Ruşen Çakır’ın izleyicilerle ortak yayını | Kılıçdaroğlu-Akşener buluşmasından neler bekliyorsunuz?

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün (27 Aralık) Ankara’da bir araya gelecek.

Görüşmenin yeri ve zamanına ilişkin bilgi paylaşılmazken, Altılı Masa’nın ortak adayının kim olacağı konusu merak edilen en önemli soru olarak yanıt bekliyor.

İzleyicilerin soru, yorum ve eleştirileriyle katıldığı yayında Ruşen Çakır yorumluyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Altılı Masa’nın iki önde gelen partisinin liderleri Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener bugün bir araya geliyor — sabah Halk TV’de bir haber olarak çıktı. Daha sonra CHP de bunu doğruladı. Ama ilginçtir, şu âna kadar saat kaçta ve nerede olacağı hakkında hiçbir bilgi yok. Ve şunu biliyoruz ki ne öncesinde ne sonrasında liderler bir açıklama yapmayacak. En azından an îtibâriyle durum bu. İlginç, esrârengiz bir olay söz konusu — her neyse. Sonuçta son günlerde çıkan birtakım tartışmaların bu görüşmede ele alınacağı varsayılıyor. Ve biz de size soruyoruz: “Bu görüşmeden ne bekliyorsunuz?” diye. Şu ânda Medyascope’un ve benim YouTube sayfalarımızdan chat bölümünden sorularınızla, yorumlarınızla, eleştirilerinizle bu tartışmaya katılabilirsiniz. Şimdiden zâten gelmeye başladı.

Fikret Eren demiş ki: “Toplumsal muhâlefet artık sinir harbi yaşamak istemiyor. Ancak liderlerin buluşmaları kriz çözmekten çok, var olan sorunları derinleştiriyor. Umutlarımızı tüketmedikleri bir görüşme olur umarım” demiş. Normal şartlarda bu görüşme haberiyle akla ilk gelen, son dönemde çıkan tartışmaları vs.’yi sonlandırmak için bir araya gelecekler ve birlikte, “Sorun yok. Varsa da çözdük” mesajı verecekler diye bir beklenti var tabiî ki. Ama toplantının yeri ve zamânı söylenmediği için, en azından şu âna kadar, bu beklenti pek karşılanmayacak. Yani çıkıp, iki lider birlikte kameraların karşısına çıkıp “Her şey yolunda” deyip tabanlarına seslenmeyecekler. An îtibâriyle öyle gözüküyor.

Biz başka izleyicimiz, Ali Burak Akören şunu söylemiş: “Sorumluluk taşıyan iki parti genel başkanı gibi hareket ederek ülkenin bu tünelden sâlimen çıkmasını sağlayacak kuvvetli bir birliktelikle halkın giderek solan umutlarını canlı tutmalarını bekliyoruz elbette” demiş. Evet, muhâlefet seçmenindeki beklenti, muhâlefetin azalan umutlarının canlandırılması — “azalan” derken, yok olma anlamında değil, ama bir dönemdeki kararlılık ve seçimi kazanma beklentisinin belli ölçülerde azaldığını görüyoruz. Birtakım kamuoyu araştırmaları da bu konuda önemli bulgular gösteriyorlar. İktidar ekonomide, dış politikada birtakım hamleler yapıyor. Buna karşılık muhâlefet şu âna kadar kendi içerisinde tartışan bir muhâlefet görüntüsünde ve muhâlefet tabanı bu tür buluşmaların moral vermesini bekliyor. İktidar tabanı ne bekliyor? Tabiî ki bu tür buluşmaların muhâlefetin içerisinde zâten olan birtakım gerginlikleri iyice tırmandırmasını, çözüm değil sorunun derinleşmesini bekliyor. Farklı farklı beklentiler var. 

Kemal Yunus sormuş: “Adayın açıklanmasının geciktiğini düşünüyor musunuz? Ülke sorunlarından çok bu adaylık konuşuluyor ve Cumhur İttifâkı anketlerde yükselmeye başladı”. İzleyenler bilir, bence çoktan açıklanması gerekirdi. Aday açıklanmış olsaydı en azından adayı, onun ekibini ve programlarını tartışıyor olurduk. Ama aday kim olsun, kim olmalı, kim olmamalı tartışmasının muhâlefeti haddinden fazla yaraladığı muhakkak ve iktidârı da memnun ettiği muhakkak. Ama en son dün, internet medyası ve yabancı basınla yaptığı toplantıda Kemal Kılıçdaroğlu aday açıklanması beklentisini Saray’ın gündemi olarak söyledi. Hattâ iki arkadaşımız, Ünsal Ünlü ve Murat Yetkin bunu yadırgadıklarını da söz alarak söylemişler Kılıçdaroğlu’na. Ben açıkçası adayın açıklanmasının çok geciktiği kanısındayım. Ama Kemal Bey de başkaları da, yani Altılı Masa’nın liderleri de bunun o kadar önemli olmadığını, seçim târihi belli olduktan hemen sonra açıklayacaklarını söylüyorlar. Ve hattâ daha ileri gidip bunu gündeme getirenleri Saray diliyle konuşmakla suçluyorlar. Çok kabul edilebilir bir şey değil.

