Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: Erdoğan-Putin görüşmesi, Trump’a FBI baskını, ABD’de ara seçimler öncesi Demokratların durumu

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin‘in 5 Ağustos’ta Soçi’de yaptığı görüşmeden çıkan sonuçlar neler?

FBI, eski ABD Başkanı Donal Trump’ın Florida’daki malikanesini neden bastı?

ABD’de ara seçimler öncesi Demokratların durumu ne?

Gönül Tol ve Ruşen Çakır, Transatlantik’te değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Zübeyde Beyaz

Ruşen Çakır: Merhaba iyi günler, “Transatlantik”te karşınızdayız. Ömer Taşpınar bu hafta da aramızda yok. Gönül Tol ile birlikteyiz. Gönül, vardınız Washington’a, hadi bakalım. Şimdi tekrar transatlantik olduk. Ama şimdi uluslararası ilişkilerden önce bir Amerika’yı konuşalım, ABD’yi konuşalım. Orada çok ilginç şeyler yaşanıyor. Bir gün önce Başkan Trump’ın Florida’daki evine FBI baskını oldu. Bayağı bir arama yaptılar ve galiba bugün New York’ta ifâde verecek. Neler oluyor? Bir de şunu söylemek lâzım tabii: Hani böyle yargının siyâsallaşması falan tartışmaları var da, hem FBI’ın başındaki kişiyi o atamış –yanlış biliyorsam düzelt–, hem de hakkındaki arama kararını veren yargıcı da Trump atamış sonuçta diye biliyorum. Ne oluyor orada? Seçimle ilgili olduğunu biliyoruz, ama detayları biraz anlatır mısın?

