Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AB’nin Polonya ve Macaristan ile mücadelesi: “AB’nin ulus-üstü niteliği ve değerleri aşınıyor, birliğin geleceği için kararlı adımlar atılması şart”

Avrupa Birliği (AB), Macaristan ve Polonya hakkında, LGBTİ+’lara karşı kısıtlayıcı adımlar attıkları gerekçesiyle yasal işlem başlattı. AB’den yapılan açıklamada, Macaristan’da “Çocuk Koruma Yasası” adı altında kabul edilen yeni kanunun LGBTİ+’ları hedef aldığı belirtildi. Polonya’da bazı yerel yönetimlerin “LGBTİ+ ideolojisinden arındırılmış” bölgeler kurması karşısında AB Komisyonu’nun yürüttüğü soruşturmada ise Polonyalı yetkililerin yeterli desteği sağlamadığı vurgulandı. Polonya ve Macaristan’da yaşanan son gelişmeleri, AB’nin bu ülkelerde yaşanan olaylar ile ilgili nasıl bir tutum sergilediğini ve bu ülkelerin AB ile ilişkilerinin ne yöne evrileceğini, konunun uzmanları TOBB Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sanem Baykal ve Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas’a sorduk. Medyascope’a konuşan uzmanlar, üye devletlerin siyasi vetolarının, AB’nin bu iki ülkenin ayrımcı politikalarıyla mücadelesinde zorluk çıkardığı görüşünde.

Avrupa Birliği (AB), Polonya ve Macaristan’ın LGBTİ+ karşıtı tutumları nedeniyle harekete geçme kararı aldı. Polonya ve Macaristan’da iktidardaki popülist hükümetlerin LGBTİ+ karşıtı adımlarının büyük eleştiri toplaması üzerine bir araya gelen AB Komisyonu, 15 Temmuz’da iki ülke hakkında yasal işlem başlattıklarını duyurdu.

AB Komisyonu’nun açıklaması, Polonya Anayasa Mahkemesi’nin 14 Temmuz’da, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) ülkedeki tartışmalı yargı reformlarına yönelik aldığı tedbirlerin anayasaya aykırı olduğuna hükmetmesinden sonra geldi.

Açıklamada, Polonya ve Macaristan’ın hukukun üstünlüğüne aykırılığa ve ayrımcılığa neden olan eylemlerine değinildi. Açıklama, bu ülkelerin AB değerleri aleyhine attığı adımlardan ötürü hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceğinin belirtilmesi nedeniyle önem taşıyor.

Macaristan’da neler yaşandı?

Macaristan’da Viktor Orbán’ın başbakanlığındaki milliyetçi-muhafazakâr hükümet, çocukların refahını korumayı ve pedofili ile mücadele etmeyi gerekçe göstererek “Çocuk Koruma Yasası” adı altındaki bir yasayı kabul etti. Ancak bu yasa, LGBTİ+’ları toplumdan dışlamak ve bu hareketin faaliyetlerini kısıtlama amacı taşıyor. Yasayı eleştirenler, ilgili yasanın pedofili ile eşcinselliği aynı kefeye koyarak oldukça zararlı bir algıya yol açtığını söylüyor.

Nitekim bu yeni kanun ile birlikte okul eğitim materyalleri ve televizyon programlarında, küçüklere yönelik içeriklerde eşcinselliğin ve cinsiyet değişikliğinin tasvirini yasaklayan bir değişiklik yapılması planlanıyor.

Macar yetkililer yasanın “geleneksel değerler uğruna verdikleri mücadelenin bir parçası” olduğunu düşünüyor. Ancak yapılan yorumlarda Başbakan Orbán‘ın önümüzdeki yılın bahar aylarında yapılacak seçimler öncesinde Hıristiyan muhafazakâr tabanına hitap etmeye çalıştığı yorumları yapılıyor.

Macaristan Adalet Bakanı Judit Varga sosyal medya hesabından paylaştığı açıklamada, “Bizi, çocuklarımız arasında cinsel propagandanın yayılmasına izin vermeye zorlamak istiyorlar” dedi.

