Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Gelecek ve DEVA’nın altılı masadaki yeri

Ruşen Çakır, Gelecek ve DEVA’nın altılı masadaki yerini değerlendirdi, “Gültekin Uysal altılı masada nasıl bir kriz yarattı?”, “AKP’den kopan partiler bekleneni veriyor mu?” ve “Altılı masadan kalkan olur mu?” sorularına yanıt aradı.

Spotify’dan dinleyebilirsiniz:

Yayına hazırlayan: Rona Şenol

Merhaba, iyi günler. Türkiye’nin gündeminde ne kadar var bilmiyorum, ama biz gazetecilerin gündeminde Altılı Masa var. Bu masanın kurulması gecikmiş ve biraz zor olmuştu. Şimdi de nasıl devam edeceği yolunda çok spekülasyon var. Açıkçası masanın dağılacağını sanmıyorum. Fakat geçen hafta Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın tam olarak 10 Nisan’da yaptığı bir sosyal medya paylaşımı –attığı bir tweet– bayağı bir ortalığı karıştırdı. Küçük çaplı bir depreme neden oldu. Diyor ki: “Türk milletinin cumhurbaşkanı adayı ile ilgili beklentisinin üç ölçüsü var. Birincisi, 20 yıllık AKP döneminde sorumluluğa ortak olmamış olmak”. Seçilebilirlik vs. onlar daha sonra, ama özellikle bu “20 yıllık AKP döneminde sorumluluğa ortak olmamış olmak” cümlesi, tabii akla öncelikle AKP’den kopmuş olan yeni partileri getiriyor ve bu Gelecek ve DEVA partileri masada. O altı kişilik masada. Ve masanın bu ayki ev sahibi de Demokrat Parti. Yani Demokrat Parti Genel Merkezi’nde buluşacaklar. Bir önceki buluşma DEVA Partisi’nde olmuştu. İlk buluşmayı CHP düzenlemişti. Alfabetik olarak gidiyor, Demokrat Parti, daha sonra Gelecek Partisi diye devam edecek, en son sırada Saadet Partisi var. Gelecek, İYİ Parti, Saadet Partisi diye devam edecek. Gültekin Uysal’ın bu açıklaması DEVA ve Gelecek partilerinde bayağı bir rahatsızlık yarattı, bunu anlıyoruz, biliyoruz. Bu konuda değişik haberler, yorumlar, kulis haberleri yapıldı. Ve en önemlisi de tabii ki iktidar yanlısı çevreler ve medya bu olayı bayağı bir dillendirdi. En son İsmail Saymaz’ın yazdığına göre, Kemal Kılıçdaroğlu Ahmet Davutoğlu’nu arıyor ve bu konuda konuşuyor. Yanılmıyorsam cumartesi akşamı aramış. Böyle bir konuşmanın olduğunu ben de doğruladım. Tam olarak neler konuşulduğunu bilmiyoruz, ama bu rahatsızlığı gidermek için olduğunu düşünebiliriz; çünkü ev sahibi Demokrat Parti olacak ve buluşmadan 2 hafta önce böyle bir çıkış yapıyor. Daha sonra, 3 gün sonra Gültekin Uysal bir başka tweet’le “Farklı mecrâlarda maksadım dışında yorumlandığını üzülerek gözlemliyorum. Kastettiğim kişiler açıkça Beştepe etrafında kümelenmiş dar çıkar gruplarıdır. Ortak bir yaşam inşâsı için altılı masa etrafında bir araya gelmiş partiler, liderler değildir” diye bir açıklama yaptı.

Açıkçası onun attığı ilk tweet’i gördüğümde, hiçbir artniyet beslemeden baktığımda, sıradan bir vatandaş olarak, ama tabii sıradan bir vatandaşın dışında gazeteci de olarak baktığımda, aklıma öncelikle Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan geliyor. Onu kastetmemiş, maksadı dışında yorumlanmış, üzülerek söylüyor. Bu ne derece telâfî etti bilmiyorum. Anladığım kadarıyla da Gelecek ve DEVA Partisi’ndeki kişiler tam olarak iknâ olmuş değil. Ama öğrendiğim kadarıyla kimse bu yüzden masadan kalkacak değil. Gültekin Uysal’ın böyle bir şey yapmasının bir rahatsızlık yarattığı muhakkak. Ama masanın esas kurucusu o değil. O, daha önce kurulan Demokrat Parti’nin –zâten çok daha eskiden kurulan bir partinin devâmı olma iddiasında– fakat bakıldığı zaman, Gelecek ve DEVA partilerinin en azından kamuoyu yoklamalarında elde ettiği oranın da gerisinde olan bir parti. Eğer bu açıklamanın arkasında diğer partiler de –özellikle CHP ve İYİ Parti– duracak olsaydı, işin rengi değişirdi. Bir iddiaya göre, Gültekin Uysal başkalarının da teşvikiyle bu paylaşımı yaptı deniyor. Bunlar tamâmen spekülatif. Ama her halükârda ortada bir tatsızlık olduğu gerçek.

