Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İsmail Güzelsoy yazdı: Nosebo etkisi

Terminal evrede kanser hastasının gerçek hikâyesidir. Yaşama şansının çok az olduğunun farkındadır hasta. Denenme aşamasında olan bir kanser ilacına umut bağlamıştır. Hekim de kaybedecek bir şey olmadığını bildiği için bu riskli denemeyi kabul eder ve ilgili kuruma resmi bir başvuruda bulunur. İlacın adını hatırlamıyorum, falanca ilaç için diyelim, başvuru yapılır. Bir yanlış anlama olmuş ve hasta falanca ilaç ile tedavi olduğunu zannetmektedir. Birkaç hafta içinde mucizevi bir iyileşme başlar. 

“Biliyordum, falanca ilaç bana iyi gelecek” der hasta coşkuyla. Hekim şaşkınlıkla bir yanlış anlama olduğunu, yaptıkları tedavinin bütünüyle protokole bağlı ilerlediğini, onay için hâlâ beklediklerini söyler hastaya. Bunu öğrendikten birkaç gün sonra hasta ölür. ABD’de yaşanmış bir olayı özetledim. Bu vakanın ilk bölümü bilinen, plasebo etkisidir. İkinci aşaması ise pek bilinmeyen “nosebo etkisi” olarak tanımlanır. Elbette, insanların olumlu şeylere ilgisi daha fazladır ve zor durumlarda plasebo etkisinin yarattığı mucizelere aşinayızdır ancak insan zihni, mucizevi bir tedaviyi gerçekleştirebildiği gibi büyük yıkımları da gerçekleştirebilme gücüne sahiptir. İşin bu karanlık yanı pek ilgimizi çekmez. 

Plasebo yalnızca kör bir inanca dayanmaz. Plasebo etkisi yaratabilmek için hastaya en kötü ihtimalle bir bardak su içirmeniz gerekir. O bir bardak su, mistik olanla bilimsel olan arasındaki gri alanı temsil eder. Kuru kuruya bir inanç, umut pek bir işe yaramıyor, demeye getiriyorum. Hatta mesnetsiz bir umut daha büyük bir yıkımın yolunu açar. Plasebo böyle bir şey değil. Plasebo etkisinin çalışabilmesi için bir eylem ya da araç olmalı ortada. Ancak aynı şey nosebo için geçerli değil. İşin bu yanı ilginç. Plasebo umudun dürtüklenmesi, zihinsel bir iyileşme sürecinin başlaması için bir itkiye ihtiyaç duyarken nosebo hiçbir şey olmayacağına ya da kötü bir şey olacağına dair kör bir inançtan beslenir. Nazar inancı bir tür nosebodur mesela. 

Şu anda ülkedeki herkesin güçlü bir nosebo etkisi altında olduğunu düşünüyorum. Sadece muhalif kesimleri kast etmiyorum, iktidar bile böyle bir karanlıkta ilerliyor. İyi bir şey olmayacağının “bilgisi” o iyi şeyin olma ihtimalini ortadan kaldırıyor. Körü körüne umutlanmak ne kadar yıkıcıysa, bir şeylerin yoluna gireceğine inanmamak da o derece enerji tüketen bir durum galiba ve şu anda ülkenin üzerindeki karanlık örtü bir nosebo etkisinden başka bir şey değil. İktidar açısından bu etkinin kaynağının ne olduğunu uzun uzun tartışmaya gerek yok. 2023 şahlanış yılı olacaktı, şu anda zevahiri kurtarmanın derdine düşmüş durumda o cenah. Tek umudu, muhalefetin vahim hatalar yapması ve ittifakın dağılması. İlginç olansa muhalefetin de beklentisinin çok farklı olmaması. Böylece her iki yapı da karşı tarafın zaafından beslenmenin derdine düşmüş görünüyor. Her iki cenah da kendi becerilerinden, projelerinden, ortaya koyabilecekleri çözümlerden ziyade karşı tarafın hatalarından güç devşirme peşinde. İktidar için bir şey söyleyemem, bir fikrim olsa da kendime saklardım zaten ama muhalefetin yapabileceği çok önemli bir hamle olduğunu düşünüyorum şu aşamada. Bir plasebo etkisi üretmeyi denemek zorundalar. Tam tersini yapıyorlar gibi bir izlenim oluştu bende son zamanlarda. Ürkütücü bir durum bu. Çünkü ülke tarihinin en önemli yol ayrımına geldik ve hiçbir koşulda, kimsenin bu aşamada hata yapma lüksü yok. Tarih böyle bir dönemde hata yapanı affetmez.