Mehmet Korkmaz demiş ki: “Bir araya gelip bir karar alamadan dağılacaklar” demiş bu buluşmadan hareketle. Eğer bir araya gelmelerinden çok somut bir şey çıkarsa, pozitif bir şey çıkarsa bunu bir şekilde yansıtacaklardır. Normalde olması gereken, medyanın haberdar olacağı bir görüşme olması bunun ve çıkışta olumlu bir noktaya varıldıysa bunu sıcağı sıcağına anlatmaları. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, eğer yeri ve zamânı açıklanmadığı takdirde, buradan olumlu bir şey çıkarsa bu sefer ne göreceğiz? Büyük bir ihtimâlle liderler sosyal medya hesaplarından bu görüşmenin ne kadar olumlu, verimli geçtiğini bize anlatacaklar Ya da yarın öbür gün bir vesîleyle gittikleri bir yerde soru alacaklar gazetecilerden ve olumlu olduğunu söyleyecekler. Bakalım, acaba nasıl gelişecek? Ama kritik bir buluşma olduğu muhakkak, onu kabul etmek lâzım.

“Seçimin erkene alınması ihtimâli hakkında ne düşünüyorsunuz?” İktidar bunu tercih eder diye düşünüyorum. Ama ben bunu uzun zamandır dile getiriyorum. Şimdi son günlerin en temel konularından birisi oldu. Hattâ 3 ya da 4 Nisan gibi bir târih telâffuz ediliyor. Kılıçdaroğlu da CHP de erken seçime evet dediklerini söyledi; ama muhâlefetin içerisinde, Altılı Masa’da bâzı partiler bunun iktidârın yeni bir oyunu olduğunu, olabileceğini söylüyorlar, onu söyleyelim.

Sarp Göktürk demiş ki: “Kılıçdaroğlu ve Akşener anlaşacak bugün ve İmamoğlu aday olacak” demiş. Öyle bir şey olur mu? Olursa sürpriz olur açıkçası. En azından şöyle diyebiliriz: İmamoğlu’nun adaylığında mutâbık kalacaklar ve Altılı Masa’ya İmamoğlu’nun adı getirilecek. Son günlerde İmamoğlu’nun adaylığı konusuna Akşener’in de artık çok sıcak bakmadığı yolunda birtakım spekülatif haberler de çıkıyor. Ama bugünkü buluşmada İmamoğlu meselesinin konuşulacağı muhakkak. Ama onun adaylığında mutâbık kalacakları kanısında değilim. Konuşacaklardır, tartışacaklardır; ama buradan bir mutâbakat çıkacak olsaydı bunun işâretini çoktan görmüş olurduk. 

“Kılıçdaroğlu’nun ufak partileri kendi adaylığı için kullandığı fikri bana olası geliyor. Fakat Akşener de iki belediye başkanı üzerinden aynı şeyi yapıyor. İnsanlar da bunların farkında ve uzaklaşıyor.” Evet, böyle bir görüntü olduğu doğru. Bir tarafta Kılıçdaroğlu’nun diğer partilerin desteğini alması, diğer tarafta İYİ Parti’nin de iki belediye başkanını, kimi zaman Mansur Yavaş’ı kimi zaman İmamoğlu’nu daha fazla gözetiyor olması bir realite. Zâten bugünün en önemli konusunun da bu olacağı muhakkak. İzleyicimiz Kemal Bey’in de söylediği gibi bu görüntü de muhâlefet tabanında bayağı bir kırılmalara yol açıyor gerçekten. 

Onur Akgül: “Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı, İmamoğlu CHP Genel Başkanı ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı yürütme formülü senaryosuna nasıl bakıyorsunuz?” Bakmıyorum, çünkü kanûnen bu mümkün değil. Bunu galiba bir meslektaşımız dile getirmiş, Onur Bey de oradan hareketle söylüyor; ama bir belediye başkanı aynı zamanda bir partinin genel başkanı olamıyor. Parti delegesi olabiliyor; ama genel başkan olamıyor. Dolayısıyla İmamoğlu ikisini birden yapamıyor; ya birini ya ötekisini yapar. Dolayısıyla bu senaryo çok, çok değil hiç mümkün bir senaryo değil.