Varga ayrıca, “AB, Macar ebeveynlerin çocuklarını Macaristan’da nasıl yetiştirmeleri gerektiğini söyleyemez” çıkışında bulundu.

Macaristan Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó ise geçen ayki açıklamasında, “Yakın zamanda kabul edilen yasa tasarısı çocukların haklarını koruyor, ebeveynlerin haklarını güvence altına alıyor ve 18 yaşından büyüklerin cinsel yönelim hakları için geçerli değil, bu yüzden herhangi bir ayrımcı unsur içermiyor” demişti.

Söz konusu kanun, bazı aktivistlerce Rusya’da 2013 yılında kabul edilen “eşcinsellik propagandasını yasaklayan kanun” ile karşılaştırıldı. Fakat aktivistler, Macaristan’ın çıkardığı yeni kanunun Rusya’nın 2013’te çıkardığı kanundan daha kısıtlayıcı bir içeriğe sahip olduğu konusunda hemfikir. Rusya’da söz konusu kanun sadece “eşcinselliğin propagandasını” yasaklarken, Macaristan’daki kanun LGBTİ+ temalarının her türlü tasvirini yasaklıyor.

AB Komisyonu Macaristan’da çıkarılan kanunun, AB’nin televizyon ve iletişim hizmetlerine ilişkin kurallarını belirleyen görsel-işitsel medya hizmetleri yönergesinin yanı sıra, birlik hukukunun iki temel taşı olan hizmet sunma özgürlüğü ve malların serbest dolaşımı da dahil olmak üzere birçok AB yasasını ihlal ettiğini belirtiyor.

AB Komisyonu ayrıca, Macaristan Tüketiciyi Koruma Kurumu’nun LGBTİ+’ların bulunduğu çocuk kitaplarının yayıncılarına “geleneksel cinsiyet rollerinden sapan davranışların” tasvirleri için bir sorumluluk reddi beyanı eklemelerini zorunlu kılan kararını da eleştiriyor.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, temmuz ayının başlarında Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, “Bu yasa utanç verici. AB’nin temel değerlerine – azınlıkların korunması, insan onuru, eşitlik ve insan haklarına saygı – tamamen aykırı” dedi ve sorumluluk alacağını ifade ederek, “Bu ilkeleri savunmak için komisyonun elindeki tüm araçları kullanacağım” dedi.

Macaristan’da yaşayan muhabir arkadaşımız Özge Çakır Somlyai’nin son gelişmeleri aktardığı Gökkuşağı Bülteni’nin 76. bölümünü aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

Budapeşte’de onur yürüyüşü

Orbán hükümetinin LGBTİ+’lara karşı yürüttüğü politikaları protesto eden binlerce kişi geçen cumartesi günü (24 Temmuz) ülkenin başkenti Budapeşte’de sokaklara döküldü.

Budapest Pride Sözcüsü Jojo Majercsik bu yılki yürüyüşün amacının sadece LGBTİ+ hareketinin tarihsel mücadelelerini kutlamak ve hatırlamak değil, Orbán’ın eşcinsel, lezbiyen, biseksüel ve transeksüel insanları hedef alan mevcut politikalarını protesto etmek olduğunu söyledi. Majercsik, “Birçok LGBTİ+ korku içinde ve artık bu ülkede bir yeri veya geleceği varmış gibi hissetmiyor” dedi.

Yürüyüş, Macaristan’ın yeni kabul ettiği kanuna tepki göstermek için organize edildi. Öte yandan Başbakan Orbán, ilgili kanuna halkın desteğini göstermek için ulusal bir referandum düzenleyeceğini duyurdu. Referandumda halka, çocuklara okullarda cinsel yönelim ve cinsiyet değiştirme konularının gösterilmesinin gerekli olup olmadığı sorulacak. Sözcü Majercsik, referandumda halka yöneltilecek soruların “açıkça transfobik ve homofobik” olduğunu ve hükümetin LGBTİ+ topluluğuna karşı öfkeyi kışkırtmak için yürüttüğü bir propaganda kampanyasının parçası olduğunu söyledi.

