Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Seren Selvin Korkmaz yazdı: Erdoğan’ı yenmek kolay mı? (2)

PolitikYol’da kaleme aldığım “Erdoğan’ı yenmek kolay mı?” başlıklı yazının üzerinden neredeyse bir yıl geçti. O gün Erdoğan’ın ekonominin olmasa da popülizmin kitabını yazan bir lider olduğuna, haliyle, krizi icra etmeyi de ondan faydalanmayı da iyi bildiğine dikkat çekmiştim. Çünkü popülistler için kriz; halka basit çözümler sunacakları, gösteriye dönüştürecekleri ve kutuplaşmayı besleyecekleri önemli bir araç. Erdoğan ise krizi yaratan kendi iktidarı da olsa mucizevi çözümler sunan/kurtarıcı lider olarak kendini yeniden konumlamakta oldukça maharetli. Tam da bu nedenle Erdoğan’ın krizlerden faydalanma yönünün hafife alınmaması gerekiyordu. Oysa muhalefetin en büyük dayanağı mevcut krizin Erdoğan’ı yenilgiye götüreceği yönündeydi. Geçen süreçte muhalefet kanadında bu algı daha da pekişti.

Geçtiğimiz yıl Türkiye’yi bekleyen iki risk vardı:

1)“Her ne olursa olsun mevcut iktidar gücü devretmez” teslimiyeti.

2)“İktidar ne yaparsa yapsın çöküşün önüne geçemeyecek, kaybedecek” rehaveti.

O günlerde teslimiyet ve rehavet arasında salınan muhalefet son bir yılda “teslimiyet” anlayışını geride bıraktı. Altılı Masa’nın kurulması, muhalefetin güçlü “birlik” imajı, beklentilerin üstüne geçen güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet liderlerinin etkisini artırması ve gündem belirleyen taraf konumuna geçmeleri, anketlere göre muhalefetin potansiyel üç adayının Erdoğan’a karşı seçimi kazanıyor oluşu ve her geçen gün daha da ciddileşen ekonomik kriz… Tüm bunlar ve daha fazlası eklendiğinde muhalefet kanadındaki hava yerini rehavet ve rekabete teslim etti. “İktidar her ne yaparsa yapsın, kaybediyor” rehaveti partiler ve potansiyel adaylar üzerinden bir rekabete dönüştü. Masanın uzun süren müzakereleri ise siyaseti her ay beklenen politika belgelerine sıkıştırdı ve muhalefet aktörlerini paralize etti.

Erdoğan ise her şeye rağmen, iktidarının en zayıf döneminde siyaseti bildiği alana çekip emin adımlarla ilerliyor. Muhalefet için rehavet ve rekabete dönüşen siyaset, iktidar için can havli ile korunması gereken, bütün kaynakların ve enerjinin döküleceği bir seçim yarışına odaklanmış durumda.

Erdoğan dış politikada Rusya-Ukrayna savaşının çıktığı günden bu yana stratejik hamleleri ile kendine alan açarken, gerilim yaşadığı ülkelerle de bir bir barışıyor. Söylemde yer yer tonlar yükselse de politikalar değişiyor. Dış dünyada “tercih edilen” aktör olmak için çabalarken, seçim ekonomisi için kaynak şansını da güçlendiriyor. Öte yandan bu hamleleri iç politikada da kullanmayı biliyor. Örneğin, IstanPol’de yürüttüğümüz odak grup çalışmamıza katılan seçmenlerin ifadelerindeki gibi “Evin içi yanıyor, doğru, ekonomik olarak çok sıkıntıdayız ama reis evi koruyor. Erdoğan, dik duruyor” algısı önemli bir ipucu veriyor. Muhalefet aktörleri ise söylemlerinde evi yanan vatandaşa evin nasıl da yandığını, yangının şiddetini anlatmaya çalışıyor; oysa vatandaş yangını söndürecek çözümün arayışında. Erdoğan ise “İçerisi yanıyor ama evi yine de ben koruyorum, çare yine biziz” derken, muhalefet aktörleri yangını söndürebileceklerine vatandaşı ikna edemiyor. Tam da bu yüzden gerçekler değil algılar kazanıyor.

Erdoğan TOKİ’nin sosyal konut projesi, asgari ücret zammı, çiftçiye ve işverene destek paketleri, KYK borçlarının faizlerinin silinmesi, icra takibi altında bulunanların borçlarının silinmesi ve daha pek çok seçim ekonomisi hamlesi ile alan açıyor. Medyada ve devletteki gücü ile “Sizi yine biz kurtarırız, yine biz yaparız” algısını pekiştiriyor.