Mert Sezer: “Altılı Masa’da tüm partilerin eşit söz hakkına sâhip gibi gözüküyor olması ne kadar mantıklı?” Bir yere kadar mantıklı, bir yerden sonra değil. Onlar da tabiî ki CHP ve İYİ Parti’nin daha ağırlıklı olduğunu herhalde kabul ediyorlardır. Yoksa bir el kaldırma şeklinde 6 parti lideri hangi konuda ne diyor? İşte, diyelim ki dördü birleşti ama ikisi karşı çıktı, ikisinden birisi de İYİ Parti ya da CHP’yse orada bir uzlaşma olduğu söylenemez. Mümkün olduğu kadar iki büyük partinin îtiraz etmeyeceği bir çözümde mutâbık kalmaları gerekiyor. Aksi takdirde iş baştan zehirlenmiş olur. Diyelim ki aday saptanıyor. İYİ Parti’ye rağmen saptanan adayda İYİ Parti teşkîlâtlarının kampanyaya yeteri kadar asılmaması sonucunu doğurabilir ya da aynı şekilde CHP’nin desteklemediği bir karârın da hayâta geçmesi, pratiğe geçmesi çok zor olur. 

“Ben basın karşısına geçip birlikte mutlaka açıklama yapmaları gerektiğine inanıyorum. Moral motivasyonu düşen muhâlif seçmen için çok önemli bu.” Evet, doğru. Her hâlükârda çıkmaları lâzım. Sorunlar sürüyor olsa da gizli kapaklı yapmamaları lâzım. Olabildiğince şeffaf olmaları lâzım. Şu âna kadar bunu tam yapabildikleri söylenemez. 

Hakan Bey demiş ki: “Ali Babacan’ın aday olması sizi şaşırtır mı?” Çok şaşırtır. Olacağını düşünmüyorum. Ama ismini sürekli gündemde tutmaya çalışan, özellikle DEVA Partisi’ne yakın kişiler var. Ama üç aday; yani Kılıçdaroğlu, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu ve hattâ Meral Akşener’in yanında Ali Babacan’ın söz konusu olacağını kesinlikle düşünmüyorum. 

“İstanbul’un belediye başkanının belediyesini AKP’ye teslim ederek cumhurbaşkanı adayı olarak kabul edilmesi halkın isteğini temsil eder mi?” Artık burada kendisi aday olmasa da iktidar o belediyeyi elinden almak için her şeyi yapıyor zâten. O noktayı çoktan geçtik, öyle söyleyeyim.

Ahmet Selim: “Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına onay vermezse ortaya nasıl bir formül çıkar?” Zor bir şey çıkar. Zâten bugünkü buluşma da bunun için yapılıyor herhalde. Ya Akşener Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul edecek, ya da Kılıçdaroğlu adaylıkta ısrar etmeyip iki belediye başkanından birisini önerecek. Şu anda kilitlenmenin burada olduğu kanısındayım. 

Sabah Altınsay demiş ki: “Sorun ikisinin arasında olduğuna göre anayasaya evet-hayır deme veya aday meselesi üzerinde konuşuyorlar herhalde. Sadece ikisi görüştüğüne göre karşılıklı ayar verme görüşmesi belki de”. Evet, bir de başörtüsüyle ilgili anayasa değişikliği var; bununla ilgili kimin, hangi partinin ne diyeceği meselesi de var. Bugün Akşener-Kılıçdaroğlu görüşmesinde bu konunun da bir başlık olarak ele alınması muhakkak söz konusu olacaktır. Bu konuda kafalar karışık. Kimin ne dediği tam netleşmiş değil. Ama Altılı Masa içerisinde “evet” denmesini savunan güçlü bir damar var. CHP’nin açıklamasının tam ne olduğu belli değil açıkçası. Sonuçta onu da bugün konuşuyor olmalarını tabiî ki bekliyoruz. 

Mehmet Can Avaroğlu: “Aday konusunu aralarında konuşuyorlar mı? İçeriden bilginiz var mı?” Altılı Masa’da bunu konuşmadıklarını biliyoruz. Ama tekli görüşmelerde konuşuyor olmaları kuvvetle muhtemel. Görüşüyorlarsa da bunu dışarıya yansıtmıyorlar. Fakat şunu biliyoruz: Şu âna kadar adaylık konusunda, adayın kim olacağı konusunda konuşmadıkları için ya da konuştuklarını dile getirmedikleri için her parti neredeyse kendi imkânlarıyla basını da kullanarak adaylık konusunda dolaylı birtakım pozisyonlar alıyor. Zâten sorun da büyük ölçüde buradan çıkıyor. 

