Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Serhat Güvenç yazdı: Bu düzen artık dikiş tutmaz

Bu satırların yazıldığı sırada Ukrayna askerlerinin günlerdir kuşatma altında tuttukları Lyman’a girdiklerini gösteren görüntüler sosyal medyada dolaşıma girmişti. Lyman, Vladimir Putin’in sonsuza dek Rusya’ya ait kalacağını dün ilan ettiği Donetsk bölgesinde bulunuyor. Yani Putin’e göre Rus “anavatanının” ayrılmaz bir parçası. Putin, ilhak ettiği bu dört bölgeyi (Luhansk, Donetsk, Herson ve Zaporijya) savunmak için elindeki tüm imkanları kullanmayı taahhüt etmişti. Tüm imkanlara elbette Rusya’nın her türlü nükleer silahları da dahil. Lyman, tamamen Ukrayna birliklerinin eline geçtiği takdirde, ortaya gerçekten çok ilginç bir durum çıkacak.

Bu arada Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme girişiminin tetiklediği savaşın artık sadece Putin’in savaşı olmadığı açık. Gerek kısmi seferberlik ilanlı gerekse aculca yapılan referandumlara dayanarak bu dört bölgeyi ilhak kararı, Rusya’daki sertlik yanlılarını tatmin etmeye dönük adımlar. Rusya’da savaş karşıtı sesler hala duyuluyor, eylemler büyük bedeller göz alınarak yapılıyorsa da karar vericilerin bunlardan çok savaş yanlılarına kulak verdiği açık. Dolayısıyla savaşın toplumda ve özellikle de kanaat önderleri arasında bir karşılığı var. Putin, artık bu tür aktörlerin etkisine daha açık. Bu durumda savaşın bundan sonraki gidişatı sadece onun vereceği kararlara bağlı değil. 

Ukrayna’nın doğusunda uğranılan hızlı yenilgiler, Kremlin’in işgali zaman ve kapsam olarak sınırlı tutma gayretinin başarısız olduğuna işaret ediyor. Olan biteni “Özel Askeri Operasyon” çuvalına sığdırmak mümkün değil. Seferberlik ile birlikte savaş cini de şişeden çıktı. Öte yandan sahadaki gelişmeler Putin’i acele kararlar almaya yönelttiyse de bu kadar erken bir aşamada tırmanma ya da gerilimi düşürme tercihi yapmak zorunda kalacağını o da beklemiyordu. Sorumuz şu: Lyman, düşerse Putin ne yapacak? Rusya uzmanları ve Putin’i yakından takip eden gözlemciler, gerektiğinde nükleer silah kullanma tehdidinin blöf olmadığı konusunda neredeyse tam bir görüş birliği içerisindeler. Bu takdirde görünür gelecekte nükleer eşiğin geçilme ihtimali çok yüksek görünüyor. 

Putin’in ilhak kararının ya da nükleer tehditlerinin Ukrayna’yı ve arkasındaki Batı’yı caydırmayacağı da yine yapılan açıklamalardan anlaşılıyor. Geçen hafta ABD istihbarat yetkilililerinin Rus muhataplarını nükleer silahlar konusunda gayrıresmi kanallardan uyardıklarını aktarmıştım. Üstünden 24 saat geçti geçmedi, Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan, bu uyarıyı kameralar önünde yineledi. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de Ruslar’ın nükleer tehditlerinin sürmesi durumunda NATO’nun önlem almak zorunda kalacağını açıkladı. Bir hafta içerisinde nükleer diplomasi gizli olmaktan çıkıp aleniyet kazandı.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülke, Rusya’nın söz konusu dört bölgeyi ilhak kararını tanımadıklarını ardı ardına açıkladılar. Yani bu ülkeler, bu bölgelerde yaşayanların sonsuzda dek Rusya vatandaşı kalacaklarını kabul etmiyorlar. Kremlin, her fırsatta Rusya’yı sakınmaya, kollamaya çalışan Ankara’yı bile ikna edemedi. Zira Rusya’nın yaptığı başka bir ülkeye ait toprakları alenen işgal etmek. Bu ise Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren yerleşen bir normdan ciddi sapma anlamına geliyor. Yani kapandığı düşünülen fetih savaşları döneminin kapısını yeniden aralamış oluyor. Bunu yapan BM’nin kurucu üyelerinden birisi. Üstelik, dünya barış ve güvenliğinin teminatı olması gereken, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden birisi aynı zamanda. Kurucusu olduğu dünya düzenini tanımadığını ortaya koyuyor. İlaveten bir başka uluslararası normu da sarsıyor. O da nükleer silahlara ilk başvuran olmama; hatta nükleer silahı olmayan ülkeleri nükleer silahlarla tehdit etmeme normu. 

Şurası da teslim edilmeli ki kurucusu olduğu düzenin kural ve normlarını sonuna dek zorlayan, zaman zaman gözardı eden ve hatta çiğneyen sadece Rusya değil. Kremlin’den bakışla düzenin çözülüşünün miladı NATO’nun Kosova Harekatı gibi görünüyor. Kosova’nın Ruslar’ın belleğinde derin bir iz bıraktığı açık. Koruma sorumluluğu gerekçesiyle egemenlik normunun ihlal edildiği ilk örnek onlar için. Ama uluslararası düzene ilk ve tartışmasız en ağır darbeyi ABD’nin 2003’deki Irak işgali vurmuştur. O darbenin uluslararası sistemde yarattığı sarsıntı ve normları aşındırıcı etkisi bazı küresel ve bölgesel oyuncuların revizyonizm iştahını tetiklemiştir. ABD, kural temelli düzenin kendisine sağladığı mukayeseli üstünlüğü, mutlak üstünlüğe dönüştürmeye gayret etmiştir. Ters tepince de düzen dikiş yerlerinden atmaya başlamıştır. 

Yeni bir “Amerikan Yüzyılı” hedefiyle yola çıkan ABD’nin dünya siyasetindeki liderliği ciddi hasar görmüştür. Bu hasar hala giderilememiştir. ABD, uzun süredir dünyaya güven telkin edecek bir başkan çıkarmada da zorlanıyor. Bush, Obama ve Trump dönemleri bir kenara, Biden’ın bilişsel ve fiziki bitkinliği, yardımcısı Harris’in deneyimsizliği ABD’nin liderlik potansiyeline dair kuşkuları da derinleştiriyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında temelleri atılan ve Soğuk Savaş sonrası liberal uluslararası düzene dönüşen sistem çözülüyor. Liberal uluslararası sistemin taşıyıcısı ve itici gücü küreselleşmeydi. Küreselleşme ise piyasaların birbirleriyle bağlantılı olma durumunu (connectedness) doğuruyordu. Geçen hafta Kuzey Akım 1 ve 2 boru hatlarına yapılan sabotajlar, bu bağlantılı olma halini bitirmeye yönelik hamleler olarak da yorumlanabilir. Eski düzenin sadece siyasi normları aşınmıyor, ekonomik normları da eriyor galiba. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin küresel bir dönüşümü tetikleme olasılığı hep vardı. Anlaşılan ekonomik olarak giderek ayrışan, savaşlarda nükleer silahların kullanılmasının bile olağanlaşabileceği bir dünyaya koşar adım gidiyoruz. Eski düzenin dikiş tutması artık mümkün değil. Yeni bir düzen için de bir hayli zaman var. Geçiş dönemleri sarsıntılı, istikrarsız ve güvensiz olur. Bu da öyle olacak anlaşılan. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.