Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Herkesin gözü İYİ Parti’nin üzerinde

İYİ Parti Genel İdare Kurulu (GİK) olağan kongre sürecini başlatma kararı aldı. Buna göre 3 Ekim’de ilçe ve il kongreleri ile başlayacak. GİK, genel seçimlerde milletvekili adayı olacak partililerin teşkilatlarda boşluk oluşturmaması için il ve ilçe kongrelerinde aday olmamalarına yönelik tavsiye kararı da aldı.

  • Meral Akşener, kongre sürecinde elini güçlendirecek mi?
  • Hangi adımları atacak?
  • İYİ Parti merkez sağ parti olabilecek mi?

Ruşen Çakır yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Dün İYİ Parti’de üst düzey bir toplantı yapıldı. Olağan kongre sürecini başlatma karârı alındı. Dün Kemal Can’la yaptığımız “Haftaya Bakış”ta bu konuda bayağı bir konuştuk. Ama ben bugün tekrar bir üzerinden geçmek istiyorum. Çünkü İYİ Parti, başlığa da çıkarttığım gibi, herkesin yakından tâkip ettiği, gözlerini diktiği bir parti durumunda. Şimdi bu klasik, “Hangi parti anahtar partidir?” vs. tartışmaları hep yapılıyor. Seçimler için, özellikle cumhurbaşkanlığı seçimleri için HDP bir anahtar parti olarak görülüyor. Ama şu an îtibâriyle baktığımız zaman, Türkiye’de en kritik yerde duran partinin İYİ Parti olduğu kanısındayım. Çünkü bu parti, yakın zamanda kurulmuş olmasına rağmen hızla, ilk girdiği seçimde %10’a yakın oy aldı. Meclis’te grup kurdu ve şu anda Türkiye’nin üçüncü partisi — kamuoyu araştırmalarına göre öyle gözüküyor. HDP’den biraz daha fazla gibi gözüküyor, ya üçüncü ya da dördüncü diyelim; ama üçüncü demek daha doğru olur. Bu parti MHP’den kopanların kurduğu bir parti. MHP’den kopanların kurduğu parti olmasına rağmen aldığı oylar sâdece MHP’den değil. Onu görüyoruz; çünkü MHP’nin de hâlâ –iyice azalmış da olsa– belirli bir oyu var. İYİ Parti ile MHP’yi üst üste koyunca, MHP’nin aldığı en yüksek oyun da çok üstünde bir oy görüyoruz. Yani İYİ Parti, MHP’yi terk edenlerin dışında, AKP’den gelenlerin ve hattâ CHP’ye daha önce oy vermiş kesimlerin de oyunu almayı becerebildi ve benim sıklıkla dile getirdiğim gibi, Türkiye’de merkez sağın yeni lideri olma potansiyelini taşıyan bir parti. Bunu becerebiliyor mu? Pek beceremiyor. Çok ciddî sorunlar yaşıyor. Bunu daha önce de ele aldık. Bundan sonra da çok ele alacağa benziyoruz ve şu kongre sürecinde de bu konu tekrar bayağı gündemimizde olacağa benziyor. 

Önce bir kongre sürecine bakalım. Normal şartlarda 20 Eylül 2020’de kongresini toplamış İYİ Parti. Kanûnen, Siyâsî Partiler Kanûnu’na göre en erken 2 yıl içinde, en geç 3 yıl içerisinde kongresini yenilemek zorunda. Yani normal şartlarda bugün İYİ Parti pekâlâ –bugün diyorum, önümüzdeki hafta sonu– kongreye de gidebilirdi. Kanûna göre uygun bir zaman olurdu bu. Ancak 3 yıllık bir sürede, yani 2020 Eylül’ünde yaptığına göre 2023 Eylül’üne kadar da bir hakkı var. Burada normal bir prosedür başlatılıyor. Çok da geciktirmek istenmiyor. Seçim öncesinde bunun yapılması isteniyor. Bunu net bir şekilde görüyoruz. Seçim öncesinde yapılmak istenmesinin bir önemli nedeni de şu: Normal şartlarda partilerin il yöneticilerinin önemli bir kısmının gözü milletvekilliğindedir. İl yöneticiliği, özellikle il başkanlığı, milletvekilliğine bir yatırım olarak görülür. Burada şu hâliyle diyelim ki kongresini 2023 Eylül’ünde yapacak olan bir İYİ Parti’nin il başkanlarının önemli bir kısmı, Haziran’da yapılacak olan ya da Mayıs 2023’te yapılacak olan seçim için istifâ edecek ve milletvekili adayı olacaktı ve orada örgüt çok ciddî sorunlar yaşayabilirdi. Dolayısıyla –zâten bugün gördük bunun belirtilerini, medyada çıktı– İYİ Parti’de milletvekili adayı olmayı düşünenlerin yönetimlere tâlip olmaması tavsiye kararı da dünkü toplantıda alınmış — bu önemli bir husus.

