Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Mansur Yavaş’ın sessizliği: Ruşen Çakır’ın izleyicilerle ortak yayını

Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı hâlâ açıklanmazken öne çıkan aday adayları kamuoyu araştırmalarına göre değişkenlik gösteriyor.

Son aylarda bazı kamuoyu araştırmalarında Cumhur İttifakı ve Erdoğan’ın oylarının yükselmesi ve Altılı Masa’nın hâlâ Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ismi üzerinde uzlaşamaması başka adayların yeniden öne çıkma ihtimalini güçlendiriyor.

Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş da bu isimler arasında yer alıyor. Ancak Mansur Yavaş, adaylık tartışmalarında epey sessiz davranıyor.

Ruşen Çakır, izleyicilerin sorularını yanıtladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Dün sizlerle birlikte yaptığımız yayında Ekrem İmamoğlu’nun dönüşünü konuştuk. Onun yeniden muhâlefetin cumhurbaşkanı adayı olma ihtimâlinin öne çıkmasını konuştuk ve tabiî ki her zaman olduğu gibi bâzıları o yayından hareketle, hemen, “Ekrem İmamoğluculuk” yaptığımızı söyledi. Şimdi de bugün “Mansur Yavaşçı” olma günümüz. Bugün de Mansur Yavaş konuşalım. Biz gazeteciler, önemli olan tartışmaları olabildiğince aktarmak, değişik açıları sunmakla yükümlüyüz. Onun dışında herkes kendi tercihini kendisi yapar. Bu isimleri konuşurken herhangi bir tercih, dayatma vs. gibi bir derdimiz olmadığını söylemek istiyorum tekrar tekrar. 

Şimdi, Mansur Yavaş’ın adı bütün kamuoyu araştırmalarında muhâlefetin aday adayları içerisinde en yüksek çıkan isim ve Mansur Yavaş’ın adını sâdece muhâlefetin içerisinde değil; muhâlefetin dışında olan kesimler de dile getiriyor. Özellikle Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ birkaç kez dile getirdi. Ama bu durum Mansur Yavaş’ın lehine mi aleyhine mi açıkçası tartışmalı. En önemli hususlardan birisi de, başlığa çıkarttığımız gibi, Mansur Yavaş’ın sessiz kalması, siyâsî konularda topa girmemesi. Ekrem İmamoğlu öyle değil. O da tabiî ki belediye başkanı kimliğiyle hareket ediyor; ama dünkü yayında da bahsettiğimiz gibi, 29 Ekim konuşmasında çok ciddî siyâsî mesajlar da veriyor. Hattâ zorlarsanız, kendi adaylığını bir şekilde dile getiriyor bile diyebilirsiniz. Mansur Yavaş’ın böyle bir şey yaptığını görmedik. Siyâsî konularda, hemen hemen hiçbir konuda konuşmuyor. Ama bu, onun muhâlefetin ortak cumhurbaşkanı adayı olmayı istemediği anlamına gelmiyor ve anladığım kadarıyla da istiyor. Ama istediğini göstermek istemiyor — öyle diyelim. İlginç bir durum söz konusu. Bakalım izleyiciler bu konuda neler söyleyecekler. Nasıl olacak? Sizlerin sorularınızı, yorumlarınızı ve eleştirilerinizi bekliyoruz. Nereye bekliyoruz? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfasında chat bölümünde bunları dile getirebilirsiniz. 

Bir dönem çok konuşulan bir isimdi Mansur Yavaş. Bayağı bir destekçisi vardı. Destekçileri de hâlâ var bence; ama eskisi kadar yüksek sesle bir Mansur Yavaş propagandası yapılmıyor. Bu ilginç bir durum. Bunun herhalde ilk akla gelen nedeni, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık konusunu tam bir hâkimiyeti altına alması oldu. Kemal Kılıçdaroğlu kendi adaylığını dayattıkça, diğer isimler daha sessiz kalmayı tercih etti — birincisi bu. Ama bu arada biliyoruz ki İYİ Parti içerisinden Mansur Yavaş’ın ismini açıkça dile getirenler oldu; başta İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu. Ama daha önemlisi, İYİ Parti içerisinde Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yönelik birtakım îtirazlar yüksek sesle dile getirilmeye başlandı ve İYİ Parti’nin Mansur Yavaş’ı istediği yolunda genel bir izlenim hâkim oldu. Buna çok emin değilim. Olabilir; ama İYİ Parti’nin –dün de konuştuk– Ekrem İmamoğlu’na karşı olduğunu da gösterecek herhangi bir şey görmedik.