Majercsik ayrıca, önümüzdeki baharda yapılacak seçim sonuçlarının ülkedeki birçok kişinin geleceğini belirleyeceğini belirterek, “Ülkeyi terk etmeyi planlayan ve gelecek yılki seçimleri bile beklemeyen birçok LGBTİ+ insandan haber aldım. Seçim sonuçları birçok insanın ülkede kalıp kalmayacağı belirleyecek” diye konuştu.

Macaristan’daki baskının bir benzerini yaşayan Polonya’daki LGBTİ+’ların ülkeyi terk etme konusundaki düşünceleri de daha önce gündeme gelmişti.

Polonya’da neler yaşandı?

AB Komisyonu’nun yaptığı açıklamada Polonya’nın AB ile işbirliği ve uyum içinde çalışmadığı ifade edildi. Açıklamada, AB Komisyonu’nun Polonyalı makamlardan, Polonya’daki bazı yerel yönetimler tarafından oluşturulan “LGBT ideolojisinden arındırılmış bölgeler” konusunda yürüttüğü soruşturmaya yönelik olarak şubat ayında resmi olarak katkıda bulunmasını istediği ancak Polonya makamlarının gerekli desteği vermediği belirtildi.

AB Komisyonu geçen şubat Polonya hükümetine yaptığı çağrıda, söz konusu “arındırılmış bölgeler” hakkında komisyonun, AB’nin “cinsel yönelim konusunda ayrımcılık yapmama” kuralının ihlal edildiği hususunda endişeli olduğunu belirtmişti. AB Komisyonu, “arındırılmış bölgeler” konusunda bilgi toplamak için işbirliği çağrısında bulunmalarına rağmen bu çağrının yanıtsız kaldığını açıkladı.

AB Komisyonu’nun açıklamasında, Polonya’nın AB Komisyonu ile işbirliğine gitmemesinin AB Komisyonu’nun yetkilerini kullanmasına engel olmakla birlikte, AB Antlaşması’nın (ABA) üye ülkeler arasında öngördüğü “samimi işbirliği” ilkesini de zedelediğini belirtildi. Açıklamada ayrıca AB Komisyonu’nun Polonya’ya işbirliğine gitmemesinden dolayı resmi bir uyarı mektubu göndermeye karar verdiği dile getirildi.

AB Komisyonu’nun 15 Temmuz’daki açıklamasının Polonya ile bağlantılı bir başka noktası da, açıklamanın 14 Temmuz’da Polonya Anayasa Mahkemesi’nin ABAD’ın Polonya’daki tartışmalı yargı reformlarına yönelik aldığı tedbirlerin Polonya Anayasası’na aykırı olduğuna hükmetmesinden sonra gelmesi oldu.

Polonya’da iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) hükümetinin eleştirilen yargı reformlarının gelecekteki bir “Polexit” hamlesi için başlangıç niteliğinde olduğu düşünülüyor. Varşova, Brüksel’in, haksız yere Polonya’nın içişlerine müdahale ettiğini söylerken, Başbakan Mateusz Morawieck de reformların bir iç mesele olduğu konusunda ısrarcı.

Mateusz Morawieck ve Viktor Orbán

Polonya ve Macaristan’ın AB’nin geleceğindeki yeri ne olacak?

Komisyon, söz konusu konulardaki argümanlara cevap vermesi için Polonya ve Macaristan hükümetlerine iki aylık bir süre tanıdı. Bu iki ülkenin hükümetleri AB Komisyonu’nun cevap talebine yanıt vermezler ya da verecekleri yanıt yetersiz bulunursa Brüksel’in öncelikle bu ülkelere bir gerekçeli görüş göndereceği ve ardından bir ileri adım olarak konuyu ABAD’a sevk edeceği belirtiliyor.

İki ülkenin AB içerisindeki geleceği ve hangi yaptırımlarla karşı karşıya kalacakları ise merak konusu olmaya devam ediyor. Hollanda Başbakanı Mark Rutte ise 24-25 Haziran 2021 tarihindeki Avrupa Birliği Zirvesi’nde, Macaristan’ın AB’den ayrılması gerektiğini öne sürmüştü.

