Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alparslan Kuytul Medyascope’a konuştu: “Cemaatler çıkarlarından olmamak için adaletsizliklere karşı gelmiyor”

Adana’daki Furkan Vakfı destekçilerinin 20 Mart’taki yürüyüşüne yapılan çok sert polis müdahalesi sonrası Medyascope’un konuştuğu Alparslan Kuytul, “cemaatlerin menfaatlerinden olmamak için zulümlere sessiz kaldığını” söylüyor. Kuytul, haksızlıkları dile getirmeyi sürdüreceğini, dolayısıyla hükümet ile Furkan Vakfı arasındaki ilişkilerin düzelmesini beklemediğini belirtiyor.

Haber: Doğu Eroğlu, Sema Kızılarslan

20 Mart’ta, Adana’da yürüyüş yapmak isteyen Furkan Vakfı destekçilerine sert müdahale eden polis, yüzlerce kişiyi darp etmişti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, olayları “Oradaki arkadaşların biraz daha kontrollü olması gerekirdi” diye değerlendirmiş, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise polise destek vermişti.

Medyascope muhabirleri Doğu Eroğlu ve Sema Kızılarslan, darp edilen Furkan Vakfı destekçileri ve Alparslan-Semra Kuytul çiftiyle olayın yankılarını konuştu.

Üç gün boyunca Adana’da Furkan vakfı üyeleriyle zaman geçirdik. Adana’ya ulaştığımızda 20 Mart olayında yaşananların yankıları hâlâ devam ediyordu. Vakıf üyesi olmayan Adana sakinleri, olayın perde arkasını merak ediyor ve polis şiddetinin nedenini sorguluyordu. Alparslan Kuytul ve eşi Semra Kuytul ile yaptığımız birebir görüşmelerde de Adana’da yaşayan ve kendilerinden olmayan vatandaşların durum ile ilgili ne düşündüklerini sorduk. Semra Kuytul, olay anında çevredeki vatandaşların şaşkın kaldıklarını söyledi. Sonrasında ise özellikle vakıf üyelerinin akrabaları “Neden böyle bir şey yaşadınız, anlam veremiyoruz” dediklerini aktardı. 

Adana’ya ulaştığımızda olayın üzerinden yaklaşık 15 gün geçmişti ancak hem Semra Kuytul, hem de Alparslan Kuytul’un bu konu ile ilgili konuşmak isteyen, kendilerinden açıklama isteyen birçok telefon aldıklarına şahit olduk. Adliye önüne şikayet dilekçelerini vermek için gelen vakıf üyeleri o haftanın her günü basın açıklaması yaptılar. Doğu Eroğlu ile birlikte vakıf üyelerinin basın açıklamalarını takip ettik. Birçok yaralı ile sohbet ettik, röportaj yaptık. Basın açıklaması sırasında vakıf üyesi kadın ve erkeklere uzaktan bakarken aklımdan şunlar geçti:

“Özellikle kadınların yanında çocukları da vardı. Kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda akşam ne yemek yapacaklarını konuşuyorlardı. Aslında bu kadınların anne olduğunu, bu tarz polis şiddetine normal şartlarda maruz kalmamaları gerektiğini düşündüm. Basın açıklamasına da, 20 Mart gününde de çocuklarını yanlarında getirmişlerdi. Bu davranışlarından anladığım şu oldu: Bu insanlar, o gün bu derecede bir şiddet görmeyi akıllarından geçirmemişti. Bunun olacağını bilseler dört beş yaşlarındaki küçük çocuklarını yanlarında getirmezlerdi…”

“Konuşurlarsa, birtakım menfaatlerinden olacaklar. O menfaatlerden olmamak için susuyorlar”

Furkan Vakfı kanaat önderi Alparslan Kuytul ile yaptığımız görüşmelerde Devlet Bahçeli daha yeni açıklama yapmıştı. Kuytul, Bahçeli’nin açıklamasını şu şekilde değerlendirdi: 

“Devlet Bahçeli çıkıp savunmak zorunda kaldı polisleri. O polislere herkes tükürdü. Lanet okudu onlara insanlar. Gitti onları alnından öptü. Bu açıkça, ‘Talimatı ben verdim’ demek gibi bir şey. Zaten oldu bitti, herkes biliyor. Polis teşkilatı Bahçeli’ye bağlı. Bu feci olayın sonucunda güzel sonuçlar ortaya çıkarsa, Soylu görevden alınırsa, bu müdürler görevden alınırsa, Türkiye polis devleti olmaktan çıkarılırsa, AKP-MHP ittifakı biterse bu yediğimiz coplar, yediğimiz gazlar feda olsun” dedi.

