Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: Gözetim kapitalizminde bilgi, güç ve iktidar

Sanal dünyada yaptığımız her adımın veriye dönüştüğünü ve az sayıda şirketin bunları toplayıp işleyerek milyarlarca dolar kazandıklarının üzerinde durmuştuk. Bu sürecin başlangıç noktası ve temeli bireysel verilerin isteğe bağlı olsun olmasın toplanmasına dayanır. Milyarlarca dolar karın temelini oluşturmasına rağmen karşılığı ödenmeden toplanan bu veriler Shoshana Zuboff’un kavramsallaştırmasıyla “davranışsal artık” üretiyor ve şirketlerin karlarının temelini oluşturur. 

Bu açıdan bakıldığında kamusal ve özel varlıkları mülksüzleştirilerek çok az sayıda sermayedarın elinde toplanmasına yol açan neoliberal politikalar ile paralellik kurulabilir. Mülksüzleştirme (dispossession), iktisadi ve iktidara dayalı gücün kullanımı ile gerçekleşir ve servetin aşırı yoğunlaşması ile sonuçlanır. Bir yanıyla da kapitalizmin temelini oluşturan semaye birikimi sürecinin asli parçasıdır.

Kamusal malların ele geçirilmesi sınırsız ve dipsiz özelleştirme yoluyla gerçekleşti.  Devamında ülkelerin “atıl” duran yerüstü ve yeraltı zenginlikleri sermayeye tahsis edildi. Sonraki aşamalar en vahşi ve azgın saldırının konusu oldu. Su ve elektrik başta olmak üzere geniş yığınların kullanmak zorunda olduğu hizmetler kamusal alan olmaktan çıkartılarak sermayeye devredildi. Kamusal tekel olarak kurulmuş bu türden alanların özelleştirilmesi tüm toplumun servetinin küçük ama düzenli miktarlarla sermayeye aktarımını gerçekleştiren bir kanal gibi düşünülebilir. Son olarak, gereksiz yere dayatılmış büyük projeler yoluyla kamu bütçesi üzerinden gelecek kuşakların henüz elde edilmemiş gelirlerine/servetlerine el konuldu.

Seksenli yıllardan bu yana süren azgın saldırının yarattığı büyük yıkım artık neoliberalizmi savunabilecek kimsenin kalmadığı bir ortam yarattı. Eski aktörlerin  neredeyse tamamı nedamet getirip sosyal devletin, kritik sektörlerde kamusal mülkiyetin öneminden bahseder oldular ama turpun büyüğü heybeden daha yeni çıkmaya başladı. İnsan deneyiminin, çevrimiçi dünyadan sıfır ve çevrimdışı dünyadan ise son derece düşük maliyetle elde edilmesi ve işlenerek davranışsal artık üreten veriye dönüştürülmesi, sermaye sınıfı içerisinde yeni bir katmanın oluşmasına olanak tanıdı. 

Gözetim kapitalizmi işte bu aşırı yoğunlaşmış, devasa yatırımın doğurduğu dijital mülksüzleştirme eyleminden kaynaklanır. Davranışsal verinin üstel bir hızla genişlemesi bu birikime dayalı ekonomik ve toplumsal kontrolun yoğunlaşacağını gösteriyor. Nesnelerin interneti ve sanal gerçeklik uygulamalarının internet ile bütünleştirilmesi yolundaki çabalar davranışsal verinin sınırlarını genişletmektedir. Her iki alandaki gelişmeleri de ele alacağız.

Davranışsal artığın dışında üretimin alanını genişleterek tüketiciyi dolayısıyla toplumu da belirli ölçülerde sürece katabilecek teknolojiler de gelişiyor. Özellikle üç boyutlu yazıcılar ve malzeme bilimindeki gelişmeler bu yeni durumun önünü açabilir. İlginç olan, bütün bunlara “analog dünyadan” aşinayız, dijital teknolojilerdeki gelişmeler sadece süreci derinleştirip yaygınlaştırıyor. Bunun aynı zamanda bir ikna ve rıza süreci olarak çalıştığının da altını çizmek gerekir. Kullanıcılar mahremiyetlerini, arzuladıkları bazı hizmet ve ürünlere ulaşmak için terk etmeye istekliler. Hatta mahremiyetin sınırsız olarak kamusal alanda paylaşımı, paylaşımlar üzerinden statü elde edilmesi bir kültürel norm haline geldi. Böylece davranışsal verilerin toplanması ve daha etkin tahminlerin yapılması kolaylaştı ve kabullenildi.

Mahremiyetin gönüllü olarak terk edilişi bir yanıyla da yeni sermayedarların toplumsal kontrol işlevlerinin tanınması anlamına gelir. Yani yaygınlaşan, derinleşen ve analiz boyutunu artırarak mükemmelleşen davranışsal tahmin modelleri sadece ekonomik artık yaratmakla kalmıyor aynı zamanda davranışların toplumsal-siyasal alanda yönlendirilmesi ile güçlü bir kontrol mekanizmasına da dönüşüyor. Günümüzde tüm toplumu saran kutuplaşma, toplumda var olan karşıtlıkların sosyal medya araçları ile hızlı ve abartılı bir şekilde yayılmasından ibaret sayılabilir mi?