“AB’nin ulus-üstü niteliği aşınıyor”

Polonya ve Macaristan’ın LGBTİ+’lar konusunda attığı adımlar ve genel olarak bu ülkelerin AB içindeki geleceğine ilişkin olarak TOBB Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sanem Baykal ve Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas sorularımızı cevapladı.

Polonya ve Macaristan’ın LGBTİ+’lara karşı son zamanlarda attığı adımların öncelikle AB içinde bireysel haklar ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı üzerinden yeni bir fay hattının oluşmasına yol açtığını belirten Doç. Dr. Çiğdem Nas, “AB kurumları özellikle Komisyon ve Konsey başkanları LGBTİ+ hakları konusunda son derece netler. Bunu bir insan hakkı ve ayrımcılık yasağı çerçevesinde ele alıyorlar” dedi.

Doç. Dr. Çiğdem Nas

Nas, AB’nin bu ülkelere karşı harekete geçtiğini, AB Komisyonu’nun bir hukuki süreç başlatacağını ve dolayısıyla Polonya ve Macaristan üzerindeki baskının artacağını belirtti. Ancak ABAD’ın bu ülkelerin ilgili kanun ve uygulamalarının AB hukukuna aykırı olduğu yönünde karar verse dahi bu ülkelerdeki ABAD karşıtı atmosfer nedeniyle verilen kararların ne kadar sonuç verebileceği belirsiz.

Bu ülkelerin ABAD’ın verdiği kararları kendi anayasal sistemlerine müdahale olarak gördüklerini kaydeden Nas, “Halbuki AB hukukunun önceliği ve üstünlüğü ilkesi geçerli. Yani bir üye devlette çıkarılan bir yasa maddesi AB hukuku ile çelişiyorsa AB hukuku üstündür. Ancak bu ülkelerde çeşitli odaklar AB hukukunun temelini oluşturan bu ilkeleri sorguluyor ve reddediyor. Bu da AB üyesi devletlerin sorumlulukları ve AB ile üye devletler arasında ilişkiler konusunda soru işaretlerine yol açıyor” diye konuştu.

Bu durumun “AB’nin ulus-üstü niteliğinin aşınması” olarak değerlendirilebileceğini belirten Nas, AB’nin temel değerlerinin, doğasının ve işleyiş biçiminin tehlikeye girdiğini ve bu nedenle AB’nin kendi bütünlüğünü koruması için mutlaka kararlı adım atması gerektiğini vurguladı.

1999 yılında yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması ile ilk defa AB değerlerinin “AB’nin anayasal metinleri” olarak görülebilecek kurucu antlaşmalara geçtiğini, ardından da Lizbon Antlaşması’yla geliştirildiğini anlatan Prof. Dr. Sanem Baykal ise “Açık, katılımcı, hesap verebilir, saydam ve demokratik toplum ve kurumlar, insan haklarına saygılı ve hukukun üstünlüğünün bağımsız ve tarafsız, etkili ve verimli işleyen yargı gibi esaslı unsurlarını karşılayan devletlerin arasında bir bütünleşmenin ve buna yönelik olarak da egemen yetkilerini paylaşarak kullanmanın ancak birbirlerine bu konuda gerçek bir karşılıklı güveni gerektirmesi karşısında sistemin işlerliğinin korunması için zorunlu görülmektedir” dedi ve AB’nin bütünlüğü ve geleceği bakımından ülkelerin birliğin değerlerine ve hukuka bağlı kalmaları gerektiğini vurguladı.

Polonya ve Macaristan’ın AB içindeki akıbeti ne olacak?

Nas, Polonya ve Macaristan’a karşı uygulanabilecek olası yaptırımlara ilişkin şunları söyledi: “Bu ülkeler AB’nin temel değerlerine meydan okumaya devam ediyor. Popülist hükümetler birbirlerini destekliyor ve dayanışma ile AB’nin karar alma sürecini de sekteye uğratıyor. Onlara karşı en etkili yaptırım bütçeden aldıkları katkıları kesmek olabilir. Halihazırda AB Komisyonu, Macaristan’ın kurtarma fonundan alacağı payın ödemesini geciktiriyor. Ancak bu ülkeler de bir nevi şantaj yaparak, karar alma sürecindeki yetkilerini pazarlık konusu ediyorlar. ‘Siz bize şu konuda yaptırım uygularsanız biz de başka bir süreci engelleriz’ diyorlar. O yüzden mutlaka hukuki yaptırımlar ve üye devletlerin uygulayacağı siyasi baskılar söz konusu olmalı. Sivil toplumun sesini çıkarması da çok önemli.” dedi.

