Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yeni seçim yasası tasarısı iktidarın elinde patlayabilir mi?

Cumhur İttifakı’nın ortakları AKP ve MHP tarafından hazırlanan ve seçim yasalarında değişiklik öngören 15 maddelik yasa teklifi, dün Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunuldu. Teklifte yüzde 10’luk ülke geneli seçim barajının yüzde 7’ye düşürülmesi öngörülürken, seçim sürecinde cumhurbaşkanının devlet imkânlarını kullanarak seçim propagandası yapmasının önü açıldı.

Yeni tasarının Cumhur İttifakı’nın milletvekili sayısını artıracağı kesin mi? Yeni yasa tasarısıyla küçük partilerin önemi azalıyor mu? Muhalefet bu tasarıya karşı hangi stratejileri geliştirebilir? Ruşen Çakır yorumladı.

Yayına hazırlayan: Betül Gökçe 

Merhaba, iyi günler. Dünkü yayında bahsettiğim gibi, dün MHP ve AKP tarafından açıklanan yeni seçim yasası tasarısı bayağı bir konuşulacağa benziyor. Üzerinde çok ciddî tartışmalar hemen açıklanır açıklanmaz başladı. Aslında açıklanmadan önce de üç aşağı beş yukarı belliydi. Örneğin seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye indirileceği.

Birçok yenilik var; ama en önemli yenilik, aslında bu ittifaklara birtakım avantajlar sağlayan artan oylarla milletvekili çıkarabilmenin –biraz karışık bir husus ama– iptal edilmesi. Şöyle söyleyeyim: Bir önceki seçimde, yani 2018 seçiminde eğer bugünkü yasa uygulanmış olsaydı, İYİ Parti’nin 43 yerine 40, CHP’nin de 146 yerine 131 milletvekili kazanması gerekiyordu. Yani Millet İttifakı –ki içinde Saadet Partisi de vardı biliyorsunuz– toplam 18 milletvekili kazanmış eski uygulamaya göre; çünkü eski uygulamada seçim bölgelerinde vekillikler dağıtılırken, tek tek partilere değil, ittifakların aldığı oylara bakılıyordu.

 Yeni tasarıda partilere bakılacak; yani bir önceki seçimde olduğu gibi olacak. Aradaki fark şu: İttifaka girenler dolayısıyla yüzde 10 barajına ya da yeni hâliyle yüzde 7 barajına takılmayacaklar. Ama ittifakın bunun dışında ekstradan bir katkısı, en azından sandık başında oylar sayılırken olmayacak. Tabii ki ittifak hâlinde girmenin birtakım artıları eksileri, propaganda anlamında vs. var. Ama geçen seçimde gördüğümüz gibi, ittifak hâlinde giren İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisi 18 fazla milletvekili kazanmıştı.

Şimdi, buradan hareketle ne deniyor? AKP daha öncekinden ders çıkardı, dolayısıyla böyle bir şey getirerek muhâlefetin milletvekili sayısını azaltmayı düşünüyor. Bu ilk bakışta doğru gibi geliyor; fakat şunu unutmamak lâzım: Geçen seçimdeki uygulanan sistem sayıca daha az olan ittifakın işine yaradı. Çünkü geçen seçimde AKP’nin yüzde 42,5, MHP’nin yüzde 11 oyu vardı yani birlikte yüzde 53 olmuşlardı. Ama Millet İttifakı’nın oyu 22,6 ve 9,9 ve 1,3 yani yüzde 35 civârı bir oyu vardı. Yani 53’e 35. Geri kalanı da esas olarak HDP ve diğer partiler alıyordu. Dolayısıyla bir önceki uygulama güçlü ittifakın aleyhine, güçsüz ittifakın lehineydi.

Şimdi ise son kamuoyu araştırmalarına bakacak olursak, güç dengeleri ittifaklar için tersine değişmiş gibi gözüküyor. Son kamuoyu yoklamalarında, mesela Metropoll’ün araştırmasına baktım, kararsızlar dağıtıldıktan sonra Cumhur İttifakı’nın oyu yüzde 38, yüzde 39 gibi gözüküyor. Yani 53’ten 39’a düşmüş. Onun dışında CHP-İYİ Parti yüzde 39-40 gibi gözüküyor. Buna Saadet’in, DEVA’nın, Demokrat Parti ve Gelecek Partisi’nin eklenmesi hâlinde yüzde 40’ları aşıyor. Dolayısıyla eski uygulamayı değiştirip ittifakların artan oylarını milletvekili kazanmaya kanalize etmeyen yeni uygulama, sanıldığı gibi Millet İttifakı’nın aleyhine de olmayabilir — bu çok spekülatif tabii. 