“Partilerin seçmenleri için partilerin istemediği aday için oy kullanma davranışı seçim sonucunu etkiler mi?” Tam anlamadım, ama şu söylenmek isteniyor galiba: İstemedikleri bir aday geldi, meselâ diyelim ki İYİ Parti Kılıçdaroğlu’nu istemiyor ama Kılıçdaroğlu’nun adaylığını Meral Akşener kabul ediyor. Orada fire olur mu? Olabilir. Ama çok büyük bir fire olacağı kanısında değilim. Ama olma ihtimâli var.

Sezgi Karat: “Sizce Ekmeleddin vakası olur mu?” Öyle bir fâcianın bir daha yaşanması mümkün değil, onu söyleyeyim. Yakınında yöresinde bir adın da olacağını düşünmüyorum. Herhalde hem Ekmeleddin olayından, hem 2018’den ders çıkartmış olmaları lâzım. 

Muharrem Palaz: “Dün akşam Edgar Şar’ın Medyascope’taki programında Bilgehan Uçak (Gelecek Partisi Başkanı Davutoğlu’nun danışmanı) iktidârın Meclis’e getireceği başörtüsü yasasına Masa’daki partilerin ‘evet’ demesi gerektiğini söyledi. Bu bakış sorun yaratmayacak mı?” Yaratabilir, ama Bilgehan Uçak’ın söylediklerinin doğrudan Ahmet Davutoğlu’nun görüşleri olup olmadığını açıkçası bilmiyorum. Yine de Ahmet Davutoğlu da böyle bir dayatma yaparsa, desteklemek istemeyenler yine desteklememeye devam ederler. Onun çok ciddî bir kriz olma ihtimâli, adaylık konusunda yaşanacak sorunlara göre daha geri planda kalır.

Alper Ecer: “Adaya karar vermek bu kadar zorsa, Mansur Yavaş’ın İYİ Parti’den, Kılıçdaroğlu’nun ise CHP’den aday olması milliyetçilerin de HDP seçmeninin de uzaklaştırılmaması formülüne nasıl bakarsınız?” Bunu dile getiren başkaları da oluyor. Çoklu aday diyenler oluyor. Ama şu âna kadar gördüğümüz kadarıyla Altılı Masa tek aday ve ilk turda kazanmayı daha fazla önüne koymuş durumda. Kişisel olarak bunun ne anlamı var bilmiyorum, ama bence de tekli aday daha gerçekçi ve daha mantıklı olur. 

“İmamoğlu’nun cezâsı verilmeden önce Altılı Masa ‘Adayımız İmamoğlu’ deseydi İmamoğlu cezâ alır mıydı?” Alabilirdi, ama o zaman cezânın neden verildiği konusu çok netleşirdi ve buradan çok daha güçlü bir mağdûriyet çıkardı ve iktidârı çok daha fazla zorlardı. Bunu kabul etmek lâzım.

Fahri Şen: “Kürt meselesini çözmek isteyen bir iktidar adayı olmadan Türkiye’nin hiçbir zaman demokratikleşemeyeceğini ve ekonominin iyiye gidemeyeceğini düşünüyorum” demiş. Olabilir. Evet, Kürt sorununu çözmek iddiası çok önemli. Ama aday kim olursa olsun Kürt sorununu çözmek hiç de o kadar kolay bir şey değil. Ancak Kürt sorununu çözme ihtimâli olan bir ismin ya da bunu dert edinen bir ismin olması durumunda onun kazanma ihtimâlinin daha yüksek olduğunu kabul etmemiz lâzım. En azından HDP oylarını alma şansı daha yüksek olacağı için. 

Umut Şener demiş ki: “Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığını olumlamasını ve yarın üst perdeden ‘Bizi yolumuzdan döndüremeyeceksiniz’ açıklamasını bekliyorum. Kılıçdaroğlu ikili görüşmelerde konuştuğu kişiyi efsunluyor bence” demiş. Tam tersi de olabilir Umut Bey. Yani Akşener’in efsunlanacak bir siyâsetçi olduğunu düşünmüyorum. Bildiğim kadarıyla Akşener argümanlarında, iddialarında gidebildiği kadar gidecek. Bugünkü görüşmede çok bâriz bir mutâbakatın çıkma ihtimâlinin çok yüksek olduğu kanısında değilim. Olabilir de tabiî. Olursa bambaşka bir yere doğru akar. Eğer iki lider gerçekten birçok temel konuda bugün anlaşırlarsa onun muhâlefete çok ciddî olumlu etkisi olacaktır. Ve ikisi de bunu herhalde biliyorlar. Bakalım bunu gerçekleştirebilecekler mi? Ama konular böyle birbirini efsunlayarak çözülebilecek konular gibi durmuyor. 