Muhalefet “aday kim olacak?” oyunundan vazgeçmeli ve tek adam karşısına bilim, sanat, kültür vs. alanında söz söyleyen kurullar çıkarmalı. Tek adam karşısına “hangi” tek adamın çıkarılacağı tartışması, bir nosebo etkisi yaratıyor. Bu coğrafya insanı çok büyük bir enerji görmediği bir yapıyı, eldeki “biraz daha kötü”ye yeğlemiyor. Eldeki kötü, muhtemel daha az kötü olandan ehvendir. Bunu bir macera olarak görüyoruz ve haklıyız. “Evet TOKİ taksitlerini biraz geciktirerek ödüyoruz, çocuğun okul aidatı da arada sarkıyor, sofranın tadı kaçtı ama öyle ya da böyle işimizin başındayız, buna da şükür” deyip yola devam ediyoruz ve bu aşamada karşımıza çok çok cazip bir teklif çıkmazsa statükoyu riske atmak istemiyoruz. Bu yeni bir durum değil. Önceden de söyledim, asgari ihtiyaçlarımızı karşıladığımız zaman yaşadığımız durumun adına “mutluluk” diyoruz. Hayatımız boyunca yoksunluklar, yokluklarla boğuşarak yaşamış insanlar olarak bir TOKİ evine sahip olma ihtimalinden bir mutluluk hikâyesi yazabiliyoruz. Çok doğal, çünkü yüzyılların yağmasıyla umutları, beklentileri, hayalleri budanmış insanlarız. Muhalefetin bize insanca yaşam formülleri sunması ve bizi buna inandırması gerekiyor. 

Yani bir bardak su… İçinde bizi iyileştirecek ilacın terkibi olduğuna inandığımız bir bardak su… Projelerden söz ediyorum. Eğitimdeki yozlaşmayı, çöküşü tedavi edecek, bu alanda yetkin isimlerin fotoğrafını görmek istiyoruz karşımızda, sağlıktaki sorunları çözecek, ekonomiyi toparlayacak, hukuktaki çürümeyi durduracak, siyasetin seviyesini yükseltecek formüller ve bunların altına imza atan, sorumluluk üstlenen insanların fotoğrafını görmek istiyoruz. Yuvarlak masanın başında oturan çaresiz insanlardan hangisinin başkan olacağı umurumuzda değil. Bu ülkede plasebo etkisini tetikleyecek olan görüntü bir aday ismi değil, bu saydığım işleri yapabilecek yetkinliğe sahip üniversite hocaları, kanaat önderleri, insanların kuşkusunu dağıtacak aklı başında bilim insanları, sanatçılar ve onların projeleri… İçinde kısılıp kaldığımız bu umutsuzluk döngüsünü kıracak ve plasebo etkisini başlatacak fotoğraf budur. Farklı açılardan çekilmiş, Altılı Masa görüntüsü ve orada dönen pazarlıklar tam olarak bir nosebo etkisi yaratıyor şu anda. Var olan iyileşme umutlarını da ortadan kaldırarak umutsuzluğu katmerliyor. O fotoğraf mevcut biçimiyle olmasa daha iyi bir etki yaratırdı galiba. Ortalama bir vatandaşın hissettiği çaresizliğe derman olacak hiçbir umut ışığı yok o fotoğrafta. Böyle bir gayret olduğuna dair bir işaret bile yok.

“Doktor eve götürün, ne istiyorsa yesin dedi” aşamasına gelmek üzereyiz. Bu yılgınlıktan çıkmanın tek yolu somut projeler, hedefler ve inandırıcı çözümler. Bütün toplum kesimlerini kucaklayacak, sorunları isabetle tanımlayacak ve bunların çözümünü aşama aşama insanlara gösterecek paketler art arda açılmalı. Bir restorasyon sürecinin ilk adımının şu anda atılması gerekiyor. İktidara gelmeden… “Daha muhalefetteyken sorunları çözmeye kafa yoran bu insanlar ülkeyi düze çıkarır”, algısı yaratmak zorunda Altılı Masa. Sonrasını toplumsal bünye kendi plasebo kaynağıyla halleder. Bu toplumun enerjisi yüksektir.

Niye siyasi yazı yazdığımı sordu biri geçenlerde. Ben siyasi yazı falan yazmıyorum, haşa! Çocukluğum 12 Mart darbesinin gölgesinde karardı, gençliğimi 12 Eylül faşistleri tüketti, orta yaşımın ilk yılları Özal, Çiller tezgâhında heder oldu, geri kalanını da AKP totaliterizmi yedi bitirdi. Ölmeden önce insan gibi yaşayabileceğim bir dünyanın temellerinin atıldığını görmek istiyorum bu topraklarda. Kürt’ün, Türk’ün, Alevi’nin, kadının, çocuğun, sokak canlarının, cinsel azınlıkların, doğanın incinmeden ve incitmeden kardeşçe yaşadığı bir hayat… 

Çok mu zor yahu! Sadece bunun olabileceğine inanmamız gerekiyor. Belki gerçekten Almanya bizi kıskanır o zaman. Kıskanmasınlar hatta, onlar da gelsin bu kardeş sofrasına, diyelim. Bir plasebo etkisine bakar hepsi.

Yoksa siyasetle ne işim olur? Ben edebiyatçıyım ve tek derdim siyasetin ortadan kalkması…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.