Burada seçim bölgelerinin her birinin ayrı ayrı önemi olacak; fakat oyu son seçimde yüzde 11 olan MHP’nin kararsızlar dağıtıldıktan sonra yüzde 6-7 civârında gözüktüğünü düşünürsek, yeni sistemle belki de MHP bir önceki aldığı milletvekili sayısını alamayabilir, çünkü oyu iyice azalmış durumda ve bu seçim bölgelerinde milletvekili kazanmasına yetecek sayıda oy alamama ihtimâlinin artmış olduğunu bize gösteriyor. Özellikle Doğu ve İç Anadolu’da, eğer İYİ Parti bir şekilde, tempolu bir şekilde MHP’nin oylarını almaya devam ederse, bu arada Gelecek ve DEVA partileri de belli bir etki gösterirse işin rengi değişebilir. Bu da akla pekâlâ bu yeni düzenlemenin iktidârın aleyhine olabileceğini bize düşündürtüyor. 

Aslında dünkü yayında da söylediğim gibi, iktidarlar özellikle Türkiye’de her seçim yaklaştığında ne olur ne olmaz diyerek, özellikle de oyları eriyorsa, azalıyorsa, seçim sistemiyle oynarlar. Yeni yeni birtakım özellikler getirirler ve bu özelliklerden hareketle oyları azalsa da daha çok milletvekili kazanmanın hesaplarını yaparlar. Kimi zaman bu hesaplar tutar, kimi zaman tam tersine sonuçlara yol açar. 

Çok basit bir örnek verelim, ittifak meselesini Erdoğan kendi oyları azaldığı için gündeme getirdi, anayasaya soktu ve sonuçta ittifak meselesi şu hâle baktığımızda daha çok muhâlefetin işine yarıyor. Ya da Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi kendisi için; fakat şimdi yüzde 56 bir oyu alamadığı için, iktidarı kaybetme gibi çok ciddî bir riskle karşı karşıya. 

Turgut Özal çok yapardı; tercihli oy, şu bu, yerel seçim barajları vs… Ama tüm bunlar Özal’ın iktidârı kaybetmesine engel olamadı. Dolayısıyla bu olayın da, bu düzenlemenin de sanıldığı gibi iktidârın işine çok fazla yaramayabileceğini bir yere yazmak lâzım — milletvekili sayısı açısından. 

Bence çok daha ciddî bir sorun şu: Şu anda biz Millet İttifakı’nı özellikle milletvekili seçimleri için düşünüyoruz. Yani küçük partiler, Saadet, Gelecek, DEVA ve Demokrat Parti yüzde 10 ya da yüzde 7 barajını aşamayacakları için buraya girecekler ve sonuçta bir ittifakın içerisinde yer alıp, belli de bir güçleri olursa belki milletvekilleri çıkaracaklar. Ama geçen seçimde de gördük: Saadet Partisi ittifakın küçük ortağı olarak milletvekili çıkaramadı. Buna karşılık CHP, onlara seçilebilecek yerden üç milletvekili kontenjanı vermişti. Birisi son anda bir şekilde kıl payı kaybetti, ama ikisi kazandı. Bunlardan Cihangir İslam önce CHP’den istifâ edip Saadet’e geçti, sonra Saadet’ten istifâ edip bağımsız oldu, sonra yine CHP’ye geldi. Böyle ilginç bir durumu var. 

Dolayısıyla burada küçük partiler bir şekilde bunun içerisinde yer alıp belki kontenjandan milletvekili seçtirebileceklerdi ya da kendine güvenen partiler bazı seçim bölgelerinde bir oy patlaması yapıp –mesela DEVA’nın herhalde bu konuda birtakım hesapları vardır–, büyük şehirlerde bazı bölgelerde belli bir oy yüzdesi yakaladığınız zaman milletvekili sayısı çok olduğu için milletvekili çıkarma ihtimâliniz var. Fakat zâten küçük partilerin eski sistemde de kendi başlarına milletvekili çıkarmaları çok zordu. İmkânsıza yakındı. Şimdi iyice imkânsız hâle geldi. Bunu görüyoruz. Bundan dolayı, “İttifakta yer almasak mı?” diye düşüneceklerini sanmıyorum. Zâten çok zordu, şimdi imkânsız oldu. 