Burak Özcan: “2018’de cezâevindeki Demirtaş’a bile geçilen Akşener’in bu kadar belirleyici olması CHP ve Kılıçdaroğlu’nun hatâsı değil mi?” Kılıçdaroğlu’nun hatâsı değil bence. Çünkü İYİ Parti Altılı Masa’nın ve Millet İttifâkı’nın en kilit partisi, bunu kabul edelim. CHP’nin diğer partilerle kuracağı bir ittifâkın çok fazla bir şansı olmayacaktır. CHP ile İYİ Parti’nin yan yana durması çok önemli, bunu yerel seçimde gördük. Dolayısıyla “İYİ Parti olmadan da olur” ya da “İYİ Parti’ye CHP haddini bildirsin” türü yaklaşımları doğru bulmuyorum, onu söyleyeyim.

“Sayın Kılıçdaroğlu’nun dezavantajlı olması Alevî olması mıdır?” Kimilerine göre böyle — ki bunu düşünenler bence çok büyük haksızlık yapıyorlar. Alevî olması hiçbir zaman dezavantajı olmamalı, hattâ avantaj dahi olabilir. Fakat kabul edelim ki onun Alevî olmasının seçilme ihtimâlini düşürebileceğini düşünen çok sayıda insan var maalesef.

“Mansur Yavaş ya da Akşener aday olursa HDP’den oy alabilir mi?” Şu hâliyle bugün îtibâriyle aday olmaları durumunda işlerinin zor olacağı muhakkak. Ama aday olmaları hâlinde nasıl bir propaganda yürütecekleri, Kürt meselesi, HDP konusunda ne diyecekleri önemli olacak. Nasıl bir ekip kuracakları önemli olacak. Bir de tabiî iktidârın nasıl davranacağı önemli olacak. Dolayısıyla şu gün îtibâriyle bakarsak işleri çok zor olur.

Onur Soylu demiş ki: “Bu buluşmada Masa’ya getirilecek ismin belirlenmesini bekliyorum. Çünkü Masa’ya bu iki parti farklı isimle gelirse büyük sorun olur”. Evet, öncelikle Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun isim konusunda anlaşmasının şart olduğu muhakkak. Ama o buluşmanın bugün olacağı kesin değil. Bugün olursa, gerçekten iki lider anlaşıp; ismin kim olduğunun bence önemi yok, tabiî ki önemi var ama en azından birlikte bir isimde mutâbık kalmaları durumunda Türkiye’de bugünden îtibâren suyun akışı herkes için çok değişir. Bu toplantı, bu buluşma bunu gerçekleştirecek mi? Zor gözüküyor; ama olursa mûcizevî bir şey olur. O zaman gerçekten bambaşka şeyler konuşmaya başlarız. 

Eşref Akyıldız: “Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Adayı Altılı Masa belirleyecek’ deyip sâhada kendi adaylığını îlân etmesi ne kadar ahlâkîdir sizce?” Şimdi ahlâk meselesine girersek işler çok karışır. Ama Kılıçdaroğlu’nun kendi adaymış gibi kampanya yürüttüğünü kabul etmek lâzım. Onu başka yayınlarda da dile getirdim: “Ben”li konuşuyor, ama “Evet, Altılı Masa saptayacak” diyor. Büyük ölçüde, diğer aday adaylarına göre kendisinin durumu daha geride olduğu için, o arayı kapatmak için çaba sarf ediyor. Bu konuda birtakım adımlar atıyor. Bunu ahlâk üzerinden değil, siyâset üzerinden konuşmak daha gerçekçi olur. 

“Yerel seçimde İYİ Parti’nin ne kadar etkisi olduğu görece bir durum. HDP’nin desteği daha fazla oldu” — Ali Şahin demiş. Bakın, burada birisi sâyesinde kazanıldı demek yanlış; ikisinin de sâyesinde kazandı CHP o belediyeleri. İkisinden herhangi biri olmasaydı kazanamıyordu, özellikle İstanbul. Bunu böyle bağlamak lâzım. Tabiî ki HDP olmasaydı kazanamıyordu; ama İYİ Parti olmasaydı da İstanbul’u kazanamıyordu. Ankara biraz daha tartışmalı. Ama Adana’yı, Antalya’yı, başka yerleri de CHP kazanırken –Hatay da öyle olması lâzım– İYİ Parti’nin oylarının katkısını da hiçbir şekilde yadsımamak lâzım.

“Hâlâ lider tartışıyoruz” demiş Fatih Genişer. “Altılı Masa siyâsî partiler yasasını değiştirip fikir partisi hâline gelebilecek mi bunlar?” diyor. Fatih Bey, bu sizin söylediğiniz biraz bugün için lüks kaçıyor. Bugünün meselesi bu. Öyle yani, realite bu. 

