Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Bitmek bilmeyen “yeni bir Kürt açılımı başlıyor” spekülasyonları

Ruşen Çakır, anayasa değişikliği görüşmeleri kapsamında AKP heyetinin HDP’yi ziyaret etmesinin ardından başlayan tartışmayı değerlendirdi. Çakır, AKP Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Ali Cevheri’nin “HDP’ye gidilmesi değil, gidilmemesi abes” sözlerini de yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Anayasa değişikliği görüşmeleri kapsamında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve AKP’li grup yöneticilerinin HDP’yi de ziyâret etmesi üzerine küçük çaplı bir tartışma yeniden başladı. Burada AKP’nin yaptığı, aslında başkalarına yönelttiği suçlamaların aynısını kendisi yaptı. Burada samîmîyetsizlikle eleştirildi, birçok kişi bunu yaptı. Yani: “Siz HDP’ye hem bir taraftan terör örgütünün uzantısı diyorsunuz, kapattırmak istiyorsunuz; ama diğer taraftan kendisiyle anayasa görüşmesi yapıyorsunuz” şeklinde eleştiriler. Ya da: “Altılı Masa’ya ‘Yedili Masa’ diyorsunuz; ama sonra kendiniz de HDP ile görüşüyorsunuz” türünde eleştiriler ya da polemikler yapıldı. Ama bunun da ötesine gidenler oldu. “Yeni bir Kürt açılımı mı tezgâhlıyor Erdoğan? Onun hazırlığını mı yapıyor?” denildi. Bu konuda değişik çıkışlar oldu; ama en açık ve netini Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ yaptı. Dün sosyal medyada şöyle dedi: “Son iki aydır, Erdoğan’ın PKK/HDP ile yeni bir ‘Açılım Süreci’ne girdiğini görüyoruz. Önümüzdeki günlerde sözde İslâmî gerekçelerle kimlerin yeni açılım sürecine destek verdiğini de göreceğiz”. Şimdi, “iki aydır” diyor, iki aydan neyi kastediyor? Belki Erdoğan’ın son yaptığı Diyarbakır ziyâretini de kastediyor. Orada birtakım şeyler söylemiş olmasını da kastediyor olabilir. Ama Türkiye’de bir süredir, son iki üç yıldır arada sırada sürekli gündeme getirilen bir husus bu; “Erdoğan yeniden bir Kürt açılımı mı yapacak? Yapması bekleniyor” şeklinde yorumlar, spekülasyonlar yapılıyor. Şimdi onun– yeni bir versiyonunu görüyoruz. Burada tabiî ki HDP grubunu Meclis’te ziyâret etmekle bu iş alevlendi. Daha bir süre süreceğe benziyor.

Burada tabiî şöyle bir husus da var: AKP’nin içerisinden farklı sesler çıktı. Örneğin Mehmet Metiner, “HDP’yi ya muhâtap alalım ya da almayalım. Artık adını koyalım” dedi. Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Ali Cevheri, “HDP’yi ziyâret etmemek yanlış olur. Çünkü yasal bir parti” dedi. Buna benzer başka, bunun yanlış olduğunu söyleyen ya da îmâ eden tam açıkça söyleyemiyorlar Erdoğan’dan korktukları için–, ama bunu bir şekilde îmâ edenler de oldu. Erdoğan’ın ve AKP’nin HDP konusundaki politikasının belli olduğunu sanıyoruz ve bu yapılanın o politikaya aykırı olduğunu düşünüyoruz. O yüzden biraz kafalar karışık. Ama ben Erdoğan için o kadar sorun olduğunu düşünmüyorum. Onu birazdan anlatacağım. Bence Erdoğan, bu konuda belirsizliklerden yararlanıyor, istifâde ediyor. 

