Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan’ın şapkası ve dışarı çıkmayı bekleyen tavşanlar

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanma ihtimali var mı? Seçimi kazanmak için yapabileceği bir şey kaldı mı? Ruşen Çakır yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Bu hafta üç ayrı söyleşi yaptım. Birisi, cezâevindeki Selahattin Demirtaş’a avukatları üzerinden yolladığım soruların cevapları, diğer ikisi de iki kamuoyu araştırmacısı, Özer Sencar ve Bekir Ağırdır’la stüdyoda yaptığım yayınlar. Her birinin ayrı ayrı bayağı ilgi gördüğünü gördüm. Bu da beni tabiî ki mutlu etti, Medyascope’u mutlu etti. Bu son iki söyleşi, yani stüdyoda yaptığım son iki söyleşi hakkında bir şeyler söylemek istiyorum – ki bugün saat 16.00’da Kemal Can’la yapacağımız “Haftaya Bakış”ta da bu iki söyleşiyi ayrıca ele alacağız. 

Bu yayında biraz daha kişisel bir boyutta bir şeyler söylemek istiyorum. Zîra benim Erdoğan hakkında birkaç yıldır söylediğim bir kriz tespiti var ve Erdoğan’ın bu krizi aşmasının neredeyse imkânsız olduğunu söylüyorum. İki kamuoyu araştırmacısı da ayrı ayrı buna, yani benim söylediklerime ters şeyler söylediler. Çok önemli şeyler söylediler ve hattâ biz yayınlarda bunları öne çıkarttık; onların, Özer Bey’in ve Bekir Ağırdır’ın sözlerini. 

Önce bir Özer Sencar’la yaptığımız yayının başına gidelim. Ona sorduğum bir soru ve onun verdiği cevâba bir bakalım:

(12 Eylül 2022 târihli yayın)

Ruşen Çakır: Hakîkaten romantik miyim?

Özer Sencar: Romantikten ziyâde, ben orada romantik anlamında söylemedim; ama genel bir kanaatim var benim başından beri: Türkiye’de sol ve liberal çevreler, İslâmî kesimi, siyâsal İslâmcılar’ı ve onların liderini yeterince tanımak konusunda gerçekten yetersiz kaldınız. Erdoğan 30 senedir siyâset sahnesinde hâkim bir faktörken, ben hâlâ onu sizlerin yeterince tanıdığı kanaatinde değilim.” 

Evet, bunun bir evveliyâtı var. Özer Bey, sosyal medyada benim Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusundaki bâzı sözlerim üzerine, romantik olduğumu söylemişti. Onu sormuştum. Bu ilginç bir konu aslında. Şunu özellikle söylemek istiyorum: Yıllar önce Erdoğan daha Refah Partisi İstanbul İl Başkanı’yken, İstanbul Belediyesi’ne adaylığı söz konusuyken, onun aday olma ihtimâlinin yüksek olduğunu ve olursa da kazanma ihtimâlinin ciddî olduğunu söylediğimde, birçok kişi tarafından, Erdoğan’ın ve Refah Partisi’nin gücünü abartmakla eleştirildim ve bir anlamda da onların ekmeğine yağ sürmekle eleştirildim. Uzun bir süre Refah Partisi ve Türkiye’de İslâmî hareketi ve de tabiî ki özel olarak Tayyip Erdoğan’ın gücünü anlatmaya çalışıp, genellikle de aforoz edilen bir gazeteciyim. Şimdi yıllar sonra ise Erdoğan’ın artık eskisi kadar güçlü olmadığını, artık oyun kurucu özelliği kalmadığını söylüyorum ve bu sefer de Erdoğan’ın gücünü küçümsemekle eleştiriliyorum. Özer Bey’in söylediği de bir anlamda o ve zâten yayının ilerideki bölümlerinde –izleyenler hatırlayacaktır– Erdoğan’ın şapkasından her an tavşanlar çıkarabileceğini söyledi — bu yayının başlığı da buradan. Ben de daha önce değişik vesîlelerle Erdoğan’ın artık şapkadan tavşan çıkaramayacağını, böyle bir şeyin artık onun için mümkün olmadığını, zâten Erdoğan’ın şapkasının da kalmadığını iddia ediyorum ve bu anlamda Özer Bey’le çok ciddî bir şekilde ayrışıyoruz. 

