Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Key yazdı: Kaç kişi lazım?

“Mutlu musun dersen değiliz, mutsuz musun desen o da değiliz. Ben de bilmiyorum ne olduğumu!”

(Sergen Yalçın)

Her cumartesi günü sokağımızda kurulan pazara doğru yürürken yan binamızda yaşayan ırkçı kadının sesini duyuyorum. Oğluna, “No Daniel, try again!” diyor. Düzenli olarak her cumartesi bu dialog, oğlan kemanın, annesi de oğlanın başında. Keman derslerine yeni başladığı için acemiliğin en zor sayfasında ve (şimdilik) o kadar kötü çalıyor ki başarısız denemelerin sokağa yaydığı ses katlanılır gibi değil. Oğlan baştan alıyor, sonra bir daha sonra bir daha. Annesi her defasında aynı tondan oğlana “Hayır Daniel, bir daha dene” diyor. Kemanın sesi zımpara gibi sokağı, arabaların gürültüsünü, her cumartesi sokağa gelen bıçak bileyicisi adamın külüstür arabasından gelen sesleri, kuşların sesini bölüyor. Oğluna seslenişinden, sesinin tonundan, gizli tuttuğunu sandığı halbuki gözle görülen elle tutulan ırkçılığını, mahalledeki delilere, siyahlara, kendi beyazıyla karşılaştırıp kendini bembeyaz başkalarını kirli beyaz sanan bu kadından hoşlanmasam da oğluna her defasında bir şans daha tanıyor olmasına ok’im galiba diye düşünüyorum. Belki benim baskı sandığım şey onun oğluna öğretmeye çalıştığı başka bir şeydir. Belki çocuğu pes etmesin, denemekten vazgeçmesin istiyordur. Bilemiyorum. Pazardan dört elma, iki yamuk domates, bir ekmek, bir demet çiçekle dönerken Daniel aynı sayfanın aynı notalarında debeleniyor. Hala pes etmemiş.

Halbuki insanın hele böyle havalarda pes edesi geliyor. Vazgeçmek bir ihtimal olarak beliriyor. Tam ağaçlar açarken, onlar bile kara soğuğa karşı direnmiş pes etmemişken bir bakmışsın, bir dükkan gibi önünde “Tahammülümüz kalmamıştır” yazıyor. Bir bakmışsın her yerin bir uyarı levhalarıyla dolmuş. Merhaba meditasyon dostları diye başlayan, sıklıkla burada mıyız, anda mıyız diye soran, anı yaşamanı tekrar tekrar kulağına üfleyen nefes uygulamaları, takip ettiğin wellness hesapları, seni daha fit daha sağlıklı daha yeşil daha az tuzlu daha şekersiz bir hayat için sürekli uyaran, “yaza altı hafta kaldı hanımlar beyler, hazır mıyız?” diye durduk yere takvimlerden soğutan mesajlarla boğulmuşsun. Ve bir bakmışsın aniden biten bulaşık deterjanı, yedeklemediğin diş macunu gibi tahammülün bitmiş. Peki neye tutunacaksın? Tahammül geri gelen bir şey mi? Tutunacak dalların hepsi kırıldı mı yoksa birkaç tane kaldı mı? Etrafında kimler kaldı? Arkadaşların, ailen? Yoksa insan kendine mi tutunmalı? Erkin Koray da kafiye olsun diye yazmadi sarkisini. Hep tek basimiza.