Şimdi sizlerden gelen yorumlara, sorulara bakalım:

Şule Hanım demiş ki: “Mansur Yavaş siyâsî duruşunu gayet net belli ediyor. Uzun konuşmalar yapmasına gerek yok. Türkçülük Bayramı’nda verdiği net mesaj yeter onu anlamak için.” Evet, Mansur Yavaş’ın ülkücü hareketten geldiğini, Türk milliyetçisi kimliğine sâhip çıktığını biliyoruz. Ama sâdece bundan ibâret bir siyâsî duruşu yok. Çünkü en azından iki dönem üst üste CHP’den aday oldu ve sonunda da kazandı. Bu konuları çok dile getirmiyor, arada sırada dile getiriyor. Burada şöyle bir sorun var; aslında bu sâdece Mansur Yavaş için de geçerli değil, böyle sert birtakım ideolojik yapılardan gelen, ama merkeze oynayan siyâsetçiler için geçerli olan bir husus var; meselâ ülkücülükten ya da İslâmcılık’tan gelenler için: Bizim diyelim ki Tayyip Erdoğan’ın İslâmcılığını, dindarlığını kanıtlamasına ihtiyâcımız yok. Zâten öyle olduğunu biliyoruz. Ama onun dışında nasıl bir profil çiziyor? Kendisi gibi olmayanlara nasıl bakıyor? İşte bunu merak ediyoruz. Aynı şekilde Mansur Yavaş’ın da, kendisinin ülkücülüğünü, Türk milliyetçisi kimliğini sürekli hatırlatmasının çok fazla bir anlamı yok. Zâten onu biliyoruz. O zâten –ne derler?– cepte. Ama onun dışında sâdece ülkücü kimliğiyle gireceği bir seçimde alabileceği oy zâten belli; MHP’nin geleneksel olarak aldığı oyun biraz fazlası diyelim. Ama cumhurbaşkanı seçilmek isteyecekse o zaman çok daha geniş kitlelere hitap edebilmesi lâzım ve onun için de ülkücülüğünün dışında başka yönlerini ortaya çıkartması lâzım, öne çıkartması lâzım. O anlamda şu âna kadar Mansur Yavaş’ın tercih ettiği, genellikle kendi belediyeciliği. Yani teknokrat bir Mansur Yavaş profili çiziyor bize. Bir anlamda siyâsetler üstü bir siyâsetçi gibi görünüyor. Orada, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için bu profil uygun olabilir; ama 20 yıllık AKP iktidârından sonra ülkenin yeniden inşâsına soyunacak bir cumhurbaşkanı, hattâ başkan olmak için bu kadar siyâsetler üstü olmak yetmeyebilir. 

Hasan Ali Akyüzüm diyor ki: “Yavaş, İmamoğlu kadar hedefte değil. Siyâsî açıklamalar yapmıyor. Buna rağmen Van’daki Belediye Başkanları Çalıştayı’ndaki ‘inşallah’ lâfı için getirilen gereksiz açıklama gibi önemli bir siyâsî hatâ yapabildi.” Evet, orada Demirtaş’la ilgili bir soruya verdiği “inşallah” cevâbının daha sonra Demirtaş’la ilgili olmadığı açıklamasını yaptı. O da onun yakın dönemde bir hatâ olarak değerlendirilen hususlardan birisi. Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisi kadar olmasa da bu bir not olarak düşüldü. 

Fatih Kitapçı diyor ki: “Tayyip Bey’in karşısında Mansur Yavaş’ı istediğini düşünüyorum. Onu korunaklı bölgede tutuyor, saldırmıyor, yıpratmıyor. Ayrıca devletin elinde Mansur Yavaş’a âit arşivin olduğuna inanıyorum. Onu kolay alt eder.” Şimdi, arşiv meselesi filan, bunlar çok spekülatif şeyler. Kolay alt eder mi? Özer Sencar’la yaptığımız yayında, biliyorsunuz Özer Sencar Erdoğan’ın Mansur Yavaş’ı alt etmesinin kolay olacağını söyledi. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, kamuoyu araştırmalarında Mansur Yavaş’ın oyu bayağı yüksek çıkıyor. Kampanya sürecinde Erdoğan karşısında zorlanma ihtimâlinin olduğunu kabul etmek lâzım. Ama tek başına yürütürse böyle olur. Altılı Masa’nın ortak bir kampanyasının lider adayı olarak çıkarsa yıpranmanın daha az olacağını tahmin ediyorum. Dolayısıyla her halükârda “Erdoğan’la baş edemez” yaklaşımına biraz daha dikkatli bakılması gerektiğini düşünüyorum. Tabiî ki üslûp olarak bakıldığında, Erdoğan’la, kaba tâbirle “didişebilecek” bir siyâsetçi profili çizmiyor. Böyle bir şeyi isteyeceğini de sanmıyorum. Ama belki de kamuoyu artık bu tür kavgalardan bıkmıştır ve daha sâkin bir şekilde konuşan birilerini isteyecektir. Onu kestirmek çok mümkün değil. 

Bir izleyicimiz diyor ki: “İYİ Parti Turhan Çömez’i aday gösterecek diye söylentiler var. Siz ne düşünüyorsunuz?” Sanmıyorum böyle bir şey olacağını. İYİ Parti’ye katıldı, evet. Önümüzdeki dönemde İYİ Parti’de üst düzey birtakım görevlerde de görebiliriz. Ama cumhurbaşkanı adayı olarak İYİ Parti’nin onu düşündüğünü açıkçası düşünmüyorum. Düşünse bile, CHP başta olmak üzere Masa’daki diğer parti liderlerinin onu isteyeceğini düşünmüyorum. 