Gönül Tol: Aslında o karârı, FBI’ın baskını karârını veren değil, onaylayan Florida’daki federal yargıcı, evet, Trump atamıştı. Fakat karar tabii çok daha yüksek bir yerden geliyor. Evet, bugün New York’ta mahkemeye gidecek Trump; fakat o farklı bir şeyle ilgili. Yani iş yaparken, emlâk fiyatlarını artırmakla suçlanıyor. Trump’ın çocukları sorguya çekilmişti mahkeme tarafından. Bugün Trump da New York’ta ifâde verecek. Tabii bu kamuoyuna açık değil, detaylarını bilmiyoruz. Avukatları da bir şey söylemedi bu konuyla ilgili. Bu FBI baskınından bahsetmek istiyorum. Çünkü bu çok eşi görülmemiş bir şey Amerikan târihinde. Yani daha evvel FBI eski Amerikan başkanının evine böyle bir baskın yapmadı. Ve o yüzden de çok tartışılıyor, çok konuşuluyor ve bence çok ciddî sonuçları da olacak. Yapılan açıklamada FBI diyor ki: “Biz on kutu belgeye el koyduk ve bunun içerisinde gizli belgeler de var”. Peki baskının gerekçesi ne? Şimdi, Amerikan yasalarına göre her Amerikan başkanı görevi bırakırken başkanlık süresi boyunca Amerikan başkanı olarak aldığı, verdiği bütün belgeleri, e-mail’leri, yazışmaları Ulusal Arşiv’e teslim etmek zorunda — bu bir yasa. İşte bu belgeleri teslim etmezseniz ya da bu belgeleri imhâ ederseniz, siz bir suç işlemiş kabul ediliyorsunuz. Eh şimdi, bu yılın Ocak ayında Trump Ulusal Arşiv’in talebi üzerine zaten on beş kutu belge verdi.  Ulusal Arşiv’e gönderdi ve Ulusal Arşiv dedi ki: “Bu belgelerin içinde ulusal güvenliği ilgilendiren belgeler de var. Ama bunların bir kısmı yırtılmış, bir kısmı yırtılıp yapıştırılmış, kötü durumda bu belgeler ve Trump’ın elinde hâlâ ulusal güvenliği ilgilendiren gizli nitelikte belgeler var. Ve bunların Ulusal Arşiv’e teslim edilmesini talep ediyoruz” dedi. Yani baskının gerekçesi bu. Eğer Trump bu baskından sonra –belgelerin dediğim gibi niteliğini tam olarak bilmiyoruz; bunlar gizli belgeler–, eğer Trump’ın bir suç işlediğine hükmedilirse, belgeler de incelenecek, o zaman yasalara göre Trump siyâsî yasaklı hâle gelebilir. Yani bu çok önemli bir şey. Şimdi para cezâsına da çarptırılabilir, hapis cezâsına da çarptırılabilir ve siyâsî yasaklı hâle de gelebilir. Dediğim gibi aslında bu talep, yani FBI’ın arama talebi Florida’daki Federal Mahkeme’de görev yapan bir yargıç tarafından, Trump tarafından atanmış bir yargıç tarafından onaylandı. Fakat bu karar aslında Adalet Bakanı’nın kendisi tarafından verildi. Şimdi bu da özellikle Cumhuriyetçiler tarafından, bâzı Demokratlar tarafından da, ama özellikle Cumhuriyetçiler tarafından siyâsî olarak görülen bir karar. Kaldı ki ilginç de bir detay var: Amerikan eski başkanı Richard Nixon’ın 1974’te hatırlarsan bir Watergate Skandalı vardı, o skandalın ardından istifâya zorlanmıştı; baskının yapıldığı gün, o istifâ konuşmasının yapıldığı günün yıldönümüydü — yani FBI’ın baskını. Bu da işte, “Bu bir siyâsî operasyon, siyâsî bir adım” tezini güçlendirdi. Mesela FOX Haber’de –ki FOX Haber Trump’a yakınlığıyla biliniyor, ama aslında bir süredir Trump ile arasına mesâfe koymaya çalışıyordu–, fakat şimdi o şey geri çevrildi. Yeniden bütün desteğiyle Trump’ın arkasında; yani FOX Haber’de bir sürü insan Trump’ın bu Kongre baskınında çok ileri gittiğini falan söyleyen insanlar da vardı, ama şimdi yeniden FOX Haber’in Trump’ı desteklediğini görüyoruz bu FBI baskınıyla birlikte. Orada bir sürü insan bu FBI baskınını önleyici darbe olarak nitelendirdi. Yani “Bu, Trump’ın 2024’te aday olmaması için Demokratlar’ın yürüttüğü bir operasyon ve Adalet Bakanlığı da buna âlet oluyor; yani Adalet Bakanlığı siyâsallaşmıştır ve Trump’ın önünü kesmeye çalışıyor” diyorlar. Ve gerçekten de yani böyle görülmesi normal bence ve bence çok riskli bir adımdı bu baskın. Çünkü yasal olarak bu süreçte, baskın sürecinde bu karârın nasıl alındığı, içeriği nedir, o belgelerden ne çıkacak? Eğer bütün o süreçte en ufak bir zaaf bulunursa bu, Trump’ın 2024’te çok işine yarayacak bir gelişme. Nitekim Trump bu baskından sonra bir video yayınladı — ki bence o video aslında neredeyse 2024’te adaylığını açıklayan bir kampanya videosu niteliğindeydi. Bunu kullanacak. Yani zâten popülist bir lider olarak Washington’da kurulu nizâma karşı kendisini bir kahraman aktör olarak lanse ediyordu. Şimdi bu söylemini güçlendirecek. “Bana karşı çok ciddî bir komplo var” söylemini güçlendirecek. Cumhuriyetçi Kongre üyeleri de çok sert tepki verdiler. Dediler ki: “Biz Kasım’daki ara seçimlerde Kongre’yi yeniden ele geçirdiğimizde FBI’ın fonunu kesmeliyiz ve bu karârı alan herkes hesap vermeli, hesap verecek”. Yani çok ciddî bir mobilize etme durumu var. Cumhuriyetçiler kendi tabanlarını buradan bir mağduriyet yaratarak…

Ruşen Çakır: Anladığım kadarıyla bunun Demokrat iktidar için geri tepen bir silâh olma ihtimâli hayli yüksek; ama şöyle de bir soru var ortada: Bunu öngörememiş olabilirler mi? Yani bu kadar riskli bir hamleyi yapıyor olmaları, sanki daha çok, kendilerinden eminlermiş gibi düşündürüyor insana; ama gözleri o kadar kararmış ki her türlü hatâyı da yapabiliyorlar mı diyeceğiz? Nasıl olacak bu? Biraz karışık bir durum yani.