“Adayın belli olmaması Cumhur İttifâkı’nda ve daha çok Beşli Çete’de tedirginlik yaratmıyor mu? Bence acele etmemek lâzım.” Bâzıları böyle söylüyor, ben böyle düşünenlerden değilim. Onların en çok hoşuna giden, adayın belli olmayıp muhâlefetin, Altılı Masa’nın aday üzerinden birbirini tüketmesi daha çok işlerine geliyor. Aday belli olsun diye talep ediyor olmalarının aldatıcı olduğu kanısındayım. 

Bu biraz kritik bir husus. HDP-Demirtaş söz konusu olduğu zaman getirdikleri ve götürdükleri olabiliyor. Ama Demirtaş daha önce yaptığı açıklamalarda Kılıçdaroğlu’na sıcak baktığını da gösterdi. Ama en son yaptığı açıklamada önemli olanın ortak bir adayda buluşulması olduğunu söyledi. Dolayısıyla önemli olan, ilkeler zemininde bir isimde birleşilmesi. Buna Demirtaş da destek vereceğini zâten söyledi. 

Ali Selman demin konuştuğumuz soruyu sormuş: “Sizce muhâlefetin adayını bu kadar geç açıklaması kendi içinde adaylar ekseninde kutuplaşmaya neden oldu mu?” Evet, oldu, oluyor ve olacağa da benziyor. 

“O kadar kişiye danışıp, para harcayıp, ‘Geliyor gelmekte olan’, ‘Dünya sana rakibim’ gibi heyecan yaratmayacak sloganlara nasıl ve kim onay veriyor?” Sizi heyecanlandırmamış olabilir, bâzıları heyecanlanmış da olabilir. Başka sloganlar üzerinde de çalışıyor olabilirler. Bugün “Geliyoruz” sloganını çok kullanıyor CHP. Bir iddiayı dile getirmesi anlamında bir çarpıcı yönü var. “Dünya sana rakibiz” demek güzel; ama çok inandırıcı olmuyor, orası bir gerçek.

Aysun Kuran: “Macaristan’da Orban’ın zaferi gibi bir hüsran yaşamamak için sizin anayasa değişikliği konusundaki kişisel yorumunuzu öğrenebilir miyiz?” Macaristan’da olan Orban’ın kazanmasında anayasa referandumu çok etkili olmadı. O bir yanlış anlaşılma, onu özellikle vurgulayayım. Ama Macaristan’da yaşanan çok büyük bir hezîmetti muhâlefet açısından, özellikle de onu kabul etmek lâzım. Bana göre ben olsam anayasa değişikliğine destek vermem. Ama başkalarının ne dediğini de önemserim. Kişisel olarak bana çok gerekli gibi gelmiyor anayasa değişikliği. Hele gerekçesine hiç katılmıyorum. LGBTİ+’ları şeytânîleştiren, kriminalize eden bir gerekçeye destek vermem asla söz konusu olamaz. 

“Altılı Masa’da altılı ittifâk olacak mı? Gelecek ve DEVA hâlâ rengini belli etmedi.” Seçim ittifâkı, milletvekili seçimleri için ittifak meselesi şu anda başkanlık tartışması nedeniyle biraz geride kaldı, orası muhakkak. Bu konuda bugün saat 20.00’de bir yayın yapıyorum. Onu izlemenizi öneririm. TEAM Araştırma’nın iki yöneticisiyle, Ulaş Tol ve Mehmet Ali Çalışkan’la milletvekili seçimlerini konuşuyoruz. Onu izlerseniz orada çok önemli birtakım bulguları bize aktaracaklar. Şimdiden söylemiş olayım. 

Özkan Salman demiş ki: “Sizin tüm siyâsî parti ve düşüncelere karşı tarafsız olduğunuz gözlenmekte. Sizin siyâsî ve dünya görüşünüzü varsa sunar mısınız?” Bunda gizli saklı bir şey yok. Ben kendimi bildim bileli solcuyum. Ama gazeteciyim. Gazeteci olarak da bugün îtibâriyle, dün de öyle, hiçbir zaman hangi partiye, hangi adaya oy verdiğimi söylemem, yorum yaparım. Ama tabiî ki seçimlerde oy veriyorum. Bir tek o meşhur referandumda sandığa gitmedim, boykot ettim. Onun dışında her seçimde oyumu kullanıyorum. Ama öncesinde ve sonrasında, kime oy kullandığımı söylemeyi sevmem. Onu özellikle söyleyeyim. Olabildiğince herkese eşit mesâfeli bir şekilde olayları yorumlamaya çalışıyoruz. Ama öyle bir şey oluyor ki, herkes bir yerlere angaje olduğu için, kendi angaje oldukları ismi eleştirdiğinizde size çok kızıyorlar. Örneğin en son İmamoğlu’nun dâvâsı günü Kılıçdaroğlu’nun Berlin’de bulunmasının yanlış olduğunu söylediğimde Ekrem İmamoğlucu olduğumu ileri sürenler oldu. Hattâ bunu Ekrem İmamoğlu’yla hemşeri olmama bağlayanlar oldu. Halbuki biz Hopalılarla Trabzonlular birbirimizi, her ne kadar Karadeniz’de yakın olsalar da, çok hemşehri olarak da görmeyiz, onu da özellikle söyleyeyim. Böyle bir şey yok. Şu anda diyelim ki üç tâne isim var: İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Kılıçdaroğlu. Herhangi birisine yakın durduğunuz zaman, zâten diğer ikisinin taraftarları size saldırıyorlar. Olabildiğince herkese eşit mesâfeli olmaya çalıştığınız zaman da hepsi birlikte saldırıyor. Bizim kaderimiz böyle, öyle söyleyeyim. 

