Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İktidarın trolleşmesinden trollerin iktidarına: Elazığ örnek olayı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün (20 Eylül) Elazığ’daki grup toplantısı öncesi kentin birçok noktasına Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’li milletvekillerini hedef alan afişler asıldı.

Afişlerin önünde poz vererek sosyal medya hesabından açıklama yapan CHP lideri Kılıçdaroğlu, şöyle dedi: “Bay Kemal’in şehre ziyaretini provoke etmek için, her yeri bunlarla donatmışlar. İnanın genelde hiç umursamam saray provokasyonlarını; ancak üzücü olan şey şu ki, bu ucuz provokasyonlar yapılırken, yurttaşlarımızın kırılan kalplerinin ne olacağını kimse düşünmüyor. Ne uğruna yapıyorsunuz bunları? Biraz daha çalmak çırpmak için. Yurttaşlarımıza hakaretler etmeye, ayrıştırmaya değer mi ey saray? Gözünüz ne zaman doyacak sizin?

Batsın bu diliniz! Biz barışacağız. Vallahi de billahi de barışacağız! İnadına can cana, yan yana olacağız. Başaracağız biz bunu. Bize nasip olacak göreceksiniz. İnadına et ile tırnak olmaya devam edeceğiz. İnadına helalleşeceğiz. İnadına hep beraber, hep beraber.”

Elazığlı olan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da sosyal medyadan “Elazığlı hemşerilerim başta olmak üzere tüm halkımız, sağduyulu davranacak ve bu provokasyonlara asla alet olmayacaktır” çağrısında bulundu.

Ruşen Çakır, yaşananları değerlendirdi.

https://open.spotify.com/episode/2LMeXFu0ArzChSHcFxOtJg?si=D9pKTZ89S-aObRc6WMzH_Q

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba,iyi günler. CHP bugün grup toplantısını Elâzığ’da yaptı, öğle saatlerinde. Biliyorsunuz bir süredir Anadolu’nun dört bir tarafında meclis grup toplantılarını yapıyorlar. Önce Ağrı olacaktı; ama teknik nedenlerle olamayıp Erzurum’da başladılar. Karadeniz’e gittiler, Trakya’ya gittiler, Marmara’ya gittiler. Ben bunlardan iki tânesini yerinde izledim; birisi Edirne, birisi de geçen hafta Sakarya ve bu haftaki toplantı da Elâzığ’da yapıldı. Zâten günler öncesinden, hattâ haftalar öncesinden biliniyordu. Elâzığ’daki toplantının ve diğer faaliyetlerin medyada yansımalarını görmüşsünüzdür. Kılıçdaroğlu orada, önde gelen CHP’liler orada, milletvekilleri orada, grup başkanvekilleri orada, Ekrem İmamoğlu da orada. Hattâ Ekrem İmamoğlu orada belediyenin yaptırdığı Gazi Meslek Teknik Anadolu Lisesi’nde temel atma töreninde Kılıçdaroğlu hakkında: “Şu anda anamuhâlefet liderisiniz; ama yarın ülkenin başında olacaksınız” dedi ve bir anlamda da Kılıçdaroğlu’nun adaylığını onayladığını ya da desteklediğini söyledi ve kendisinin adaylık iddiası olmadığını da herhalde söyledi.