Gönül Tol: Yok, çok karışık bir durum; ama şimdi benim düşündüğüm şey, Adalet Bakanı işini çok titiz yapan bir isim. Hattâ fazla titiz yapıyor ve bu nedenle de Biden dâhil pek çok Demokrat Kongre üyesinin eleştirilerinin hedefi olmuştu. Neden? Hatırlarsan, yani bir hep bu programda konuştuk, diyorduk ki: “Biden’ın seçimleri kazanmasından sonra Trump’ın mahkemelerle başı derde girecek, bir sürü dâvâ açılacak, her şeyden önce Kongre baskını Trump’ın başına belâ olacak” demiştik. Ama yani bu yaz bir şeyler oldu; Kongre baskınıyla alâkalı ya da Trump’ın seçimlere müdâhale etmesiyle ilgili tanıklar dinlendi vs.; fakat bunların hiçbirinden ciddî bir şey çıkmadı. O nedenle Demokratlar Adalet Bakanı’nı eleştiriyordu. Ve Biden da –ki aslında atamayı kendisi yapıyor Biden; fakat bakanlığın bağımsız hareket etmesi gerekiyor–, o yüzden Biden’ın onu arayıp, “Hadi biraz elini çabuk tut” demesi aslında uygun değil, yapmaması gerekiyor. Fakat Biden’ın bunu yaptığı söyleniyor. Yani Biden’ın bakana, “Bu kadar çekingen davranma, bazı kritik kararlar alman gerekiyor Trump ile ilgili” dediği söyleniyor. Şimdi dolayısıyla bu bana şunu düşündürüyor: Bu çok riskli bir hamle, bu FBI baskını çok çok riskli bir hamle, hele de o belgelerden bir şey çıkmazsa eğer. Şimdi böyle bir risk almak istemeyen bir adamın böyle bir karar vermesi önemli. Muhtemelen de daha büyük bir soruşturmanın bir parçası bu. Yani meselâ şunu öğrendik: Aslında New York’ta da şimdi bugün mahkemeye gidiyor Trump, çok daha büyük bir soruşturma var. Bu soruşturma kapsamında, hem Trump’ın seçimlere müdâhale etmesi, bir yolsuzluk söz konusu orada; ondan sonra, Kongre baskını vs. gibi konularda aslında Adalet Bakanlığı’nın böyle gizli bir soruşturma yürüttüğünü, meselâ Trump’a yakın isimlerin bir kısmının telefonlarının alındığı, bilgisayarlarının alındığını, dinlendiğini öğrendik. Yani bu bana şunu anlatıyor: Evet, bu çok riskli; fakat bu karârı alan en tepedeki isim bunu böyle dikkatsizce, alelacele yapacak bir isim değil. Eğer öyle olursa da, eğer sürecin her adımını gerçekten de ince ince düşünmüşse ve daha büyük bir soruşturmanın parçasıysa bu, 2024 yılında Trump’ın adaylığını tehlikeye atacak bir şey. Çünkü zâten bu Kongre baskını nedeniyle –ki duruşmalar, dinlenen tanıklarla vs.– Trump’ın aslında popülaritesini azalmıştı Cumhuriyetçi tabanda. Yani insanlar komplikasyon istemeyeceklerdir, fakat dediğim gibi, yani sürecin çok çok titiz yürütülmesi gerekiyor. 

Ruşen Çakır: 2024 başkanlık seçimine gelmeden bir ara seçim var. Sen de bahsettin daha önceki yayınlarda da bahsettik ve Cumhuriyetçiler’in Kongre’de çoğunluğu ele geçirme ihtimallerinin çok yüksek olduğunu söylediniz. Sen de, Ömer de. Peki Demokratlar bunu öylesine bekliyorlar mı? Olayı tersine çevirmek için bir şeyler yapmıyorlar mı?