Seçimden önce kongreyi yapmak istiyorlar. Fakat bu olayın bir de evveliyatı var. Dün bunu Kemal’le biraz konuştuk. Perşembe günü bu toplantının, yani cuma günkü toplantının yapılacağı haberleri sızdı ve olağanüstü kongre gibi bir havada sunuldu. Olağanüstü kongre, var olan delege yapısıyla olur. Halbuki burada baktık ki olağan kongre sürecini başlatma kararıymış. Ama bu haber sızdığı zaman, yanında başka birtakım hususlar da sızdı. Özellikle Meral Akşener’in parti içerisinde dizginleri iyice ele almak istediği, partinin merkez sağ partisi olması önünde engel çıkartan kişilerin etkisizleştirilmesi ya da geri plana itilmesi hesapları olduğu yolunda spekülasyonlar yapıldı. Yani şöyle düşünüldü: 2020 Eylül’ünde Koray Aydın’ın başını çektiği genellikle ülkücü kökenli grup, yeni kurulan partiye giren, merkez sağdan ya da siyâsete o âna kadar girmemiş birtakım isimlerin, parti yönetiminde etkili yerlere getirilmesine izin vermediler. Listede birçok kişinin üzeri çizildi delegeler tarafından ve ağırlık daha çok MHP kökenli, ülkücü kökenli kadrolarda oldu ve bu da bir merkez sağ partisi hayâliyle İYİ Parti’ye gelmiş olan kesimlerde rahatsızlık yarattı. Bu kişiler Meral Akşener’in kendilerine yeterince sâhip çıkmadığından da ciddî bir şekilde yakındılar. Bu, iki yıl önceki yaşanan olaydı. Daha sonra iki yıllık süreç içerisinde bu ülkücü kökenli kadrolar, Altılı Masa’nın gidişâtını zor duruma sokabilecek, özellikle CHP’nin HDP ile kurduğu ya da kurmayı düşündüğü ilişkiyi zor duruma sokabilecek çıkışlar yaptılar. Bir anlamda İYİ Parti adına konuşuyormuş gibi, İYİ Parti’yi ve özellikle Meral Akşener’i Altılı Masa’da zor durumda bırakacak çıkışlar yaptılar. Arada Meral Akşener parti üst yönetiminde bir düzenleme yaptı. Birilerinin yetkileri azaltıldı, pozisyonları değiştirildi, başkaları öne çıkarıldı. Ama bunun tam anlamıyla İYİ Parti’nin beklediği hamleleri, merkez sağa doğru hamlelerini mümkün kılmadığı yolunda da çok yorum yapıldı. Şu hâliyle bakıldığı zaman İYİ Parti, %20’leri aşabilecek potansiyele sâhip bir parti olarak gözüküyor. Hattâ AKP’nin önümüzdeki seçimde başarısız olması ve çözülmeye gitmesi durumunda, Türkiye’nin birinci partisi olma potansiyeli de var.