Kadri İnce diyor ki: “Mansur Yavaş, milliyetçi veya muhâfazakâr seçmen tarafından beğenilse de HDP seçmeninde ciddî çekinceler olduğunu gözlemliyorum. AKP’den kopması garanti olmayan bir miktar oy için, HDP seçmeni yok sayılmamalı.” Evet, baştan îtibâren Mansur Yavaş’taki ana husus bu. “Mansur Yavaş aday olursa HDP’den oy alamaz; ama HDP’den oy alamasa da yine seçilir. Zîra AKP’ye ya da MHP’ye oy vermeyi düşünenlerden oy alabilir” diye bir yaklaşım var. Kimileri de diyor ki: “HDP’den oy alamaz sözü çok abartılı. Sonuçta Erdoğan’ın karşısına çıkacağı için HDP seçmeni de Erdoğan’ın yerine onu tercih edecektir”. Bunların hepsi seçenek olarak, ihtimal olarak ortada. Fakat ben Mansur Yavaş’ın, başka biri aday olsa –yani diyelim ki Ekrem İmamoğlu ya da Kemal Kılıçdaroğlu– oyunu Erdoğan’a verecek olan seçmenin o aday olması durumunda Mansur Yavaş’ı tercih edeceğine tam anlam veremiyorum. Erdoğan’a oy vermeyi düşünen birisi, karşısında kim olursa olsun Erdoğan’a oy verir diye düşünüyorum. Tabiî ki Mansur Yavaş’ın teorik olarak milliyetçi ve muhâfazakâr seçmenden oy alma ihtimâli daha yüksek ve şöyle bir şey olabilir: Hani o söylenen kararsız seçmenin oylarını alma ihtimâli var. Ama bunlar da seçilmesi için yeterli olur mu? Bu çok ciddî bir tartışma konusu. Sonuçta Mansur Yavaş’ın, eğer aday olacaksa bir şekilde HDP oylarını da almaya yönelik birtakım stratejiler ve taktikler saptaması bence kaçınılmaz. Bunu nasıl yapar? Yapar mı? Açıkçası bilmiyorum. Ama yapmadan, onları yok sayarak aday olup seçilebileceğini düşünüyorsa bence yanlış yapıyor demektir. Sanmıyorum, eğer aday olursa bir şekilde HDP seçmeninin oylarını almaya yönelik bir şeyler yapmak isteyecektir diye düşünüyorum.

Bekir Şahin diyor ki: “Eğer Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Mansur Yavaş arasında kalırsa tercihini İmamoğlu’ndan yana kullanacaktır. Ne dersiniz?” Bana da sanki öyle geliyor, dün de söyledim. Fakat burada Masa’daki diğer partileri de düşünmek lâzım. Öyle bir durumda diğer partilerin tercihi ne olacaktır onu da düşünmek lâzım. İYİ Parti’nin çok fazla Mansur Yavaş lehine konuştuğu da düşünülürse, onun aday olma ihtimâlinin çok ciddî bir şekilde gündemde olduğu ortada. Bir de tabiî ki en büyük gücünü kamuoyu araştırmalarından alıyor. Şu hâliyle net bir şekilde önde gözüken bir ismi yok saymak, siyâseten çok gerçekçi olmayacaktır.

Alper Demirbaş diyor ki: “Tüm artılar ve eksiler göz önüne alındığında, iyi bir seçim stratejisiyle en uygun aday İmamoğlu. Cumhurbaşkanlığı yardımcıları ile birlikte açıklandığı takdirde ilk turda farkı kazanması yüksek ihtimal.” Evet, siz öyle düşünüyor olabilirsiniz. Başkaları da başka türlü düşünüyor. Dün zâten İmamoğlu’nu bayağı bir konuştuk bu açıdan. 

Gürkan Ergin: “Kılıçdaroğlu’nun hitâbetine çok eleştiri var ve kaybettirecek etmenlerden biri olarak kabul ediliyor. Ancak Mansur Yavaş’ın bu konudaki becerilerine pek şâhit olmadık.” Evet, bu doğru. Hitâbet anlamında bakacak olursak herhalde sıralamayı şöyle yapabiliriz: Ekrem İmamoğlu, Meral Akşener, Mansur Yavaş, Kemal Kılıçdaroğlu. Benim görüşüm bu yönde. Mansur Yavaş’ın iyi bir hatip olduğuna dâir elimizde çok fazla bir veri yok. Zâten hitâbet denilince akla siyâset geliyor. Mansur Yavaş çok siyâsî şeyler konuşmadığı için, onun böyle bir hitâbet yönünü çok fazla göremedik.

Esra Duran diyor ki: “Altılı Masa’nın adayını değil, projelerini, vaatlerini duymak istiyoruz. Ancak Masa ile ilgili dedikodu kazanı dışında bir şey kaynamıyor ve vatandaş Masa ile ilgili medya dedikodusu öğreniyor sâdece.” Öyle; ama Kasım sonunda hükûmet programı ya da iktidar programının açıklanacağı da söyleniyor. Bilemiyorum. Birtakım komisyonlar çalışıyorlar ediyorlar. Bir şeyler şekilleniyor muhakkak. Ama çok aceleye getirmiyorlar, onu da biliyoruz. Aceleye getirmiyorlar, ama seçime de çok fazla bir şey kalmadı. Açıkçası Altılı Masa’nın performansından şikâyetler çok da haksız değil.