Gönül Tol: Yapıyorlar ve aslında ilk kez Ruşen, Demokratlar ümitli ara seçimlere dâir. Ve ümitli olmalarının da birkaç sebebi var: Şimdi, yakın bir zamanda Amerikan Senatosu Biden yönetiminin sunduğu ve içinde çok kritik târihî adımlar içeren bir ekonomi paketini onayladı. Şimdi, tasarıya bütünüyle insanlar partizanca oy verdiler. Yani Senato’da tasarı 51’e karşı 50 oyla geçti. Aslında 50-50 çıktı, yani Demokratlar ve Cumhuriyetçiler ellişer tâne… 50 Demokrat 50 Cumhuriyetçi var. Sonucu belirleyen Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in oyu oldu. 51’e 50, o şekilde geçebildi. Yani Cumhuriyetçiler’in hiç istemediği bir ekonomi paketiydi. Bu, enflasyonu azaltma yasası olarak biliniyor ve içinde iklim ve sağlık konusunda çok kritiki yani böyle alanlara çok kaynak sağlamayı içeren maddeler var. Bu, Demokrat Parti’nin çok uzunca bir zamandır yapmak istediği bir şeydi. Tabii bunun içeriğinden bahsedeceğim; ama yasa hâline gelmesi için Temsilciler Meclisi tarafından da onaylanması gerekiyor ve Biden’ın imzâlaması gerekiyor. Bu iklim konusu çok önemli, yani Demokrat taban için çok önemli ve bu tasarıda iklim ve temiz enerji girişimlerine milyarlarca dolar para ayrılıyor. Ve bu hem çok önemli bir şey –kaynak açısından önemli–, hem de Demokrat tabanın % 80’inden daha fazlası yönetimin iklim konusunda kararlı bir adım atmasını talep ediyor. O yüzden, yani kendi tabanının çok önemli bir talebiydi bu ve bunu gerçekleştirmiş oldu. O yüzden de târihî bir adım olarak da görülüyor. Bir diğer önemli madde de reçeteli ilâçların fiyatına dâir bir düzenleme. Yani bu tabii milyonlarca Amerikalı’yı ilgilendiren bir durum; çünkü maalesef bu ülkede sağlık sistemi çok çok kötü. O kadar ki pek çok insan –meselâ kanser hastası– tedâvisini yarıda kesiyor. Çünkü ilâç parasını cebinden ödeyemiyor. Yani insanların yıllık 10-20 bin dolara varan reçeteli ilâç masrafları var ve bu yasa tasarısının içerisinde de şöyle bir şey var: 2 bin doları aşmayacak; yani bir insanın cebinden ödediği para, yıl içerisinde reçeteli ilâç için 2 bin doları aşmayacak — bu 65 yaş üstü insanlar için özellikle çok önemli. Şimdi bu da taban için çok önemli ve beklenen bir şeydi; ama çok zordu ve bence gerçekten Kongre’yle ilişkiler… Yani kendi partisi içinde buna en önemli engel, kendi partisi içinde iki önemli, kritik figür vardı, bunun geçmesini istemiyorlardı. Bir şekilde onlar iknâ edildi ve bu târihî bir adım bence. Yani çok çok önemli. Şimdi bir diğer sebep, Demokratlar’ı ümitlendiren bir diğer faktör de, biliyorsun yakın zamanda Amerikan Anayasa Mahkemesi kadınların kürtaj hakkını elinden alan bir karâra imzâ atmıştı ve bu tabii bu ülke çapında çok büyük bir tepkiye sebep oldu. Çünkü yine Amerikan halkının geneli aslında kürtajın bir hak olduğuna inanıyor; yani çoğunluğu diyelim buna inanıyor ve Demokratlar da Anayasa Mahkemesi’nin bu karârını, seçimlerde Demokrat tabanı sandığa götürecek bir unsur olarak, bir gelişme olarak görüyorlardı. Dolayısıyla bu iki gelişmeyi göz önüne aldığımızda, şimdi Demokratlar’ın daha evvel hiç konuşmadıkları kadar pozitif konuştuklarını duyuyoruz ara seçimlerle ilgili.  Şöyle diyorlar: “Aslında yaz ayları bizim için iyiydi, çünkü iyi gelişmelere sahne oldu”. Neden? İşte, hem bu geçen paket, hem de Anayasa Mahkemesi’nin karârı ve ona verilen tepkiler, yerelde verilen tepkiler, eyâlet düzeyinde tepkiler, hem de işte dış politikadaki önemli şeylere imzâ attı bu yönetim. Yani İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişi konusunda alınan inisiyatif, atılan adımlar… Dolayısıyla Demokratlar çok daha ümitliler seçimlerden. Cumhuriyetçiler de şöyle düşünüyorlar; yani ekonomi çok kötü durumda, enflasyonu kullanıyorlar, o şekilde kendi tabanlarını mobilize ediyorlar; fakat daha da önemlisi bu FBI baskını. Yani bu FBI baskını gerçekten ara seçimlerde Cumhuriyetçiler’in çok etkin olarak kullanacağı bir gelişme bence. 

Ruşen Çakır: Gönül, son olarak bizim buralara gelelim ve aslında kuzeye doğru gidelim. Soçi’de Cumhurbaşkanı Erdoğan Putin’le buluştu. Daha önce çok yakın zamanda İran’da da görüşmüşlerdi. Hemen ardından oldu. Birçok şey açıklandı, birçok şey açıklanmadı. Orada Çeçenistan liderinin de toplantılara katıldığını gördük. Onlar biliyorsun Ukrayna Savaşı’nda da çok aktif rol oynuyorlar. İlginç bir olaydı. Financial Times’ta yanılmıyorsam ya da The Economist’te çıkan, “Türkiye’nin Rusya’yla ilişkileri Batı’yı kaygılandırıyor” şeklinde analizler gördük. Bu aslında yeni bir olay, ama tam da Ukrayna Savaşı ve Batı’nın Rusya’ya karşı elinden geleni yapar gibi olduğu –ne derece yaptıkları ayrı bir husus– bir yerde bu kadar alenî, yakın ilişki… bir NATO üyesi olarak Türkiye’yi Batı nezdinde zorlayabilir mi? Yoksa “Türkiye’nin durumu özel” deyip çok da fazla önemsemiyorlar mı?