Ama bu hâliyle bakıldığı zaman bu mümkün değil. Çünkü hâlâ çok kırmızı çizgileriyle hareket ediyor. Sürekli ayağı frende giden bir İYİ Parti var. Meral Akşener’den ibâretmiş gibi görünen bir İYİ Parti var. Bir yanıyla hızlı bir şekilde örgütlendiler; ancak Meral Akşener’in örgüt üzerindeki hâkimiyeti üzerinde çok ciddî soru işâretleri var. Böyle bir ortamda herkesin gözü neden İYİ Parti’nin üzerinde? Özellikle iktidâra bakalım: İktidar buradan İYİ Parti’yi koparabileceğini düşünüyor. İktidârın yani AKP+MHP’nin artık topluma sunabileceği çok fazla bir şey kalmadı. Bir umut, bir perspektif, bir vizyon sunamıyor. Ekonomiyi çözme üzerine söylenen her söz, kısa bir süre içerisinde tekzip ediliyor vs.. Böyle bir durumda iktidârın yapabileceği yegâne şey; karşı taraftaki, muhâlefetteki birliği dağıtmak. Altılı Masa’ysa Altılı Masa’yı dağıtmak. Altılı Masa’yı dağıtamıyorsa buraya HDP’nin bir şekilde destek olmasını, özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destek olmasını engellemek. Altılı Masa’yı dağıtmanın dışında bir diğer husus da, Altılı Masa’da yer alan partilerin her birini kendi içlerinde dağıtmak. Şu âna kadar baktığımızda –AKP’den kopan partileri almayalım, Demokrat Parti’yi de kenara koyalım–; Millet İttifâkı’nı kurmuş olan CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi, biliyorsunuz son seçimde birlikte girmişlerdi ve bu üç partiden de yeni partiler çıktı. CHP’den Memleket Partisi çıktı, bir de Mustafa Sarıgül’ün partisinin çıktığını varsayabiliriz. Ama esas olarak Memleket Partisi çıktı; çünkü son seçimde CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce bir parti kurdu. İYİ Parti’den Zafer Partisi çıktı ve Ümit Özdağ kısa süre içerisinde sığınmacı karşıtı söylemiyle bayağı bir ilgi topladı ve yarın da ilk kongresini yaparak seçimlere girme hakkını kazanmış olacak. Saadet Partisi’nden daha önce kopmuş olan, Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın kurduğu Yeniden Refah Partisi bayağı bir ivme yakaladı. Yani bayağı bir ivme derken, çok olağanüstü olmasa da kamuoyu araştırmalarında Saadet Partisi’nden daha iyi gözüküyor durumu. Ve bu üç parti de tam olarak muhâlefette tanımlanamıyorlar. Yani Zafer Partisi, Memleket Partisi ve Yeniden Refah Partisi muhâlefet partisi gibi gözüküyorlar, öyle kabul görüyorlar; ama birtakım kritik anlarda neyi nasıl yapacaklarını bilmiyoruz. Bunları söylerken, bu partilerin iktidar tarafından kurulduğunu söylemiyorum. Ama iktidârın bundan hayli memnun olduğunu ve onlara bayağı bir toleranslı yaklaştığını, hattâ bâzılarının sözcülerinin zaman zaman iktidar medyasında da yer bulabildiğini özellikle vurgulamak lâzım. Daha da bölünmesini, yeni partiler çıkmasa bile birtakım isimlerin bu partilerden ayrılmasını tabiî ki tercih edecektir iktidar, iktidar ortakları. Burada en zayıf halka olarak ısrarla İYİ Parti görülüyor. Zayıf olmanın dışında, kopartılırsa gerçekten muhâlefeti sarsacak bir parti. Daha önce, biliyorsunuz, önce Devlet Bahçeli ardından Erdoğan açık açık İYİ Parti’ye çağrı yaptılar. Meral Akşener’e, “Gelin bize katılın” dediler. Meral Akşener bunu net bir şekilde reddetti. O çağrı tekrarlanmıyor; ama yine de İYİ Parti’nin bir şekilde, özellikle HDP kartı kullanılarak bu muhâlefet masasından uzak tutulması, Altılı Masa’dan uzak tutulması ya da en azından içinden bâzı isimlerin sorun çıkartması arzulanıyor. İktidar medyasında son günlerde çok ciddî spekülasyonlar yapılıyor bu konuda. İYİ Parti’nin bölüneceği, hattâ Meral Akşener’in CHP’ye katılacağına kadar giden, masa başında üretildiği belli olan ama İYİ Parti’nin hedef alındığını bize gösteren çıkışlar var. Dolayısıyla iktidârın gözü İYİ Parti’de ve dolayısıyla İYİ Parti’nin kongreleri de ilçe, il ve tabiî ki genel kongresi de iktidârın radarında olacak.