Pınar Ekidir diyor ki: “Benim anlayamadığım, ‘Mansur Yavaş aday olmazsa oy vermem, İmamoğlu aday olmazsa oy vermem’ diyenler neyin kafasını yaşıyor? Var mı böyle bir lüksümüz muhâlif seçmen olarak?” Evet, bunu söyleyen çok, buna kızan da çok. Ama bir yandan da muhâlif seçmenin içerisinde şöyle bir şey var: “Biz de çantada keklik değiliz kardeşim. Bize de sorun. Bizim beklentilerimizi de dikkate alın” yaklaşımı da var. Bir diğer husus da açık söylemek gerekirse, Altılı Masa bu aday meselesini o kadar uzattı ve hiçbir şey üretmedi ki… sürekli yaptıkları açıklamalarda, “Bizim adayımız 13. Cumhurbaşkanı olacak. Seçim târihi açıklanır açıklanmaz adayımızı açıklayacağız” demenin dışında bir şey yapmadıkları için, bu sefer kendini muhâlif olarak gören seçmen, iş başa düştü diyerek aday tartışması yapıyor. Böyle bir durum var. Onu özellikle söylemek lâzım.

Mehmet Uysal diyor ki: “Geçenlerde Prof. Ali Çarkoğlu’yla seçmen tercihleri gibi konularda bir sohbet yapmıştınız. Seçimler hakkında en tutarlı yorumları ben ondan dinlediğimi düşünüyorum. Mansur Yavaş’ı Sayın Cumhurbaşkanı’nın darmaduman edeceğini söylemişti ve tezlerinde oldukça iknâ ediciydi. Sayın Yavaş’ın sessizliği kamuoyu açısından onun bilinmezliğini artıran bir davranış; ama seçim esnasında çoğunluk bilinmeze oy vermeyi tercih etmeyebilir. Ayrıca Sayın Yavaş’ın o vakte kadar Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ‘paramparça’ –tâbir Ali Bey’in tâbiridir– edilmesi de söz konusu üstelik.” Evet, bu sessizliğin işe yaradığı yerler var. Ama bir yerden sonra sessizliğin sona ermesi gerekiyor. Anladığım kadarıyla bu sessizlik hâlinin nedeni, Mansur Yavaş konuşarak aday olma ihtimâlinin üzerine çarpı atılmasını istemiyor. Ama o sessizlik hâli bize şunu da gösteriyor: Aday olursa ne konuşacak peki? Bu konuda elimizde çok da veri yok. Dolayısıyla böyle bir yerden sonra, artık bu sessizliğin bitmesi gerekiyor. Aday olmasa da siyâsî konularda bir şeyler söylemesi gerekiyor bana göre. 

Can Bey demiş ki: “2014 seçimlerinde usûlsüzlükler yaşanmışken ardından gidemeyen Mansur Bey mi? Yoksa 2019’da çalınan seçimi söke söke alan Ekrem Bey mi?” Bu, işin bir boyutu. Bence de 2014 seçimini Mansur Yavaş kazanmıştı. Orada kaybetti. Açıkçası, elimde bir kanıt filan yok ama, ben de Can Bey gibi düşünüyorum. Geri alabilir miydi? Onu bilmiyorum. Ama o seçimi kazanmış olmasına rağmen kaybetmiş olduğunu düşünüyorum. Ekrem İmamoğlu’nun da ikinci seçimi çok daha açık farkla almış olmasının onun için çok artı olduğu ortada. Ama unutmayın ki olay sâdece oya sâhip çıkma olayı değil. Tabiî ki o önemli bir şey. Onu bir yere yazmak lâzım. Ama onun dışında, 50+1 oyu alabilmek için toplumun farklı kesimlerini de iknâ edebilmek gerekiyor, bu anlamda Mansur Yavaş’ın Ekrem İmamoğlu’na göre avantajlı olduğu yerler de var, dezavantajlı olduğu yerler de var. Bu sizin söylediğiniz husus tabiî ki önemli bir not. O notu da düşmek lâzım. 

İbrahim İçöz diyor ki: “Aday açıklandıktan sonra Altılı Masa boşa düşer diye düşünüyorum. Her aday kendi yönetimini ve ekibini oluşturmak isteyecektir.” Böyle olacağını sanmıyorum İbrahim Bey. Adayı belirledikleri anda, adayın kimlerle nasıl çalışacağı üzerinde kafa yoracaklardır. Adayın bunu kabul etmemesi diye bir seçenek olacağını sanmıyorum açıkçası. Yani diyelim ki Mansur Yavaş’ta karar kıldılar; ama dediler ki: “Cumhurbaşkanı yardımcıları şunlar olacak, bakanlar bunlar olacak”, Mansur Yavaş da “Evet, adaylık teklifinizi kabul ediyorum; ama ben ekibimi kendim seçerim” derse ne olur? O seçimi kazanamaz. Çünkü bu partiler çalışmazlar etmezler. Daha baştan kaybedilmiş bir seçim olur. Şu olabilir belki: Aday başta evet der, ama sonra bir şekilde, özellikle seçimden sonra bir şeyler yapmak isteyebilir. Ama böyle bir lüksü olacağını sanmıyorum. Altılı Masa’nın daha uzun bir süre, kazanmaları hâlinde seçimden sonra da –ki kaybederlerse Altılı Masa’nın bir anlamı kalmayacaktır; o zaman işin rengi değişir, dağılır–, ama kazanırsa dağılmayacaktır. 

