdi bu savunma mimari, savunma meselesini bir yana bırakırsak ekonomik mesele bugün asıl öne çıkan konu. Bu ekonomik savaş çünkü Ukrayna’daki savaş bitse bile yani ateşkes olsa ve o sıcak savaş şimdilik yatışsa bile çok net. Ben öyle görüyorum. Sen de herhalde katılırsın. Hani Batı’nın Rusya’ya karşı başlatmış olduğu ekonomik savaş bitmeyecek. 

Levent: Tabii.

Eliçin: Daha yeni başladık hatta. Belki tırmanıyor. Şimdi, İsrail’in ise haklarında yaptırım açıklanan, Putin’in kasası olarak da görülen, bir şekilde Rus oligarkların ciddi bir miktarı… Tam sayı verilemiyor ama İsrail medyasında görebildiğim kadarıyla otuz ila kırk kişi en azından.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.