Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Burak Bilgehan Özpek yazdı: Beyaz yakalı silkeleme sektörü

Netflix’te yayınlanan “Zeytin Ağacı” dizisini izlerken sanırım birçok insan, aile dizimi terapisi denen saçmalık karşısında benim gibi düşünmüş, bunun metropollerde yaşayan orta sınıf beyaz yakalı insanlar için bir çeşit para tuzağı olduğunu aklından geçirmiştir. Zaten dizinin senaryosu da, İstanbul’dan çıkıp Ayvalık’a gelen bir grup beyaz yakalı insanın dertlerine deva bulmaları üzerine. Oyuncu seçimi ve oyuncuların performansları gayet iyi. Diziyi izlemenizi sağlayan şey de zaten aile diziminden ziyade karakterlerin arkadaş grubunuzdaki bazı insanlara benzemesi ve kişisel hikayelerinin hiç de yabancı olmaması. Şimdi uzun uzun, şehirli, modern insanın hayatın karmaşasından kaçarak organik ve spiritüel işlere merak salmasının sebepleri üzerine yazmak istemiyorum. Umurumda da değil açıkçası bu. Benim diziyi izlerken düşündüğüm şey sadece beyaz yakalıları argo bir tabirle silkeleme meselesi olmadı. Aynı zamanda beyaz yakalıları neden kolay silkelenecek bir sınıf olarak düşündüğüm üzerine de düşündüm.

Şurası bir gerçek. Artık üniversite mezunu, mal ve hizmetlerin üretim sürecinden ziyade planlama, raporlama, pazarlama ve iş geliştirme birimlerinde çalışan yüzbinlerce insandan oluşan bir sınıfımız var. Açıkçası, uzun yıllar boyunca, cumhuriyeti ve modernizmi devlet memurlarının temsil ettiği memleketimizde özel sektör çalışanlarının sayısının artması hem sosyolojimizi hem de ülke siyasetini etkileme gücüne sahip. Ortadoğu’ya baktığımızda, sadece devlet kadrolarında bulunanların seküler ve ulusçu olduğu geri kalanların, yani kamu kaynaklarından uzak kalanların, İslamcı ve ümmetçi olduğu örneklere rastlamak mümkün. Türkiye’yi Ortadoğu kalıplarıyla açıklamak da bir dönem çok modaydı. Mesela askerin siyaset üzerindeki etkisini Baasçı ideoloji ile özdeşleştirenler olmuştu. Yine benzer şekilde, İhvan ile AKP arasında benzerlik kuranlar, seküler cumhuriyetin kurumlarını Hüsnü Mübarek’in Mısır’ına benzetmekten geri durmamışlardı. Beyaz yakalı olgusu aslında bu entelektüel tembelliğe de atılmış bir tokat. Zira, birçok taşralı genç Anadolu, fen ve süper liselerden mezun olarak büyükşehirlerdeki merkez üniversitelere gelebildi ve imtiyazlı bir soy isme sahip olmamalarına rağmen kendi başarılarıyla orta sınıf bir hayata yükselebildiler. Yani toplum içinde dikey ilerleme fırsatını onlara veren bir cumhuriyet vardı. Ortadoğu’dan farklı olarak modernizm dar bir çevrede sıkışıp kalmadı. Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan sadece ülke kaynaklarından istifade eden dar bir elit değil toplumun geniş kesimleriydi.

AKP hikayesi başladığında, bu siyasi hikayeye mesafeli duran herkesi “beyaz Türk” diyerek yaftalama çılgınlığı vardı. Beyaz Türk söylemi, tam anlamıyla Ortadoğu kalıplarının Türkiye’ye uyarlanmasıydı aslında. Ülkenin kaynaklarını emen ve sırtını orduya dayayan imtiyazlı bir sınıf halk çocuklarının potansiyellerini sırf muhafazakar oldukları için heba ediyordu. Derken AKP çıkmış bu adaletsiz düzene karşı sesini yükseltmişti. Halbuki şehirli profesyonel orta sınıf aslında yaşamak için sürekli olarak çalışmak ve başarmak zorunda olan kimsesiz bir kesimdi. Ve sırf haftada bir kez tiyatroya gittiği, günlük gazete okuduğu, Kieslowski filmleri izlediği ve evlenmeden önce sevgilileri olduğu için bu damgayı yiyordu. Bu hikayeyi komik duruma zaman ve tecrübeler düşürdü. Ordu AKP’ye teslim oldu, anlı şanlı ulusalcılar A Haber’de “devlet başka hükumet başka” edebiyatı yaparak yandaşlıklarına ahlaki bir zemin yarattı ve MGK döviz kurlarındaki ani artışı gündemine alarak bunu önemli bir ekonomi politikası olarak kabul edip selamladı. Ama beyaz yakalılar kaybolmadılar. Günden güne çoğaldılar, yeni bir dil, yeni alışkanlıklar, yeni bir kültür ürettiler. Yeni mekanlar onlar için açıldı, Norveç dilinden kitaplar onlar için çevrildi, mimari onların bütçe ve zevklerine göre şekil aldı. 

