Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ankara’da adaylık kulisleri: Ruşen Çakır ve Murat Yetkin tartışıyor

Ruşen Çakır ve Murat Yetkin, Ankara’da adaylık kulislerini değerlendirdi,”Ümit Özdağ ne yapmak istiyor?”, “Kemal Kılıçdaroğlu adaylık konusunda ısrarcı mı?” sorularına yanıt aradı.

Spotify’dan dinleyebilirsiniz:

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Gazeteci arkadaşım Murat Yetkin’le, Ankara kulislerinde cumhurbaşkanı adaylarıyla ilgili neler konuşuluyor, bunu konuşacağız. Murat, merhaba. 

Murat Yetkin: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: Nasılsın, iyi misin? Yine arayı çok açtık.

Murat Yetkin: İşler güçler işte. 

Ruşen Çakır: Biliyorum. Dün seni aradığımda Meclis’teydin. İmrendim açıkçası. Önce Mansur Yavaş’la başlayalım. Mansur Bey, ilk önce Meral Akşener, ardından da Kemal Kılıçdaroğlu’yla partilerinin genel merkezlerinde görüştü. Adaylık konusunda, “Siyasetin içinde bir insan değilim kendimi kamu görevlisi olarak görüyorum. Bu şekilde de devam edeceğim”açıklamasını yaptı. Bu görüşmelerin hemen sonrasında, sen Mansur Yavaş’la bir telefon görüşmesi yaptın ve bu görüşmeyi de Yetkin Report’ta yazdın. Ben bunu bir kriz olarak gördüm. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın, “Bizim adayımız Mansur Yavaş’tır” çıkışından bir hafta sonra, Mansur Yavaş’ın İYİ Parti ve CHP genel merkezlerini ziyâret etmesi, sanki ortada bir kriz olduğunu ve Mansur Bey’in, Millet İttifakı’nın iki ismini iknâ etmeye gittiğini düşünüyorum.  Sen ne biliyorsun ve konuyla ilgili ne düşünüyorsun? Söylediklerime katılır mısın?

Murat Yetkin: Önce, Medyascope izleyicilerine bir selâm verip saygılarımızı sunalım, sonra konuya girelim. Ümit Özdağ’ın bu çıkışı Mansur Yavaş’ı çok rahatsız etti. Tabii sâdece Mansur Yavaş’ı değil, başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere “altılı masa”yı olduğu gibi rahatsız etti. Ümit Özdağ’ın bu sözünü, Cumhur İttifakı’nın bir üyesi –AK Partili, MHP’li, hattâ Büyük Birlik Partisi’nden bir isim– söyleseydi, bu kadar sorun olmazdı; çünkü hükûmet kanadı CHP ile İYİ Parti’nin arasını açmak ve onları bir an önce adaylarını açıklamaya zorlamak için söyleyebiliyorlar. Ama başka bir yerden gelip, üstelik “Onlar aday göstermeyecekse, biz gösteririz” şeklinde bir açıklama –ki o ilk açıklamadan iki gün sonra geldi–, çok rahatsızlık yarattı. Bunun üzerine bir de Selahattin Demirtaş’ın sözleri geldi. Demirtaş, “Şahsen Ekrem İmamoğlu’nu da tâkip ediyorum” diyerek geçmişteki bir şeyden söz etti. Geçmişteki o şey, bir anlaşma değil de, 2019 yerel seçimlerinden kalma bir anlayış; çünkü mâlûm, Mansur Yavaş ülkücü kökenli olduğu halde, kendisini epeydir merkeze konumlamış bir isim. Bu, bir-iki yılın işi değil. Mansur Yavaş’ın seçilmesinde Kürt seçmenin de payı vardı. Burada bir vurgulamayı yapmak istiyorum: “Kürt seçmen” derken sâdece HDP seçmenini kastetmiyorum. Sen de gayet iyi biliyorsun ki, en az HDP seçmeni kadar, seçimlerde etkili olan Kürt oyu var. Demirtaş’ın bu çıkışı da gayet yumuşak bir çıkış aslında. Dolayısıyla bu çıkış, “Ankara siyâsetinde Mansur Yavaş’a Kürt seçmeni hatırlatıyor” diye okundu. “Arkadaş, biz de buradayız” hatırlatması. Ama sadece Kürt seçmen değil, İYİ Parti de oradaydı. İYİ Parti de çalıştı. Evet, en çok CHP çalıştı, çünkü Mansur Yavaş onun adayıydı. Ama İYİ Parti oyları olmasa, seçilmeyecekti. Kezâ, Kürt seçmenin oyları olmasa da belki seçilemeyecekti; onu bilmiyoruz. 