Bunun ötesinde CHP için İYİ Parti çok önemli. Çünkü Millet İttifâkı’nı berâber oluşturdular, birlikte seçimlere girdiler, yerel seçimde işbirliği çok verimli bir sonuç aldı. Çarpıcı olan da şu: Bu ittifak CHP’nin büyükşehirleri almasını sağladı; ama İYİ Parti, CHP’nin aday göstermediği illerde kaybetti, kazanamadı seçimleri. Meselâ bu noktada ilk aklıma gelen: Balıkesir. Buradan CHP çok ciddî bir şekilde istifâde etti. Dolayısıyla önümüzdeki seçimlerde, muhtemelen CHP’li birisinin ortak aday gösterileceği seçimlerin kazanılmasında, İYİ Parti’ye çok ciddî bir şekilde ihtiyâcı var CHP’nin — bu masanın yürümesinde ve tabiî ki o vaat edilen Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişte. Yani önümüzde sâdece cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri yok. En önemli aşama o tabiî ki; ama sonrasında da birlikte hareket etmek istiyorlar. Şu hâliyle onu görüyoruz ve aralarındaki uyum çok önemli. Burada CHP’nin, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun en çok güvendiği isim Meral Akşener. Dolayısıyla Meral Akşener’in bu süreçten daha güçlü çıkması, parti içerisinde kontrolü iyice ele almasını herhalde CHP tercih edecektir. Bunu muhâlefetin diğer partileri için de söylemek belli anlamlarda doğru. Ancak şunu da unutmamak lâzım: Özellikle DEVA Partisi söz konusu olduğu zaman, DEVA Partisi merkez sağda yeni bir câzibe merkezi olma iddiasıyla çıkar gibi yaptı; ama sonra nedense bu şansını kaybeder gibi oldu. Eğer İYİ Parti merkez sağda güçlü bir odak hâline gelirse, bu açıkçası DEVA Partisi’nin çok isteyeceği bir şey olmaz. Normal şartlarda İYİ Parti’nin kendisini, MHP ile bağlarını tam koparmadan ya da o gelenekle bağlarını daha tam koparmadan merkez partisi olmakla katı ideolojik parti arasında gidip gelmesini, bu belirsiz hâlini tercih edebilirler. Aksi takdirde İYİ Parti’nin merkez sağda çok güçlü bir odak hâline gelmesi durumunda, DEVA Partisi’nin çok da fazla bir iddiası kalmayacak bence.

Tabiî bir diğer husus da HDP. HDP şu anda Türkiye’de muhâlefetin iktidârı ele geçirmesi ve ülkenin yeniden yapılanması, normalleşmesi sürecinde bir şekilde yer almak istiyor; doğrudan ya da dolaylı yer almak istiyor ve belli bir gücü de var. Meclis’te de belli bir gücü olacak, onu görüyoruz –tabiî kapatma dâvâsı vs. bunların hepsini bir kenara bırakarak konuşuyorum– ve burada da muhâlefetle kuracağı ilişkinin önündeki en önemli engel de İYİ Parti. İYİ Parti’nin nasıl bir yola doğru gideceği gerçekten HDP’yi çok ciddî bir şekilde ilgilendiriyor. 