Neyse konumuz bu değil. Konumuz başka bir şey. Elâzığ’da, kendilerini Elâzığ’ın sâhibi düşünen birileri bu olaydan çok ciddî bir şekilde rahatsız olmuşlar, öyle anlaşılıyor ve birtakım billboard’larda birtakım afişlerle Kemal Kılıçdaroğlu’na meydan okumuşlar. Bunu önceki gün İsmail Saymaz’ın sosyal medya paylaşımlarından öğrendim. Belli ki İsmail erkenden gitmiş Elâzığ’a, öyle tahmin ediyorum. İyi bir işti, ilk onda gördüm. 6 tâne billboard afişi var. Bunlar çok profesyonelce hazırlanmış afişler. Doğrudan “Kemal Kılıçdaroğlu buna cevap verebilir mi?” diye soruyor. 6 değişik alıntı; ama alıntıların ne kadar sâhici olduğu çok ciddî bir şekilde tartışmalı. Kimileri çarpıtılmış, kimileri bağlamından kopartılmış. Şunlara bir bakalım öncelikle. Kılıçdaroğlu’na doğrudan; “Selahattin Demirtaş’ın göğsüne şeref madalyası takacağım.’’ Böyle dememiş bizim bulduğumuza göre. Bir yerde, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın bunca yıl hapiste tutulmalarının ve onların buna rağmen boyun eğmemelerinin onlar için şeref madalyası anlamına geldiğini söylemiş. Bunu böyle yuvarlamışlar — öyle diyelim. Yine Kılıçdaroğlu’na atfen bir; “YPG ve PYD, vatanını korumak üzere bir araya gelen insanlar topluluğudur” lâfı var Suriye’yle ilişkili. Nereden, nasıl bulunmuş, çıkarılmış bilmiyorum. Ama ben ilk defâ duydum Kılıçdaroğlu’nun böyle bir şey dediğini. Bilmiyordum. Doğru mudur, değil midir, nasıldır, nereden çekilmiştir? Yapanların iyi niyetli olmadığını bildiğimiz için şüpheyle yaklaşmakta yarar var. Üçüncüsü, mâlûm, Gürsel Tekin’in, “HDP’ye bakanlık verilebilir”. Bunun nasıl bir bağlamda söylendiğini biliyoruz. Zâten bir tartışma yarattığını da biliyoruz. Muhâlefet bunun ekmeğini bayağı yemeye çalışıyor, yediğini düşünüyor; ama ben açıkçası şüpheliyim. Bir şeyleri karıştırdığı doğru; ama daha sonra kimin işine yarayacak bunun bu kadar köpürtülmesi, bilemiyorum. Dördüncü olarak CHP’li bir yetkilinin, Nevaf Bilek’in söylediği; “Diyarbakır Kürdistan’ın bir parçasıdır” sözü. Bunun soruşturması da sürüyor bildiğim kadarıyla. Irak Kürdistanı’ndan bir medya kuruluşunun sorularını cevaplarken söylediği bir şeydi diye hatırlıyorum. Ama çok bildiğimiz bir isim değil ve bu konuda soruşturma var. Beşinci olarak Sezgin Tanrıkulu’na atfedilen; “İktidâra gelirsek İHA ve SİHA üretimi duracak” sözü var. Altıncı olarak Ünal Çeviköz’e atfedilen; “Türkiye maalesef Azerbaycan’a yardım ediyor”. Yani şimdi Ünal Bey’i tanıyan, bilen birisi olarak şöyle bir cümlenin, Ünal Bey’in ağzından böyle bir cümlenin aynı şekilde çıktığına ihtimal vermiyorum; ama zâten konumuz bu değil.