Ama burada en büyük değişiklik şu oldu: Küçük partilerin artı oyları ittifakın büyük partilerinin çok da fazla işine yaramayacak artık. Hiç yaramayacak. Çünkü CHP ve İYİ Parti zâten kendi başlarına barajı geçiyorlar. Bir önceki uygulamada, Saadet Parti ve Demokrat Partisi’nin oyları bâzı seçim bölgelerinde milletvekili kazanmalarına yardımcı olabiliyordu. Şimdiki uygulamayla böyle bir şey ortadan kalkacak. Dolayısıyla küçük partiler büyük partiler karşısında çok da güçlü olamayacak. Yani “Biz gelirsek sizin daha fazla milletvekili çıkarma ihtimâliniz” artar deme şansları yeni uygulamayla kalmayacak. 

O zaman Millet İttifakı’nın şöyle bir yöne doğru eğilme ihtimâli çok güçlü bence: Bu ittifakı milletvekili seçimi ittifakından ziyâde cumhurbaşkanlığı ya da gerçek adıyla söyleyecek olursak başkanlık seçimi ittifakına dönüştürmek. Bu yasa tasarısıyla artık bunun yolu iyice açılmış oluyor. Birleşip milletvekili seçimlerinde çok daha fazla milletvekili çıkarabilme ihtimâli çok yok. Dolayısıyla birleşip cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma ihtimalleri daha fazla. Milletvekili seçimlerinde de muhtemelen Meclis’te çoğunluğu muhâlefet alır şu hâliyle bakıldığı zaman — hele bir de HDP’yi de muhâlefet içerisinde görürsek. Ama bu milletvekili sayısı anayasayı değiştirecek bir sayı olamayacak herhalde. Onu görebiliyoruz şu hâliyle bakıldığı zaman. 

Fakat bu düzenlemeyle birlikte muhâlefete, özellikle de Millet İttifakı için söz konusu olan altı partiye iktidar diyor ki: “Siz milletvekilliğinden ziyâde cumhurbaşkanlığına odaklanın”. Bunu demiyorlar tabii ki; bunu istemiyorlar, ama buraya sevk ediyorlar ve bu bence iktidârın aleyhine olacak. 

Şu hâliyle bakıldığı zaman, Saadet Partisi’nin, Gelecek ve DEVA partilerinin kaç milletvekili çıkarabileceği konusunu şu andaki rakamlarla konuşmak çok mümkün değil; ama şunu pekâlâ konuşabileceğiz: Cumhurbaşkanı adayı kim olacak? Ve bu adayın yanında kimler yer alacak? Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak ve cumhurbaşkanlığı kabinesinde kimler yer alacak? Bu altı partiden kimler bu yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kabinesinde yer alacak? 

İşte bu, Millet İttifakı’nın şu anda kabuğunu kıramaması, hâlâ bir türlü kaç partiden oluşacağını bilememesi, yol haritasının tam olarak çizilememesinin önündeki ciddî bir engeli iktidar bana göre kaldırmış olacak — ilk baktığımda bana düşündürttüğü bu. Ve ittifakı Meclis için değil cumhurbaşkanlığı seçimi için seferber etmenin önünü açmış olacak. Bu, Erdoğan’ın çok tercih edeceği bir şey değildi bana göre. 

Şu hâliyle bakıldığı zaman, Millet İttifakı’nın önünde çok fazla seçenek yok aslında. Büyük bir ihtimalle İYİ Parti ve CHP küçük partilere birtakım kontenjanlar önerecektir, Meclis’e milletvekili sokabilsinler diye kontenjanlar önereceklerdir; ama genel başkanlar herhalde başka parti listesinden seçilip milletvekili olmayı istemeyecektir. İlk akla gelen o. Üst düzey isimler, özellikle genel başkanlar eğer ittifakın içinde yer alıyorlarsa, yeni şekillenecek olan iktidârın içerisinde, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemindeki rolleriyle konuşmak durumunda olacağız. 

Dolayısıyla muhâlefeti bir açmazdan ya da bir sıkışıklıktan kurtarmaya vesîle olabilir bu düzenleme. Görüyoruz ki iktidar bu düzenlemeyi çok açık bir şekilde oy kaybını durdurmak, oy kaybını durduramıyorsa bile olabildiğince fazla milletvekili alabilmek için yaptı. Ama bu sonucu elde edebilme ihtimâlinin çok yüksek olduğu kanısında değilim. 