Bu iki ülkede yaşanan son gelişmelerin popülist hükümetlerin görev süresi ile sınırlı kalıp kalmayacağı tartışması konusunda da açıklamalarda bulunan Nas, “Daha geniş tarihi perspektiften baktığımızda bu tür kısıtlayıcı önlemlerin çok uzun süre devam edemediğini de görüyoruz. Suyun akışına aykırı olduğu için mutlaka belirli bir süre sonra iktidarlar özgürlük alanını açmak durumunda kalacak. Ancak bu sonuca en kısa sürede erişilmesi AB’nin tutumuna bağlı” dedi.

Baykal ise AB’deki üye devletlerde yaşanan olumsuz siyasi ve hukuki gelişmeler üzerine çeşitli mekanizmalar ve araçlarla sorunlu ülkeleri izleyerek uyarı ve tavsiyelerde bulunma, ardından da yaptırım uygulama adımlarını hayata geçirmeye karar verildiğini belirtti.

AB, bu ülkelerde yaşanan ayrımcı politikalar ile mücadele etmek için neler yapıyor?

AB’nin Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde yaşananlarla mücadele etmek için attığı kapsamlı adımlara da değinen Baykal, 2014 yılında oluşturulan ve 2020 yılında yenilenen, üye devletlere yönelik komisyonun yıllık değerlendirme raporları üzerinden işleyen Hukukun Üstünlüğü Mekanizması, üye devletlerin yargı organlarının etkililiğini derecelendiren AB Adalet Skorbordu gibi uygulamaları vurguladı.

Baykal ayrıca, yargıçların özlük haklarından atanmalarına, emeklilik yaş ve prosedürlerinden anayasa mahkemeleri ve yüksek yargının yapısına, medya alanında çoğulculuğu, bağımsızlığı ve finansmanı ilgilendiren düzenlemelerden, LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık içerebilecek uygulama ve mevzuata, akademik özerklik ve özgürlüklere pek çok alanda mevcut AB hukuku kurallarının ihlalini oluşturabilecek üye devlet eylem ve düzenlemelerine karşı Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşmanın (ABİHA) 258. maddesi çerçevesinde Avrupa Komisyonu tarafından ABAD önünde açılan ihlal davalarına ya da Avrupa Parlamentosu’ndaki siyasi tartışmalara kadar bu alanda kapsamlı bir izleme ve değerlendirme mekanizması oluşturulduğunu da söyledi.

Baykal, AB’nin bu konuda yaptığı son düzenlemenin ise Aralık 2020’de 2020/2092 sayılı tüzükle getirilen AB fonlarının üye devletlere tahsisini hukukun üstünlüğü alanında koşulluluğa bağlayan düzenleme olduğunu ifade etti.

Bu ülkelere karşı başvurulabilecek yaptırımlar hususunda ise ABA’nın 7. maddesi öne çıkıyor. Hem Baykal hem de Nas, ABA’nın 7. maddesine özellikle dikkat çekerek, Polonya ve Macaristan için 7. madde çerçevesinde üyelik haklarının askıya alınması mekanizmasının devreye alındığını belirtti.

Her iki uzman da Avrupa Komisyonu’nun bu ülkelere karşı üyelik haklarının askıya alınması mekanizmanın işletilmesi adımının 2017 ve 2018’de atıldığını ancak sürecin teknik ve siyasi zorluklarının, özellikle de üye devletlerin siyasi vetolarının sonuç alınmasını bugüne dek engellediğini dile getirdi.