Bu sert olmayan ılımlı hatırlatmalar, bir dengeyi bozdu. Anketlerde Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun en popüler çıkıyor olmasının tek başına bir anlamı yok. En büyük anket seçim. Seçimden daha büyük ve önemli bir anket yok. Üstelik seçmenlerin son gün bile karar verdiği biliniyor. Yani bu iş o kadar “çantada keklik” bir durum değil. Önce Ümit Özdağ, sonra Ümit Özdağ’ın tekrarı ve arkasından Selahattin Demirtaş’ın çıkışları gelince, Mansur Yavaş, kendisini îzah etmek ve bunun arkasında kendisinin olmadığını vurgulamak için gitti zannediyorum. Ama bunun görüntüsü ne oldu? Mansur Yavaş, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin geçmişte kalan üç yıllık faaliyetini ve önümüzdeki iki yıl neler yapacağını anlatmak için bir program düzenleyecek. Bu programa liderleri dâvet etmek için gitti; yani gerekçe bu oldu. Burada bile bir ayrıntı var. “Önümüzdeki iki yıllık” belediye faaliyetini anlatacak. Bu ne demek? “Ben önümüzdeki iki yıl boyunca cumhurbaşkanlığı seçimlerini gündemime almıyorum. Kendi belediye işlerimi yapıyorum” demek. Bu bile kendi başına bir açıklama. O arada altılı masadan Mansur Yavaş’ın ismi çıkabilir mi? Çıkabilir, bu mümkün. Ama tıpkı Ekrem İmamoğlu’nun Fox TV’de, “Ben CHP’liyim. Benim genel başkanım Kılıçdaroğlu’dur. Onun adaylığı benim için doğaldır” dedikten sonra, “Masa ne derse o olur” sözü gibi. Dolayısıyla önce İmamoğlu, sonra Yavaş, “Masa ne derse o olur” demiş oldular. Ben olayı bu açıdan okuyorum.

Ruşen Çakır: Ümit Özdağ’ın İYİ Parti’den ayrılmış olmasının farklı bir vurgusu da var. Meral Akşener’in, Ümit Özdağ’ın partiden ayrılmasından çok rahatsız olduğunu sanmıyorum. Ama partisinden ayrılmış birisinin, “Onlar aday göstermezse biz gösteririz” demesinin siyâseten bir karşılığı vardır. Bu arada Demokrat Parti Gene Başkanı Gültekin Uysal da bir açıklama yaptı biliyorsun. 

Murat Yetkin: O açıklama çok önemli. 

Ruşen Çakır: Peki, altılı masada hâlâ en önde gözüken isim Kemal Kılıçdaroğlu diyebilir miyiz?

Murat Yetkin: Hayır, diyemeyiz. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun kendisi de bunu söylemiyor zâten. “Her şeyi konuşalım bitsin. Seçim süreci başlasın. Ondan sonra kararlaştırırız” diye ısrarla söyleniyor. Bütün Türkiye’nin konuştuğunu, yorumcuların sabah akşam söylediğini Kemal Kılıçdaroğlu görmüyor mu? “Seçilebilecek aday” derken, çok nazikçe belki de kendisinden de bahsedildiğini fark etmiyor mu? Tabii ki fark ediyor. Ben kendisine de bu tavsiyelerin kibarca ve bayağı açık bir şekilde yapıldığı bilgisine sâhibim. Dolayısıyla, Kemal Kılıçdaroğlu sanki dünyadan habersiz, “İllâ ben aday olacağım” diyor. “Bu yüzden büyük fırsatı kaçırtacak”  şeklinde bir tablo görmüyorum şu aşamada. 

Ruşen Çakır: O zaman şunu da sorayım: Meselâ Meral Akşener, partisi kurulur kurumaz aday oldu. Hiç de azımsanmayacak bir oy aldı ve zamanla iyice güçlendi. Ama önümüzdeki seçim için, “Ben başbakan adayı olacağım” dedi. Kendisini çekti ve topu CHP’ye bıraktı. Sonuçta, biz “CHP’den aday olarak kim çıkacak?” konusuna odaklandık. Seçime normal şartlarda 14 ay var. Meral Akşener’in tekrar cumhurbaşkanı adaylığı gündeme gelebilir mi? Yoksa o defter kapandı mı?