Eğer siyâsetle ekonomide birtakım düzenlemeler, dış politikada birtakım atılımlar vs. yapıp oylarını artırırlarsa ve Erdoğan tekrar bir toparlanma içerisine girebilirse, bu yeni tasarı belki işlerine yarar. Ancak bu hâliyle, oy kaybı içerisindeki bir iktidar koalisyonunun bu düzenlemeyle milletvekili sayısını artırabileceğini açıkçası çok fazla düşünmüyorum. Fakat ilk bakıldığında iktidar yasayı kendine göre yontmaya çalışıyor duygusunu veriyor. 

Yüzde 7 baraj meselesi akla ilk olarak MHP’yi getiriyor. Ama “MHP zâten ittifak içerisinde, niye yüzde 7’ye ihtiyacı var ki?” diye geliyor akla. Dolayısıyla bu yüzde 7 çok anlamlı bir olay değil gördüğüm kadarıyla. Birincisi, barajı indirmiş oldular, bir bu. Ikincisi, eğer baraj yüzde 10’da kalmış olsaydı, “HDP barajı aşar mı?” sorusunu hâlâ soranlar olurdu. 

Ben sormazdım, ama bâzı insanlar her seçim öncesi HDP’nin yüzde 10 barajını aşıp aşamayacağını sormayı çok önemsiyorlar. Ama HDP’nin her halükârda yüzde 10 barajını aşacağını sanıyorum. Barajı yüzde 7’ye indirerek küçük partileri birlikte seçime girmeye mi teşvik ediyorlar, açıkçası çok emin değilim. Çünkü birlikte seçime girip yüzde 7 barajını aşsalar bile, yani akla gelenler kim? Saadet, Gelecek, DEVA… kazanabilecekleri çok milletvekili olabileceğini sanmıyorum. Bâzı seçim bölgelerinde, meselâ HDP’nin Güneydoğu’da olduğu gibi, bu partilerin çok öne çıktığı bölgeler yok. Bu partiler genellikle Türkiye’nin her yerine dağılmış partiler. Eski AKP seçmeninden ve yeni genç seçmenden belli oranlarda oy alabilecek partiler. Dolayısıyla yüzde 7 seçim barajını bir amaçla yaptıkları muhakkak, ama o amacın ne olduğunu anlamak çok zor değil.  Her ne murat ettilerse çok ulaşabileceklerini sanmıyorum. 

Bu hâliyle bakıldığı zaman bu yeni tasarı AKP-MHP iktidarı eğer durumu biraz toparlar, yaralarını sararsa işine yarayabilir; ama tabandaki çözüme devam ediyor olursa bu yeni yasa tasarısı tam tersine kendilerinin daha fazla kaybetmesine de neden olabilir. Evet, bunu daha çok konuşacağa benziyoruz. 

Tabii şu arada bir not düşmek lâzım: Bu yasa çıkarsa, bir yıl içerisinde seçim yapılamayacak. Dolayısıyla zâten ne dedi sözcüleri? “Artık bu yasayla, tasarıyla birlikte erken seçim tartışmaları sona erdi” dediler. Ben erken seçim ihtimâlini değerlendiren birisi olarak zâten çoktan havlu atmıştım. Böylece bu iyice tescillenmiş oldu. Fakat bir not da düşmekte yarar var: Bu yasa çıktıktan sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkeyi erken seçime götürebilir. O zaman ne olur? Eski sistemle yeniden gidilebilir. Böyle bir ihtimal var mı? Çok sanmıyorum. Hâlâ buna inananlar olabilir; ama Erdoğan bu yeni yasayla birlikte, normal zamanlarda ya da normal zamanlardan biraz önce bir seçimle alabileceği kadar oy alıp Meclis’e götürebileceği kadar milletvekili götürmek isteyecek. Ama bu tasarı onun cumhurbaşkanlığı seçimini tekrar kazanabilmesinin önünü açan bir tasarı değil. Her ne kadar onun devlet imkânlarını sonuna kadar kullanmasına izin veriyor olsa da, artık Erdoğan’ın seçimi devlet imkânlarıyla kazanabilecek bir noktada olduğunu düşünmüyorum. Erdoğan’ın AKP’nin ilk yıllarındaki gibi bir siyâsetçi olabilmesi hâlinde –ki bu artık çok imkânsız– ancak belki bir toparlama olabilir. Dolayısıyla bu yasanın Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı, daha doğrusu başkanlığı muhâfaza etmesinde çok işe yarayacağı kanısında değilim. Meclis’te de umduğu kadar milletvekili çıkarabileceğine de çok emin değilim. Kaldı ki bu Meclis kendi elleriyle iyice işlevsizleştirilmiş bir meclis. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.