Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: Halk iradesi ve siyasette anket fetişizmi

Meral Akşener yaptığı sert konuşma ile Altılı Masa’yı salladı ve birdenbire gündemi deprem ve afet yönetimi ile ilgili rezaletlerden muhalefetin kendisine çevirdi. Son derece sert, nezaketsiz ve sonradan tevil etmeyi çok zorlaştıran ifadeleri barındıran bir konuşma neredeyse kapıyı tam kapatırken muhalefet seçmeninde moralleri de bozmuştu, ama sonrasında seçmenin ittifakı tabanda kurduğunu ilan etmesiyle Meral Hanım’ın intihar girişimi yarıda kaldı. Ben de iki hafta önce başladığım bu yazıyı üçüncü kez değiştirmek zorunda kaldım. Bu kadar süratle değişen gündemde yazı yazarken ayakta kalmak ancak kısa ve seri yazılarla, bir nevi blog yazarlığı anlayışıyla mümkün zaten.

Aslında bu yazıyı yazma niyetim birkaç ay öncesine, “kazanacak aday” kavramının dolaşıma girdiği zamanlara kadar geri gidiyor. Son siyasi gelişmeler neticesinde bugün işlevsiz kalsa da, bu anlayışın temelinde yer alan anket ve rakam fetişizmi bilim ve teknoloji alanından sonra siyasete de girince yazıya devam etmeye karar verdim. Kazanacak aday kavramını öne çıkardığında İYİP, bunun aslında halkın iradesi olduğunu iddia ediyordu. Yani İYİP tüm diğer partilerden farklı olarak “halkın iradesini” hassasiyetle takip eden bir parti olduğunun ve bu iradeyi hâkim kılmakta kararlı olduğunun da altını çiziyordu. Peki nedir bu halk iradesi?

En genel ifadesi ile halk iradesi hükümetin hükümranlık gücünü siyasi iktidarın kaynağını oluşturan halktan alma hali olarak tanımlanabilir. Yani bir iktidara otoritesini, yönetme gücünü veren tek kaynağın halk olduğunu vurgulayan bir kavram. Cumhuriyet yönetimi halk iradesine dayanır ancak hukuki bir kavram olarak halk iradesi etkin çalışan bir demokrasinin varlığını gerektirmez. Her ne kadar kavramın modern yorumu demokrasiyi halk iradesinin ayrılmaz bir parçası olarak görse de bir kişi veya bir parti halk adına onun iradesinin kendi diktatörlüğü altında gerçekleştiğini iddia edebilir.

Biraz daha açmak gerekirse halk iradesinin modern tanımına uygun bir şekilde demokrasiyle buluşabilmesi ancak çoğulculukla, farklı görüşlerin yönetim erkine iktidar veya muhalefet biçiminde yansıyabilmesiyle ve en geniş haliyle yurttaşların sivil toplum alanında aktif bir şekilde çalışabilecekleri kanalların varlığıyla gerçekleşebilir. Bu türden bir ortam varsa, yani farklı düşüncelere sahip bireyler ve gruplar bir müzakere ve uzlaşma ortamında yaşıyorlarsa halk iradesinin hâkim olduğundan bahsedebiliriz. Bu durumda, serbestçe faaliyet gösteren siyasi partilerin her biri aslında halkın iradesinin bizatihi bir parçası olarak görülmelidir. Aslında bu konuyu geçenlerde İletişim Yayınları tarafından Tanıl Bora’nın çevirisi ile çıkan Habermas’ın “Kamusallığın Yeni Bir Yapısal Dönüşümü ve Müzakereci Demokrasi” kitabında ele aldığı kavram seti ve dijitalleşmenin politik kamusallığı parçalayıcı yönü ile ele almakta fayda var ancak bu başlı başına bir yazı konusu.