Şimdi kimileri her vesîleyle, en ufak bir şeyde –meselâ Erdoğan bir danışmanını rapor hazırlasın diye güneydoğuya yolladığında–, “Yeni bir açılım süreci mi başlayacak?” diyorlar. Erdoğan bir şey söylediğinde yine benzer bir şey oluyor ya da Kürt hareketinin içerisinden biraz değişik bir iki ses çıktığında, oradan hareketle, “Tekrar AKP ile HDP yakınlaşıyor mu?” şeklinde rivâyetler oluyor. Burada farklı farklı kişiler tarafından bu çıkarılıyor. Birincisi, bunun olmasını isteyen, en azından bir şeyler yapılmasını isteyen, bir açılım olmasa bile Kürtler’i, Kürt seçmeni doğrudan karşıya alıcı politikalardan uzaklaşılmasını isteyenlerin başında AKP’nin Kürtler’i geliyor. Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi’nde çok sayıda Kürt milletvekili, birtakım yöneticiler var. Aynı zamanda da güneydoğuda bayağı bir örgütlülüğü var. Sâdece güneydoğuda değil, batıdaki Kürtler içerisinde de AKP’nin belli bir oy oranı var ve batıdaki parti yönetimlerinde belli ölçülerde Kürtler’in olduğunu da biliyoruz. Bu kişilerin büyük bir çoğunluğu Kürt kimliğinin reddini kabul etmeyen kişiler. Ama bir şekilde AKP içerisinde siyâset yapmayı sürdürüyorlar ve onlar genellikle şöyle bakıyor: Son dönemde MHP ile girilen ilişkiyi geçici olarak görüyorlar. Bir şekilde Erdoğan’ın dereyi geçtikten sonra MHP’den kurtulacağını ve gerçek kimliğine kavuşacağını düşünüyorlar ve o gerçek kimliğin içerisinde yeniden Kürt sorununu çözme arayışlarının öne çıkacağını düşünüyorlar. Daha doğrusu temenni ediyorlar ya da kendilerini ve destekçilerini böyle iknâ ediyorlar. Onların her vesîleyle, en ufak bir işârette, en ufak bir ışıkta hemen bunu çok ciddî bir şekilde köpürttüklerini görüyoruz. “Bakın, şu oluyor, şu olacak” vs. şeklinde, bir açılım, açılım olmasa bile, sempatik olmasa bile daha empatik bir yaklaşım, Kürtler’i karşısına almayan bir yaklaşımı hep istiyorlar, teşvik etmeye çalışıyorlar. Ama bir yandan da çok açık söylemek gerekirse Erdoğan’dan çekiniyorlar, korkuyorlar, sesleri de çok güçlü çıkmıyor. HDP’yi ziyâretten hareketle bu kişilerin bir cesâret kazandıklarını gördük. Çünkü Bekir Bozdağ ve grup yöneticilerinin Erdoğan’ın haberi olmadan, bilgisi ve belki de teşviki olmadan o ziyâreti yapmayacaklarını biliyorlar. Dolayısıyla bu ziyâret, amacı ne olursa olsun, tabiî ki sembolik olarak önemli — onu kabul etmek lâzım. Bu ziyâretten hareketle seslerini tekrar çıkartmaya başladılar. Meselâ Metiner dedim, Mehmet Ali Cevheri dedim, Orhan Miroğlu da benzer şeyler söyledi. Herhâlde yerel düzeyde siyâset yapan başkaları da bunu çok ciddî bir şekilde pazarlıyorlardır güneydoğuda. “İşte, görüyorsunuz, artık eskisi gibi değiliz” şeklinde şeyler söylüyorlardır. Dolayısıyla birinci sırada AKP’nin Kürtler’i geliyor. 

İkinci sırada AKP’li olmayan, ama HDP’li de olmayan Kürtler var. Bunların sayıları çok önemli olmayabilir; ama belli bir etkileri de var. Özellikle güneydoğuda orta sınıfta ya da üst orta sınıfta böyle çok kişi var. Yani şunu istiyorlar: “Keşke AKP Kürt meselesinde bu kadar agresif bir tutum takınmasa. Eskisi gibi açılım yapmasa da olur; ama en azından ılımlı ilişkiler sürdürse” diyen, gözleri Ankara’da olan, ama ayakları da güneydoğuda olan, Diyarbakır’da, Batman’da, Mardin’de olan insanlar var. Bunların kimileri birtakım küçük Kürt grupları içerisinde yer alıyor, kimilerinin de kendi bağımsız kimlikleri var — iş insanı olabilir, serbest meslek sâhibi olabilir. Onların istediği, aslında HDP ile AKP arasında bir yakınlaşma; yani HDP’yi Kürt konusunda çok daha sert –bu anlamda sert– AKP’yi de ilgisiz görüyorlar. Bunların bir yerde birleşebileceği bir orta yol arayışında olan kesimler var ve onların da en çok baktığı tabiî ki Erdoğan ve iktidar partisi. Oradan atılmasını bekledikleri birtakım adımlar var ve Meclis’teki bu HDP ziyâretinden çok memnun oldukları belli. Bunların bir kısmı AKP’de siyâset yapmaya niyetli. Diyelim ki önümüzdeki seçimlerde belki aday olmak istiyorlar, milletvekili adayı olmak istiyorlar. Ama AKP’nin şu hâliyle bunu yapmak onlara biraz ters geliyor. Birazcık AKP’nin, Erdoğan’ın bir şeyleri yapıyormuş gibi yapmasına ihtiyaçları var. Dolayısıyla bunlar da bu tür küçük hamleleri çok büyük, aslında çok derin, çok uzun vâdeli bir programın bir ilk adımları gibi göstermeye çok teşneler.