“Hoca efendinin eşi olmak bakımından tabii zorlu bir süreç yaşadık, hâlâ da yaşıyoruz”

Alparslan Kuytul, iktidarla yaşadıkları gerginlikleri ise diğer cemaatlerin aksine, hükümetin yanlışlarını eleştirebiliyor olmalarına bağlıyor:

“Cemaatler gündemi takip etmek istemiyor, konuşmak istemiyor. Çünkü gündeme dair konuştuğunuz zaman devletle ya da hükümetle karşı karşıya geliyorsunuz. Zalime ‘zalim’ demiyorlar, zulme ‘zulüm’ demiyorlar. İtiraz etmiyorlar, sessiz kalıyorlar. ‘Biz siyasete karışmayız’ diyorlar. Ama partilerden milletvekili bile çıkartıyorsunuz. Oy da veriyorsunuz. Siz karışmamanız gereken siyasete karışıyorsunuz, karışmanız gereken siyasete karışmıyorsunuz. Çünkü birtakım menfaatlerinden olacaklar. O menfaatlerden olmamak için susuyorlar.”

Alparslan Kuytul’un eşi Semra Kuytul, çocukluğundan beri cemaatin içerisinde görev aldığını söyledi. Semra Kuytul ile yaptığımız görüşmelerde 30 Ocak operasyonu sürecini kendisinden dinledik. Hem çocuklarının babası Alparslan Kuytul’un hem de cemaat lideri olan kocasının o süreçte yaşadıklarının kendisini nasıl hissettirdiğini sorduk. Semra Kuytul, “Yani ben çocukluğumdan beri bu davanın içerisindeyim. İslam dini bizim için bir dava, yani din zaten kendisi de öyle, bir dava, bir hayat nizamı bizim için. Onun uğrunda mücadele etme şuuruyla büyüdük. Gençliğimiz de bu yolda geçti çok şükür. Yani kadın erkek farkı olmaksızın bunu bir dava bildik kendimize. Benim evlenme gayem, sebebim de yine bu şuurla, bu doğrultuda oldu. Yani tabii kadın olarak daha zor bazı şeyler. Çevrenin bakışı farklı olabiliyor, çekindiğimiz bazı noktalar olabiliyor elbette. Ama yine de mücadelenin içerisinde yer almaya çalıştık. Hoca efendinin eşi olmak bakımından tabii zorlu bir süreç yaşadık, hâlâ da yaşıyoruz ama bu aslında bizim çok da dünyamızda değil. Mesela ben onun özgürlüğü için mücadele ederken hiçbir zaman çocuklarımın babası özgür olsun niyetini kendimde tutmadım, yani onun bu toplum için olması gereken faydalı konumunu bildiğim için, son derece haklılığını, hiçbir suçunun olmayışını ve bu millete lazım bir insan olduğunu, bu cemaatin başında olması gereken birisi olduğunu yakinen bildiğim ve hissettiğim için hassaten de onun için böyle bir mücadeleye ihtiyaç hissettik” dedi. 

