Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: Değer teorisi aşınıyor mu?

Geçen yazıda iktisadi düşüncenin dayandığı iki değer teorisini ele almaya çalışmıştım. Değer teorisi gündelik işleyişe dair iktisadi değerlendirmeler için değil, ekonominin temel çalışma ilkelerini algılayabilmek ve açıklayabilmek için kullanılan bir kavramsal araçtır. Haliyle bütün teorik açıklamalarda olduğu gibi çeşitli soyutlamalara dayanır. Soyutlamalar sayesinde analizlerde ve uygulamalı (ampirik) çalışmalarda kullanılabilecek, ölçülebilecek temel kavramlar geliştirilir. Bu yönüyle teorik açıklamalar, dolayısıyla soyutlama ve kavramlar olmaksızın ölçümler ve gündelik değerlendirmeler için güçlü dayanaklar ve zemin oluşturmak mümkün olmaz. Güçlü bir zeminin olmadığı yerlerde aniden oluşan epistomolojik kopuşlar ortaya çıktıkları gibi yine ansızın kaybolurlar.

Finansal piyasaların bir bölümünde değer ile fiyat arasındaki bağın koptuğunu, en azından zayıfladığını gözlemlemek mümkün. Fiyat hareketleri üzerinden oluşturulan kontratların ve bu kontratlarda oluşan çeşitli görünümlerdeki fiyatların değer ile bir bağının olmadığı söylenebilir. Coin piyasalarını ele aldığım yazılarda ortaya koymaya çalıştığım gibi buralarda fiyat olarak adlandırılan “şeyin”, bildiğimiz fiyattan farklılaştığı, herhangi bir mal veya hizmete tekabül etmediği, dolayısıyla herhangi bir değer ihtiva etmediği, yani değersiz fiyatların hüküm sürdüğü piyasalardan söz edebileceğimizi iddia etmiştim.

Bu piyasalarda oluşan kazançların (kaynağı servetlerin el değiştirmesi olsa da) kullanım değerine (efektif talebe) dönüşmesi de mümkün. Bu noktada iktisadın temel kavramları ve yaklaşımlarının dışına düşen ama bir gerçeklik olarak karşımızda duran piyasaların oluştuğunun altını çizmek gerekir. Fakat bir ölçüde, bunların kumar gibi, şans oyunları gibi ekonomi dışı bir alan olarak görülmesi mümkündür. Eğer, ekonomi dışında olduklarını kabul edersek haliyle iktisat teorisinin ilgi alanının da dışına düşerler ve buralarda olan bitenin iktisadi açıklamalarını yapmakla uğraşmamıza gerek kalmaz.

Coin piyasalarını kolaylıkla iktisat dışı saymak mümkün. Çünkü herhangi bir “işgörme biçimine (business’a)” atfedilen başarı beklentisinden ibaret bir fiyatı ekonomi içi bir olgu olarak değerlendirmek güç. Detaylar coin ile ilgili önceki dört yazıda bulunabilir. Ancak metaverse savunucularının kurguladığı dünyanın bir parçası olarak tanımlandıklarını ve bu dünyanın geleceğin dünyası olarak vazedildiğini, dolayısıyla yeni toplumun ve düzenin içinde önemli bir rolleri olduğu iddiası olduğunu da belirtelim. Bu iddia şu an için durumu değiştirmez.

İkinci grup ise biraz daha karışık. Türev ürünler, tanım gereği uluslararası piyasalarda görülen ve özellikle emtia piyasalarında etkisini artıran oynaklığa (volatiliteye) karşı bir korunma, bir tür sigorta işlevi taşıyorlar. En azından başlangıçta, esas itibariyle bu amaçla geliştirilmişlerdi ve bu açıdan yaklaşılacak olursa finansal piyasalarda sunulan bir hizmet olarak tanımlanabilirler. Dolayısıyla hacimlerinin de dış ticaretin bir fonksiyonu olarak gerçekleşmesi beklenebilirdi. Ancak artan küresel likidite ve kaldıraçlı işlemlerin türev ürün piyasaları ile buluşması, işlem hacimlerindeki eğilimin dünya ticaret hacminin 20-25 katına kadar çıkmasına yol açmıştır. Derivatives Market Transaction Survey 2019/20 (Nisan 2022) raporuna göre bu işlemlerin yaklaşık yüzde 65’i “pure trade” niteliğindeyken, yani gelecekte kazanç elde edilebileceği beklentisiyle gerçekleştirilirken, sadece yüzde 25’i oynaklığa karşı koruma amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu durumda, yüzlerce trilyon dolarlık yıllık işlem hacmine sahip bir piyasanın büyük ölçüde salt spekülasyon güdüsü ile çalıştığından bahsedebiliriz.