Tabiî son sırada da AKP karşıtları var. Demin Ümit Özdağ örneğini verdik. Ümit Özdağ’ın AKP’ye ne kadar karşıt olduğu tartışılır; ama bu konuyu, HDP meselesini, Kürt sorunu meselesini kendisine bayağı bir propaganda malzemesi yaptığını biliyoruz. Bu konudaki tam bir inkâr politikasını en güçlü şekilde seslendirmeye çalışıyor. Ama başkaları da var bu konuda bekleyen. Bunların bâzıları HDP ile arası çok da kötü olmayanlar. Böyle ilginç bir durum var. AKP’nin Kürt sorunu konusunda ve HDP konusunda tereddütlü olmasını bir siyâsî malzeme olarak kullanmak isteyenler var ve bunu da kullanıyorlar. Daha önce bunun örneklerini nerede gördük? Yerel seçim öncesi Abdullah Öcalan’ın mesajı, Osman Öcalan’la Kürtçe televizyondaki röportaj örneklerinde gördük. İşte orada bunu sonuna kadar kullandılar — ki onlar en aşırı örneklerdi. Şimdi de bahsettiğim gibi meselâ Ahmet Davutoğlu kalkıyor bir şey söylüyor ya da yine Davutoğlu ile Bahçeli’yi hatırlarsanız; Erdoğan’a “Serok Erdoğan” dendiğinde, Bahçeli’ye hemen, “Bak, ona da ‘serok’ diyorlar. Niye ses çıkartmıyorsun?” diyerek onunla bir hesaplaşmaya girmek istedi. Bu tür şeyleri, çelişkili gibi görünen durumları kullanmak istiyorlar ve onların da iki tip düşüncesi var. Birisi, seçmenin HDP alerjisi nedeniyle, Kürt sorunu alerjisi nedeniyle oy kullandığını düşünüp, Erdoğan’ı ve AKP’yi bu konuda tereddütlü göstererek oy almak isteyenler; bir diğeri de Erdoğan’ın söyleminin tutarsızlığını göstererek oy almak isteyenler. Bunların hepsinin, yani AKP’nin Kürtler’i, AKP ve HDP arasında bocalayan Kürtler ve AKP karşıtlarının her birinin Kürt sorunu konusunda pireyi deve yapmak gibi bayağı bir heyecanları var. Bunu görüyoruz.

Peki Erdoğan ne yapıyor? Erdoğan bu tür şeyleri bence seviyor, hoşuna gidiyor. Çünkü hiçbir şey yapmıyor. Ufacık şeyler, yani bir anayasa değişikliği için HDP’yi ziyâret etmek ya da Diyarbakır’da konuşma yapmak, orada Kürtler’le ilgili birtakım şeyler söylemek… bunları yapıyor, bununla yetiniyor. Ama bunun üzerinden o kadar çok şey üretiliyor ki Erdoğan’ın sanki Kürt meselesi konusunda çok ciddî adımlar attığı, atacağı, atmak istediği şeklinde bir hava yaratılıyor. Bu, Erdoğan’ın arayıp da bulamayacağı bir şey. Diğer yandan böyle bir durumda MHP ve BBP ile olan ortaklığı da riske girmiyor. Çünkü kendisini bağlayacak hiçbir şey yapmıyor. MHP’yi kızdıracak bir şey de yapmıyor diyelim, öyle diyelim. Sorulduğunda, Bahçeli, “Ne var ki bunda? En fazla anayasa değişikliği için gidildi. Bunu yapmasak olmazdı” filan deyip geçiştirecek. Ama onun ötesinde bir şey yok.

Bu arada bir not düşmek lâzım. Yeni bir Kürt açılımı rivâyetleri çıkartılıyor. Son yapılan Kürt açılımının en son ânı olan 28 Şubat Dolmabahçe görüşmesine katılıp da hâlâ AKP’de üst düzey görevde olan bir kişi vardı; Grup Başkanvekili Mahir Ünal. O da Cumhuriyet ve Atatürk üzerine söyledikleri nedeniyle MHP’ye kurban edildi, teslim edildi. Dolayısıyla şu anda, zamânındaki açılımla özdeşleşmiş herhangi bir isim kalmadı — Erdoğan dışında. Onu da not edelim ve Devlet Bahçeli’nin en büyük propaganda malzemelerinden birisinin de bu geçmişteki açılım olduğunu unutmayalım. Yani MHP ile işbirliği sürdüğü müddetçe açılımın A’sının bile olması söz konusu değil. Ama hiçbir şekilde olmayacak bir açılımın olabileceği üzerinden üretilen şeyler Erdoğan’ı fazlasıyla mutlu ediyor olsa gerek.