Murat Yetkin: Siyâsette hiçbir şey yüzde yüz değil. Bu saçları beraber ağarttık Ruşen. Sende sakallar filan beyaz görünüyor, ama ben senden daha fazla ağarttım; sonuçta berâber ağarttık. Siyâsette hiçbir şey, ama hiçbir şey yüzde yüz değildir. “Altılı ittifakın adayını belirlemek, bu ittifakın lokomotifine düşer” anlayışı var. Bu anlayışı diğer partilerde de görüyoruz. Yani “Önce CHP desin bir diyeceğini” anlayışı var. Bu da siyâsî etik açısından çok yanlış bir şey değil. Oy oranlarına baktığınız zaman da değil. Bütün bu ittifak sürecinin mîmârının Kılıçdaroğlu olduğuna baktığımızda da değil. Dolayısıyla gözlerin oraya çevrilmesi gayet doğal. 

Fakat bu arada, az önce de söylediğin gibi, Ali Babacan’dan, Ahmet Davutoğlu’ndan, Temel Karamollaoğlu’ndan, tabii en çok İYİ Parti’den değişik sinyaller geliyor. Bu tartışma Koray Aydın’ın “seçilebilir aday” çıkışıyla başladı. Koray Aydın İYİ Parti’de artık Teşkilâtlardan Sorumlu Başkan değil, ama Siyâsî İşlerden Sorumlu Başkan. O da çok yabana atacağımız bir makam değil. Partinin iki numarası diyebileceğimiz bir makamdır. Bunların hepsi önemli sinyaller. Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal da “seçilebilir aday” diyor. Başka bir şey daha söylüyor: “2002’den bu yana, AK Parti’nin yönetiminde yer almış herhangi bir isim olmasın”. Bunun anlamı: Dışarıdan birini aday yapmayalım. Uysal’ın Fox TV’de yaptığı bir açıklama daha var: “Türkiye’nin yeni bir Ekmeleddin İhsanoğlu vakasına ihtiyacı yok”. 

Neydi Ekmeleddin İhsanoğlu vakası? 2014 seçimlerini hatırlayalım: O zamanlar MHP lideri Devlet Bahçeli çok sıkı muhâlefet yapıyordu. CHP ile, Kemal Kılıçdaroğlu ile anlaştılar ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiler. İhsanoğlu, İslâm İşbirliği Örgütü’nün önceki genel sekreteriydi. O zamandan bu zamâna, Kılıçdaroğlu’na İhsanoğlu ismini Devlet Bahçeli’nin önerdiği konuşuldu hep. Nitekim Ekmeleddin İhsanoğlu seçilemeyince MHP milletvekilliği yaptı. Belki izleyenler arasında, “Demokrat Parti’nin eti ne, budu ne?” diyenler olabilir. Siyâset öyle işlemiyor ama. Öyle diyenler varsa yanılır. Gültekin Uysal’ın bu çıkışı üzerine, Meral Akşener, Ali Babacan ya da Davutoğlu çıkıp, “Hayır, olur mu öyle şey!” diye îtiraz etmedi. Herkes, Kılıçdaroğlu’nun, yeri geldiğinde masaya hangi ismi getireceğine bakıyor. Ve herkes, Kılıçdaroğlu’nun görüşünü etkilemeye çalışıyor. Gültekin Uysal’ın “Ekmeleddin İhsanoğlu modeli olmasın” derken muhâtabı bir kişi, o da Kemal Kılıçdaroğlu. 

Ruşen Çakır: Anlaşılan şöyle bir şey olacak. Şimdi o “altılı masa” ayda bir toplanıyor. O toplantıların belli bir aşamasında Kılıçdaroğlu, “Arkadaşlar, cumhurbaşkanı adayı için aklımdaki isim şu kişi” diye bir şey söyleyecek. Bu isim tartışılacak, mutâbık kalınırsa kalınacak. Yoksa eleştiriler ve tartışmalar ışığında başka bir isim önerecek. Tabii bunlar bir zaman istiyor. Sen, “Adayın bir an önce açıklanması muhâlefet açısından daha iyi olur” diyenlerden misin? Yoksa, “Zâten seçimin târihi de belli değil. Seçim normal şartlarda 14 ay sonra. Daha önce açıklanması erken olur, aday yıpratılır” argümanları var. Bu argümanların daha doğru olduğunu mu düşünüyorsun?