Fatih Işık diyor ki: “Akşener Abdullah Gül ile görüşmüş. Akşener Kılıçdaroğlu’nu Abdullah Gül’ün aday olmasını isteyerek vazgeçirebilir ve kriz olmadan aday çözülmüş olur mu?” Bunu ilk defa duyuyorum. Ama olabilecek bir şey değil; çünkü 2018’de Abdullah Gül’ün ortak aday olmasını engelleyen Akşener’di. Bugün kalkıp Akşener’in Abdullah Gül’ün adaylığını dayatacağı kanısında değilim. Dayatırsa da bunun muhâlefette, özellikle CHP tabanında çok ciddî rahatsızlığa yol açacağı kanısındayım. Dolayısıyla Abdullah Gül seçeneğinin kim tarafından olursa olsun artık gündeme getirilmesinin söz konusu olması hiç aklıma bile gelmiyor. Kendisi istiyor mu ona da emin değilim. İstiyorsa da çok karşılık bulacak bir şey değil. 

Kazım Görgülü: “Kılıçdaroğlu’nun ekonomi yönetimini herkesçe başarılı görülen Bilge Yılmaz Hoca’ya bırakarak İYİ Parti örgütünün de gönlünü alacak bir formülle gelmesi hakkında ne düşünürsünüz?” Olabilir. Her hâlükârda aday kim olursa olsun Altılı Masa’nın ekonomi yönetiminin başında İYİ Parti ekibinin olma ihtimâli çok ciddî bir şekilde Masa’da. Kılıçdaroğlu’yla da olabilir, Ekrem İmamoğlu’yla da Mansur Yavaş’la da. Tabiî sizin dediğiniz gibi Kılıçdaroğlu kendisi aday olup da İYİ Parti ekibinin ekonomiyi üstlenmesini kabul ederse birtakım sorunlar daha azalabilir, bunu da kabul etmek lâzım.

Emre Aran: “Toplum sağ parti aşkından neden vazgeçmiyor? 80 yıldır sağcılar yönetiyor, sonuç ortada değil mi? Sürekli partiler eleştiriliyor. Halkın dönüp biraz kendine bakması gerekmez mi?” Emre Bey, yaramızı deşmeyin. Ama Türkiye realitesi böyle.

Evet, yavaş yavaş toparlayalım. 

“İYİ Parti HDP oylarını almadan mı seçilmek istiyor? HDP ayrı aday çıkardığında tek adaydan söz edebilir miyiz?” İYİ Parti HDP oylarını da almak istiyor; ama HDP oylarını HDP’ye yönelik bir hamle yapmadan almak istiyor, öyle söyleyelim. Yani kimden gelirse gelsin, HDP’den de gelmesini istiyor ve bunu da büyük bir ihtimalle CHP aracılığıyla almak istiyor. Ama şunu söyleyelim: HDP’ye yönelmese bile, onu kazanmaya çalışmasa bile, bâzı çıkışlar yapmaması herhalde kendilerinin lehine olur.

“Bir dağılma beklemiyorum, fakat Akşener’in bu gece Kılıçdaroğlu’nun adaylığına kırmızı bir çizgi çekeceğini düşünüyorum.” Her hâlükârda Kılıçdaroğlu’nun adaylığını artık herhalde baş başa konuşacaklardır. Bu kırmızı mı sarı mı yeşil mi olacak onu kestirmek mümkün değil. Ama bir tartışma olacağı muhakkak.

Orkun Başarır: “Anket şirketleri neden doğu illerinde ya da Kürt oylarıyla ilgili araştırma yapmıyor? Kürt oylarının eğiliminin belirlenmesi son derece kritik.” Yapılıyor. Özellikle bu konuda yapılan araştırmalarda, “İkinci partiniz?” sorusuna CHP’nin yüksek oranda çıktığını da biliyoruz, o da ilginç bir olay. İkinci parti derken, “Eğer şu anda oy vermeyi düşündüğünüz partiye vermezseniz kime verirsiniz?” sorusuna verilen cevapta, hem AKP hem HDP seçmeninin en çok CHP’yi tercih ettiği sonucuna ulaşanlar var. Bunu da ilginç bir not olarak eklemek lâzım.