Öte yandan Erdoğan, “güvenlik, kimlikler-değerler” temelli çok ustalaştığı zemine siyaseti her çekişinde muhalefeti paralize ediyor. Erdoğan artık daha şanslı ki son aylarda rehavet ve rekabete yenik düşen muhalefet Erdoğan’a istediği malzemeyi vermekte gecikmiyor. Muhalefetin bölünüp, parçalanmasını arzulayan ve yıllarca bundan faydalanan Erdoğan’ın pek de bir hamle yapmasına gerek kalmıyor. Muhalefet kurmaylarının kamuoyunda birbirlerine karşı kullandıkları ve keskinliği artan söylemler gerekli malzemeyi sunuyor.

Erdoğan önümüzdeki günlerde Esad ile de yakınlaşma ve görüşme başlatarak veya tampon bölgede inşa edilen briket evler kullanılarak daha evvel de ifade ettiğim gibi “Suriyeliler’i davul-zurna ile evine gönderen lider” olabilir. Bu sadece çok küçük sembolik bir rakam da olsa, sorunu çözen, hâkim medyanın da yardımıyla yine Erdoğan olur. Çünkü Erdoğan algı siyasetinde mahir.

Peki muhalefet tüm bunlara hazırlıklı mı? Siyaseti yeniden Erdoğan’ın sahasından çıkarmalarının önündeki engel ne? Erdoğan stratejik hamlelerini sıralarken şu günlerde muhalefet kanadı aktörler arası çekişmelerle meşgul. Peki, kamuoyu önündeki atışmalar, had bildirmeler kimin hanesine ne yazıyor?

Örneğin, muhalefet kanadında toparlayıcı rolü ve gündem belirlemesi ile ön plana çıkan Kılıçdaroğlu’nun siyaset tarzı Erdoğan ile kişisel mücadeleye ve negatif kampanyaya kilitlenmiş durumda. Kılıçdaroğlu’nun en büyük riskinin böylesine aktif bir şekilde devrede olması kimin faydasına?  

Öte yandan sorunlarına çözüm bekleyen toplumun geniş kesimlerine basit, ikna edici çözümler sunmak yerine karmaşık metinlerle karşılık veriliyor. Altılı Masa’nın çalışmaları elitler paktı niteliğinde devam ediyor. Toplumsallaşması için ortada henüz bir iletişim stratejisi yok. Görülen o ki bir süre daha olmayacak. Açlık, yoksullukla boğuşan yozlaşmış bir düzende hayatta kalmaya çalışan toplumun “temiz/kirli” para kaynağı ayrımı ile ikna edilebileceğini de ne yazık ki düşünmüyorum. Çünkü şu anki durumda insanlar cebine paranın girmesini önemseyecek. Yolsuzluk odaklı kampanya ve söylemler yerine çözüm öneren bir yaklaşım ön planda olmalı. Sürekli tarih verilerek yükseltilen beklentilerin gölgesinde heyecan da kaybediliyor. Örneğin Altılı Masa’nın 28 Kasım’da yine Bilkent Oteli’nden düzenlenecek ve anayasa çalışmalarının taslağının açıklanacağı toplantı bu kez pek ilgi çekmişe benzemiyor.

Tüm bu tabloda,

Erdoğan’ı yenmek için:

  1. Siyasetinin zeminini Erdoğan’ın ustalaştığı alandan çıkarmak
  2. Toplumun içinde yaşadığı sorunları sürekli onlara haykırmak değil, çözümü göstermek
  3. Dağınıklık değil birlik
  4. Negatif ve Erdoğan’a odaklı siyasal söylem değil, pozitif ve Erdoğan’ı unutturan söylem, kampanya gerekiyor.

Erdoğan‘a büyük bir güç atfedip onun yenilemeyeceğine inanmak ne kadar problemli ise Erdoğan’ın kolay yenilebileceğini düşünmek de aynı şekilde sorunlu. Erdoğan “yenilmez” değil, muhalefet bunu 31 Mart ve 23 Haziran’da tüm topluma gösterdi ancak Erdoğan’ı yenmek kolay değil. Genel seçim atmosferinde ise iş daha zor. Altılı Masa’nın çalışmaları geçiş süreci ve seçim sonrasına yoğunlaşırken, seçim öncesi atmosferi gittikçe bulanıklaşıyor. Oysa seçimi kaybetme riski ve bunun yaşatacağı yıkım bunca çalışmayı anlamsız kılacak. Ülkenin geleceğini, hepimizin hayatını etkileyecek bu kritik seçimde muhalefetin risk alacak lüksü yok. Bir önceki yazımda da ifade ettiğim gibi muhalefetin adaylık rekabetine değil özellikle muhalefetin iki büyük partisinin liderleri Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun toparlayıcı rolüne ihtiyacı var.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.