Üstelik türev piyasalar sonuç olarak en az bir finansal dayanak varlığın fiyatı üzerinden oluşturulan kontratlarla çalışırlar. Dolayısıyla, bu tür piyasalarda büyük oyuncular tarafından alınan pozisyonların kârlı sonuçlanması için dayanak varlığa ait piyasada oluşan fiyatların manipüle edilmesi de kolaylıkla yapılabilir. Örneğin İstanbul Borsası’nda yakın zamanda gerçekleşen olayların bir benzerinin emtia piyasalarında ve görece daha uzun süreli olarak gerçekleşmesi mümkün. Dolayısıyla, bu tür piyasaların sadece bir servet transfer mekanizması olarak çalışarak hızla derinleşen ve katlanılmaz hale gelen servet ve gelir eşitsizliğinin yanında bir de emtia/temel girdi piyasalarını istikrarsızlaştırarak reel ekonomide sürekli bir kriz hali yaratma potansiyeline de sahip oldukları söylenebilir.

Hammadde fiyatlarında ortaya çıkan aşırı oynaklık, reel ekonomide fiyat sinyallerini bozarak, beklenmedik kazanç ve kayıpların yaşanmasına, dolayısıyla, oluşan rantlar üzerinden doğal sınıfsal/fonksiyonel bölüşümün dışında farklı bölüşüm dinamiklerinin ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Bir yandan da bu piyasalarda, yani geniş kitlelerin, doğrudan parçası oldukları ekonomi dünyasında sürekli bir kriz halinin, sınırlı ama sıklaşan çöküntülerin yaşanmasına neden olmaktadırlar. İşlem hacimleri arasında oluşan ve hızla açılan büyük fark kısmi krizlerin, çöküntülerin şiddetini artırmakta ve yıkımı büyütmektedir.

Finansın bu asalaklaşan bölümünü besleyen birincil kaynak uluslararası likiditede görülen olağanüstü artıştır. Beş büyük merkez bankasının 2003’te yaratmış olduğu emisyon toplam 3,5 trilyon USD civarındaydı. Yaşanan 2008 krizi nedeniyle gerçekleştirilen olağanüstü emisyon artışı ve bu artışın geri çekilmesi bir yana, Covid-19 salgınında iyice artırılması sonucunda emisyon hacmi on katlık artışla yaklaşık 35 trilyon dolar civarına yükselmiştir. Yirmi yıl içerisinde yaklaşık 30 trilyon dolarlık likidite artışı bu piyasaları besleyen en önemli kaynaktır. Dünyanın bir yıllık katma değerinin üçte birine denk emisyon artışı başlı başına bir dengesizlik kaynağı olarak da değerlendirilebilir.

Bir yandan da özellikle teknolojik gelişmelerin ve buna bağlı olarak kaydi para yaratma imkanının ulaştığı seviye de düşünülecek olursa bu piyasalarda görülen işlem hacmi anlaşılabilir hale gelir. Bütün bunlar finansal alanın üretim alanından çok daha hızlı büyüdüğünü göstermektedir. Finansal alanda işlem hacminin ulaştığı boyut, finansal işlemlerin basit bir fon sahibi ile fon ihtiyacı olan iktisadi karar birimleri arasında aracılık yapma işlevinin çok ötesine geçtiğini ve kendi genetik kodu ile büyüyen bir sektör haline dönüştüğünü göstermektedir.

