Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alphan Telek yazdı: Hayat pahalılığının sebebi – Küresel mi yoksa cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP iktidarının en üst düzey temsilcileri ve destekçileri son bir yıldır hiç olmadığı kadar bir görüşü savunuyorlar: “Bütün bu hayat pahalılığı ve azalan alım gücü dünyanın her yerinde var, Türkiye’ye özel değil, hatta diğerlerinin durumu bizden kötü, açlık kuyrukları bile var.”

2000’li yıllar boyunca büyüyen ve canlı (ama asla sağlıklı ve merhametli değil) bir ekonominin mimarı olan AKP yönetimi, mevcut krizin kendi yarattıkları sistemden ve kendi yönetimlerinden değil; küresel belirsizlikler ve gidişattan kaynaklandığını ısrarla anlatıyor. İlginç olan aynı AKP, 2000’lerde dünyada yaşanan olumlu gidişat ve küresel ortamdan yararlanırken bunu kendi başarısı olarak gösteriyordu.

Bu denkleme yeni bir faktör daha eklendi son günlerde. “Çakalın, sırtlanın” bize saldırmasından daha mı kötü ekonomik zorluklar? İktidar bloğuna oy veren seçmenlerde olası bir çözülmeyi yavaşlatmak için bir kez daha ekonomik reel karşısında ideolojik hatırlatmalar yapılıyor, tabii bunun arkasında bir gerçeklik payının olduğu da (küresel belirsizlikler) işaret edilerek.

Açıkçası seçmenlerin sadece yaklaşık üçte birinin (yüzde 32) birincil önceliğinin ekonomi olduğu bir toplumda ideolojik hatırlatmalar, özellikle de devlet ve medya gücü iktidarın elindeyken etkili oluyor.

Öte yandan soru ortada: Küresel belirsizlik mi yoksa cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi mi yaşadıklarımızda daha etkili? Ya da Batı Avrupa’da açlık kuyrukları var mı? Ve durumları bizden daha mı kötü?

Burada ufak bir parantez açmanın zamanı. Popülist stili tutturan siyasetçilerin ve yönetimlerin ayırt edici özelliklerinden biri de yalan ile hakikat arasındaki bağı silikleştirmeleri ve bunu kendi iktidarları için sistematik şekille kullanmaları. Yalan siyasette hep vardı ama bazı dönemler ve bazı coğrafyalarda iktidarların sınır tanımak istemediği iklimlerde yalan ile hakikatın tonuna iktidarlar kendileri karar verirler. Popülizmden totalitarizme uzanan bir siyasal hattır bu. Hakikatin gücünü kırmak, yalanı yaymak, sistematik olarak bunu gerçekleştirmek ve bunu sorgulayabilecek olanları susturmayı içeren bir yol. Parantezi kapatıyorum.

Peki Batı Avrupa bizden daha mı kötü? Açlık kuyrukları var mı? Batı Avrupa ülkeleri ve AB ülkeleri yüzde 3 ve yüzde 4’lük enflasyonlar yaşıyorlar. Savaştan önce koronavirüs dalgasının yarattığı şok dalgaları enerji fiyatları ve işsizlik seviyelerinde etkili olmuştu. Ancak mevcut denklemde, bu ülkeler vatandaşlarına büyük bir refah sağlıyorlar. İstikrar sağlıyorlar. AKP yönetiminin karşılaştığı en büyük zorluğun bu olduğunu düşünüyorum. 12 Eylül rejiminden bu yana Türkiye’de siyasal elitler ve siyasal sistemimiz istikrar kavramına büyük bir kutsiyet atfetmiştir. AKP de bunlardan biri ve bundan ideolojik anlamda en çok yararlananlardan. Ancak gelinen noktada istikrarsızlık önce AKP’yi yiyor. Anlatılacak bir hikâye kalmıyor, o zaman da bahane aranıyor.

Ayrıca Türkiye’nin resmî rakamlara göre dahi yüzde 60’ları bulan enflasyonuyla bu ülkelerin enflasyonlarını kıyaslamak yukarıda yazdığım sistematik yalanın bir tezahürü oluyor. Türkiye cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile değil de demokratik ve adil bir yapı ve siyasetle bu küresel belirsizlik ortamına girmiş olsaydı, hükümetin akıl almaz politik tercihleri ve 2017 sonrasındaki agresif dış politik yaklaşımları olmasaydı, dahası hükümetin 2002 yılından bu yana izlediği makro-ekonomik politikalar bu denli Türkiye’yi dışa bağımlı kılmasaydı, enflasyon oranımız da Batı Avrupa oranları kadar olabilirdi. Biz de gemimizi fırtınadan az hasarla çıkarabilirdik.

Öte yandan bunlar karşısında muhalefetin tavrı bize ne söylüyor?

CHP başta olmak üzere muhalefet partileri geçtiğimiz yıl olduğu gibi yaşanılan krizi yine vitrine indiriyor. Türkiye’nin yaşadığı ekonomik daralma ve kriz son derece genişken, geçen yıl bütün direnci sadece dolar ve TL’nin değersizleşmesine dayandıran siyasi söylemler sonucunda ne gibi bir başarı elde edildi? Hiçbir şey.

Hükümet her zaman olduğu gibi yaşanılan zorlukların alanını daraltıyor, muhalefeti buraya çekiyor. Çünkü dar alanda devlet ve medya gücüyle, ideolojik söylemle galip gelmek iktidar için çok kolay.

Muhalefet dar alanı kabul ediyor, batıniye yani görünene odaklanıyor. Sorunlarımızın kaynağı enflasyon değil; 2002’den beri ülkeyi yönetenlerin bütün ekonomik tercihleri ve politik dayatmaları. Özelleştirmeleri, dışa bağımlılıktan, bunları eko-politik tercihlerden ayırabilir miyiz? Muhalefet dar alandan çıkabilir mi peki? Ya çıkmayı tercih etmiyor ya da yapamıyor. Ama bu çıkışsızlık iktidara yarıyor ve dahası Macaristan seçimlerinin gösterdiği üzere her şeyin mümkün olduğu bir andayız. Sevilay Çelenk’in dünkü yazısında belirttiği üzere muhalefet heyecan yaratmazsa seçim kaybedilir. Bir ekleme, muhalefet herkesin dahil olacağı bir hikaye yaratmaz ve bunu insanlara sunmazsa seçim kaybedilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.