Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Seren Selvin Korkmaz yazdı: Muhalefet seçime kadar bir arada kalabilecek mi?

Son günlerde muhalefet aktörlerinden gelen çıkışlar “Altılı Masa dağılıyor mu?” sorusunu pekiştirdi. Pekiştirdi çünkü bu soru özellikle de iktidarın gündeminden hiç düşmedi. Seçimin yapıldığı güne kadar da iktidar kendisi için ölümcül bir tehdit olan muhalefet ittifakının dağılması için her hamleyi değerlendirecek. Öte yandan muhalefet partilerinin kendi içindeki anlaşmazlıklar, farklı bakış açıları ve rekabet de bu ayrışmayı körükleyebilir. Haliyle, muhalefet seçime kadar “bir arada kalma” sınavı verecek. Peki, bu sınavı geçmeyi zorlaştıran ve ayrılıkları tetikleyen unsurlar neler? Tuzakları aşmak için neler yapılabilir?

Altılı masayı oluşturan partiler arasında temel ayrılıklar üç kritik konu üzerinde kamuoyuna yansıyor. 1) Ortak adayın kim olacağı 2) Ekonomi dümenine kimin geçeceği 3) HDP ile ilişkilenme

Bu konularda masadaki iki büyük parti olan CHP ve İYİ Parti’nin yaklaşım farklılığı olduğunu söylemek mümkün. CHP’nin masayı kuran, masanın en büyük partisi ve masa dışındaki diğer aktörlerle de ilişki kuran bir parti olarak Altılı Masa’nın kaderinde şüphesiz ki etkisi kritik. Masanın ikinci büyük partisi olan İYİ Parti’nin çıkışları ise aday belirleme ve ekonomi yönetiminde ağırlığını artırma gayretinde olduğu izlenimini veriyor. 

CHP ve İYİ Parti’nin toplam oyu arttıkça, belirli aktörlerde seçimin kazanılması için HDP ve diğer partilere ihtiyaç olmadığı savı gittikçe güç kazanıyor. Tam da bu nedenle Altılı Masa’daki dengeyi eleştiren örtük çıkışlar ile HDP’ye yönelik sert çıkışların İYİ Parti kanadında güçlendiğini düşünüyorum. Kılıçdaroğlu’nun en geniş muhalefet bloğu stratejisi ise bu bakış açısıyla çelişiyor. 

Kılıçdaroğlu’nun aylar evvel DEVA Partisi’nin ekonomi programı üzerinde çalıştığını açıklamasının ardından, İYİ Parti de oldukça güçlü ve başarılı ekonomi programı ve kurmayları ile vites yükseltmişti. CHP kanadından ise ekonominin sosyal-demokrat/kamucu politikalarla yönetilmesi gerektiği, CHP’nin dümeni sağ partilere bırakmaması gerektiğine yönelik itirazlar yükselmişti. Bu tartışma artan dozda sürmeye devam ediyor. İYİ Parti ve DEVA arasındaki gerilimin de yansıyan yüzü ekonomi yönetimi oluyor.

Akşener’in “Cumhurbaşkanı adayı olmayacağım” ifadesi, Mithat Sancar’ın Millet İttifakı’nda yer almak istemediklerini belirten çıkışları kutuplaşmış siyasette muhalefete alan açan, kolaylaştırıcı hamlelerdi. Son günlerde İYİ Parti ve HDP kanadından gelen karşılıklı sert çıkışlar ise önemli riskler barındırıyor. Türkiye’nin vaat edildiği gibi güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişinde toplumun önemli bir kesimini temsil eden iki partinin öyle veya böyle mecliste bir araya gelmesi gerekecek. Bu süreci şimdiden keskin ve dışlayıcı söylemlerle baltalamak hem muhalefeti iktidarın siyaset alanına sıkıştırır hem de demokratik vaatler konusunda soru işareti oluşturur. Öte yandan, çıkışların sertleşmesi her iki partinin de seçmen tabanlarının olası bir ortak cumhurbaşkanı adayına desteği konusunda gerilim yaratır. Türkiye muhalefeti iktidarın cansuyu olan mevcut kutuplaşmaları pekiştirmek yerine, bunları ortadan kaldıracak politikalardan beslenmeli. 

Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çıkışı aslında bu kutuplaşmaları aşmak önemli bir fırsat sunuyor. Kürtler de dahil olmak üzere cumhuriyet tarihi boyunca dışlanmış, adaletsizliğe uğramış bireyler ve geniş bir toplum kesimi ile barışarak ikinci yüzyılda adil, demokratik bir cumhuriyet inşası için bugünden kapıları açma gayreti. Ancak, “helalleşme” çıkışı karşısında güçlü bir refleksi ortaya çıkardı. Helalleşme gibi önemli bir açılım iyi anlatılamadığı ve altı doldurulamadığı için hem spekülasyonlara maruz kalıyor hem de yanlış anlaşılıyor. Geçtiğimiz haftalarda toplumun özellikle adaletsizliğe maruz kalmış kesimleri ile yaptığım görüşmelerde “helalleşme bunu kapsamıyor” dedikleri şeyler aslında Kılıçdaroğlu tarafından dile getiriliyor. Ama CHP kendini anlatmakta yine tekrarlayan bir şekilde “yeterli olamıyor”. Tam da bu yüzden geniş uzlaşı yerine dar ittifakı tercih edenlerin ana hedeflerinden biri de “helalleşme” oluyor. Önemli bir kesim için de helalleşme iktidarla barışmak şeklinde algılanıyor. CHP helalleşmeyi anlatamadıkça Kılıçdaroğlu’nun uzlaşı stratejisi hedef olmaya devam edecek.

Altılı Masa ve adaylık tartışmalarına ilişkin bir başka itiraz ise birbirinden çok farklı olan bu partilerin birlikteliğinin muhalefette bir atıllık yarattığı, seçmende heyecan yaratamadığı hususunda. Bunun için de Altılı Masa’yı bir arada tutacak politikaları güçlendirmek yerine CHP-İYİ Parti ortaklığına dayanan, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olmadığı bir senaryo tartışılıyor. Altılı Masa’nın muhalefeti paralize ettiği konusundaki bu eleştirilerin önemli bir haklılık payı olduğunu düşünüyorum. Ancak çözümü masayı dağıtmak ve muhalefet ittifakını daraltmak yerine masayı aktifleştirecek politikalar üretebilmekte görüyorum. 

Altılı Masa’nın toplumda heyecan üretebilmesi için önce ne için bir arada olduğunu netleştirmesi gerekiyor. Altılı Masa sadece güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş ittifakı mı, yoksa seçim ittifakı mı? Kurmaylardan gelen açıklamalar pek çok konuda bir kafa karışıklığına işaret ediyor. Jenerik cümleleri geçtiğimizde, herkesin tahayyülü ve üç kritik ayrışma noktasındaki yaklaşımı farklılaşıyor. Bu farklılıklar oldukça doğal ancak, önce parti kurmaylarının ittifakı ilgilendiren temel konularda, ittifakın bir araya geliş sebeplerinde fikir ve söylem birliğinde olması gerekiyor. Ardından bunun parti örgütlerine aktarılması gerekiyor ki seçmene de ulaşsın. Çoktan seçim atmosferine girip, sokağa çıkan muhalefet örgütleri seçim zamanı geldiğinde seçmene anlatacak ortak hikâyeyi öğrenmekte iyice zorlanacak. İktidar her gün “birbirine benzemeyen bu partiler ülkeyi kaosa götürür” derken, seçmenin netliğe ihtiyacı var. Nitekim masanın ne için bir araya geldiği geniş seçmen kitleleri için hala muamma.

Masanın potansiyel üç adayının da avantaj ve dezavantajları var. Görülen o ki partiler arasında aday konusunda da görüş ayrılıkları var. Muhalefet adayının şimdiden açıklanmasını doğru bulmasam da aday belirleme sürecinin iyi yönetilmesi gerektiğinin ısrarla altını çiziyorum. Kamuoyunda ve partiler içinde adaylık tartışmalarının yapılması, adayların zayıf-güçlü yönlerinin eleştirilmesi hem çok kıymetli hem de olması gereken. Ancak aday belirleme muhalefet kanadında dayatmalar ve çıkarlar üzerine inşa ediliyor izlenimi ile sürdürülürse aday kim olursa olsun muhalefet içi bir kutuplaşma ortaya çıkar. Uzlaşı tartışmaya kapalılık değildir ancak tartışmaların seyri de bütün adayları yıpratmak, seçmeni belirli bir adaya öfkelendirmek üzerine kurulmamalı.

Önümüzdeki seçimler Türkiye ve demokrasiye inananlar için bir kader seçimi. Rehavetin yol açtığı rekabet seçim sürecinde muhalefet için önemli bir risk. Türkiye demokrasiye muhalefet partileri de birbirine muhtaç. Seçime farklı ittifaklar altında girse de muhalefetin ortak bir Cumhurbaşkanı adayı ile ilk turda seçimi kazanmayı garantilemesi lazım. Haliyle, 2023’e giderken her kanattan şahinlere değil güvercinlere ihtiyacımız var. İktidar şahinleştikçe karşısında da şahinler arıyor. Böylece, en güçlü silahı, kutuplaşma devreye giriyor. Muhalefet içi rekabet ve anlaşmazlık körükleniyor. Titizlik gerektiren zorlu bir dönemeçteyiz ve muhalefetin bir arada kalmama gibi bir şansı yok. Türkiye’nin demokratik kurumlarının topyekün çöküşü ve seçmende müthiş bir yılgınlığa sebep olacak bir kaybın vebali bu birliği bozan siyasi aktörlerin boynuna olur.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.