Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Macaristan’da kader seçimi (2): Orbán ve Fidesz ile bir dört yıl daha mı?

Otoriter yönetimiyle sık sık eleştirilerin hedefi haline gelen Macaristan’ın popülist-milliyetçi başbakanı Viktor Orbán, siyasi kariyerinin en zor sınavında. Macar halkı yarın (3 Nisan) sandığa gidecek ve ya 12’nci yılında Orbán iktidarına “devam” diyecek ya da tercihini altı muhalefet partisinin bir araya geldiği ittifaktan yana kullanacak. Medyascope’un “Macaristan kader seçimine gidiyor” serisinin ikinci bölümünde, 12 yıldır iktidarda bulunan Başbakan Viktor Orbán’ın hayatını, kariyerini ve vaatlerini yakından inceleyeceğiz.

​Yarınki seçimlerde Macaristan’da 12 yıl önce göreve gelen Başbakan Viktor Orbán iktidarını dört yıl daha uzatmak için çalışırken; Peter Marki-Zay’in liderliğini üstlendiği altı muhalefet partisi, başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere dünyadaki birçok liderin eleştiri oklarını yönelttiği popülist-milliyetçi lideri koltuğundan etmek için yarışacak.

Viktor Orbán kimdir?

31 Mayıs 1963’te Macaristan’ın Székesfehérvár şehrinde doğan Orbán, siyasete genç yıllarından beri ilgi duyuyordu. Budapeşte’deki Eötvös Loránd Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Orbán, 1987’de avukat olarak mezun olduktan sonra, Szolnok kentinde iki yıl yaşadı ve ardından Budapeşte’deki Tarım ve Gıda Bakanlığı’nda sosyolog olarak işe başladı. 1989’da ise George Soros tarafından kurulan Soros Vakfı’ndan aldığı burs ile İngiltere’de, Oxford Üniversitesi’ne bağlı Pembroke Koleji’nde felsefe eğitimi aldı.

Orbán’ın 1988’de kurucuları arasında yer aldığı ve halen genel başkanlığını üstlendiği Genç Demokratlar İttifakı (Fidesz), o zamanlar Marksizm ve Leninizme karşı çıkan, merkez sol ve demokrasi yanlısı bir partiydi. 1989 Devrimleri öncesinde ülkesine dönen Orbán, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) askerlerinin Macaristan’dan çekilmesi ve adil seçimlerin gerekliliği üzerine yaptığı bir konuşmasıyla popülarite kazandı.

Macaristan’da komünizm sonrası ilk seçimlerinin düzenlendiği 1990’da milletvekili seçilen Orbán’ın yıldızı giderek parladı ve genç lider, 1993’te Fidesz’in genel başkanlığına kadar yükseldi.

Fidesz, Macaristan’ın sağ partilerce yönetildiği 1990-1994 arasında merkez solda konumlanırken, parti liberal ve demokrat bir çizgideydi. Ancak 1994 seçimleri öncesi Orbán, merkez sağda yer alan partiler ile işbirliği yapılması gerektiğini belirtti. Böylece Fidesz giderek, merkez sağ ve ulusal muhafazakârlık çizgisine doğru kaymaya başladı.

İlk başbakanlık dönemi

1994 ile 1998 yılları arasında Macaristan’ı yöneten sol koalisyonun ekonomik başarısızlığı ile beraber sağ partiler ciddi oranda güç kazandı. Bu, partisini daha önceden merkez sağa konumlandırmaya başlayan Orbán’ın lehine oldu ve 1998 seçimlerinde Fidesz ve ortakları parlamentoda mutlak çoğunluğu elde etti. Orbán da üçlü koalisyonun başbakanı oldu.

35 yaşında ilk kez başbakanlık koltuğuna oturan Orbán, bakanlarını daha önce siyaseten herhangi bir görevde bulunmayan kişiler arasından seçti. Orbán’ın özelleştirme programları ile Macaristan, serbest piyasa ekonomisine yaklaştı. Ülkenin yıllardır devam eden NATO’ya üyelik sürecinin tamamlanması da Orbán iktidarının ilk yılıyla kesişti.

Fidesz’in 2000’deki kongresinde başbakanlık ve genel başkanlığın ayrılmasına karar verilmesinin ardından Orbán, partisine liderlik etmeyi bıraktı. İki yıl sonra ise merkez soldaki Macaristan Sosyalist Partisi’nin seçimleri kazanmasıyla Orbán’ın ilk başbakanlık dönemi sona erdi.

