Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Serhat Güvenç yazdı: Rusya’nın Karadeniz’deki geleceği

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla başlayan savaş 19. ayına girdi. Savaşın plana programa, hesaba, kitaba uymadığı bu örnekte de teyit edildi. Kremlin’in kısa sürede kesin sonuç getirmesini beklediği “Özel Askeri Harekat,” Rus tarafını başlangıçta belirlediği askeri ve dolayısıyla siyasi hedeflerin çok uzağına savurdu. Savaşın gündelik seyri içinde çoğunlukla unutuyoruz. Rusya, savaş öncesinde zorlayıcı diplomasi ile Avrupa güvenlik düzenini kendi tercih ve çıkarlarına göre yeniden kurgulamayı hedefliyordu. Ukrayna sınırlarına büyük askeri yığınak yapmak, İrlanda gibi tarafsızlığa sıkı sıkıya bağlı ülkelerin deniz yetki alanında atışlı deniz tatbikatı düzenlemek aslında Rusya’nın Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan Avrupa güvenlik düzenini revizyon  niyetinin işaretleriydi. Zaten bu gözdağı girişimleri Rusya’nın (Putin mi demek lazım emin değilim) niyetini açıkça ortaya koyuyordu. Üstelik bu revizyonu hayata geçirmek için tek bir ülkeyi muhatap kabul ettiğini de en baştan ilan etmişti.

Dengi saydığı ABD dışında Avrupa’nın ya da dünyanın geri kalanın hükmü yoktu. Putin’in anlayışına göre ABD ile Rusya uzlaşısıyla kurgulanacak Avrupa güvenlik düzeninde, diğerlerinin başlarına geleceği kabullenmekten başka çaresi yoktu. Savaş öncesi Rusya’nın, dünya siyasetine salt güç (hatta askeri güç) merceğinden baktığı iyice berraklaşmıştı. Bu mercekte yeni bir şey yok. Kökeni, dünya siyasetinin ilk büyük devletler arası savaşı olarak derslerde okuttuğumuz Peloponez Savaşları Tarihi’ne dek gidiyor. Ukrayna savaşı bağlamında bu örnek sıklıkla gündeme geldiği için burada tekrar gereksiz. Melos Diyaloğu’nda gücün ahlaki hiçbir kaygıya yer bırakmaksızın siyasetteki belirleyici işlevinin neredeyse yüceltildiğine işaret etmekle yetineyim.

24 Şubat 2022’de Rus birliklerinin üç taarruz istikametinden Ukrayna’ya saldırısı ile başlayan savaşta, Rusya bugüne dek en ciddi başarısızlıklarını Karadeniz’de yaşadı. Savaşın başında tüm cephelerde stratejik, operatif ve taktik inisiyatifi elinde bulunduran Rusya, bunları zamanla umulandan güçlü bir direniş ortaya koyan Ukrayna’ya kaptırdı. Ukrayna’nın direnci, ABD ve Avrupa’nın bu ülkeye silah ve askeri malzeme yağdırmasının da önünü açtı. Savaşın başında, adeta tabu muamelesi gören silah sistemleri birer birer Ukrayna’ya verildi, veriliyor. Bunlar arasında Leopard I ve II tankları, F-16 av bombardıman uçakları ve nihayet ATACMS füzeleri de bulunuyor. 

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, amaçlarının Rusya işgali altındaki tüm Ukrayna topraklarının kurtarılması olduğunu ısrarla ifade ediyor. Bunlar arasında en kritik yer Kırım elbette. Buranın Rusya için tarihsel ve coğrafi önemi malum. Putin için ise Kırım bir ölüm kalım meselesi. Batı’da Kırım’ın Rus işgalinden kurtarılmasını pek gerçekçi bulmayanlar çoğunluktaydı. Bugün sayıları azalmış olsa da, olası siyasi sonuçları nedeniyle bunun iyi bir fikir olmadığı düşüncesi hala baskın. Kırım’ı kişisel meseleye dönüştüren Putin, Kırım’ı kaybetmektense savaşı tırmandırma seçeneğine yönelebilir. Üstelik Rus kamuoyu da Kırım nedeniyle Putin’in etrafında kenetlenebilir. Zaten bu “tırmandırma” seçeneği (ve tehdidi) sayesinde, Putin savaşın başından beri Batı’nın Ukrayna’ya desteğinin seçici ve sınırlı kalmasını sağladı. 