Ahmet Elden: “Mansur Yavaş, sol ve Kürt seçmenden oy alabilir mi?” demiş. Bunu daha önce de konuştuk. Alamaz gibi duruyor; ama almak istemesi gerekir diye düşünüyorum. Bu konuda ne yapabilir? İşte o zaman ekibi vs. bütün bunlar önemli olacak. 

Elif Nur Hayta: “Herkesin her konuda konuştuğu ve gerginlik yarattığı bir ortamda, sessizliğiyle huzur veren biri daha câzip bence. Bizim gibi 20 yıllık kavgadan yorgun düşenler için tek alternatif kendisi.“ Evet, buna da bir şekilde değindik. İnsanlar gerçekten sâkin birisini tercih edebilir; ama Türkiye gibi politizasyonun bu kadar yüksek olduğu bir yerde bu tür insanların çoğunluğu oluşturduğuna açıkçası emin değilim. 

Zafer Yılmaz diyor ki: “Son zamanlarda rüzgârın AKP lehine estiğinin söylenmeye başlamasının gerçekçi olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa bu psikolojik bir taktik mi?” Bu konuda dün bir yayın yapmayı düşündüm. Sonra İmamoğlu yayını yaptım. Ben bunun bir haklılık payı olduğu kanısındayım. AKP’nin lehine birtakım rüzgârlar esiyor olmasının birtakım karşılığı var. Bu, AKP’nin başarısı, attığı adımlar, yaptığı hamlelerle bir ölçüde ilgili. Örneğin devlet eliyle birtakım imkânlar dağıtmak olabilir. Ama esas olarak muhâlefetin yeteri kadar dinamik olmamasıyla ilgili olduğu kanısındayım. Örneğin Altılı Masa 15 günde bir toplanacakken, 45 gün sonra toplanabilecek ve o zamâna kadar da birlikte pek bir şey yapmıyorlar, yapmayacağa da benziyorlar. Dolayısıyla iktidârın lehine doğru bir rüzgârın olması hâlinde, burada rüzgârı estirenin iktidârın kendisinden ziyâde muhâlefet olduğu kanısındayım. Bu iddiayı çok fazla yabana atmamak lâzım. Muhâlefetin bunu ciddî bir şekilde gündemine alıp değerlendirmesi ve kabaca “kendisine çekidüzen vermesi” gerekiyor.

Samet Yazıcı diyor ki: “Mansur Yavaş, tâbiri câizse ‘er meydanına çıkınca’ gerçekten Erdoğan karşısında çâresiz kalır mı? Bana Erdoğan’ı abartıyormuşuz gibi geldi.” Evet, Erdoğan’ı abartıyor muhâlefet, çok abartıyor. Özellikle bugünkü Erdoğan’ın dünkü kadar güçlü olmadığını görmüyor. Ama her halükârda, çok büyük devlet imkânlarına sâhip olan ve çok deneyimli bir siyâsetçi var karşımızda. Dolayısıyla abartmamak lâzım; ama belli anlamlarda hâlâ bir gücü olduğunu da kabul etmek lâzım. Çâresiz kalır mı? Kimsenin çâresiz kalacağını sanmıyorum. Aslında çâresiz olan Erdoğan. Erdoğan’ın çâresiz olduğunu gördüğü andan îtibâren karşısındaki aday psikolojik üstünlüğü ele alır. En önemli sorun da ekonomi. Erdoğan, ekonomik sorunları şöyle geçiştiriyor: “Evet, enflasyon diye bir sorunumuz var. Ama onu da halledeceğiz” deyip, daha fazla bir şey söylemiyor. Ama vatandaş için bu o kadar basit bir olay değil. İşte muhâlefet, muhâlif adaylar bu konunun sâhibi olurlarsa, ekonomik kriz konusunu çok ciddî bir şekilde işlerlerse, inisiyatifi büyük ölçüde ellerine alırlar diye düşünüyorum.

Yeşim Miller diyor ki: “Toplumun alt kesimlerinin her birine aynı mesâfede olduğunu bildiğimiz ve de seçim gecesi davranışlarıyla kendisini fazlasıyla ispatlamış hazırda bir aday varken, Mansur Yavaş’ın adaylığı tartışılır.” Evet, Ekrem İmamoğlu varken diyorsunuz Yeşim Hanım. Dün Ekrem İmamoğlu konuştuğumuz için bunu çok da fazla deşmeyelim; ama şu hâliyle bakıldığı zaman Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş birçok benzerlikleri ve farklılıklarıyla özellikle muhâlif seçmenin, ama tabiî ki iktidârın da gündeminde ve sürekli değişik açılardan değerlendiriliyor. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz. Dün İmamoğlu’nu konuştuk. Bugün de Mansur Yavaş’ı konuşmaya çalışıyoruz. 