Şimdi önümüzde ne olacak? İlçe kongreleri başlayacak, sonra il kongreleri olacak, onlardan sonra da yeni delegelerle İYİ Parti yeni bir kongre yapacak ve Meral Akşener’in başkanlığında –herhalde kimsenin bir tereddüdü yok–; ama nasıl bir ekip şekillenecek onu bekleyeceğiz. Burada benim tahminim –dün Kemal’le konuşurken de bunu dile getirdim– Akşener kongre süreçlerinde çok daha aktif olmak isteyecektir. İllerde delegelerin ve yönetimlerin yapılanmasında daha fazla rol oynamak isteyecektir. Aracılar üzerinden değil; doğrudan kendisi bu süreçlere müdâhil olmak isteyecektir ve parti yönetiminde merkez sağ görüntüsünü güçlendirecek isimlerin daha fazla ve daha etkili olmasını isteyecektir. Yalnız bunun, bütün ülkücü kökenli, o kimlikleriyle öne çıkan kişilerin tasfiye edileceği gibi bir akıl yürütmeye neden olmaması lâzım. Onların belli bir gücü var, onlara da ihtiyâcı var Meral Akşener’in. Fakat onları daha kolay denetleyebileceği, daha kolay sınırlayabileceği bir parti yönetimine ihtiyaç duyduğu kanısındayım. Bunu yapabilir mi? Yapabilir. Bunu yapabilmek için kadrolara ihtiyâcı var. Parti teşkilâtının iyice her yerine uzanabilmesine ihtiyâcı var. Onlara çok somut olarak bir şeyler söyleyebilmesi lâzım, bir vizyon çizebilmesi lâzım. Şu hâliyle bakıldığı zaman İYİ Parti, siyâsî anlamda çok fazla şey söylememeye gayret eden bir parti. Ona atfettiğimiz birtakım özellikleri var; meselâ milliyetçiliği gibi. Ama onun ötesinde Atatürk konusunda çok pozitif davranıyorlar, laiklik konusunda, “sekülerlik” diye tâbir edebileceğimiz bir yaklaşımı benimsiyorlar. Kadın meselesine Meral Akşener çok ciddî bir şekilde sâhip çıkıyor, gibi birtakım özellikleri var ve bunlar özellikle de kentlerde orta sınıfları cezbedebilecek şeyler. Bunları kadrosunda da çok güçlü, daha baskın bir şekilde gösterebilmesi ve söylem olarak da kendi teşkilâtlarına ve kamuoyuna aktarabilmesi gerek. İşte bu büyük kongreye hazırlık süreci bu anlamda Meral Akşener için bir fırsat; ama zor bir iş. Öyle kolay bir şey değil. Bunların altından kalkabilirse, burada gerçekten her yönüyle önceden ince elenmiş sık dokunmuş bir stratejiyi benimser ve bunu hayâta geçirebilirse, Meral Akşener’in ve ona bağlı olarak da İYİ Parti’nin önünün hayli açık olacağı kanısındayım. Ancak “Cumhurbaşkanı kim olsun?” ve HDP’ye lâf yetiştirmek gibi hususlarla giden bir İYİ Parti, daha çok ârıza çıkartan bir parti görünümünde. Ârıza çıkartandan çok; bir vizyon sunan, ileriye doğru konuşan, merkeze tâlip olan ve Akşener’in söylediği, “Başbakan olacağım” sözünü vurgulayacak, yani ülkede yönetimin bir parçası olacak, diğerleriyle birlikte ülkeyi Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e taşıyacak ve o Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in ilk etabında sandıktan birinci parti çıkacak. Bunlar çok önemli iddialar; ama şu hâliyle bakıldığında, bugün îtibâriyle bakıldığında İYİ Parti bence bu iddiaları gerçekleştirebilmenin uzağında ve uzaklaşıyor. İşte bu kongre süreci İYİ Parti’nin bu iddialarını hayâta geçirmesinde yardımcı olabilir. Ama iki yıl önceki kongrenin bir benzeri yaşanacak olursa, o zaman İYİ Parti, MHP’den hallice bir parti olarak, Türkiye sağının ne diyeceği önceden belli olan, belli bir alanı kapsayan bir parti olarak yoluna devâm eder. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.