Cambridge Analytica olayı ve Facebook başta olmak üzere bu türden habis şirketlerin faaliyetlerinin açığa çıkmasını sağlayan “oyunbozanların” anlatıları eskiden sadece devlete ait olarak kodlanmış kimi faaliyetlerin bu şirketler tarafından gerçekleştirildiğine işaret ediyor. Devletlerle bu şirketler arasındaki bağın ise giderek güçlendiği ellerindeki bilgiyi paylaşmamayı tercih eden şirketlerin bu politikalarında direnmesinin mümkün olmadığı, yani bu işbirliğinin bir kara delik gibi tüm aktörleri içine çekmekte olduğu görülüyor. Bu yeni bağ geleneksel askeri endüstriyel kompleksi de kapsayacak şekilde derinleşiyor ancak davranışsal veriyi işleme avantajına sahip blok kitleleri yönlendirme gücü nedeniyle özel bir ağırlığa sahip olmalı. Bilinebildiği kadarıyla 64 seçim ve oylamaya müdahale ettiği anlaşılan Cambridge Analytica olayında ortaya çıkan görüntü güçlü bir plütokratik oligarşinin, yani sermayenin en azgın, gerici kesimi ile yüksek bürokrasinin diktatörlüğü olarak adlandırılabilecek bir blokun oluştuğuna işaret ediyor. Üstelik bunun ulusötesi bir karakteri de var. Trumpistlerde gördüğümüz söylem ve yaklaşımların Macaristan’da, Brezilya’da, Hindistan’da ve Türkiye’de küçük uyarlamalar ile ortaya çıkması büyük ihtimalle raslantı değil.

Gözetim kapitalizmi koşulları altında yönlendirilmiş davranışların ortaya çıkışı ve işlevleri bizi “bilmenin ayrıcalıklı bir bölümünün” gizlilik, çözülemezlik ve uzmanlık ile korunduğu bir geleceğe doğru yönlendiriyor. Zuboff, “bilmenin ayrıcalıklı bir bölümü” kavramı ile son derece büyük bir veri yığınından hedefe yönelik çıkarımların ancak birkaç kurum tarfından gerçekleştirilebileceğini bu anlamıyla ayrıcalıklı (exclusive) olduğunun altını çiziyor. Bu işlevin yerine getirilebilmesine yönelik gerekli donanım ve yazılım kapasitesinin yaratılması için gereken yatırım miktarı artık bu alana girişi kısıtlayan en önemli faktör durumundadır. Bu nedenle davranışlara dair bilme, öğrenme (learning) ve dolayısıyla eyleme geçme yeteneği son derece dar bir grubun elindedir.

Bu alanda faaliyet gösteren çok sayıda şirket, tekelci rekabet piyasalarında görüldüğü gibi ana aktörlere tabi, onlar tarafından yönlendirilen ve sonuçta işlerini yaparken onlara standartlar çerçevesinde veri sağlama işlevini yerine getiren kurumlar halinde faaliyet gösteriyorlar. Dolayısıyla bu büyük sermaye grubu sahip olduğunun çok ötesinde bir sermaye stoğu ile hareket edebilme kabiliyetine sahip. Diğer şirketler ise salt müşteri durumundalar. Onların da hassas bazı bilgilerinin doğal olarak bu grubun elinde olduğunun da altı çizilmeli.

Bizim ise bu gelecekte, kendi davranışlarımızın sahibi olmaktan giderek uzaklaşan, bir nevi sürülen, diğer bir deyişle kendi deneyimlerimizden çıkarımlanan (inference) bilgi üzerinde hiçbir fikri, kontrolü ve dolayısıyla ona erişimi olmayan kişiler olarak yaşamamız öngörülüyor. Kendi eylemine yabancılaşmış, mahremiyetinden sıyrılmış dolayısıyla birey olma vasfını yitirmiş global ağın cansız bir parçası olarak. Bu tespite teknofeodalizm tartışmaları sırasında tekrar ve daha detaylı olarak döneceğiz. Ancak bu aşamada bilgi, otorite ve iktidarın gözetim sermayesi tarafından ele geçirildiği bir ortamda bizim sadece Zuboff’un kavramı ile “beşeri doğal kaynak” niteliğinden başka bir özelliğe sahip olamayacağımızın altını çizmekte fayda var. Üstelik öteevren (metaverse) tartışmalarında sıkça dile getirilen “gereksizler” kavramı dikkate alınacak olursa diğer pek çoğundan farklı olarak kıt sayılamayacak bir doğal kaynaktan bahsediyoruz. Bu yolla yeni üretim sürecinin pasif ve yoğurulan, şekillendirilen bir ögesi olarak, bir üretim aracı niteliği ile üretim sürecinin eyleyen, aktif bir parçası durumundaki köle ve serfe oranla daha aşağıda konumlandırılmaya yönlendirildiğimiz söylenebilir.