“Erdoğan gibi kazanan birinin karşısında en mantıklı aday İmamoğlu’dur. Mansur Yavaş’ın geçmişindeki Melih Gökçek karşısında seçimi kıl payı bile olsa kaybetmiş olması bir dezavantaj bence.’’ Ama sonra kazandı, onu da kabul etmek lâzım. Tabii Ekrem İmamoğlu’nun ilk girdiği büyük seçimi kazanmış olması, hattâ iki kere üst üste kazanmış olmasının onun en büyük artısı olduğunu da kabul etmek lâzım. 

Ahmet Elden diyor ki: “Diyelim ki Mansur Yavaş başkan oldu. Türkiye tam demokratik bir devlet olur mu? Mansur Yavaş’ın MHP’li kimliğini unutmamak gerek.” Demokrasi konusu, evet, Türkiye’nin en önemli sorunu ve bütün adaylar için farklı farklı şekillerde bu konuda sorgulama ihtiyâcı var. Mansur Yavaş’ın –ülkücü diyelim, MHP’li değil artık– ülkücü kimliğinin, ülkücülüğün demokrasiyle ne ölçüde bağdaştığı meselesi ayrı bir tartışma konusu. Ama unutmayın ki Altılı Masa’nın en önemli ikinci partisi, yani İYİ Parti de ülkücü hareketten, MHP’den kopmuş insanların başını çektiği bir hareket. Dolayısıyla işler iyice karışıyor. Yani İYİ Parti varken Mansur Yavaş’ın sâdece ülkücülüğünü sorgulamak çok hakkaniyetli bir tavır olmaz. 

“Mansur Bey hakkındaki en büyük sıkıntı, kendisini kutsadığı sessizliği. Çünkü ne yapacak veya hangi konuda ne düşünüyor bilmiyoruz. AB konusunda, Kavala, Demirtaş hakkında ne düşündüğünü bilmiyoruz.” Evet, bilmiyoruz. Kolay kolay da öğreneceğe benzemiyoruz. Kavala ve Demirtaş’ın bir an önce özgürlüklerine kavuşması için kolları sıvayacağına çok emin değilim açıkçası. Umarım yanılıyorumdur. AB konusu zâten bambaşka bir olay. Çok isteseniz bile zâten artık Türkiye büyük ölçüde o raydan çıkmış durumda. 

Mete Coşkun diyor ki: “Kimse siyâseti 7/24 tâkip etmiyor. %50 çok ciddî bir oran. O yüzden başkan adayının ideolojiye sâhip olsa bile ideolojiler üstü olması gerekiyor. Belediye başkanları ondan daha çok teveccüh görüyor.” Evet, bu önemli bir bakış.

“Mansur Yavaş Ankara’da seçildiği zaman HDP seçmeninden hiç mi oy almamış? Bilmediğimden soruyorum.” Aslında bunu bilen çok fazla kişi yok zâten. Ama bence almıştır. Bunu ölçmenin imkânı yok.

Ali Erkan Öcal diyor ki: “Amaç, kimseyi dışlamayacak, her kesimden oy alıp kazanabilecek bir isim olması. Gerisine sonra bakılır.” Evet, Brezilya seçimiyle ilgili edilen o lâf –aktarmıştım– çok güzel lâftı: “Cennetin kapılarını açmak için değil, cehennemin kapılarını kapatmak için bu seçim” demişti. Evet, “Önce seçimi kazanalım” perspektifinin çok daha fazla öne çıktığını görüyoruz. Bu anlaşılır bir durum. Ama seçimi kazandıktan sonra ne olacağını da konuşmamak çok gerçekçi olmaz. 

Ülkü diyor ki: “Daha dışarıdan bakarsak, Mansur Yavaş aşırı sağ sayılmaz mı? Neden bu konuşulmuyor hiç?“ Aşırı sağ sayılmaz. Yani belki bir zamanlar öyleymiş ülkücü hareketin içerisinde; ama uzun bir süredir böyle bir görüntü vermiyor, vermemeye çalışıyor. Ama ülkücü kimliğini de geçmişini de en azından reddetmiyor. Böyle bir durum var. 

Bir izleyicimiz diyor ki: “Mansur Bey konuştukça oy oranı düşecektir. Özer Sencar’ın söyledikleri çok doğruydu. Ekrem Bey aday olduğu takdirde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmadan bir seçime girilecek. Kemal Bey de Muharrem İnce gibi taktiksel hatalar yapıyor.” Sonuçta bu izleyicimize göre bütün adayların hepsinin çok ciddî dezavantajları var. Evet, bardağın dolu tarafları ve boş tarafları. Her adayın bardağında dolu ve boş taraflar var. Bu söylenenler büyük ölçüde doğru olabilir. İşte burada Altılı Masa’nın liderleri herhalde bütün bunları düşünüp ona göre karar vereceklerdir.