Şimdi beni tekzip edecek en sıcak gelişmelerden birisi; meşhur, yüzyılın büyük sosyal konut projesi ve yüz binlerce kişinin şimdiden bunun için başvurduğu ve Erdoğan’ın tam ekonomik krizin ortasında böyle bir şey yaparak bu adımla yoksulları, dar gelirlileri tekrar kazandığı yolunda yapılan erken yorumlar. Bu projenin ne kadar isâbetli ya da ne kadar aldatıcı olduğu üzerine şimdiden başlayan birtakım tartışmalar var. Ancak şunu özellikle söylemek istiyorum: Bu proje zâten yıllarca sürecek bir proje ve Erdoğan akıllıca bir hamleyle, seçime az bir süre kala, gelecekte ne olacağı belli olmayan bu projeyle gerçekten kendisi açısından isâbetli bir çıkış yaptı ve bu anlamda beni tekzip ettiği söylenebilir. Ancak bu olayın onu yeterince güçlendireceğini ve kaybettiği oyları almasını sağlayabilecek bir hamle olduğunu sanmıyorum. Buna benzer birtakım şeyleri de yaptı; öğrencilerin kredi borçlarında, asgarî ücretin yenilenmesinde. Seçim takvimi işlemeye başladığı andan îtibâren ya da seçime bir yıl, bir yıldan az süre kaldığı andan îtibâren klasik olarak söylenebilecek, “seçim ekonomisi” olarak tanımlanabilecek hamleler yapıyor Erdoğan. Ama bu hamlelerin hiçbirisi büyük bir coşkuyu, Erdoğan’ın etrafında toparlanmayı gündeme getiremiyor. Bu hamlelerin hepsi birbirinden kopuk ve alelacele yapılmış hamleler olarak gözüküyor. Bunlardan hareketle Erdoğan’ın toparlanabileceğini açıkçası hiç düşünmüyorum. Çünkü Erdoğan çok büyük bir şeyi kaybetti. Kaybettiği şey: Vizyon. Bir vizyonu yok ve topluma bir vizyon sunamıyor. Meselâ her yerde karşımıza çıkan, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün toplantısında Erdoğan’ın Şanghay Örgütü’nün mensuplarıyla sohbet fotoğrafı. Yanılmıyorsam Abdülkadir Selvi tüm Türk vatandaşlarının bu fotoğrafla övünmesi gerektiğini söylemiş, öyle paylaşmış. Başkaları da paylaşıyor. O fotoğraf aslında Erdoğan’ın Türkiye’deki iddiasını kaybettiğinin tescillendiği bir fotoğraf. Normal şartlarda Erdoğan’ın yükselişe geçmesi, partisinin yükselişe geçmesi Türkiye’nin batılılaşma ve Avrupa’yla bütünleşme perspektifine –ki Cumhuriyet’in ortaya attığı “muasır medeniyeti yakalama” diye özetlenen; ama aslında bir batılılaşma olan– bu projeye eklemlendiği ölçüde heyecan yaratabilmiş bir Erdoğan vardı. Türkiye’yi Avrupa Birliği ile tam üyelik müzâkereleri için dâvet alarak öne çıkmış bir Erdoğan vardı. Şimdi, Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu en büyük projesinden alabildiğine uzaklaştı ve hiçbirisi tescillenmiş demokratik usûllerle seçilmemiş liderlerle bir araya gelerek güç gösterisi yapan bir Erdoğan’a geldik. Demokrasi vaadiyle, çoğulcu demokrasi, ileri demokrasi vaadiyle gelip; ondan sonra her şeyin önüne güvenliği koyan ve özgürlükleri iptal eden bir Erdoğan’ın Türkiye’ye, ileriye yönelik herhangi bir vizyon sunabilmesi, o fotoğrafı birlikte verdiği kişilerle birlikte bir vizyon sunabilmesi mümkün değil. Dolayısıyla bu yaptığı şeylerin, seçim ekonomisi hamlelerinin her birinin tabiî ki tek tek bireylere dokunan yanları olacaktır. Ancak Erdoğan hâlâ bize bir vizyon sunamıyor, ileriye yönelik bir şey söyleyemiyor. Cumhuriyet’in 100. yılında yapılacak bir seçimde, Erdoğan’ın söylediği şeylerin büyük bir kısmı inşaat, yollar vs. — ki bunların büyük bir kısmının paralarının da, vatandaş tarafından birtakım büyük gruplara, yerli ve yabancı gruplara aktarıldığını da biliyoruz. Ülkede gelir adâletsizliğinin iyice derinleştiği ve zenginle yoksul arasındaki farkın iyice arttığı, orta sınıfın –ki bu orta sınıf aynı zamanda Erdoğan’ın iktidarda kalmasını da sağlayan esas güçtü– hızla yok olduğu bir dönemde, Erdoğan’ın şapkası olduğunu düşünmek bence gerçekçi değil. Buradan tavşan çıkacağını düşünmek hiç gerçekçi değil.