Murat Yetkin: Önce ilk söylediğini değerlendireyim Ruşen. “Kılıçdaroğlu bir isim getirir. O tartışılır, olmazsa bir isim daha getirilir” dedin. Böyle olması istenmiyor. Benim gördüğüm, arzulanan, kırıp dökülmeden bir seferlik bir karar olsun. Yani diğer beş partinin arzuladığı, “Kemal Bey, bizim tereddütsüz, tereddüt olsa bile ‘Evet, bu seçilebilir bir aday’ diyeceğimiz bir isimle gelsin”. 

Aday isminin erken ya da geç açıklanması konusuna gelince: Evet, bâzıları “Hemen açıklansın” diyor. Dün MHP grup toplantısını izledim. Devlet Bahçeli, “Zillet İttifakı çıkarsın çürük adayını da alsın boyunun ölçüsünü” dedi. İktidar bir an önce Millet İttifakı adayının çıkmasını istiyor. Bu sadece yıpratma açısından değil. Adayın kim olduğu belli olmayınca, ona göre bir strateji de geliştiremiyorlar. Çünkü isme göre strateji belirlenecek. Tek seçim yok ki. Bir cumhurbaşkanlığı seçimi var, bir de parlamento seçimi var. O ikisini birleştirecek. Ama muhalefetin cumhurbaşkanı adayı belli olmadıkça, iktidar sâdece parlamento seçimine yoğunlaşamıyor. Tabii bu sâdece muhâlefet koalisyonunun uyanıklığından, “Biz geç açıklayalım, yıpratmasınlar” taktisyenliğinden kaynaklanmıyor. Evet, bu bir faktör, ama az önce îzah etmeye çalıştığım gibi, bir konsensüs henüz yok. 

Ruşen Çakır: Yani aday var da açıklamayı geciktiriyorlar değil. 

Murat Yetkin: Hayır, bence değil. O konsensüs oluştuktan sonra onu bir sürece bağlar, zâten yol haritaları görüşülüyor. Ama çok önemli bir konu var: Millet İttifakı’nın ekonomi programı hâlâ belli değil. Bu gerçekten çok önemli. Sokak röportajlarını, televizyonların röportajlarını izliyoruz. Anadolu’nun bir şehrinde vatandaş, “Ekonomi şöyle, pahalılık böyle” diye yakınıyor. “Eh, kime oy vereceksin?” diye soruluyor. “Erdoğan’a” diye cevap veriyor. Niye? “Eh, başka kime oy vereyim?” diyor. Halkın karşısına bir modelle çıkılması lâzım. Siyasetbilimci Seda Demiralp’ın çok güzel bir tahlili var. Şöyle diyor: “Hangi ülke olursa olsun, bir iktidârın gitmesi için, sâdece ekonomik, siyâsî ya da herhangi bir kriz durumu yeterli değildir. Aynı zamanda seçmene güven verecek bir seçenek lâzım. ‘Bunlar gelir, daha iyisini yapar’ dedirtmek lâzım.”  2002’de biz bunu gördük. 2002’de AK Parti’ye oy veren herkes, sadece AK Parti’nin ideolojisini benimseyen insanlar değildi. İçinde Devlet Bahçeli’nin de olduğu üçlü koalisyon ekonomiyi öyle bir duruma getirmişti ki, “Bir de bunları deneyelim. Bakalım bunlar ne yapacak” diye AK Parti’ye oy verdi. O dönemde AK Parti, “Biz Avrupa Birliği’ne karşı değiliz. Artık ‘Hıristiyan Kulübü’ demeyeceğiz. Pazar ekonomisini uygulayacağız. ‘Adil düzen’ demeyeceğiz” vaadiyle iktidâra geldi. Şimdi o duruma geliyoruz, o ayrı. 

Seçimi kazandıran, umuttur. Seçmende bu umudu oluşturmak lâzım. Muhâlefet koalisyonu şu anda çok iyi eleştiri yapıyor, çok sert eleştiriyor; iktidârı yıpratıyor; ama “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçeceğim” –ki o da en az 360 milletvekili çıkarırlarsa mümkün olabilir– demek dışında, günlük hayâta değecek, insanların günlük hayâtını kolaylaştıracak şeyler henüz yok. Bunun başında da bir ekonomi programı geliyor. 