Gönül Tol: Şimdi bu soruyu yanıtlamak için aslında bu ortak bildiride ne çıktığına bakmak lâzım. Çünkü Batı’nın farklı maddelere farklı tepkisi var. Şimdi ortak bildiride bir kere bence çıkan en önemli somut sonuç, görüşmeden iki ülke arasındaki ekonomik, ticârî işbirliğinin güçlendirilmesi karârı. Ortak açıklamada da altı çizilen birkaç husus var. Bunlardan bir tânesi, tahıl koridorunun devam ettirilmesinin önemini vurguladı Putin ve Erdoğan. İkinci bir nokta da, enerji işbirliğinin devam etmesi konusunda kararlı olduklarını söylediler — ki zâten Türk akımı hâlâ Rus gazını Avrupa’ya taşıyor. Putin bunun öneminden bahsetti ve Türkiye’nin enerji borcunun bir kısmını rubleyle ödeyeceğini söyledi — ki Avrupa ülkeleri bunu çok istemiyorlardı. Çünkü bu, yaptırımların etkisini kıracak bir gelişme. Bir başka açıklama yaptı Erdoğan, Rusya’nın bu Mir ödeme sistemini kullanacağını söyledi. Yani beş Türk bankasının bu sistemi kullanacağını söyledi — ki bu Türkiye’ye gelen Rus turistler için ya da Rus iş adamlarının ödeme yapması açısından önemli görülüyor. Birkaç şey daha çıktı, onları da söyleyeyim: Yani meselâ Libya ve Suriye konusunda ortak hareket etmekten bahsettiler. İşte, Libya’nın toprak bütünlüğünün, Suriye’de terörizme karşı ortak mücâdelenin altı çizildi. Toplantıdan önce Rus tarafı bir teknik, askerî işbirliğinin gündemde olacağından bahsetmişlerdi — ki Tahran toplantısında Putin Erdoğan’a bir drone fabrikasını Rusya’da açmayı teklif etmişti. Bundan bahsedilmedi meselâ — ki aslında bu savunma işbirliğinin derinleştirilmesi de çok tepkiye sebep olmuştu Batı’da. Şimdi bütün bu maddelere baktığımızda, bunların hangisi Batı’yı en çok endişelendiriyor? Bir kere tahıl koridoru konusunda bir endîşe yok. Gayet tabii ki tahılın dünya pazarlarına akması Batı’nın da çok istediği ve desteklediği bir şey. Enerji konusunda tabii Avrupa’nın attığı önemli adımlar var Amerika liderliğinde. Yani Amerika mümkün olduğunda Rusya’ya enerji bağımlılığının azaltılmasını istiyor ve hattâ Amerikalı yetkililer Türkiye’yi de bu enerji kaynaklarını çeşitlendirmesi konusunda da hep uyardıklarını söylüyor. Dolayısıyla enerji kısmı, yani ve Türkiye ve Rusya arasında artan o enerji işbirliği endîşe verici bir şey. Fakat bence en çok endîşeye sebep olan şey, bu Mir ödeme sistemi. İşte, bunun rubleyle yapılması… Nitekim açıklama da yaptı Amerikan Dışişleri Bakanlığı: “Biz Türkiye’yi uyarıyoruz; yani Rusya’dan gelen, Türk toprakları içerisinde bazı illegal transaction’ları Türkiye’nin tolere etmemesi konusunda uyarıyoruz” diyor. Yani bu Mir sistemi, bu alışverişin rubleyle yapılması vs., Batı’yı endîşelendiren şeyler en çok bunlar. Suriye konusunda da, yani Türkiye tabii Suriye’ye operasyon için bir yeşil ışık arıyor bir süredir Rusya’dan. Bu da Batı’yı endîşelendiren bir şey, Amerika’yı endîşelendiren bir şey. Fakat o yeşil ışık çıkmadı gibi. Yani muhtemelen Putin mümkün olduğunca Erdoğan’a, “Sen sorununu Esad’la çöz” diyecek. O açıdan Batı’nın tepkisine baktığımızda, evet, artan ekonomik işbirliği endîşeye sevk ediyor, fakat bâzı hususlar çok daha endîşe verici Batı açısından.

Ruşen Çakır: Eyvallah. İstersen burada noktalayalım. Bayağı hızlı konuştuk. Ömer’siz de oldu. Ömer’e de çok selâm yollayalım buradan. Haftaya tekrar buluşmak üzere diyelim. Gönül Tol’a çok teşekkürler. İzleyicilerimize de teşekkürler, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.