Şimdi bunu bir kenara koyarak bakalım. Altılı bir masa var. Ama hâlâ bu altılı masa Millet İttifakı’na dönüşmüş değil. Daha doğrusu Millet İttifakı var, ama bu masadaki partilerden Saadet Partisi ilkine dâhil olmuştu, yerel seçimlerde dâhil olmadı. Demokrat Parti başından îtibâren var. İYİ Parti var ve CHP var. Gelecek ve DEVA partileri zâten o seçimlerin ardından kurulmuş partiler ve onların da katılacağı varsayılıyor. Fakat işin içerisinde bir başka husus var, o da şu: Son seçim yasasıyla berâer işler iyice karıştı ve genel seçimlere (milletvekili seçimlerine) ittifakla girmenin çok da bir şeyi değiştirmeyeceği yolunda yorumlar var. CHP’nin üzerinde çalıştığı 8 senaryo var ve bu senaryoların 24 Nisan’da o buluşmada masaya yatırılacağı söyleniyor. Her halükârda şu hâliyle bakıldığı zaman, eğer yeni yasayla seçime girilecek olursa, bir önceki seçimdeki gibi ittifakla seçime girmenin çok bir hayrı olmayabilir diğer partilere — özellikle küçük partilere. Bunun için formüller düşünülüyor ve bu formüllerin içerisinde, iki büyük partinin listelerinden aday gösterilme seçeneği de özellikle dikkat çekiyor. Ama bu gerçekten tartışmalı bir konu. Esas önemli husus tabii ki cumhurbaşkanlığı seçiminde bu 6 parti birlikte hareket edecek mi? Millet İttifakı’nın saptayacağı adaya, yani CHP ve İYİ Parti’nin olur dediği bir adaya Gelecek ve DEVA partileri de evet diyecek mi? Burada şu âna kadar Kemal Kılıçdaroğlu –ki bu olayı taşıyan kişi Kılıçdaroğlu– ısrarla şunu söylüyor: Aday 6 lider tarafından belirlenecek ve bütün liderlere, anlaşıldığı kadarıyla, eşit bir hak tanınıyor. Yani orada 6 liderin de mutâbık kalacağı bir aday ortaya çıkarılması söz konusu. Yani şu olmayacak: CHP’nin oyu şu kadar, İYİ Parti’nin oyu bu kadar; “Biz bunu istiyoruz, siz de buna ya uyarsınız ya uymazsınız” denmeyecek. En azından Kılıçdaroğlu bu konuda çok ısrarlı. Ama hep öteden beri şu söyleniyor. Onu görüyorum, duyuyorum. Bazı kişilerle özellikle yazılmamak kaydıyla, isim vermeden yazılmak kaydıyla söylenenlerde, “Gelecek ve DEVA partileri beklenen çıkışı yapamadı. Olsalar da olmasalar da ne olur?” şeklinde yaklaşımın CHP ve İYİ Parti saflarında bir şekilde karşılık bulduğunu görüyorum. Görüyoruz demeyeyim, ben en azından görüyorum. Sizler görüyor musunuz bilmiyorum. Bu gerçekten söz konusu, bunu düşünenler var. Ama bunun baştan Millet İttifakı’nı ya da muhâlefeti çok ciddi bir şekilde zora sokacağını düşünüyorum. Aslında burada karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi var. Bu masada kalmaları ya da masadan kalksalar bile seçimlerde birlikte hareket etmeleri 6 partinin de lehine bir durum. Hattâ buraya 6+1 de diyebiliriz, bir şekilde HDP’yi de ekleyebiliriz. Aksi takdirde buradan Gelecek’in, DEVA’nın, Saadet’in çıkmaları durumunda, tek tek ya da hep birlikte çıkmaları durumunda, hem bu ittifak ve ittifakın göstereceği aday çok ciddî şekilde zarar görecektir, hem de bu diğer partiler –özellikle Gelecek ve DEVA için söylüyorum– kurulduktan sonra girecekleri ilk seçimde iyice zor bir sınav verecekler. Her iki tarafın da, eski ve yeni partilerin de birlikte hareket etmekte çıkarları var. Buradan Gelecek ve DEVA’nın herhangi birinin ya da ikisinin birden kopup tekrar Erdoğan’a yanaşması –MHP’li Erdoğan ya da MHP’siz Erdoğan, hiç fark etmez– ihtimâli –tabii ki siyâsette her şey mümkündür ama– bana çok gerçekçi gelmiyor. Aslında hiç gerçekçi gelmiyor. Artık o yollar ayrılmış durumda. Çok olağanüstü bir durum olursa –çok spekülatif ama– Erdoğan seçime kendisini cumhurbaşkanı adayı olarak göstermeyip, AKP’den kopan bu isimlerin de sıcak bakabileceği bir ismi Cumhur İttifakı’nın adayı olarak ortaya çıkarırsa belki olur. Ama bu zâten birisi çok düşük bir ihtimal, diğeri çok düşük bir ihtimal. Pek olabilecek bir olay değil. Burada tabii Gelecek ve DEVA partilerinin şu hesâbı da yapması gerekiyor: Bayağı bir çalıştılar, hızlı bir şekilde örgütlendiler; tabii ki Türkiye’deki tüm muhâlefet partileri gibi onlar da medya imkânına sâhip olmadılar, ama iktidarın denetimi