Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Key yazdı: Bu maçı alacağız!

“Sinmekle olmuyor işte, birilerinin itiraz etmesi gerek. Hep aynı insanların itiraz etmesini, ülke sorunlarının yükünü aynı bir avuç insanın taşıyor olmasını adil bulmuyorum. Bu yükü bölüşmek zorundayız. Çünkü karşımızda çok ağır bir tablo var ve bunu ortadan kaldırmak için dayanışmayla, umutla, az önce bahsettiğimiz yapıcı öfkeyle mücadele etmemiz gerekiyor. (Ahmet Şık, 2018)

Herkes birbirine soruyor. “Nasıl olacak?” diyor. Virajın en sert yerinde korku ve bıkkınlıkla baş başayız. Herkes birbirine nasıl kurtulacağız diye soruyor. Bu hukuksuzluğun, bu yağmanın sonu gelecek mi? Konuşursak başımıza ne gelecek? Peki ya susarsak? Ya da nasıl yapalım? Zaten birkaç kişi bizim adımıza konuşuyor mu diyelim? Onlar zaten alışık mikrofona, bir kişiye de konuşsa, beş bin kişiye de, ne güzel, korkusuz işte, hem hapsedilmeye de, sabahın bir köründe evinden alınmaya da alışık, onlar zaten bu yola baş koymuş mu diyoruz? Kimse alışık değil bir sabahın körü evinden alınmaya, sevdiğinden, çoluğundan çocuğundan, özgürlüğünden edilmeye. Bu alışılacak bir şey mi? Peki ya susmak? Susmak bir virüs gibi değil mi? Bu sessizlik başımıza iş açacak. Çünkü bu silahların en büyüğü, Hannah Arendt’in lafı, “Sessizlik en büyük şiddettir aynı zamanda!” Ve de öfkesizlik de onun yancısıdır belki. Ya da öfke ama boşa viteste bir öfke. İki tane tweet at, iki hashtagin peşine düş, “kalbimiz kurusun” de, “yalnız değilsiniz” de! Kalpler kurudu ve herkes yalnız. Sessizliğimiz ve organize olmamış öfkemiz bizi bitirecek. Hem de hiç hak etmediğimiz bir şekilde! “Biz bunu hak edecek ne yaptık?” diye sorup duracağız birbirimize, sonra da içimizden “Çok sustuk” diyeceğiz ve birbirimize bile itiraf edemeyeceğiz. Ama öfkelenmek, öfkeyi taze tutmak, mücadeleye bir ucundan başlamak, direnenlerin yanında durmak mümkün! Şiddetsiz yollardan.

Stephane Hessel ve “Öfkelenin” adlı kitabı tam da bunu anlatır. 2013 yılında aramızdan ayrılan emekli diplomat, sosyalist, sivil toplum kuruluşlarında, sivil hareketlerde yer almış eylem insanı ve aktivist Hessel, 93 yaşında yazdığı kısacık kitabında gençleri, uygar bireyleri, haksızlık ve sorunlara kayıtsız kalmamaya, liberallerin uydurduğu masallara kanmamaya, çevreye duyarlı olmaya, sosyal adaletsizliğe, tekelci sermayenin diktatörlüğüne karşı çıkarak, öfkelerini barışçıl yollarla dile getirmeye çağırır ve şöyle der:

“Nöbeti devralın, öfkelenin. Siyaset dünyasının, ekonomi dünyasının sorumluları, aydınlar, toplumun tümü mücadeleden vazgeçmemeli, barışı ve demokrasiyi tehdit eden bugünkü uluslararası finans pazarı diktatörlüğünün etkisi altında kalmamalıdır. Herkesin, her birinizin kendi öfkelenme nedeninizin olmasını diliyorum. Bu önemlidir. İnsani sorumluluk angaje olmayı, safını seçmeyi gerektirir.

Ve devam eder, ilgisizliğin ne kadar berbat bir şey olduğunu anlatır. Etrafına bakmayı reddetmenin sonuçlarının, kaybın büyük olacağını söyler. Ve umut etmenin sonsuz bir okyanus olduğunu söyledikten sonra çağrıda bulunur ve olup bitenlere duyarsız kalmayın der, hepimize empoze edilen bir dünya bakışından tiksindiğimizi, kızdığımızı gösterecek, insana has en basit tepkileri vermemiz gerektiğini, öfkelenmemiz gerektiğini tekrar edip durur.

Doğrudur, öfkelenme nedenleri bugün o kadar açık seçik olmayabilir ya da dünya daha çok karmaşıktır. Kim emir veriyor? Kim karar veriyor? Bizi yöneten akımlar arasında bir ayrım yapmak her zaman kolay değildir. Faaliyetlerini açık seçik biçimde anladığımız küçük bir seçkin topluluk yok artık karşımızda. Büyük bir dünyada yaşıyoruz. Ama bu dünyada katlanılması mümkün olmayan şeyler var. Bunları görmek için iyi bakmak, aramak gerekir. Gençlere sesleniyorum: Biraz arayın, bulacaksınız. En kötü tavır, ilgisizliktir, ‘Bir şey yapamam, elimden bir şey gelmez, ben kendi işime bakarım’ demektir. Böyle davrandığınızda insanlığı oluşturan temel değerlerden birini yitirirsiniz. Bunun için gerekli olan değerlerden birini, öfkelenme yeteneğini ve bunun sonucu olan siyasal ve toplumsal bir davaya hizmet etme çabasını yitirirsiniz. Sinirlenme negatif bir sözcüktür. Sinirlenmemek gerekir, umutlu olmak gerekir. Sinirlenme umudun inkâr edilmesidir. Sinirlenme anlaşılabilir bir şeydir, neredeyse doğaldır ama gene de kabul edilebilir değildir. Çünkü belki de umutla elde edilebilecek sonuçları elde etme olanağı sağlamaz. Ama umutlu olmak gerekir, her zaman umutlu olmak gerekir.

Öfkeli, ilgili, umutlu olacağız, örgütleneceğiz. Maçın son dakika düdüğü çalmadan içeri koşanlar, kendini şampiyon ilan edenler çıkacak, zarlar hileli, maçın hakemi satılık, yok öyle pes etmek, ısrar edeceğiz maçın tekrarını isteyeceğiz. İçerdekiler pes etmezken, dışarıda vazgeçmek olmaz. İçerdekiler hala sesini duyururken, dışarıda sesini kısmak olmaz. Mücadele edeceğiz, sizin kibirden kafanız uçsun, diliniz dediğini bilmesin diye değil, kıymeti ve kerameti kendinden menkul bilenler için değil, kendimiz için mücadeleyi bırakmayacağız. Fırsattan istifade gelip de nasılsa kimse yok bunların başında deyip, kendini takımın kaptanı ilan edenlerle, takım otobüsüne başka takımların amigolarını doldurup, kendine tezahürat yaptıranlarla da işimiz yok. Bir takımın başına gelebilecek en büyük felaket attığı ya da atamadığı her golde dönüp takım arkadaşlarını suçlayandır. Önümüzde bakacağımız başka maç kalmadığı için biz bu maçı almak zorundayız.  Ve kendimiz için alacağız.

*Ahmet Şık / İtham Ediyorum

*Stéphane Hessel / Öfkelenin!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.