Özgürlük için ant içmiş, devrimci, liberteryen veya inançlı herhangi bir insan grubundan bahsetmiyorum. Anlattığım hikaye mütevazi ve kendisiyle ilgilenen sıradan insanların hikayesi. Bir olağanüstülük, hayran olunacak bir şey yok. Ama kararlı şekilde var olan, muhafazakar ailelerin çocuklarını kendisine çeken birbirinden habersiz yüzbinlerce insanın oluşturduğu bir enerjiden bahsediyorum aslında. Bu gerçek bir olgu. 

Peki neden silkeleniyor bu insanlar? Çünkü hayatı anlamlandırmak için o kadar vakitleri ve enerjileri yok. Üstelik hayatta kalmak için büyük hikayelere ve siyasi davalara da bel bağlamıyorlar. İnsan gruplarının evrimi hakkında okudukları Hariri kitapları, herhangi bir politik figür hakkında izledikleri bir Netflix belgeseli veya eş-dost muhabbetlerinde kulaklarına çalınan niş bir bilgi ile kendilerini ve anlam arayışlarını sakinleştiriyorlar. YouTube’da takip ettikleri siyasi yorumları anlamaya çalışıyor, haftasonu gittikleri paralı seminerlerle aslında ofislerin sıkıcı ortamlarında heba ettikleri hayatlarına biraz da olsa derinlik kattıklarını düşünüyorlar. Bu insanlar ağırlık olarak muhalif. Ve İslamcıların, birçok liberalin Canan Arıtman veya Nur Serter ile özdeşleştirdikleri sevimsiz Kemalizm’in çok dışında bir Kemalizm’e bağlılar. Onlar için Kemalizm, hayvanat bahçesi müdürünün TÜBİTAK başkanlığına atanmasına gösterdikleri tepki veya bir grup kadının akşam çıkıp özgürce rakı içebilmesi. Çocuklarının 23 Nisan’da sevinç içerisinde salladıkları bayrak veya instagram’da paylaştıkları milli bayram mesajları. Buna rağmen değiştiremedikleri bir siyasi iktidar var. Çok radikal bir muhalefet buradan çıkmaz ama kırılmıyor. Kırılmadıkça, siyasi yapıyla ilişkisini sadece mikro alanlarını korumak ile sınırlı tutuyor. Kendi içine dönüyor, haber bülteni izlemek, sosyal medyada gezinmek onu boğuyor. Endişe duyuyor. Yurtdışına gitmeyi aklından geçiniyor, arada bir oradaki arkadaşlarına yazıyor, nabız yokluyor. Sonra göze alamıyor, düzenini bozmak istemiyor ve yine kendi içine dönüyor. Spiritüel madrabazlık bu süreçlerde giriyor bu insanların hayatına. İyi hissetmeye ihtiyaçları var ve muhtemelen para verip iyi hissetme hizmeti alıyorlar.

Beyaz yakalının, şehirli orta sınıfın kaptırdığı sadece parası değil. Oyunu da kaptırdığı söylenebilir. Bugün ülkede siyasi hesap yapan bila istisna her aktör, bu sınıfın içindeki Erdoğan nefretinin kalıcılığından emin ve hangi aday önüne konursa konsun oy vereceğinden şüphesi yok. Ki haklılar da. Bu satırların yazarı, İnce’den Sarıgül’e İhsanoğlu’ndan Yılmaz Ateş’e kadar AKP karşısında siyaseti dengeleyebilecek her adayın seçimi kazanmasını ummuştu. Birçok arkadaşı gibi. Paşa paşa gidip oyunu verir beyaz yakalı. Onlara vaat edilecek bir şey olmasına da gerek yoktur. Gönlü alınması gerekenler onlar değildir. Hoş tutulmalarına lüzum yoktur, temsil edilmeseler de olur. Hatta büyük kabahat işlemişler gibi, askerin bütün kabahatleri de onların üzerine yıkılır. Helalleşmeleri istenir. Kendilerini mutlu hissettikleri her an, bir konserde veya bir şenlikte, telefonlarına azgın azınlık olduğunu söyleyen insanlar dolar. 

Ailesi İran’dan gelen Zaman Bey, Zeytin Ağacı dizisinin en ilginç karakteri. Bilge bir kişilik ve insanlar üzerinde saygı uyandırıyor. Lafının sözünün ağırlığı var. İzleyici Zaman Bey’i çok seviyor. Aile dizimi terapisi yapmasına rağmen madrabazlığı yakıştıramıyoruz çünkü bizim gibi kanlı canlı bir insan portresi çiziyor. Kişilerin ölmüş akrabalarıyla olan ilişkilerini keşfetmelerini ve geçmişte kalan sorunları çözmelerini istiyor. Fakat aniden Zaman Bey bir karar alıyor ve elini eteğini her şeyden çekiyor. Şaşırıyoruz. Sebebini de anlatmıyor senarist açık açık. Zaman Bey’in terapi yaptığı ev, müridlerinden birisinin annesi şikayet edince kapatılıyor. Sanıyorum sebebi bu. İnsanların ölen akrabalarıyla helalleşmeleri onları iyileştiriyor ama hala hayatta olan atalarıyla ilişkilerini bozuyorsa artık terapi yapmanın da bir anlamı kalmıyor. Beyaz yakalının silkelenmesi ve kendine gelmesi gereken yer tam olarak bu. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.