dışındaki medya tarafından da bayağı sıcak karşılandılar. Normal şartlarda hiç olmayacak şeyler oluyor. HalkTV başta olmak üzere, muhâlif olarak bilinen kanallarda Ahmet Davutoğlu’nu, Ali Babacan’ı, Temel Karamollağlu’nu –ki Temel Karamollaoğlu biraz daha farklı– sık sık görebiliyoruz. Dolayısıyla birçok şey değişti. Kendileri de sosyal medyayı bayağı bir kullanma iddiasındalar. Sürekli ülkeyi dolaşıyorlar. Örneğin Ramazan’da görüyorum: Ahmet Davutoğlu her akşam iftarı bir başka yerde, kimi zaman gençlerle kimi zaman gecekondu mahalleleriyle yapıyor. Ali Babacan meselâ Adana’daydı. Bayağı bir parti teşkilâtının örgütlediği bir iftara katıldı. Çok da çalışıyorlar; ancak kendilerine gösterilen ilginin, o ilk başta, partilerinin daha kurulma sürecindeki kadar olmadığını herhalde kendileri de görüyorlardır. Bunu sâdece kamuoyu araştırmalarına bakarak söylüyor değilim. Örneğin bizim burada yaptığımız, benim bizzat yaptığım yayınlara ilk başta gösterilen ilgiyle sonraki ilgi ve izleyici tepkilerine baktığım zaman da, o baştaki büyük merakın büyük ölçüde azalmış olduğunu görüyorum. Bunun tabii ki bizden kaynaklanan yönleri de vardır; ama ortada bir realite var. Olabildiğince serinkanlı bir şekilde bakıldığı zaman, bu partiler başlangıçta iyi bir depar yapıp, sonra bu uzun mesâfe koşusunda biraz geride kalıyor gibiler. Bunun çok ciddî bir şekilde sorgulanması gerekiyor. Özellikle kendileri tarafından. Her iki parti de sürekli olarak kendilerinin AKP’den kopan, kopmayı düşünen, kopmuş olup da nereye oy vereceğini bilemeyen kesimler için câzip olduğunu söylüyorlar. Bu teorik olarak anlaşılabilir bir şey, ama bunun pratiğe yansıdığını bir şekilde gösterebilmeleri gerekiyor. Şu hâliyle bakıldığı zaman bu tam olarak gözükmüyor. Ve dolayısıyla İYİ Parti ve CHP’deki bâzı kişiler de, bu iki partinin hak ettiklerinden daha fazlasını talep ettiklerini, bu talepte bulunabilmek için de kendilerini olandan daha güçlü gördüklerini ya da güç potansiyellerini abarttıklarını düşünüyorlar. Bunların hepsine baktığımız zaman, Altılı Masa’daki çok ciddî bir iktidar mücâdelesini de bizlere gösteriyor bu. Bu bir realite. Bundan kaçmak, bunun üstünü örtmek mümkün değil. Ve burada, hakkını vermek lâzım, Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten ilginç ve çarpıcı bir şekilde bütün bu sorunları en aza indirmeye çalışan, bu konuda en çok gayret sarf eden kişi olarak dikkat çekiyor. Özellikle CHP lideri olarak muhâfazakâr seçmene yönelik mesajlarının çok yoğun olduğunu görüyoruz. Öyle yoğun ki, kendi geleneksel tabanından bâzılarını rahatsız edecek şekilde yoğun olduğunu görüyoruz. Kişisel olarak baktığımda ben bunun çok da yanlış olduğu kanısında değilim. Ama şunu özellikle vurgulamak lâzım: Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu yaptıklarında başarılı olabilmesi için, AKP’den kopan bu partilerin onun yanında olması ve ona güçlü bir şekilde destek vermesi gerekiyor. Şu hâliyle bakıldığında herkes kendi başına bunu yapıyor. Belki aday belli olduktan sonra ve seçim kampanyası yapılmaya başlandığında bunu daha net şekilde görebiliriz. Şu hâliyle baktığımız zaman masada bir sorun var. Özellikle Gelecek ve DEVA partilerine yönelik birtakım soru işâretleri var. Gelecek ve DEVA partilerinin de masaya yönelik birtakım soru işâretleri var. Ama bütün bu soru işâretlerini çözmeye çalışan bir Kemal Kılıçdaroğlu var. Ve her şey bir yana, birbirine bir şekilde mecbur olan 6 parti var. Bu masa dağılacak gibi durmuyor, ama bu masanın pozitif enerji yayabilmesi, heyecan yaratabilmesi için bu tür köşe kapmacaların, iktidar hesaplarının en aza indirilmesi –tamâmen iptali kesinlikle söz konusu olamaz siyâsette– ve yeni partilerin, Gelecek ve DEVA partilerinin yanlarına diğer partileri de alarak artık birlikte olduklarını gösterebilmesi gerekiyor.

Evet, bu yayını Medyascope’un Plus kanalından yaptım. Buraya da abone olursanız, ileride bazı yayınlarımı burada yapmaya devam edeceğimi vurgulamak istiyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.