“Hoca efendiyi tutuklarken ya da gözaltına alırken ilk önce çok büyük bir terör ve korkunç bir olaya müdahale ediliyormuş gibi bir algı vermek istediler”

30 Ocak operasyonunun öncesi ve sonrasından da bahseden Kuytul, o tarihlerde yaşadıklarını şöyle anlattı:

“30 Ocak operasyonu bizim için beklenmedik bir şeydi. Birtakım sıkıntılar yaşayabileceğimizi tahmin ediyorduk öncesinde ama öyle büyük bir operasyon, terör örgütü gibi baskın olacak, yüzlerce polisle TOMA’larla evlerimiz çevrilecek, böyle bir şey asla beklemiyorduk. Çünkü kendimizi biliyoruz, böyle bir yönümüz kesinlikle yok. Bir silahlı örgüte yapılan baskın gibi bir baskın yapıldı evlerimize. Özellikle bizim evimize baskın yapılabilmesi için tüm yollar kapatıldı, çevre yollar da kapatıldı. Hatta o gün operasyonda görev alan bir polis memurunun, sonrasında tanıdığı olan bir arkadaşımıza söylediği şu cümleyi hatırlıyorum: ‘Bizi emniyete çağırdılar, operasyon hazırlığı vardı, biz HDP’nin binalarından birini basacağız sandık, sonra bizim mahallemize, Reşat Bey’e döndüklerini fark edince eyvah hocaya gidiyoruz herhalde’ diye düşünmüş. Çünkü söylenmiyor polislere öncesinde gidecekleri yer. O açıdan hatta üzüntü duyduklarını da ifade ettiğini hatırlıyorum o günlerde.

Çok büyük bir operasyon yaptılar, vakfımıza da aynı şekilde. Çok sayıda polisle, hatta o günlerde belki de hatırlarsınız, çok trajikomik bir görüntü vardı. Dışarıdan keskin nişancılar etrafı kolluyor, içeriden bir polis memuru kapıyı açıyor. Yani aslında öncesinde vakfa girilmiş ama etrafa, bir de çok tehlikeliymiş gibi bir algı oluşturmak için bir görüntü veriliyor. O da polisin kendi kamerasına yakalanıyor. Bizim kameramız yok zaten o esnada orada. Onların yayınladığı bir videoda böyle bir görüntü çıkmıştı. Yani hoca efendiyi tutuklarken ya da gözaltına alırken ilk önce çok büyük bir terör ve korkunç bir olaya müdahale ediliyormuş gibi bir algı vermek istediler. 10 gün de gözaltında tuttular. Biz de o 10 gün içerisinde, sadece o değil tabii kalabalık bir sayı vardı gözaltında, hem desteğimizi belirtmek hem de işin peşinde olduğumuzu, takipçisi olduğumuzu ifade etmek için emniyetin önünde 10 gün boyunca yattık kalktık, hemen hemen hiç evlerimize gitmedik diyebilirim ihtiyaçlarımız dışında. Aslında bizim mücadelemiz orada başladı, o emniyetin önündeki süreçte. Önce orada kalmamızı istemedi emniyet mensupları, sonrasında mecbur bizi idare etmek zorunda kaldılar ve mahkemeye çıkıncaya kadar emniyetin önünden ayrılmadık. Mahkemeye, adliyeye de yine beraber geldik tüm arkadaşlarımızla. Binlerce kişi toplandı mahkeme gününde. Yani o gün biz aslında hoca efendinin söylemlerinin de arkasında durduğumuzu daha ilk günden kamuoyuna göstermiş olduk. Ondan sonra da zaten mücadelemiz devam etti, onun kurtuluşu, tahliyesi için mücadelemiz devam etti.”

“Bizi copla, plastik mermi ile, güç uygulayarak dağıtacaklarını zannediyorlar ama bu yaptıklarından onlara ekmek çıkmaz”

Hazırladığımız videoda da yer alan ve 20 Mart günü polis şiddetine maruz kalan vakıf üyesi genç bir kadına, “devletin ya da hükümetin kendilerinden neden nefret ettiğini” sorduğumuzda şöyle konuştu: 