Son olarak, bu yazı bağlamında geçen yazıda sorduğum soruları yanıtlayayım. Kim biliyor diye başlamıştım. Bu soru açıkça bilgiye erişim ve dolayısıyla bilginin dağılımındaki eşitsizlikle ilgilidir. Kritik bilgiye erişim ve onun işlenerek çıkarım yapılması fiziki sermayenin bir fonksiyonu haline dönüştü. Dolayısıyla, bu alanda ortaya çıkan fırsat eşitsizliğinin dışsal bir müdahale olmadıkça kapanması mümkün gözükmüyor. Bilme çok küçük bir azınlığın elindedir.

İkinci olarak, otorite ile ilgili olaraka kim karar veriyor sorusu var. Bugün kurumsal yapı bilme sürecine ve bu bilginin nerede, nasıl ve kim tarafından kullanılacağına karar veriyor. Bir yandan anaakım hükümranlığının finansal kaynaklara bağlı olarak son derece yükselmiş olması genel bilginin nasıl ve neye yönelik olarak üretileceğini belirliyor. Diğer yandan ise gizlilik ve erişim zorluğu üretim sürecinin temelini oluşturan bilgiye erişimi engelliyor.

Kimin karar vereceğine kim karar veriyor sorusu ise iktidar ile ilgili. Bütün bu işleyişin merkezinde yeni oluşan ve belki de oluşumuyla birlikte yeni bir toplumsal düzenin kurulup kurulmadığına dair tartışmaları beraberinde getiren bir soru. Bu tartışmayı etraflıca yapmadan önce ele alınması gereken iki konu var, birincisi sanal dünyaya dair. Öteevren olgusu etrafında gerçeklikle kurduğumuz ilişki. İkincisi ise, fiziksel gerçeklikle ilgili. Otomasyon ve bolluk toplumu perspektifi.  

Bu aşamada son bir tespit yapmak uygun olur. Son elli yılımız neoliberalizmin kamusal alana ve kollektif mülkiyete kapsamlı ve azgın bir saldırısı ile geçti. Sonuçta son derece hızlı bir şekilde bozulan gelir ve servet dağılımı ile derinleşen yoksulluk, açlık ve yıkıcı savaşlarla karşılaştık. Şimdi kamusal alanı dağıtmaktan vazgeçilerek kamunun kendisinin dağıtılmaya başlandığı bir döneme girdik. Eğer engellenmezse bunun sonucunun çok daha yıkıcı olacağı açık. Bizim de yakından şahit olduğumuz ama olgun kapitalist ülkeler de dahil pek çok ülkede de görülen toplumsal bağların çözülme emareleri gelmekte olan felaketin boyutları hakkında bir ipucu sayılmalıdır.

Terra Luna için küçük bir not

Yakın zaman önce dolara bağlanmış (peglenmiş), yani 1 Luna = 1 USD sabit paritesi üzerine kurgulanmış bir coin olarak Luna bir hafta içerisinde değerinin yüzde 99.7’sini kaybetti. Burada ilginç olan, Luna’nın değerinin büyük buharlaşma öncesi 118 USD’a kadar çıkmasıydı. Sabitlenmiş pariteye sahip bir coinin sabitlendiği para birimi cinsinden değerinin 118 dolara çıkması o fiyattan alım yapanların USD cinsinden yüzde 11800 oranında faiz ödemeye razı oldukları anlamına gelir. Üstelik ortada bir finansal dayanak varlık olmadığı halde.

Elbette 7000’den fazla coin ve sayısız NFT’nin olduğu bir ortamda alışveriş yapanların salt fiyat hareketlerine odaklandıkları ve ortada alınıp satılan herhangi bir şey olmadığı dikkate alındığında bu durum normal karşılanabilir. Sonrasında ise 0.37 USD’a kadar düşmüş, yani değerinin yüzde 99’undan fazlasını yitirmiş. Lafın gelişi değer lafını kullandım, ortada değer olmadığı salt fiyat olduğu için fiyatın artı sonsuz ile eksi sonsuz arasında bir noktada oluşması mümkün. Hiçbir alt ve üst sınırdan bahsedilemez.

Üstelik ortada 2 trilyon adet Luna varmış. Yani Luna olayı coin piyasasına dair hacim ve buna bağlı değerlemelerin hiçbir anlamı olmadığının göstergesi sayılmalıdır. 2 trilyon x 118 dolarlık hacim ile 2 trilyon x 0.37 dolarlık değer arasında sadece bir hafta var. Bu arada buharlaşan yani değersizleşen Luna değil, 118 dolardan Luna alanların USD servetleri. Luna sadece bir aracı fiyat, piyasada halen 2 trilyon Luna bulunuyor! Bir nevi gerçek para ile oynanan Monopol gibi. Her şey sahte ama kaybedilen para yani servet gerçek. Bu yönüyle de öteevren dünyasının parası gerçekten coinden başka bir şey olamaz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.