Burada bir trollük var. Nasıl bir trollük? İlginç olan şu; troller ne yaparlar? Sosyal medyada genellike isimsiz bir şekilde, büyük çoğunlukla isimsiz bir şekilde dezenformasyon yaparlar. Birilerini tahrik ederler. Linç kampanyaları düzenlerler vs. ve buna muhâtap olan insanlar da, “O aslında öyle değil, böyle” filan demeye çalışırken, bu savunma çabaları da genellikle trollerin işine yarar. Zâten trollerin derdi bir haklılık mücâdelesi değil; ortalığı karıştırmak ve bir şekilde gayrimeşrû şekilde, kurallara aykırı bir şekilde karşı tarafı, kendisine düşman gördüğü, hâin gördüğü, sevmediği insanları rahatsız etmek, tedirgin etmek. Sonuçta bunun Elâzığ sokaklarına taştığını görüyoruz. Elâzığ gibi bir yerde, altında imzâ yok, yani tam bir trollük. Kimin yaptığını bilmiyoruz. Birtakım iddialar var. Meselâ Elâzığ MHP İl Başkanı Semih Işıkver’in aynı lâfları birkaç gün önce sosyal medya hesâbında paylaştığını biliyoruz. Hani diyelim ki onun bu paylaşımlarını birileri almış, durumdan vâzife çıkartmış, billboard yapmış filan. Bunlar zor işler. Öyle her önüne gelenin aklına esen şeyi billboard yaptığı, yani bunu afiş hâline getirecek…, sonra Elâzığ Belediyesi’nin denetimindeki yerlerde –ki belediye AKP’nin– buralarda basacak… Bu belli ki örgütlü bir şey, planlı bir şey. Arkasında iktidar var. Bir şekilde iktidârın olması demek, Ankara’dan doğrudan tâlîmat gelmesi vs. anlamına gelmiyor. Herkes durumdan vâzife çıkarıyor; çünkü başlıkta söylediğimiz gibi artık trollük iktidârın her hücresine sızmış durumda ve olay aynen böyle cereyan ediyor. Neyin doğru neyin yanlış olduğu çok fazla önemli değil. Eşitlik hiçbir şekilde önemli değil. Anayasa’nın birtakım temel maddeleri kesinlikle geçerli değil. Kendilerine her şey serbest, karşı tarafa her şey yasak durumundayız. Yani insanların ellerini kollarını bağlayarak onlara saldırılıyor ve onların da kendilerini savunması bekleniyor demeyeceğim; beklenmiyor zâten. Tam böyle bir tek taraflı savaş yürütülmek isteniyor. Bu sosyal medyadaki trollüğün meydana taşması demek.

Ama ne oldu? Kılıçdaroğlu bunu dün akşam bozdu. Nasıl bozdu? Gitti, kendisi hakkında söylenen o billboard’ın önünde fotoğraf çektirdi. Gerçekten çok akıllıca bir davranış. Cesur da bir davranış ve akşam vakti, geç bir saatte sosyal medyada bu konuda açıklamalar yaptı. Uzundu açıklamalar. Açıkçası bu fotoğrafın yanına kısa bir açıklamayla bu işi kapatabilirdi. Çok daha etkili olurdu diye düşünüyorum; ama uzun uzun yazmak istemiş. “Niye yapıyorsunuz bunları? Biraz daha çalıp çırpmak için mi?” demiş. “Ama biz barışacağız. Vallahi de billahi de barışacağız” demiş ve devam etmiş. Dört tâne tweet’ini şu anda görüyorsunuz. Daha sonra Selahattin Demirtaş –ki kendisi Elâzığlı– o da sosyal medya üzerinden bunun bir provokasyon olduğunu söylüyor ve “Elâzığlı hemşehrilerim başta olmak üzere tüm halkımız sağduyulu davranacak ve bu provokasyonlara asla âlet olmayacaktır. Memleketime özel selâm ve sevgilerimi gönderiyorum” diyor. Burada görüyoruz ki herhalde iktidârın yerel temsilcilerinin bir troll faaliyeti var. Artık bir yerden sonra AKP mi yapmış MHP mi yapmış ya da birtakım devlet görevlileri mi yapmış; bunlar çok önem arz etmiyor. Artık herkes her şeyi yapabiliyor, onlara her şey serbest durumda.