Oya Hanım demiş ki: “Mansur Yavaş’ın bu kadar çok adının geçmesi size de garip gelmiyor mu? Karizma, demokratlık, belâgat vs. gerekmiyor mu?” Adının çok geçmesi kendisinden kaynaklanan bir şey değil. Daha çok kendisi dışında çevreler adını çok geçiriyorlar. Herkesin farklı farklı beklentileri var tabiî ki. Ama büyük bir kısım, daha çok oy alır diye adını çok geçiriyorlar ve kamuoyu araştırmalarında en çok onun oy alıyor görünmesi, insanların büyük bir kısmına yetiyor — öyle diyebiliriz.

Samet Yazıcı: “Mansur Yavaş’ın, Kılıçdaroğlu’nun ‘Yanımda mısınız?’ çağrısına ‘Yanındayım’ diye tweet atması, sizce kendisini daha CHP’li yaptı diyebilir miyiz? Yani ‘ülkücü birisi Kürtler’den oy alamaz’ söylemi haksızlık sanki.” Şimdi, o “Yanımda mısınız?” çağrısına, “Yanındayım” demeseydi ne olurdu? Bir de onu düşünün. Onu bir anlamda, Kemal Kılıçdaroğlu hepsine metazori yaptı. Yani onlara bir şey dayattı. Mansur Yavaş’ın da buna “Evet” diye cevap vermesi –çünkü kendisi CHP’den seçilmiş ve CHP’li bir belediye başkanı– çok doğaldır. Ben açıkçası –tabiî ki büyük ölçüde doğru ama– “Kürtler’den oy alamaz” sözünün tamâmen doğru olduğu kanısında değilim. Önemli olan HDP seçmeninin, Erdoğan’sız bir Türkiye isteyip istemedikleri olacak. “Bize ne?” derlerse oy vermezler. Ama “Ne olursa olsun bir an önce Erdoğan gitsin” diyecek olanlar herhalde Mansur Yavaş’a oy vereceklerdir. O da herhalde bunu düşünüyordur. 

Evet, Özgür Aydın da 2014 seçimlerini hatırlatıyor ve İmamoğlu’nu kıyaslıyor. Onu yapan çok var. Ondan demin de bahsettik. 

Erkan Sevim: “Kılıçdaroğlu adaylığını bence çoktan açıkladı. Sözlü değil; ama hareketleriyle açıkladı.” Evet, öyle gözüküyor. Ama olacak diye bir şart yok. Henüz Altılı Masa adayı saptamadı. Son an geldiğinde Kılıçdaroğlu birçok nedenle, özellikle de kazanmasının riskli olduğunu görmesi durumunda adaylık iddiasından vazgeçebilir. Onu zâten konuşuyoruz. Normal şartlarda adayın Kılıçdaroğlu olmasını hepimiz bekliyoruz. Ama o bir şekilde adaylıktan vazgeçerse, o zaman İmamoğlu mu Mansur Yavaş mı olur diye konuşuyoruz.

Doğan Can Heperler: “Gerçekten ben mi anlayamıyorum? Mansur Bey’in belediye başkanlığında dişe dokunur ne icraatı oldu? Ne yaptı Allah aşkına?” Ankaralılar daha iyi biliyorlardır; ama en azından şeffaflık konusunda attığı adımlar var. Birtakım tartışmalı konular da var tabiî ki, ama şu âna kadar genellikle iş yapan bir başkan, şeffaf bir belediye başkanı imajı öne çıkıyor. Haksızlık yapmayalım. Ama somut olarak neyi ne yaptı diye sorarsanız, Ankaralı olmadığım için benim söyleyecek çok fazla bir şeyim yok. 

Rüçhan diyor ki: “Altılı Masa ortak adayı çıkartamaz. Onun için çoklu aday olacak” diyor. Sanmıyorum. Altılı Masa bir adayı çıkartacaktır. Yoksa bunca zaman o Masa’yı boşuna toplamış olurlar. Çoklu aday seçeneğinin olacağını sanmıyorum. Çoklu aday baştan havlu atmak anlamına gelir bana göre.

“Önce seçimi kazanalım da, seçimi ne için kazanacağız? Düzen aynen devâm edecek ve demokratlar, Kürtler aynı şekilde hırpalanacaksa, ben seçimi kazanmış mı olacağım?” Evet.

“Sizce Mansur Yavaş bugün ne kadar ülkücü?” Zor bir soru. Kendisine de herhalde bunu sorsak biraz zor cevap verir. Ülkücülüğünü biliyoruz; ama kendini ülkücülükle sınırlamak istemeyecek kadar gerçekçi bir siyâsetçi olduğunu söyleyebilirim. 

Ozan Aydoğan diyor ki: “Brezilya ve Şili’de sol ya da merkez sol adayların seçimi kazanması; ama Macaristan’da eski Orban seçmeninin aday yapılması ve hüsranla sonuçlanması Türkiye için de bir şey söylemiyor mu?” Söylüyor olabilir; ama Türkiye bir Brezilya ve Şili değil, Macaristan da değil. Dolayısıyla birtakım benzetmelerin anlamı olsa bile, Türkiye kendi başına bambaşka bir ülke. Onun için birebir eşitlemek doğru değil. Yani normalde solcu bir adayın, sol kimlikli bir adayın ortaya çıkmasını şahsen ben de çok isterim. Ama kazanıp kazanmayacağı sorusunu sorarsanız, Türkiye’de yaşayan, bu ülkenin vatandaşı olan bir gazeteci olarak bunun çok kolay olmadığını da söylemek durumundayım. Temennîlerle bu iş olmuyor diyelim. 