Ama birtakım tavşanlar var. Onlar neler, kimler daha doğrusu? Bana göre Erdoğan’ın bu seçimde yapabileceği, seçimin gidişâtını kendi lehine çevirmek için yapabileceği yegâne şey; muhâlefet partilerinin her birini tek tek zayıflatmak, bölmek, parçalamak, içlerinde birtakım ârızalar çıkartmak — ki şu anda bakıldığı zaman Altılı Masa’da yer alan partilerden CHP’nin, İYİ Parti’nin ve Saadet Partisi’nin türevleri var. Ne kadar güçlüler? Özellikle Zafer Partisi’nin belli bir ivme yakalamış olduğu söyleniyor. Bunu muhâfaza edebilecek mi açıkçası çok emin değilim. Ama Zafer Partisi Türkiye’nin gündeminde. Yeniden Refah Partisi çok konuşulmuyor; ama belli bir ağırlığı var. Memleket Partisi, içlerinde diğerlerine göre en zayıfı — CHP’nin türevi olarak bakıldığı zaman. Gelecek ve DEVA ise AKP’nin türevleri olduğu için onların içerisinden bir şey çıkartmak çok gerçekçi değil. Birinci olarak bu türevlerin güçlenmesi ve diğerlerinin, yani bu muhâlefet partilerinin güçlerinden alması beklentisi var; ama onun dışında da seçim sürecinde, aday belirleme süreci ve daha sonra muhâlefetin ortak adayı belirlendikten sonra onun kampanya sürecinde, her partinin içerisinden bu süreçleri, aday belirlemeyi ve adayın kampanyasını sabote edebilecek birtakım çıkışlar yapma imkânı var — gerçekten var. Şu âna kadar yaşanan birtakım şeyler var ve bunların bir şekilde doğrudan ya da dolaylı olarak arkasında iktidârın olduğunu düşünmemiz için de çok haklı sebeplerimiz var. Bunun devâmı bence gelecek. Umulmadık yerlerden beklenmedik çıkışlara tanık olabiliriz.

Bir diğer husus da tabiî ki HDP. Her ne kadar Altılı Masa’da olmasa da, Altılı Masa’nın çıkartacağı adayın seçilmesinde ya da kaybetmesinde kilit rol oynamaya aday olan HDP hususu var. HDP’yi aynı şekilde bölmek mümkün olmasa da, HDP’den ayrılanların Ayhan Bilgen liderliğinde kurduğu ama çok etkili olmayan bir parti var. Onun dışında HDP’nin içerisinden birtakım seslerin çıkması, yine birtakım yine fotoğraflar vs.’nin çıkması, HDP’nin kriminalize edilmesi ya da kapatma dâvâsına bir şekilde siyâsî müdâhaleler söz konusu olabilir Erdoğan’ın şapkasında. Bütün bunların hepsi, aslında bildiğimiz meşrû siyâsetin içerisinde olan, olabilecek şeyler değil. Devlet imkânlarıyla, devletin değişik imkânlarıyla; yargıyı kullanarak, başka şeyleri kullanarak yapabileceği şeyler. Ama bütün bunların da muhâlefetin seçimleri kazanmasına engel olacağını açıkçası sanmıyorum. Buradaki sorun şu — çok söylüyorum, tekrar söyleyeceğim: Erdoğan’ın kaybı artık mutlaklaşmış durumda bana göre; fakat muhâlefetin kazanabilmesi lâzım. Yani bizim Erdoğan’ın kaybını değil; muhâlefetin kazancını konuşmamız lâzım. O açıdan bakıldığı zaman, muhâlefet hâlâ yeterli performansı göstermiyor. 