Peki niye böyle yapıyorlar? İşte burası esas mesele. Kılıçdaroğlu ilk olarak Ağrı değil Erzurum’a gitti. Erzurum, Türkiye’de sağın kalesi olarak bilinir ve şu hâliyle Cumhur İttifâkı’nın da, yani AKP+MHP’nin herhalde en güçlü olduğu yerlerden birisidir. Orada hazırlıksız yakalandılar diyelim. Bir anlamda bunu provoke etmeye çalıştılar, bir şeyler yapmaya çalıştılar; ama çok kendiliğinden gelişti sanki. Sakarya’da geçen hafta –ki Sakarya da sağın ve Cumhur İttifâkı’nın epey güçlü olduğu bir yer, ama– Sakarya’da hiçbir şey olmadı benim gördüğüm kadarıyla. Gittim, izledim, ciddî bir sorun yaşanmadı. Bir provokasyon girişimi de görmedim. Ama Elâzığ’da belli ki birilerinin ağırına gitmiş, “Nasıl olur da Elâzığ’da toplanırlar?“ diye. Bunu bir meydan okuma olarak görmüşler – ki öyle. Gerçekten ben de gördüğümde, grup toplantıları listelerini gördüğümde dedim ki: “Ya, Elâzığ’a da gidiyorlar”. Çünkü Elâzığ benim az buçuk bildiğim bir yerdir. Bu başlıktaki “Elâzığ örnek olayı” başlığını da ona istinâden koydum. Yıllar önce Elâzığ’da bayağı bir kalıp, orada İslâmî gruplar üzerine bir araştırma yapmıştım. Fransa’da bir dergide çıkmıştı, daha sonra da Birikim’de Türkçesini yayınladık: “Türk-Kürt sınırında İslâmî hayat: Elâzığ örnek olayı” diye. Üzerinde bayağı çalıştığım ve hâlâ bence işe yarar birtakım gözlemlerin olduğu bir yazıdır. Öncesinde ve sonrasında da çok gittim Elâzığ’a. Özellikle Refah Partisi, Fazilet Partisi ve AKP’nin mitinglerini ya da seçim çalışmalarını izlemek için çok gittim. Bildiğimi sanıyorum. Kayseri’yi daha iyi bilirim, Elâzığ’ı da bildiğimi sanıyorum. Elâzığ gerçekten çok ilginç bir yer. Alevîler de var, sayıları giderek azalıyor ve kendilerini çok rahat hissetmiyorlar. Kürtler de var; ama çok güçlü bir Kürt hareketi, siyâsî hareketi yok. Zazalar var vs. Böyle bir ilginç bir yer ve milliyetçi muhâfazakârlığın çok güçlü olduğu bir yer. Çok güçlü; yani gerçekten orası Türkiye sağının insan kaynağı anlamında da en ilginç yerlerinden birisidir. CHP’lilerin, Kılıçdaroğlu’nun böyle bir yere gidecek olması, belli ki onları çok rahatsız etmiş ve gelmeden önce onları zor durumda bırakmak istemişler ve bu afişleri, billboard’ları asmışlar. Yalan yanlış, bağlamından koparılmış vs.. Ne zaman hangi bağlamda edilmiş bilinemeyecek şeyler — ki hep şu söyleniyor: Bugün iktidar temsilcilerinin dün söylediklerini alıntılamaya kalksak kıyamet kopar. Her şey bir yana, Erdoğan ve Bahçeli’nin birbirleri hakkında ettikleri lâflardan beşer tâne örnek koysak, en çarpıcı beş örneği, o bile yeterince çarpıcı olur.

Her neyse; bu bir siyâset yapma tarzı. İktidârın siyâset yapma tarzı böyle trollükler; çünkü söyleyecek bir şeyleri yok ve diğer husus da şu: Gerçekten rahatsız oluyorlar. Ellerinden bir şeyin kaydığını görüyorlar ve bunun verdiği bir panik var. Normalde şunu diyebilirlerdi: “İsterse 365 gün burada toplantı yapsınlar, Elâzığ halkı devletine bağlıdır. Bay Kemal’in gerçek yüzünü biliyordur. Onun için vız gelir tırıs gider” diyebilirlerdi. Ama diyemiyorlar. Çünkü bir şeylerin değiştiğini, Elâzığ’da da değiştiğini görüyorlar. Türkiye de değişiyor. Bu illâki birdenbire MHP tabanının İYİ Parti’ye, AKP tabanının başka yere, olduğu gibi kayması anlamına gelmez; ama birazcık sağda dolaşan, dolaşabilen iktidar temsilcileri bir şeylerin değiştiğini görüyorlar. Meselâ en son bir bakanın söylediklerini görmüşsünüzdür: “Bu seçim çok önemli. Öbür dünyada bunun hesâbı sorulur“ diye, insanları âhiretle tehdit edip oy istiyor. Demek ki oyların ellerinden kaydığı gibi bir hisse kapılmışlar. Şu ya da bu, sonuçta siyâsî bir rekabet söz konusu ve siyâsî rekabette birtakım kuralların olduğunu varsayardık; artık bu kuralların olmadığını, kalmadığını biliyoruz ve Elâzığ’daki olay bunun artık nerelere savrulabileceğini bize gösteriyor.