Yeniden doğuş

Sekiz yıl boyunca ana muhalefet partisi liderliğini üstlenen Orbán, 2008’deki küresel ekonomik krizin ardından 2009’da yeniden Fidesz’in liderliğine seçildi. Küresel krizinin Macaristan üzerinde etkileri devam ederken, dönemin sosyalist başbakanı Ferenc Gyurcsány’nin basına kapalı bir toplantıda “bürokratların halka yalan söylediğini” itiraf etmesi ve bu konuşmanın da basına sızdırılmasının ardından Sosyalist Parti’nin halk nezdinde desteği giderek azaldı.

2010’daki genel seçimlerde de Orbán’ın liderliğindeki Fidesz ve Hıristiyan Demokrat Halk Partisi (KDNP) ittifakı aldığı yüzde 52’lik oy ile parlamentoda mutlak çoğunluğu elde etti ve Orbán’ın başbakanlıktaki ikinci dönemi başladı.

Başbakanlığının ikinci döneminde genç demokrat Orbán mazide kalmıştı. Parlamentoda anayasayı değiştirme çoğunluğunu elde eden Orbán, Macaristan’ı yıllarca yönetmesinin önünü açacak bir siyasi sistemi tuğla tuğla ördü. 2012’de yürürlüğe giren ve muhalefetin başbakan adayı Peter Marki-Zay’in değiştirmeyi taahhüt ettiği “Orbán Anayasası” muhafazakâr ve dini değerlere referans içerirken cumhurbaşkanına belli şartlarda parlamentoyu feshetme yetkisi tanıyor. Anayasa, Avrupa Konseyi tarafından Macar mahkemelerinin bağımsızlığını sınırladığı gerekçesiyle eleştirilmekle kalmayıp hem muhalefetten hem de yurtdışından tepki çekmişti. Orbán hükümeti ise bu büyük tepkileri dengeleme çabası içine girerek Fidesz’e büyük medya kontrolü sağlayacak yasa teklifini geri almıştı.

“İlliberal demokrasi”

2014 seçimlerinde oyları düşmesine rağmen meclisteki nitelikli çoğunluğunu koruyan Fidesz-KDNP koalisyonu, halktan aldığı desteğe ve bu desteğin verdiği özgüvene de dayanarak giderek daha otoriter bir hal aldı. Kendisi de Soros Vakfı bursu ile eğitim gören Orbán, yabancı sivil toplum örgütlerine katı denetimler uygulamaya, muhaliflerini ise Sorosçulukla suçlamaya başladı.

2014’teki bir konuşmasında Orbán, bir “istihdam toplumu” yaratmak istediklerini ve bunun özünde “illiberal” bir nitelik taşıyacağını belirtti. Macar lider, Rusya’nın devlet ve toplum yapısından övgüyle bahsederken Çin ve Türkiye’yi de örnek gösteriyordu.

Dünya genelindeki tüm popülist rejimlerin güç kazandığı 2015 mülteci krizinden faydalanmayı da ihmal etmeyen Başbakan Orbán, Sırbistan ve Hırvatistan sınırına ördüğü 523 kilometre uzunluğundaki duvar ile Macaristan’ı korumayı vaat ederken; muhalefet partilerini ise “dış güçlerin maşası olmak” ile suçladı.

Orbán’ın en büyük siyasi silahlarından biri de LGBTİ+ hakları karşıtlığı oldu. Hıristiyan değerlerin toplumda hâlâ büyük karşılık bulduğu Macaristan’da Orbán, LGBTİ+ haklarını bir “ideoloji” şeklinde tanımlıyor ve rakiplerini de sık sık Macaristan’ın aile yapısını bozmaya çalışmak ile suçluyor.

Bir dört yıl daha mı?

Kasım 2020’de, Macaristan’da 1875 ile 1890 yılları arasında başbakanlık görevini yürüten Kálmán Tisza’yı geride bırakan ve Macaristan tarihinin en uzun süre görevde kalan başbakanı unvanını alan Orbán’ın şimdiki hedefi de görev süresine bir dört yıl daha eklemek.

12 yıldır hiçbir seçimde oyları yüzde 40’ın altına düşmeyen Orbán’ın bu seçimlerdeki desteği de son anket sonuçlarına göre yüzde 50 civarında. Ancak bu seçimlerde kendisinin karşısında, dağınık bir muhalefet yerine altı parti ve iki siyasi hareketten oluşan geniş bir ittifak yer alıyor.

Bir zamanlar Avrupa Parlamentosu’nda (AP), ülkesinde yaptığı reformlar nedeniyle alkışlanan Orbán, son yıllarda azınlıkları baskı altına alan popülist yönetimi ile AB ve demokrasi yanlısı grupların eleştirilerinin odağında. Orbán’ın seçimleri kazandığı ve otoritesini daha da pekiştirdiği bir senaryo, sadece Macar muhalefeti için değil; AB için de bir sorun kaynağı olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.