Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Seren Selvin Korkmaz yazdı: AKP neden eriyor, neyi kaybediyor?

Bir süredir siyasetin gündeminde iktidar partisindeki oy kaybı var. Kulaktan kulağa yayılan memnuniyetsizlik hikayeleri, kulisler ve anket sonuçları ile tartışılan AKP’deki erime meydanlarda da gözlemlendi. Kalabalıklardan güç alan, her seferinde mitinglerde moral bulan Erdoğan için ilk kez meydanlar bekleneni vermiyor. Saraçhane’de umduğunu bulamayan AKP örgütleri sokakta da eski coşkuyu göremiyor. Peki AKP seçmenini meydanlardan uzak tutan, kararsızlığa sürükleyen ne?

Bu sorunun yanıtında derinleşen ekonomik krizden, iktidarda olmanın, yönetememenin faturasına ve sistem sorunlarına kadar pek çok meseleyi içeren uzun bir cevap sıralamak mümkün. Ancak, bu yazıda AKP’nin bir parti olarak kaybettiklerine ve seçmenle ilişkisine mercek tutacağım.

Esasen AKP’nin erime hikayesi 7 Haziran 2015’te görünür hale gelmişti. Erdoğan’ın müdahalesi ile ülkeyi 1 Kasım seçimlerine götüren süreçteki güvenlik politikaları, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki kenetlenme ve milliyetçi ittifak ile AKP ömrünü uzatmış oldu. Ancak, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile belki de ölümsüzlüğe kavuşması arzulanan mevcut iktidar için evdeki hesap çarşıya uymadı. Türkiye’nin ihtiyaçlarına ve siyasal yapısına uygun olmayan, denge-denetleme mekanizmalarından yoksun sistemin faturası en çok vatandaşlara ve ülkenin itibarına ama bir yandan da onu yaratan iktidara kesiliyor. 

Öncelikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ülkeyi felakete sürüklemesinin yanında daha güçlü bir Erdoğan ya da daha güçlü bir AKP yaratmadı aksine ikisini de zayıflattı. Sadakate dayanan, denge-denetleme mekanizmalarından yoksun sistem ekonomiden dış politikaya içinden çıkılamaz krizler yarattı. Nitelikli, sorun çözebilen kadrolar yerine sadakatle iş başına gelen yöneticiler, işlemeyen bürokrasi, içi boşaltılan kurumlar Erdoğan’ı dört bir koldan krizler ile karşı karşıya bıraktı. Krizlerden beslenen popülist bir lider olmasına karşın artık sistemin dayattığı krizlerin Erdoğan’a faydasından çok zararı var. Çünkü liderin “Kriz varsa yine ben çözerim” algısı yaratması gündelik hayattaki gerçeklerle derinden çatışıyor.

Öte yandan Meclis’i ve milletvekillerini işlevsizleştiren, bakanların cumhurbaşkanı tarafından atandığı bu tek kişilik yönetim diğer kurumlar gibi AKP’yi de bir siyasal parti olarak zayıflattı. Partinin örgütlenmesi zayıflarken, Bülent Arınç’ın deyimiyle “özgül ağırlığı” olan aktörler yerine doğrudan cumhurbaşkanının kontrolünde olan ve partinin önüne geçen bir “Saray” mekanizması kurulmuş oldu. Bu durum partinin seçmenle olan ilişkilenme biçimini de değiştirdi. Bakanlara, milletvekillerine ulaşarak “sorununu çözdüren veya siyasetçiye ulaşabilen” seçmen için bu kanallar da kapandı. 

AKP seçmenle sadece bir dava değil çıkar ilişkilerine dayanan bir ağ kurmuştu. Bu çıkarlar ille de büyük kazançlar değildi, gündelik hayattaki bir sorunun çözüme kavuşması da çıkar sayılabilir. Bu da parti ve seçmen arasında başka bir aidiyet biçimi oluşturuyordu. Hem cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin etkisi hem de uzun süre iktidarda kalmanın vermiş olduğu rahatlık ve yozlaşma ile bu ilişkiler ağı ve siyaset yapma biçimi değişmiş oldu. İş bulurken, sosyal yardım alırken, çocuğunu okula gönderirken kurduğu ilişkilenme biçimleri artık her AKP’li için iyi işlemiyor. İktidarın nimetleri en tepedeki küçük azınlığa giderken, geri kalanlar geçim sıkıntısı ve çözülemeyen sorunlar ile hayatta kalmaya çalışıyor.

Birbirleri ile kavgalı farklı kliklere mensup il, ilçe belediyelerinin kavgalarından, parti içi güç odaklarına kadar pek çok engele takılıyor AKP seçmeni. Bunun karşısında 50+1 sistemine dayanan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi muhalefeti bir araya gelmeye zorladı ve iktidar ilk yenilgi provasını 2019 yerel seçimlerinde yaşadı. Bu zafer, muhalefetin “Kazanabiliriz” algısını ve özgüvenini güçlendirirken; yerel yönetimler aracılığıyla AKP’li seçmenle ilişki kurmasına da yol açtı. Ayrıca, muhalefet yerelde icraat alanı bularak, ülkeyi “Biz böyle yönetiriz” deme şansına kavuştu.