Survey Center on American Life 2019 yetişkin insan arasında bir araştırma yaptı ve şunu sordu: Pandemide sona eren arkadaşlığınız oldu mu? Yakın arkadaşım dediğiniz insan sayısı kaç? Araştırmaya katılanların yarısından fazlası en az bir arkadaşıyla tamamen koptuğunu, en yakın arkadaşım dediği insanların sayısının azaldığını ve çemberin daraldığını söylerken, “Hiç yakın arkadaşım yok” diyenlerin rakamının da geçtiğimiz yıllara göre dört katına yükseldiği ortaya çıktı. Peki benim kaç? Galiba 5 derken (galiba değil, kesin 5) Aklını, fikrini epey sevdiğim, bir şekilde annesiyle olan itiş kakış ilişkisinden ötürü kendime de yakın gördüğüm data gazetecisi Mona Chalabi de bu konuya bakmış ve evrimsel psikolojiyle uğraşan Robin Dunbar’la bu konuyu konuşmuş. Dunbar’a göre arkadaşlıklara birer yatırım gibi bakmak gerekiyor. Yani yatırım seviyesini koruyamazsanız, arkadaşlıklar yavaş yavaş ölmeye başlıyor. Eğer bir arkadaşınızla en az altı ay ilişki kurmadıysanız, temasa geçmediyseniz o insan iyi arkadaşlık sepetinden sadece bir arkadaş seviyesine, eğer bu kopukluk ya da mesafe altı aydan daha uzun sürerse, bir yıl, iki yıl gibi bir süre almışsa o insan tanıdık sepetine iniyor.

Dunbar’a göre aslında insan beyninin idare edebileceği ilişki sayısı 150. Şu anda size de bana da yüksek gözüken bu rakamın içine aslında aile, en iyi arkadaşlar, tanıdıklar, iş arkadaşları, hatta barda tanıştığınız barmen, kahve alırken ismiyle hitap ettiğiniz barista kız ya da oğlan bile bu rakama dahil ediliyor. Yani burada büyük bir sepetten bahsediliyor. Dışa dönük insanlarda bu rakam 250’ye kadar ulaşırken, içine kapalı insanlarda rakam 100-150 arasında geziniyor. Dunbar, 100 ila 250 arkadaş arasında katmanların ve eş merkezli dairelerin olduğunu anlatırken, ilk katmanda anneni, babanı, kardeşini ve hayatındaki insanı saydıktan sonra ikinci katmanın alabileceği insan sayısının 5 olduğunu söylüyor. Bunlar en en en yakınların. Yani her şeyini bilen 5 kişiden bahsediyor. Bir sonraki katman iyi arkadaşlar ve oraya da 15 kişiyi sığdırabiliyor. Sonraki katman 50 kişilik bir kompartıman, yani görüşürüm ama görüşmesem de olur kadrosu. 100’den sonrası için Dunbar sadece tanıdık dese de ben hayatımın figüranları demeyi uygun görüyorum. Bu rakamın aşırı sosyal insanlarda 500’e kadar çıktığını da söyleniyor!

Peki tekrar soruyorum? Tahammülünüz kalmadığında kime tutunuyorsunuz? Kendinize mi? O beş kişiye mi? Yoksa sizdeki daha da mı az? Battaniyeniz kaç kişilik? Kayıp giden arkadaşlarınız gerçekten iyi arkadaşlarınız mıydı? Hayır. Çünkü kaybolmak arkadaşlığa dahil değildir. İyi arkadaş, dev bir örtü gibi değil midir? Seni sarar, örter. İyi arkadaşların her türlü hafiflikleriyle, ağırlıklarıyla senin sepetin gibi, sırt çantan gibi değil midir? Sepet ne kadar ağır olursa olsun onu sonsuza kadar taşırsın, şikayet de etmezsin. Ama bir bakarsın, tam ihtiyacın olduğunda o sepetten birkaç elma düşüvermiş. Hatta bazen sen açar bakarsın, çürümüş. Yolda giderken çürüyenleri bırakırsın, yoksa etrafındaki her şeyi çürütecektir. Merak ediyorum. Sizin sepetinizde kaç tane elma kaldı? Ya da işte battaniyeniz kaç kişilik? Belki de ben gereğinden fazla arkadaş düşürmüşümdür, belki de zaten benim arkadaşım sandıklarım beni sepetlerinden atmıştır. Ama benim elimde kalan rakam beş. Dr. Dunbar’ın sihirli rakamına bilmeden ulaşmışım. Gerçi tabii benim beşim size çok da gelebilir, insanın bir tane arkadaşı olur diyen de çıkacaktır. Lakin bendeki beş atlı süvari bin kişilik ordudan güçlü. Bağır, hemen tepenin üzerine koşarak gelsinler! Sonra işte bir bakmışsın kaybettiğin sabrın yeniden şarj olmuş, camında da “tahammülümüz gelmiştir” yazıyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.