Ukrayna, tüm topraklarını geri almayı hedeflerken, “Batı bu savaştan ne bekliyor” sorusunun doğal olarak tek bir yanıtı yok. Aslında ortadaki birlik görüntüsüne rağmen, Batı’nın farklı bileşenlerinin farklı hedefler peşinde olduğu söylenebilir. Örneğin Berlin ve Paris, Rusya daha fazla hırpalanmadan bu savaşın bitmesini arzuluyor. Ekonomik ve ticari partner olarak Rusya’nın ayakta kalması önemli. Ankara da bu konuda “eski” Avrupa” ile görüş birliğinde. Aslında 2003’de ABD’nin Irak’ı işgalinden beri Türkiye’nin temel stratejik tercihlerinin “eski Avrupa”nın tercihleriyle örtüştüğüne bu iki başkentin hala ayılamamış olması başlı başına bir “stratejik körlük” örneği. Ancak bu konu başka bir yazıda ayrıca işlenmeyi hak ediyor.

Washington’a gelince, Ukrayna Savaşı’nın sonunda ne beklendiği konusunda en çarpıcı açıklama Nisan 2022’de Savunma Bakanı Lloyd Austin tarafından yapılmıştı: “Rusya’nın komşularını tehdit etmesini zorlaştırmak istiyoruz.” Austin aslında “Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ederken yaptıkları yapamayacak kadar zayıflamasını istiyoruz” demişti. Ama ertesi gün bu ifadesini yumuşatma ihtiyacı hissetmişti. Temelde ABD’nin savaşın Rusya’nın askeri gücünü önemli ölçüde zayıflatmasını beklediğini söylemek mümkün. Bu hedefe en çok yaklaşılan coğrafya ise Karadeniz ve Kırım. 

Savaşın başında Ukrayna’nın Karadeniz limanlarına hakim konumdaki Yılan Adası’nı ele geçiren Rusya, bu cephedeki üstünlüğünü perçinlemişti. Ancak Odesa’yı bir türlü ele geçirip Ukrayna’nın denize çıkışını tümden kesmeyi de başaramadı. Daha sonra Yılan Adası yeniden Ukrayna’nın kontrolüne geçtiği gibi, Rus Karadeniz Filosunun sancak gemisi Moskva krüvazörü batırıldı. Ukrayna’nın satıh hedeflerine karşı etkili sahil füze bataryalarını devreye sokması ile Rus Karadeniz Filosunun kalan unsurları bir hayli doğuya çekildi. Ukrayna insansız deniz araçları ile Rus ticaret gemilerine karşı etkili taaruzlar düzenlemeye başladı. Bu arada İngiltere’nin sağladığı, havadan atılan Storm Shadow seyir füzeleri ile Ukrayna Hava Kuvvetleri uzun mesafeden Kırım’daki Rus hedeflerini vurmaya başladı.

İki hafta önce bir kuru havuzda onarım gören Geliştirilmiş Kilo sınıfı Rostow-na-Danu isimli denizaltı ile bir Ropucha sınıfı amfibi çıkarma gemisi Storm Shadow’ların kullanıldığı bir saldırıyla savaş dışı bırakıldı. Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 19. Maddesi’ni Ukrayna’nın talebi üzerine uygulamaya başlamasıyla Rusya’nın Karadeniz’deki kayıplarını telafi için başka harekat alanlarından savaş gemileri kaydırması mümkün değil. Bu cephede Rusya’nın mukayeseli üstünlüğünü dört adet Kilo sınıfı denizaltı oluşturuyordu. Aslında Karadeniz Filosu’nda bu sınıf denizaltılardan altı adet var. Ancak iki tanesi Suriye cephesi için Doğu Akdeniz’de tutuluyor.