“Bizden neden nefret ediyorlar? Ülkede baktığınız zaman bazı güçler, saltanat sürüyorlar ve sürdükleri saltanatın bitmesini istemiyorlar. Ki her zaman güç sahipleri, saltanatları sürsün isterler, devam etsin isterler. Ülkemizdeki saltanat sürenler de öyle. Bizi de herhâlde saltanatlarına zarar verecek bir kesim olarak görüyorlar. Şöyle, Malcolm X’in bir sözü var, ‘Bütün uyuyanları uyandırmaya tek bir uyanık yeter.’ Herhalde bizi o uyanık olarak görüyorlar. Eğer bu şekilde devam ederse hareketimiz, toplumu uyandıracak, toplumun uyandırması saltanat sahiplerinin işine gelmeyecek ve saltanatlarından, koltuklarından, yerlerinden olmuş olacaklar. O yüzden bizi istemiyorlar. Bizi susturmak, sindirmek, dağıtmak istiyorlar. Ama bizi daha tanımamışlar. Eğer bizi tanısalardı, bizim böyle şeylerle korkup, sinip, dağılacak insanlar olmayacağımızı bilirlerdi. Biz peygamberimizden, onun davasından bunu görüyoruz. Zulüm de olsa, işkence de olsa, başımıza ne gelirse gelsin, biz yolumuzdan dönmeyiz. Biz bunu kendimize şiar edinmişiz. Onlar bunu bilmiyorlar, farkında değiller. O yüzden bizi copla, plastik mermi ile, güç uygulayarak dağıtacaklarını zannediyorlar. Ama bunlardan, bu yaptıklarından onlara ekmek çıkmaz, diyeyim.”

“Muhalif olan her sesi zaten sindirmek, bastırmak, onların aslında bir marifeti”

Genç kadından, yaşadığı bu ağır darp olayından sonra psikolojik olarak nasıl hissettiğini anlatmasını istedik. Genç kadın, “Biz, memleketin ıslahı için, gençlerin ıslahı için, Allah’ın davası için çalışan insanlarız” diyerek sitem ediyor yaşadıkları şiddete: 

Aslında haklılık psikolojisi dersek, haklı olmanın verdiği bir psikoloji olarak güçlüyüz hamdolsun. Psikolojimiz, gücümüz, kuvvetimiz yerinde. Ama şöyle, hiç etkilenmedik mi bu olaydan, etkilendik. Çünkü biz böyle şeylere alışık insanlar değiliz. Böyle aşırı bir şiddete, şiddet değil ya, resmen facia, normal bir şiddet değil, alışık insanlar değiliz biz. Bu yüzden ağır geldi aslında bize bu, psikolojik olarak ilk etapta. Üstünden günler geçmesine rağmen bakın hâlâ konuşuyoruz, hâlâ taptaze duruyor, aslında çok da geçmiş gibi değil. Geçen de yine ben bahsetmiştim, sanki bir hafta 10 gün değil de iki üç gün geçmiş gibi, taptaze duruyor. Biz de gerçekten kendi kendimize kaldığımızda hâlâ o ana gidebiliyoruz, o sokaklardan geçtiğimizde hâlâ bir an o atmosfere tekrar dönüyoruz. Ben onu hak edecek ne yaptım, hiçbir şey yapmadım. İnsan sadece şunu kaldıramıyor, şu ağır geliyor. Biz, memleketin ıslahı için, gençlerin ıslahı için, Allah’ın davası için çalışan insanlar, hiçbir zararı olmayan insanlar, neden böyle bir müdahale ile karşılaşıyoruz. Ülkeye baktığımız zaman, haramlar diz boyu, meşrulaştırılmış. Gençler haramlara çok kolay ulaşabiliyorlar, ulaşırken bir zulüm görmüyorlar ama biz İslam davası için bir şey yapacak olsak, bu neslin inşası için bir şeyler yapacak olsak, karşımızda hep bir güç, bir kuvvet, bizi dağıtmaya çalışma, sindirmeye çalışma. Bize yapılan bu müdahalelerin, baskıların en büyük sebebi, tevhidi anlatıyor olmamız. Ülkede tevhidi anlatan, yaşayan o kadar az insan var ki, bu yüzden biz direkt onların o saltanatlarına zarar veren o kitle oluyoruz. Bu yüzden bize direkt olarak müdahale edebiliyorlar. Muhalif olan her sesi zaten sindirmek, bastırmak, onların aslında bir marifeti.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.