Bu noktada 2017 ve 2018’de başlayan sürecin karmaşıklığına ve yavaş ilerlemesine işaret eden Nas, bu ülkelerin de sürecin monoton bir şekilde ilerlemesinden yararlandığını söyledi. Nas, söz konusu iki ülkenin hukuk, yargı bağımsızlığı ve medya özgürlüğü gibi konulardaki ihlallerini sürdürdüğünü belirterek “AB’nin çok daha kararlı ve hızlı davranması gerekirdi. Ancak AB iç dengeleri ve üye devletler arasındaki çıkar ortaklıkları sebebiyle bu mümkün olamadı” diye konuştu.

Polonya ve Macaristan’ın AB’den çıkmaları veya çıkarılmaları mümkün mü?

İki ülkenin AB’den çıkması veya çıkarılmaması yönündeki tartışmalara ilişkin sorumuzu yanıtlayan Baykal, 7. maddenin bir ülkeyi AB üyeliğinden çıkarma yönünde bir yaptırımı olmadığını hatırlattı. Mevcut durumda AB’den çıkarılmanın AB hukuku içinde düzenlenmiş olmadığını sözlerine ekleyen Baykal, bu ülkelerin ilgili madde çerçevesinde üyelik haklarının askıya alınabileceğini belirtti.

Prof. Dr. Sanem Baykal

7. maddenin bugüne kadar sonuç vermediğine dikkat çeken Baykal, bu madde çerçevesinde üyelik hakları askıya alınsa bile yaptırıma tabi tutulan devletlerin AB’ye üyeliğinin devam ettiğini belirtti. Birliğe üyelikleri devam ettiği için ülkelerin AB kurallarına uyma zorunluluğu da olduğunu söyleyen Baykal, 7. madde yaptırımları çerçevesinde ilgili devletin -örneğin konseyde oy hakkı- bazı üyelik haklarından yararlanmasının engellenmesinin mümkün olduğunu da ifade etti.

“Polonya ve Macaristan kendi istekleriyle AB’den çıkmaz”

Bu ülkelerin kendi istekleriyle AB’den çıkıp çıkamayacakları konusuna da değinen Nas, “Bu ülkelerin kendi istekleri ile AB’den çıkacaklarını hiç sanmıyorum. Çünkü AB’nin nimetlerinden faydalanıyorlar. Bunu yaparken kendi popülist iktidarlarını da AB karşıtı söylem üzerinde inşa ediyorlar. Eğer bu popülist rejimler daha uzun süre iktidarda kalırsa ve onları alaşağı edebilecek demokrasi bloku oluşturulamazsa o zaman üyelik haklarının askıya alınması ve nihai olarak üyelikten çıkarılmaları söz konusu olabilir” dedi.

Aynı konuda görüşlerini açıklayan Baykal ise “İlgili üye devletlerin, AB’den kendilerinin çıkmak istemesi halinde ise Brexit benzeri, ABA madde 50’de düzenlenen süreci harekete geçirmeleri söz konusu olabilir. Ancak böyle bir istek veya irade bu devletler tarafından bugüne dek ciddi biçimde ortaya konmuş değil, yakın gelecek için de böyle bir öngörü ya da beklenti bulunmuyor” diye konuştu.

Sorunlar nasıl aşılır?

Baykal ayrıca, bu ülkelerdeki sorunların aşılması için AB tarafından ne yapılabileceği noktasında da düşüncelerini aktardı. Söz konusu “sorunlu üye devletlerin” vatandaşlarıyla ve tüm toplum kesimleriyle AB ya da mevcut iktidar lehinde ya da aleyhinde olmalarına bakılmaksızın dinlemeye, anlamaya ve iknaya yönelik bir ilişki kurmaya devam edilmesi gerektiğine özellikle dikkat çekti: “Söz konusu uygulamalara giden iktidarları ilgili üye devletlerin vatandaşları getirdi ve yine onlar değiştirecek. Yaptırım, dışlama, üstten bakma, küçümseme gibi, ‘biz ve onlar’, ‘seçkinlere karşı milli irade’, ‘egemenliğe sahip çıkma’ gibi popülist söylemleri besleyen yöntemlerden ziyade bu tarz doğru diyalog ve angajman çabalarının daha etkili olacağını umuyorum.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.