Savaştan önce bu denizaltılar, onarım gerekçesiye 18-20 aylık periyotlarla güneye iniyorlardı. Suriye açıklarında görev yaptıktan sonra Baltık Denizi’ndeki Rus tesislerinde bakım ve onarımları yapılıyordu. Rusya artık onarım için dahi kalan üç denizaltısını Karadeniz’den çıkaramıyor. Buradaki bakım ve onarım tesislerinin yeterli olmadığı daha önce Kilo sınıfı denizaltıların Baltık’a gönderilmesinden anlaşıyor. Üstelik Sivastopol’daki kuru havuzun isabet almasıyla bakım ve onarım imkanları daha da daraldı. Rus Genelkurmay Başkanı Gerasimov’un Türkiye ziyaretine 24 saatten az bir zaman kala mağrur bir tavırla ilan ettiği Karadeniz’deki Rus üstünlüğü eskisi kadar sağlam durmuyor. Dün Kırım’daki Karadeniz Filosu karargahına yapılan saldırı Rusya’nın Karadeniz’de işinin iyice zora girdiğini gösteriyor. Üstelik savaştan önce Rusya’nın Kırım’a kurduğu A2/AD (Anti Access/Area Denial) küresinin neredeyse aşılmaz bir savunma baloncuğu yarattığına ikna edilmiştik. Sosyal medyaya yansıyan görüntüler, ortada aşılmaz bir savunma düzeneği olmadığını da ortaya koyuyor. 

Halen Karadeniz’de Rusya’nın elinde üç adet denizaltı kalmış durumda. Bu yabana atılacak bir kuvvet değil. Ancak Ukrayna, Rusya’nın Tahıl Anlaşması’ndan çekilmesinden sonra kendi “tahıl koridorunu” oluşturdu. Rusya şu ana dek herhangi bir müdahalede bulunmadı. Müdahale için en uygun araçlar kalan son üç denizaltı. Ancak Rusya bu stratejik silahları savaşın sonuna dek sakınarak kullanmak zorunda. Ukrayna koridoruna hava desteği Kraliyet Hava Kuvvetleri tarafından sağlanıyor. Rus denizaltılarının bu koridorda seyreden yük gemilerine saldırması, Karadeniz’e hatırı sayılır bir Denizaltı Savunma Harbi (DSH) yeteneği yığılması için gerekçe sağlayacaktır. Yani Karadeniz’de av ve avcının kim olduğu değişebilir.

Savaş, Rusya’nın Karadeniz gücü olarak geleceğini de belirleyecek. Belki Kırım’ı kaybetmeyebilir ancak savaşın nasıl bittiğine bağlı olarak Karadeniz’de bulundurabileceği deniz gücüne ciddi kısıtlamalar getirilebilir. Savaş sonrası Rusya ile barışın şartları arasında Karadeniz’e ilişkin hükümler yer alacaktır. Ve ABD Savunma Bakanı Austin’in dile getirdiği hedef geçerli ise Karadeniz’de Rusya’nın komşularını tehdit edemeyecek düzeyde bir deniz gücüyle yetinmesi bile gerekebilir. Rus donanması Montrö’de olmayan tonaj ve sayı sınırlamalarına tabi tutulabilir. Washington’da bu tür egzersizlerin yapılıyor olabileceğini öngörebilmek için kahin olmaya gerek yoktur. Kırım Savaşı sonrası Karadeniz’de Rusya’ya konan kısıtlamaların bu açıdan esin kaynağı teşkil etmesi de şaşırtıcı olmaz.

Tüm Avrupa’nın kaderini belirlemek amacıyla hamle yapıp, “bölgesel sahiplik” ilkesini hayata geçirmeye hevesli ortakların bulunduğu Karadeniz’de bile zora düşmek Rusya açısından telafisi zor bir stratejik yanlışa işaret ediyor. “Karadeniz’de Rusya’yı kışkırtmamak gerekir” önermesinin, savaş sonrası oluşacak bölgesel ve küresel güvenlik ortamında geçerliliği en iyimser tahminle tartışmaya açık olabilecektir. Rusya’nın stratejik yanlışı yüzünden, Türkiye kendini, Karadeniz’de yeni ve alışılmadık sınamaların eşiğinde bulabilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.