Şimdi bir diğer hususa bakalım: Bekir Ağırdır’la yaptığımız söyleşide çok ilginç birçok şey söyledi. Bunlardan bir tânesine özel olarak dikkat çekmek istiyorum: “Muhâlefet ilk turda kazandı kazandı, yoksa…” sözleri. Bir bakalım:

(15 Eylül 2022 târihli yayın)

Bekir Ağırdır: Benim tezim ise bu seçim, bu cumhurbaşkanlığı seçimi birinci turda bitmelidir. Yani Kürtler de, ya da HDP de, aday çıkarırsa meselesi filan da var ya? Bir kere bütün siyâsî aktörler ya da memleketin geleceği için samîmîyetle burnunun direği sızlayan insanlar diyeyim ben, hangi ideolojiden olursa olsun, ama samîmîyetle memleketin geleceğini kendi geleceğinden, siyâsî kariyerinden önde koyan insanlar şunu düşünmeliler: Eğer birinci turda düşüremedilerse Tayyip Erdoğan’ı, ikinci turda kazanma ihtimâli yoktur bana sorarsan ve bana sorarsan Tayyip Bey’in bütün stratejisi seçimin ikinci tura kalmasıdır.”

Evet, çok önemli sözler. Ama buna da katıldığımı söyleyemem. Daha doğrusu tabiî ki çok ciddîye almak lâzım, Bekir Ağırdır gibi deneyimli bir ismi. Fakat önümüzde bir İstanbul seçimleri örneği var. Birebir bunlar birbiriyle benzeşecek örnekler değil tabiî ki, onu da biliyorum, ama İstanbul seçimlerinin –“ikinci tura kalması” diyecektim neredeyse– uyduruk bir şekilde iptal edilip ikinci kez yaptırılmasının ardından birçok kişi, “Erdoğan artık kesin alacak” dediler –daha doğrusu Binali Yıldırım; ama gerçekte yarışan Erdoğan’dı–, bunu söylediler ve burada yine Erdoğan’a bir güç atfedildi. Çok büyük bir güç atfedildi ve dendi ki: “Ne yapacak edecek, bir şekilde devlet imkânlarını kullanacak ve İstanbul’u 25 yıl sonra vermeyecek”. Ama Erdoğan kaybetti. Hem de fark daha da açıldı. Burada Bekir Ağırdır’ın söylediklerinde; şimdi ikinci tura nasıl kalır? İkinci tura kalabilmesi için iki tâne güçlü, bir tâne de orta güçlü aday olması gerekiyor %50+1’i kimsenin alamaması için. Buradaki senaryoda da ne oluyor? Cumhur İttifâkı’nın adayı Erdoğan; Millet İttifâkı’nın ya da Altılı Masa’nın adayı diyelim ki Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş ya da Kılıçdaroğlu, bir de HDP adayı var. Kim olduğunun tabiî ki önemi var; ama isim konuşulmadığı için isim vermeyelim. Üç tâne güçlü aday, bir de bu arada imzâ toplayıp aday olabilmiş birtakım parti liderleri ya da bağımsız isimler. Ama burada ne olacak? İkinci tura kalması için Erdoğan’la Altılı Masa’nın adayının kıran kırana bir yarışa girmesi; ama HDP seçmeninin kendi adayına oy vermesi ve dolayısıyla kimsenin yarıdan bir fazlayı alamaması söz konusu. Dolayısıyla ikinci tura kalma durumunda önemli olacak olan husus, HDP adayına oy vermiş seçmenlerin ikinci turda kime oy verecekleri meselesi. Dolayısıyla HDP belirleyici olacak ikinci tura kalması durumunda. HDP’nin aday çıkarmaması nasıl bir şey olur? HDP’nin aday çıkaramaması için, onların Altılı Masa’nın adayını iyice benimsemiş olması gerekiyor. Şu âna kadar gördüğümüz kadarıyla, Selahattin Demirtaş’ın da son sözleri bunu gösteriyor; Kılıçdaroğlu aday olursa büyük bir ihtimalle HDP seçmeni destekleyecek. İmamoğlu olursa da muhtemelen böyle olacak, bir aday çıkarmayacaklar. Ancak Mansur Yavaş ya da Meral Akşener gibi seçeneklerde, HDP’nin aday çıkarma ihtimâlinin çok güçlü olduğunu söylemek lâzım.