Ruşen Çakır: Demin Bahçeli’den bahsettin. Bahçeli konuşmasında, “Bizim adayımız belli: Recep Tayyip Erdoğan” dedi. Ama bunu ondan başka söyleyen yok. Erdoğan’ın kendisi de, “Tabii ki ben adayım” demedi. Bildiğim kadarıyla AK Parti sözcülerinden de böyle bir açıklama gelmedi. “Nasıl olsa aday Erdoğan olur” görüşü hâkim. Ama meselâ Kılıçdaroğlu en son, “Adayın kim olduğunu niye hep bize soruyorsunuz? Cumhur İttifakı’nın adayının kim olduğunu onlara da sorsanıza” diye bir çıkış yaptı. Böyle, spekülasyona elverişli bir alan da açılmış oluyor. Birçok kişi gibi ben de Erdoğan’ın aday olacağını düşünüyorum, ama yine de insanın aklına bir şey takılıyor. Erdoğan, Refah Partisi İl Başkanı olduğundan beri kamuoyu yoklamalarını en profesyonel şekilde kullanan isimlerden birisi biliyorsun. O yüzden, “Kaybedeceği seçime girer mi?” argümanı hep söylenir. Bâriz bir şekilde, “Kaybedeceğini anlarsa girmez” söylemleri de yavaş yavaş seslendirilir oldu. Böyle bir ihtimal senin aklına yatıyor mu?

Murat Yetkin: Hayır, bu benim aklıma yatmıyor. Bütün bu çaba, Erdoğan’ın bir seçim daha başta kalması içindir. Hattâ daha güçlü bir senaryoyu söyleyeyim: Seçime bir iki ay kala, bir erken seçim kararı aldırıp, Anayasa’nın 106. maddesi uyarınca, belki bir sonraki seçime de adaylık hakkını kazanma konusu bile konuşuluyor. Bu, daha güçlü bir senaryo. O nedenle, Erdoğan’ın aday olmayacağı ihtimâlini görmüyorum. Kılıçdaroğlu bunu biraz daha zaman kazanmak için söyledi. Söylememiş olsaydı, biz belki beş dakikayı bu konuya ayırmayacaktık. 

Ruşen Çakır: Peki, son olarak şunu da sorayım: Ekrem İmamoğlu’nun adaylık konusu hâlâ gündemde. Ve hâlâ en popüler aday adaylarından birisi, değil mi?

Murat Yetkin: Evet.

Ruşen Çakır: Mansur Yavaş’ın açıklamasında, İmamoğlu’na taş attığı yorumları yapıldı. “Siyâsetin içinde değilim, ben siyâset yapmıyorum” demesi böyle yorumlandı. İmamoğlu yapıyor çünkü.

Murat Yetkin: Bana kalırsa, Mansur Yavaş’ın bu son hamlesi tamâmen kendini îzah etme hamlesiydi. Onun dışında başka bir şey aramıyorum. Kendisiyle konuşabildiğim kadarıyla, öyle bir izlenim almış değilim. Mansur Yavaş’ın tepkisi, rahatsızlığı daha çok dışarıdan gelen müdâhalelere. Bu müdâhaleleri de, kendi önünü kapamak, kendisiyle hem CHP hem İYİ Parti arasında bir nifak yaratma amaçlı olduğuna inanması. Bir de şu var: İYİ Parti, DEVA, Gelecek Partisi, hem Mansur Yavaş’ı hem Ekrem İmamoğlu’nu aday olarak benimseyeceklerine dâir yeterince işâret verdiler bugüne kadar. Bunun ötesi artık dayatmaya girer. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu’nu da katarsak, her üç adayın da Erdoğan’ın karşısına çıkma ihtimallerini hâlâ görüyorum. Bu yüzden, “Millet İttifakı’nın adayının erken ya da geç açıklanmasında, sadece yıpratma ihtimâli yoktur” diyorum. Çünkü CHP ve diğer Millet İttifakı ortakları arasında henüz bir konsensüs sağlanmış değil. Benim görebildiğim budur. 

Ruşen Çakır: Murat, çok teşekkürler. Yine keyifli bir söyleşi oldu, eksik olma.

Murat Yetkin: Sen de. 

Ruşen Çakır: İzleyicilerimize de teşekkür edelim. Yine arada sırada kapını çalar, seni Meclis’te yakalayıp yayına iknâ ederim. Tekrar teşekkürler. İyi günler. 

Murat Yetkin: İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.