Fakat bir konunun altını yine de çizmekte fayda var. Halkın iradesi kavramı tanım gereği bir çoğulculuk ve müzakere süreci barındırır. Politik alan ise bu müzakerenin önünü açarak bu sürece dahil olur. Bu özellik politikanın kamusal bir alan olarak tarif edilebilmesini sağlayan en temel özelliklerinden biridir. Bu iki alan birlikte var olurlar ama biri diğerinin yerine geçerek değil bütünleşerek ve genişleyerek. Dolayısıyla toplumda görülen çokluğun siyasi alanda da temsili bu bağı oluşturan kanalların iyi çalışması için son derece gereklidir. Otoriter yönetimlerin ilk olarak sivil topluma ve temsiliyette çoğulculuğa saldırmaları boşuna değildir. Bu açıdan bakıldığında otoriter yönetimlerden kurtulma niyetindeki partilerin çoğulculuğun siyasi temsil açısından da korunması için kararlı bir mücadele vermesi beklenir. Bu açıdan 6.5 milyon oy almış bir siyasi partinin kapatılmasına karşı çıkmamak, seçilmiş vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırıp yargılanmalarının önünü açmak, yine 6.5 milyon oy almış bir partiyi yok saymak halkın iradesini sakatlayan ve hatta halkın iradesine karşı çıkan bir anlayış olarak okunabilir. İYİP’in bu açıdan, samimi olarak kendisini değerlendirmesi gelecek için önem taşımaktadır.

Geçmiş performansına bakınca İYİP’in siyasi tavırları halkın iradesi açısından sorunluyken bu kavrama vurgu yapması olumlu bir gelişmedir. Ancak parlamenter demokraside siyasi partiler halkın iradesinin bir parçası ve en temel taşıyıcı organlarından biriyken “halkın iradesine başvurmak” teklifinin de ayrıca değerlendirilmesi gerekir.

Halkın iradesine nasıl başvurulacak sorusuna çoğunlukla kısık sesle ve utangaç bir biçimde “anket ile” yanıtı veriliyordu. Yani halkın iradesinin taşıyıcısı olduğu iddiasındaki bir siyasi parti tarafından halkın iradesinin tespiti için anket yapılması teklif ediliyordu; hem de aylar boyunca. İradenin tecelli edeceği konu ise halkın iradesini tek başına bünyesinde taşıdığı iddia edilen, hukuki açıdan sorumsuz bir cumhurbaşkanının hükümranlığındaki hükümet sisteminden kurtuluşu sağlayacak adayın kim olacağıydı. Tek başına bu teklif aslında demokratik halk iradesinin tasfiyesinin teklif edilmesi anlamına gelen ve bu anlamıyla da apolitik, yani siyasi kanalları tıkamakla sonuçlanabilecek bir teklifti. Bu aşamada anket meselesini ele almakta fayda var.

Anket veri toplama yöntemlerinden biri olarak eğer ana kütlenin tamamına erişme olanağımız yoksa (büyük bir çoğunlukla yoktur) kullanılan bir yöntemdir. İstatistik biliminin ilkelerine göre seçilen az sayıda deneğin oluşturduğu örneklem yoluyla veri toplanır. Veri toplamanın amacı ise anakütlenin (popülasyon), yani burada nüfusun tamamının oluşturduğu kitlenin iyi tanımlanmış değişkenlerle ölçülen konularda nasıl davranacağını, yani belirlenmiş parametrelerini tahmin etmektir. Bu süreçte istatistik bilimi açısından kesin olan tek şey anakütle parametrelerinin gerçek değerlerini asla tahmin edemeyeceğimizdir. Ne kadar hassas yöntemler ve yaklaşımlar uygulayacak olursak olalım tahminlerin tamamı mutlaka bir hata barındırır. Aslında istatistik bilimi bir açıdan yapılacağı kesin olan bu hatanın bilim ve tecrübe ile yönetilmesine odaklanır.

Hatanın üç temel kaynağı vardır. Birincisi, örneklem seçimi. Anket firmaları, örneğin TÜİK’in sahip olduğu örneklem çerçevesine sahip olmadıklarından yüksek hassasiyet taşıyan örneklem oluşturmakta zorlanır. Uzun zamandır düzenli (örneğin aylık) ve sosyolojik temelleri takip etmeyi amaçlayan anketler yapan firmaların bu açığı bir ölçüde kapatmaları mümkündür ancak oldukça güçtür. Hatanın ikinci kaynağı anket tasarımı ve veri toplama yöntemidir. Bu konuda sevgili Emre Erdoğan Medyascope’ta 29 Ekim’de yazdığı için yazısına referans vererek geçiyorum (https://medyascope.tv/2022/10/29/emre-erdogan-yazdi-secime-giderken-anketler-ne-ise-yarar/). Emre’nin yazısından da anlaşılabileceği gibi bu konuda güvenilir anket şirketi bulmak çok zor.