O zaman şöyle bir senaryo çıkıyor karşımıza: Erdoğan ve Mansur Yavaş yarışıyor, bir de HDP adayı var; orada ikisi de geçemiyor ve ikinci tura kalıyor. HDP seçmeni Mansur Yavaş yerine Erdoğan’a mı oy verecek? İşte bu anlamda Bekir Ağırdır’ın söylediklerini ciddîye almak gerekebilir, önemli. Fakat şunu düşünüyorum; her halükârda, yani HDP’nin aday çıkarmaması durumunda Altılı Masa’nın adayının ilk turda kazanma ihtimâlinin çok güçlü olduğunu; HDP’nin aday çıkarması durumunda da önceliğin yine Altılı Masa adayında olduğunu düşünüyorum. Velev ki o aday, o aday her kimse, HDP seçmenini kazanmak için hamle yapmasa bile, itici birtakım çıkışlar yaparsa işte o zaman işin rengi değişebilir ve eğer bunu yaparlarsa, şu hâliyle baktığımız zaman İYİ Parti çevrelerinden HDP konusunda yapılan açıklamalara benzer açıklamalar seçim sath-ı mâilinde yürürse, devam ederse, o zaman gerçekten Erdoğan’a seçimi hediye etmiş olurlar. Bu da demin benim söylediğim husûsa gelir. Erdoğan’ın kaleyi, muhâlefet kalesini içten fethetmesi olayına girer. Gördüğüm kadarıyla Altılı Masa böyle bir hatâ yapmayacak — öyle görüyorum. Bunu bir temennî olarak değil, gözlem olarak söylüyorum.

Dolayısıyla ikinci tura kalsa da Erdoğan’ın kazanma şansının çok yüksek olduğu kanısında değilim. Devletin bütün imkânlarını kullanacak vs.. Bütün hepsi olabilir; ama bâzen –ki İstanbul’da yenilenen seçimde gördük– panik hâliyle yapılan bu tür girişimler, sonuç almak yerine, yani kazanmayı sağlamak yerine, mağlubiyeti daha da perçinleyebiliyor — onu özellikle vurgulamak lâzım. Erdoğan’ın bence uzun bir süredir en büyük sorunu; artık o gücü gösteremiyor olması. Eski Erdoğan yok. Yani Erdoğan bir süredir kendi geçmişinden, liderlik vasıflarından uzaklaşan birisi olarak yola devam ediyor. Bunu sâdece ekonomik krizle vs. ile açıklayamayız. Demokrasi konusunda ne kadar samîmîydi değildi; bunların hepsi ayrı bir konu. Demokrasi, toplumsal iç barış gibi perspektifleri bilinçli bir şekilde terk ettiği andan îtibâren yaşadığı olay bu. Dolayısıyla Erdoğan’ın kazanabilmesi için, iktidârını koruyabilmesi için tekrar demokratik söyleme, özgürlükleri temel alan söyleme dönmesi lâzım. Ama bu artık mümkün değil. Muhâlefetin de kazanabilmesi için, çok güçlü ve inandırıcı bir şekilde demokrasiyi öne çıkartması gerekiyor. Birçok kişi esas belirleyenin ekonomi olduğunu söylüyor, olabilir; ama ekonominin yanında AKP’nin bunca yıl ayakta kalabilmesinin bence en önemli nedenlerinden birisi, inandırıcı ya da değil, bu perspektifle, birtakım kangren hâline gelmiş sorunları çözme yolunda birtakım adımlar atar gibi yapmasıydı. Bunlardan uzaklaştığı andan îtibâren bence Erdoğan’ın başrolünde olduğu film bitti. Biz şu anda gerçekten uzatmaları oynuyoruz. Artık bu seçimden sonra bir uzatma olabileceği kanısında değilim. Tekrar söyleyeyim: Özer Sencar’ın ve Bekir Ağırdır’ın söylediklerini çok önemsiyorum. Ancak Erdoğan’ın kazanmasının tek yolunun, muhâlefetin ona bu seçimi hediye etmesi olduğu konusundaki görüşümde ısrarlıyım.

Evet, saat 16.00’da Kemal Can’la yine Bekir Ağırdır’ın ve Özer Sencar’ın söylediklerini ve Selahattin Demirtaş’ın Kılıçdaroğlu’na açık desteğini konuşacağız. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.