Aşırı finansallaşma, bir yönüyle de klasik finansal varlıklara dayalı finansal sitemin sınırlılığının aşıldığına da işaret etmektedir. Sınırlı sayıda finansal varlıktan oluşan bir finansal sistemde aşırı likidite, varlık fiyatlarının irrasyonel seviyelere çıkması ve nihayetinde varlık fiyatlarında düşüş ve servetlerin erimesi ile sonuçlanırdı. Ancak finansal varlıkların sadece bir dayanak varlık seviyesinde işleme dahil olduğu durumda, yani esas işlem hacminin dayanak varlık fiyatlarının hareketleri üzerinden oluşturulan kontratlara kayması nedeniyle finansal alanın büyümesini sınırlayan temel bariyerin ortadan kalktığı söylenebilir.

Küresel katma değer üretiminin birkaç katına ulaşan ve katma değer üretimindeki artışa oranla çok daha hızlı büyüyen ve dolayısıyla neredeyse sınırsız bir alım gücüne ulaşan bu kaydi değer stoku bölüşümün alanını da yapay bir şekilde genişletmektedir. Üretim alanı ile ilişkisi kopmuş, üretim alanı ile bağıntılı varlıkların salt fiyat hareketleri ile bağı olan bu büyük hacim, üretim sürecinde yer almadığı halde bölüşüme dahil olmaktadır. Bu özelliği ile bugün karşılaştığımız tiksindirici gelir ve servet eşitsizliğini yaratan temel unsurlardan biri haline dönüşmüştür.

Bir küre metaforu ile anlatacak olursak, kürenin çekirdeği üretim ilişkilerini simgelesin ve buna üretim alanı diyelim. Kabuk, arz ve talep fonksiyonları ise spekülasyonları ile göreli fiyat sistemi temelinde çalışan ve bizim de tüketici olarak bulunduğumuz alanı simgelesin. Bu iki alan birbiri ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Bu basit kürede finans sektörü de hizmet üretimi ile rol sahibidir ve üretimde aldığı role bağlı olarak bölüşümden de pay almaktadır. Yukarıda tarif etmeye çalıştığım ve tıpkı bir kanser gibi kendi genetik koduyla, yani yarattığı ve teorik olarak sınırı bulunmayan genetik kodu ile büyüyen alan ise bizim bildiğimiz kapitalizmi simgeleyen kürenin etrafında devasa bir “hiper kabuk” oluşturmaktadır. Sorun bu hiper kabuğun sınırsız büyüme kapasitesine uygun olarak sürekli genişlemesinden ve büyük bölümü suni olarak yaratılmış kullanım değerine dönüşebilecek devasa bir alım gücü yaratmış olmasından kaynaklanmaktadır. Küre ile hiper kabuk arasındaki alan kaydi değer lehine büyüdükçe, kürenin yani kapitalizmin işleyişinde sürekli krizlerin çıkması hatta hiç bitmeyen bir kriz halinin hüküm sürmesi mümkündür.

Öte yandan bu kabuğu besleyen önemli alanlardan bir diğeri de gözetim kapitalizmidir. Daha önce ayrıntıları ile üzerinde durduğum gibi, tüketici olarak bizlerin faaliyetleri ile başlayıp bizimle biten döngüsel bir süreç olarak tarif edilebilecek bu alanda “davranışsal artığın” yaratıldığı farklı bir süreç işlemektedir. Zuboff’un “Gözetim Kapitalizmi Çağı” adlı kitabında bu işleyişi kapitalizmin bir tür varyantı olarak sunduğunu söyleyebiliriz. Niteliği itibariyle bu süreci büyük bir toplumsal kontrol gücü yaratmasının yanında küre ile hiper kabuk arasındaki alanın açılmasına neden olan bir diğer önemli faktör olarak değerlendirebiliriz.

Bu noktada kritik soru şudur: Bu gelişmeler değer teorisinin geçerliliğini aşındırıyor olabilir mi? Bu soruyu tartışmaya başlamadan önce kürenin çekirdeğinde olan biten ve yine değer teorisinin geçerliliği ile ilgili ciddi sonuçlar üretebilecek bir sorunu, otomasyonu ele almak gerekiyor. Önümüzdeki hafta günümüzde otomasyonun boyutları, hızı ve sonuçları üzerinde tartışmaya başlayacağız.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.