AKP’nin örgütlenmesinde öne çıkan birkaç noktayı Sevinç Doğan’ın “Mahalledeki AKP” kitabından aktarayım: AKP örgütlenmesi için, 

  • Kişilerin dünyevi hırs ve kibirleri olsa da parti için alçakgönüllülük önemliydi, 
  • “Biz sizden biriyiz” imajı hakimdi, 
  • Partililerin propaganda yapar gibi didaktik bir konuşma biçimleri yoktu, 
  • Farklı gruplarla iletişim kurma, dinleme, sabretme özellikleri ön plandaydı,
  • Sloganvari konuşmalar yerine, somut ve gündelik siyaset hakkında konuşurlardı,
  • Partililer kendilerini halka hizmet etmek için çalışan gönüllüler olarak tanımlarlardı,
  • Gönüllülük esaslı çalışılır ama bir şirket gibi işini yapmıyorsa o kişi görevden uzaklaştırılırdı.

Benim de yıllar evvel CHP’nin kalesi İzmir’de Karınca Modeli ile karınca gibi çalışan AKP’de gözlemlediklerim ve farklı çalışmalardaki bulgularımız benzerdi. Bu konuda zaten pek çok araştırma yapıldı. Ancak bu tablonun artık çok değiştiği net. ORC Araştırma Genel Müdürü Mehmet Pösteki de Birgün’e yaptığı açıklamada, AKP’nin her ilde %10-20 arası oy kaybı olduğunu ifade ederken en çok rahatsız olunan konulardan birinin AKP’li il, ilçe yöneticilerinin kibri olduğunu söylüyor.

Örgütlerin seçmenle kurdukları bağ zayıflarken, seçmenin “kurtarıcı” olarak partinin üstünde gördüğü Erdoğan’a da inancında kırılmalar yaşanıyor. IstanPol olarak yaptığımız odak grup çalışmalarında gözlemlediğim durum da böyle. Artık kriz çözebilen bir Erdoğan yok. Dünyada şartlar kötü, pandemi var ama “Şartlar iyiyken çözüyormuşuz sorunları, kötüyken yönetemiyormuşuz demek ki” diyor bir AKP seçmeni. 2018-2019-2020’de yaptığımız odak gruplarda seçmenin temel sorunlarında yine ekonomi öncelikliydi. Ancak o dönemde Cumhur İttifakı seçmeni için sorunların kaynağı dış mihraklar, faiz lobisi veya iktidar içinden hedef gösterilen bazı isimlerin başarısızlığı idi. Bugünse seçmen bu argümanları artık eskisi gibi satın almıyor. Sorumluyu iktidar olarak gösteriyor. Bu da derinleşen ekonomik kriz ile ilişkili.

Yöneylem Araştırma’dan Derya Kömürcü de ekonomik krizin etkisine ve geçmişte Erdoğan’ı tutkuyla desteklemiş bazı seçmenlerdeki hayal kırıklığına işaret ediyor. Kömürcü’ye göre de bu seçmen Türkiye’nin kötü yönetildiğine inanıyor ve bundan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tutuyor.

Davası ve vaadi kalmayan AKP ise kendi seçmenine “Ben kaybedersem, siz de kaybedersiniz” diyerek korku ve kriz senaryoları sunuyor. Bunun karşısında ise sokakta güçlenen muhalefet var. CHP; Kaftancıoğlu ile AKP’nin İstanbul’daki iyi örgütlülük tahtını elinden alırken, İYİ Parti “Anlat İstanbul” ile Gelecek Partisi ve DEVA Partisi ise sahadaki aktif çalışmaları ile AKP seçmenine de ulaşmaya çalışıyor. AKP, Rawest’in son anketine göre de Güneydoğu’daki dört büyük ilde 11 puan kaybetmiş durumda.

Tüm bu tabloda Erdoğan siyasi kariyerini sandıkta hiç beklemediği bir yenilgi ile sonlandırabilir. Eriyen ve kapasitesi zayıflayan AKP’nin ise tek umudu lider Erdoğan’ın şapkadan çıkaracağı tavşanlar gibi görünüyor. Muhalefet dört koldan ezberleri bozarken, iktidarın işi oldukça zor. AKP’nin muhalefeti bölme ve seçmenini mobilize etmeye dönük korku ve kriz stratejisi ise ekonomik krizden bunalan seçmeni ikna etmekte zorlanacaktır. Nasıl ki AKP’nin umut ve değişime dayanan kampanyası 2002’de bunalan seçmenler için adres olduysa, bugün de korku yerine değişim ve umut vaadinin seçmenin tercihinde önemli etkisi olacaktır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.