Sabah erken saatlerde bütün hepsi kaldırılmış afişlerin. Dün gece eğer Kılıçdaroğlu o sosyal medya paylaşımlarını yapmasaydı, muhtemelen kalkmayacaktı. Onun o çıkışının ardından birileri herhalde; “Ya, ne bu saçmalık? Buna izin vermeyin” dedi herhâlde – ki kaldırıldı. Yoksa yapanlar iyi bir şey yaptıklarını düşünüyorlardı herhalde. Bu aslında bir çâresizliğin göstergesi. Öte yanda ne yapıyor? CHP gidiyor, çok güçsüz olduğu bir yerde bütün grubunu topluyor, bir cesâret bu. Provokasyonların olabileceğini bilerek gidiyorlar. Kendilerince birtakım tedbirler alıyorlardır; ama sonuçta kendilerince alıyorlardır. Çünkü bu tür olaylarda esas tedbir alması gereken yer, devletin kendisi. Ama devletin burada doğrudan ya da dolaylı bir şekilde bu tür olayların parçası olduğunu bildiğimizde, iş zor.

Buraya bakınca şunu görüyoruz; daha bu başlangıç. Seçime kaç ay kaldı bilmiyoruz; ama bir yıl bile yok ve şimdiden Elâzığ’da bunu kabullenemeyen, öfkeyle böyle organizasyonlara girişenler, yarın öbür gün başka neler yapmak isteyecekler? Bu bir başlangıç ve bir uyarı, kötü bir uyarı. Yani buradan bakarak insanlar; “Ya, bu seçimin güvenliği nasıl olacak?” diye çok ciddî bir şekilde soracaklardır. Haklıdırlar. Ama ilk anda Kılıçdaroğlu’nun verdiği tepki, CHP’nin bütün programını yapabilmesi, okul temeli bile atması –her ne kadar belediyeden, devletten kimse gitmese de– orada yapımını İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin üstlendiği bir Anadolu Lisesi, Teknik Lise temeli atılabiliyor. Bu da bir meydan okuyuş aslında. Yani, Elâzığ gibi bir yere biz gelip okul açıyoruz, diyor.  Bunların hepsi aslında, onlara ev sâhibi olduklarını düşündükleri ya da tek sâhibi olduklarını düşündükleri bir yerde çok ciddî bir meydan okuyuş. Ama bu meydan okuyuşa karşı vermeye çalıştıkları cevap da ellerinde kalmışa benziyor. Bundan sonra ne olacak bilmiyorum. Umarım iş daha da çirkinleşmez, öyle söyleyelim ve yine provokasyona getirilmek istenen kişiler –burada CHP oluyor– benzer şekilde serinkanlı ve zeki bir şekilde bunları savuştururlar. 

Evet, Elâzığ’da çok Elâzığlı arkadaşım, dostum var. Çok ilginç bir yer gerçekten. Türkiye’nin –nasıl söyleyeyim?– önemi yeterince kavranmamış yerlerinden birisidir Elâzığ. Burada birileri ellerinden iktidarlarının gitmesinin; hem ülke çapında hem de yerel olarak, Elâzığ’da meselâ, gitmesinin paniğiyle bir şeye davranmışlar. Ellerine yüzlerine bulaştırmışlar. CHP de aslında bu olay sâyesinde Elâzığ’da bir şeyler elde etmeyi düşünüyorduysa –ki herhalde düşünmüşlerdir– herhalde şimdi çok daha fazlasını alacaklardır. Yani hiçbir Elâzığlı’nın o afişlere bakıp, “Aa, ben bilmiyordum, Kılıçdaroğlu böyle demiş. Ben artık o zaman CHP’ye oy vermekten vazgeçeyim” diyeceğini açıkçası sanmıyorum. Vereceği varsa verir. Ama tereddütte olan insanları etkilemek için yapıldığını düşündüğüm bu tür hamlelerin, iktidar aleyhine yönelme ihtimâlinin çok daha yüksek olduğu kanısındayım. Sonuçta birazcık, hattâ fazlasıyla, ava giden avlanmışa benziyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.