Bir izleyicimiz diyor ki: “Cumhurbaşkanı olmak için belediye başkanlığı yapmış olmalı gibi bir düşünceden sıyrılmak gerekiyor.” Evet, bence de. Ama Erdoğan örneğinde de olduğu gibi belediye başkanlarının da cumhurbaşkanı olabildiğini gördük. 

Erdoğan Dursunoğlu: “Aday belirlenmesi için dijital platformlarda oylama yapılamaz mı? Cumhurbaşkanı adayını da belirlemek genel başkanların inisiyatifine mi bırakılmalı?” Artık orayı geçtik. Yani bunu konuşmak için çok geç. Belki bir sonraki seçim için diyelim. Ama artık o adayı Altılı Masa saptayacak. Onu kabul etmek lâzım.

Mehmet Şahin: “Mansur Yavaş iyi aday, ama kampanya döneminde ne yapacak çok merak ediyorum. Meselâ Kürt sorunu konusunda ne diyecek? LGBTİ+ konusunda muhtemelen ne diyecek?” Yani LGBTİ+ konusuna gireceğini sanmıyorum açıkçası. Kürt sorununa bir şekilde değinmek zorunda kalacaktır. 

Selahattin Akyüz: “Israrla HDP’li veya Kürtler’in yorumlarını es geçiyorsunuz” demiş. Çok ilginç. Nedense birileri de bana ısrarla, “Her yayında muhakkak HDP, Kürt diyorsun” diye lâf atıyor. Şimdi de böyle bir yorum var. Takdiri size bırakıyorum. Yani böyle bir şey yaptığımı sanmıyorum. Çünkü bakıyorum önümdeki yorumlara, okuduğum yorumları arkadaşlar siliyorlar. Dediğiniz türden bir şey görmedim. Ama yani bilmiyorum. Belki de haklısınızdır; ama hakîkaten görmedim yani. Okuduğum her şey silinmiş.

İbrahim Ersek diyor ki: “Seçimlerin muhâlefet tarafından kazanılması için maalesef popülist yaklaşımlarda da bulunulması gerekiyor. Halkın gelecekten umudu yok. Umudu olanlar sâdece iktidâra yakın kişiler.” Evet, bu popülizm tartışması çok önemli bir tartışma. Yapılır mı yapılmaz mı? Nereye kadar yapılır? Bu konular dünyada da çok tartışılıyor. Sağ popülizme karşı sol popülizm önerenler var. Solun popülizmden uzak durmasını isteyenler var vs.. Türkiye’de böyle tartışılmıyor ama. Türkiye’de “Popülizm yapalım mı yapmayalım mı?” diye tartışılmıyor. Türkiye’de daha biz adayın kim olacağını bulamamış durumdayız muhâlefet için. Dolayısıyla önce adayı bulacağız, ondan sonra o adayın popülist birtakım politikalar seslendirip seslendirmeyeceğine bakacağız.

“Mansur Bey ve Kemal Bey’in demokratlığını karşılaştırır mısınız?” Benim gözümde tabiî ki Kemal Kılıçdaroğlu. Daha sola yakın olduğu için, bu benim kişisel görüşüm. Daha demokrasiye yakın. Bunun dışında bir şey söylememi beklemeyin. Ama bu benim görüşüm. Benim görüşümün de toplumda çok egemen olmadığını biliyorum. 

Evet, son bir soruyla bitirelim: “Ya muhâlefet seçimi kaybederse?” Evet, bu soruyu sordum ve burada noktalıyorum. Gelecek nasıl olur bilmiyorum. İyi olmaz diyelim ve burada bitirelim. 

Bir soru daha var: “Mahir Ünal olayını Kılıçdaroğlu neden Cumhur İttifâkı’nı bozmaya yönelik olarak kullanmıyor acaba?” Bunu kullanamaz ki zâten. Yani kendisi zâten, “Affımı ricâ ediyorum” demiş birisinin üzerinden ne yapabilirsiniz ki? Onun Cumhuriyet aleyhine sözlerini mi kullanacaksınız? Zâten o sözler yüzünden görevinden el çektirilmiş birisi var. Dolayısıyla oradan muhâlefete çok ekmek çıkacağını sanmıyorum. 

Evet, sorularınızla, yorumlarınızla Mansur Yavaş’ı konuştuk. Çok verimli bir yayın oldu. Çok teşekkür ediyorum. Dün Ekrem İmamoğlucu’yduk, ondan önce Kılıçdaroğlucu’yduk, şimdi Mansur Yavaşçı olduk. Bakalım bundan sonra ne diyecekler? Ama biz, her şey bir yana, gazeteciyiz. Dolayısıyla işimizi yapmaya çalışıyoruz ve bunun için de sizlerin desteklerine ihtiyâcımız var. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.