Hatanın üçüncü kaynağı ise istatistiksel tahmin aşamasıdır. Genelde piyasada gördüğümüz anketlerin büyük çoğunluğu oy oranı gibi kimi hedef değişkenlere ve bazı demografik özelliklere göre ayrıştırılmış (dekompoze edilmiş) parçalarına ait oranların tahmininden ibarettir. Oysa bir toplumsal ağ içerisinde bireylerin çeşitli sosyolojik ve psikolojik faktörlere bağlı olarak davranışlarını tahmin etmekten bahsediyoruz. Bu parametreler çeşitli kontrol değişkenlerinin etkisini de içeren katmanlı modeller kullanılarak tahmin edilmezlerse yapılacağı kesin hatayı büyütme tehlikesi ile karşı karşıyayız demektir. Bu sorun anketin dibine “bu anketin hata payı %2.5’tur” gibi genelgeçer ve nasıl hesaplandığı tam olarak belli olmayan, daha doğrusu genel amaçlı formüller kullanılarak bulunmuş sayıları yazarak geçiştirilemez. Ayrıca içinde bulunduğumuz tedirginlik ortamında cevapların yansızlığı, bölünmüş ve kemikleşmiş davranış kalıpları nedeniyle davranışı etkileyen sosyoekonomik faktörlerle davranışlar arasındaki parametrelerin etkinliğini kaybetmeleri, karar ile davranış arasındaki bağın ve açıklığın tahmin edilmesindeki güçlükler vb. gibi çok sayıda faktör, anketlerden elde edilen tahminlerin etkinliğini azaltmaktadır.

Aslında anket fetişizmi oldukça yaygın bir sorun. Çok sayıda kurumun ve bireyin anket sonuçlarını aşırı önemsediğini düşünüyorum. Her şeyden önemlisi etrafta dolaşan anketlerin örneklem büyüklüğüne bakıldığında sonuçları güvenilir olmaktan uzak bulduğumu söylemeliyim. Zaten benzer dönemlerde yapılan tüm anketlerin sonuçlarını birlikte değerlendirecek olsak hesaplanacak değişkenlik göstergesinin değeri (varyans) sağlıklı bir karara varma açısından son derece yüksek kalacaktır. Bu çerçevede bazı kritik sorunların yanıtları da güvenilirlik için ayrıca önemlidir. Yapılan anketlerde cevapsızlık oranı ve ikame yöntemi nedir? Örneklem çerçevesi nasıl oluşturulmuştur? Çerçeve içerisinde hanelerin seçilme olasılığını eşitleyen mekanizma nasıl kurulmuştur? Bu soruları artırmak mümkün ve telefonla yapılan anketleri ise hiç dikkate almıyorum.

Öte yandan, medyanın yok edilmesiyle editoryal kontrolün devre dışı kaldığı dijitalleşmiş medya ortamında toplumun içinde bulunduğu parçalanmışlık halinin ve toplumsal iletişimin sakatlanmasının çeşitli manipülasyonlara açık bir ortam yarattığı da açıktır. Dijitalleşmeyle birlikte insanların “beğen/beğenme” tuşu ile iletişim kurar hale gelmeleri, aklına esenin çeşitli sosyal medya mecralarında anket açmaları toplumun plebisiter eğilimini artırmıştır. Partilerin anket sonuçlarına bu ölçüde güvenmeleri, plebisiter alışkanlıkların yaygınlaşması kamusal alan için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu otoriter rejimi aştığımızda demokrasiye kavuşmak için toplumdaki çoğulluğun değerini öne çıkartan, müzakerenin kıymetini bilen bir düzen oluşturmak gerekiyor. Bu açıdan kamusallık ve müzakereci demokrasiyi bugünden uzun uzadıya tartışmakta fayda var. Habermas’ın son kitabı bu açıdan da ufuk açıcı.

e-mail: levhaluk@gmail.com

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.