Bu hafta içinde Ekrem İmamoğlu hakkında verilen siyasi yasak kararı ve 2 yıl 7 ay 15 günlük hapis cezası iktidarın büyük bir sıkışmışlık içerisinde olduğunu gösteriyor. Bilim dünyasında ünlü bir benzetme vardır: Köşeye sıkışan fare kaçacak yer bulamadığı takdirde onu köşeye sıkıştıranın üzerine atlar. Son bir can havliyle.
İktidar 2017’deki sistem değişikliği sonrasında sürekli destek kaybetti. Kamuoyu anketlerine de yansıyan bu durum toplumun deneye yanıla artık yeni bir dönem istediğine işaret ediyor. Değişen ve dönüşen toplum mevcut şartlara isyanını belki de en iyi şekilde 2019 yerel seçimlerinde gösterdi.
AKP’nin ya da Erdoğan’ın yeni oy kazanma ihtimalinin çok azaldığı ama bunun aynı oranda muhalefete büyük bir oy geçişi olarak tevdi olmadığı bir zaman diliminden geçtik. Bunu gören iktidar üç temel strateji izledi:
- Muhalefet partilerini ve seçmenlerini onların sahip olduğu fay hatları üzerinden bölmek.
- Muhalefet arasında yılgınlık ve umutsuzluk yaratmak.
- Mümkünse alternatif-milli bir muhalefet yaratmak.
Üçünü de dört bir koldan denediğine şahit olduk. Ancak üç strateji de seçime yedi ay kala yeterli ve istenilen sonucu üretemedi. Sıkışmışlık bu üç stratejinin de başarısızlığı neticesinde geldi. Bu, ister istemez son çare olarak başvurulabilecek dördüncü bir stratejiyi getirdi. Sopalı seçim dönemi.
Yeterli ve istenilen sonuçların alınamaması iktidarı, başta yargı ve devlet kurumları eliyle olmak üzere muhalefeti ve onun figürlerini haksız ve hukuksuz bir şekilde engellemeye mecbur bıraktı. İmamoğlu’na verilen siyasi yasak kararı ilk değil. İstanbul’un 2019 yılında alınmasında etkili isimlerden biri olan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’ydu. Ona getirilen siyasi yasak kararı sopalı seçim döneminin ilk işaretini vermişti. Kulislerden gelen bilgiler bu tür adımların farklı farklı şehirlerde daha fazla atılabileceğini söylüyor. Bunu Erdoğan’ın olası siyasi rakiplerini ve etkili figürleri yargı aracılığıyla ayıklaması olarak formüle edebiliriz.
Medyascope yazılarında bazen yer verdiğim bir örneğe ve hatırlatmaya tekrar değinmek istiyorum. Türkiye ne yazık ki Ortadoğululaştırılıyor. Tipik bir Ortadoğu siyasal rejimi ve toplum ilişkisi yaratılıyor ve yayılıyor. Her yerde işaretlerini görmek mümkün. Muhalefet ve Türkiye demokrat toplumu buna direniyor ama bu direniş siyasal bir başarıyla yakın zamanda taçlanmazsa Ortadoğululaşma hamlesinin son adımı 2023’te vuku bulacaktır.
Ortadoğu’nun tipik otoriter – ve çoğu zaman diktatöryel – rejimlerinden biri İran İslam rejimidir. Mahsa Amini eylemleri sonrası rejimin verdiği tepki – idamlar – ile nasıl bir yaklaşıma sahip olduğunu tekrar gördük. Vereceğim örnek de doğal olarak İran’dan. İran İslam rejimini ayakta tutan iki temel yaklaşım vardır: Devleti tek adamın yönetmesi ve o tek adamın kendini İslam’a dayandırarak meşru kılması. Biri olmadan diğerinin yaşayamayacağı bir rejim bu. O yüzden rejim bu ikisine asla yaklaştırmaz. Yaklaşan eğer kendinden değilse tepkisi idama kadar gidebilir. Kolaylıkla uygular.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Ancak rejim halen seçimleri gerçekleştirir. Toplumun devlet başkanını yani cumhurbaşkanını seçmesine izin verir. Çünkü meşruiyete de ihtiyacı bulunmaktadır. Cumhurbaşkanının ise yetkileri kısıtlı olsa da önemli bir gücü vardır. Bu güç özellikle toplumsal meşruiyetten gelir.
Ancak bunun bir rezervi var. Rejim, seçimlerde kimin yarışacağını bilfiil kendi belirler. Cumhurbaşkanlığı aday dosyaları arasında beğenmediklerini eler, diskalifiye eder. Rejim tarafından atanan kişilerin yönettiği ilgili kurum ve kuruluşlar aracılığıyla bu dosyalar incelenir ve tehlikeli görülenler elenir. Türkiye henüz tamamıyla bu noktaya gelmedi. Yapılanlar yargı aracılığıyla yapılmasına rağmen, bunlar henüz kurumlaşmış adımlar değil. Ama gidişat o yönde.
Ne yazık ki Türkiye’de sistemin geldiği nokta aynı iktidar mantığını ve mekanizmalarını zorluyor. Bir süredir ayıklanan siyasi figürler ve liderler görüyoruz, böyle giderse son da olmayacak. Bunun önünde sadece muhalefet durabilir. Toplumsal meşruiyet muhalefete halen önemli bir güç sağlıyor, önemli bir alan açıyor ama bunu çok daha verimli ve seri kullanması kullanmanın zamanı geldi.