Peki Erdoğan ne yapacak? Kürtler’in oylarını almak için ne yapacak? Bir kere her şeyden önce elinden gelen devlet imkânlarıyla Kürt seçmene yönelik olarak oraya birtakım ekonomik paketler sunacak, meselâ konut projeleri örneğinde olduğu gibi. Önümüzdeki süreçte özellikle alt gelir grupları için belki asgarî ücrete yüksek zam, EYT’ler vs. gibi hususlarla, öğrencilerin kredi borçlarının silinmesi gibi hususlar bir yanda yapılıyor. Bir diğer yandan, Kürt meselesine sâhip çıkıyor görünümlü birtakım isimlere listelerde yer verilmesi olacak ve tahmin ediyorum önümüzdeki dönemde bölgede HÜDAPAR’ın desteğini alması da olabilir. Bu nasıl olacak? İlginç bir şey olur tabiî olursa. Henüz resmî bir açıklama yok. Ama bir yanda ülkenin batısında MHP ve BBP ile ittifak yapan AKP, pekâlâ güneydoğuda birtakım kilit şehirlerde, HÜDAPAR’ın belli bir gücü olan yerlerde onlarla da bir tür seçim ittifâkı yapabilir — ihtimal dâhilinde bu. Daha önceki dönemde en son cumhurbaşkanlığı seçiminde HÜDAPAR bildiğimiz kadarıyla Erdoğan’a destek vermişti. Şu önümüzdeki seçimde de başkanlık seçiminde muhtemelen Erdoğan’a destek verecektir. Bir ihtimal, milletvekili seçimlerinde de kendilerine bâzı kontenjanlar ayrılırsa pekâlâ AKP’ye oy isteyebilir.

Onunla yetinen, ama diğer yandan hep bir şeyler yapıyormuş gibi gözüken bir Erdoğan olacak ve tabiî ki bu arada yapabiliyorsa –onu değişik yayınlarda konuştuk ve daha da konuşacağa benziyoruz–, bir şekilde iknâ edebilirlerse Öcalan’ı kullanmak isteyecekler. Öcalan’ı kullanmak ilginç bir durum. HDP ile ilişki kurmaktan daha kolay geliyor Erdoğan’a, iktidâra. Her şeyden önce bir kere şunu düşünüyorlar: “Öcalan çok daha büyük bir otorite ve tek kişi; ama HDP sonuçta bir parti. Öcalan’ı bir şekilde iknâ edersek seçimlerde HDP oylarının bir kısmını kendi yönümüze çevirebiliriz ya da en azından muhâlefete gitmesini engelleyebiliriz” diye düşünecekler. Onun son âna kadar deneneceği kanısındayım. Ama daha önceki bir yayında da söylediğim gibi, iktidar için bunun çantada keklik olduğunu sanmıyorum. Olsaydı çoktan işâretlerini açık bir şekilde görürdük. 

Bir diğeri, daha zor olanı tabiî ki Kandil’in bu seçim sürecine iktidârın lehine ya da iktidârın aleyhine olmayan şekilde müdâhil olması. Bunu nasıl yapabilirler? %0 ihtimal değil. Uzun bir süredir bölgede, aynı zamanda Irak’ta ve Suriye’de çok ciddî operasyonlar sürüyor. Bütün bu operasyonların sürdüğü bir ortamda, bâzı durumlarda öyledir biliyorsunuz, savaşın en yoğun olduğu zamanlarda birtakım müzâkereler daha kolay olabiliyor. Pekâlâ bunu da ihtimal dâhilinde tutmak lâzım. Az da olsa ihtimâl dâhilinde tutmak lâzım. 

Son olarak şunu da söylemek lâzım: Bu tür tartışmalar eninde sonunda HDP’nin lehine hususlar. Sonuçta HDP yasal, meşrû bir parti olduğunu bu tür tartışmalarla bir kere daha gösteriyor ve meşrûiyeti bir şekilde kat kat artıyor. Şunu da görüyoruz ki önümüzdeki süreçte, bugüne kadar hep böyleydi, bundan sonra da Kürt seçmeni ve HDP’yi kaale almadan ülke yönetiminde söz sâhibi olmak kolay kolay mümkün değil. Şu anda yaşananlar da, “Yeni bir açılım mı başlıyor, başlayacak? Başlarsa şu olur” vs. gibi spekülasyonların hepsi de bu realitenin kabul edilmek istenmemesinden kaynaklanıyor. Bunu bir şekilde tüm partilerin –ki buna MHP de dâhil, buna Zafer Partisi de dâhil– kabul etmesi durumunda, o zaman bambaşka, daha normal bir ülke görebiliriz. Ama bugün îtibâriyle anormal koşullarda yaşadığımız için bu tür spekülasyonların; en ufak bir şeyde, en küçük bir sembolik hamlede bile “Açılım başlıyor” rivâyetlerinin tekrar gündemde olacağını kestirmek hiç zor değil. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.