Oğuz Pekdemir: “Ekrem İmamoğlu’nun İYİ Parti’ye transfer olup oradan cumhurbaşkanı adayı olarak çıkartılması senaryosu hakkındaki yorumunuzu merak ediyorum.” Böyle bir senaryoyu yapan sinemacı herhalde bir daha yeni bir senaryo çekemez, onu söylemek istiyorum. Böyle bir şey ihtimal dâhilinde kesinlikle değil.

“Akşener,- Kılıçdaroğlu’nun ‘Aday oy çokluğuyla belirlenebilir’ îmâsına sinirlenip bu toplantıyı yapmış olabilir” demiş bir izleyicimiz. Ama duyduğum kadarıyla bir arada olmayı Kılıçdaroğlu talep etmiş. Öyle yansıdı, ama %100 teyit edilmiş bilgi değil. 

Ali Duran: “İmamoğlu olayını bile kullanamayan Kılıçdaroğlu’nun gerçekten kazanabileceğini düşünüyor musunuz?” Yani Kılıçdaroğlu’nun kazanabileceğini düşünüyorum; ama İmamoğlu olayını kullanamadığını da düşünüyorum. Bunun kazanma ihtimâline olumsuz etki yaratacağı muhakkak, ama bu yüzden kazanamaz demek de gerçekçi olmaz. Yani bir önerme diğerini illâki doğrulamak zorunda değil. Bana göre, eğer mutâbık kalınırsa, bütün partiler mutâbık kalırsa ve bütün partiler kararlı bir şekilde yanında yer alırsa Altılı Masa’da ve iyi bir ekip kurarsa, iyi birtakım sloganlar saptarsa Kemal Kılıçdaroğlu pekâlâ seçimi birinci turda bile kazanabilir. Berlin’de hatâ yaptığını tekrar tekrar söylüyorum, bu yüzden Kılıçdaroğlu’nu destekleyenler birtakım şeyler söylüyorlar; onu çok ciddîye almıyorum. Ama o hatâyı yapmış olması seçilme ihtimâlinin ortadan kalktığı anlamına gelmez. Öyle bir çırpıda her şey bitmiyor. Siyâset öyle bir olay değil. Ama bir etkisi olacağı muhakkak.

Bir izleyicimiz demiş ki: “Bana göre en iyi ve sorunsuz senaryo şu: Mansur Yavaş’ı aday yapıp, HDP ile temel ilkeler üzerinde konuşarak desteklerini istemek”. Çok zor. Gerçekleşirse başarılı olur. Ama çok zor, onu da kabul etmek lâzım. Bunu düşünen var mı, bunu gerçekleştirme imkânı var mı? Bütün bunların hepsi gerçekten ilginç olur; ama ilginç bir yaklaşım olduğunu kabul etmek lâzım.

“Anket şirketleri neden başka adaylar arasında bir anket yapmıyor? Örneğin Hikmet Çetin, Abdüllatif Şener gibi adayların da ciddî oy alabileceğini düşünüyorum” diyor. Başka isimler zikredenler de var. Ama şu hâliyle var olan isimlerin dışında bir ismin anketlerde çıkması…

“Mansur Yavaş’ın anketlerde yüksek çıkması size de garip geliyor mu?” Normalde iktidâra yakın olan isimlerin de Mansur Yavaş’ı tercih etmesini de anlamak lâzım. Dolayısıyla Mansur Yavaş’ın isminin daha yüksek çıkması şaşırtıcı değil. Ama aday olup da kampanyada nasıl bir performans göstereceği meselesi ayrı bir husus.

“Başörtüsü çıkışı Almanya’dan daha büyük fiyasko değil mi?” Değil. Ben onu defalarca söyledim. Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü çıkışı doğruydu. Destekleyen az sayıda insandan biriydim, hâlâ doğru olduğunu düşünüyorum. Büyük bir çoğunluk böyle olmadığını düşünüyor. Dolayısıyla benim gözümde başörtüsü çıkışı fiyasko filan değildi, isâbetli bir adımdı. Sonrasını taşıyamadı, o ayrı. Ama bu Berlin olayı hakîkaten ciddî bir hatâ.

“2018’de Abdullah Gül adaylığı konusunda Akşener’e mağlup olmasının hırsıyla bu sefer daha inatçı bir Kılıçdaroğlu görüyoruz diye düşünüyorum.” 2018’in bir etkisi muhakkak olmuştur. Ama 2019’da birlikte yerel seçimlerde çok büyük bir zafer elde ettiler ve bu zaferin arslan payını da CHP aldı, onu da kabul etmek lâzım. Yani bir tek şeye odaklanırsak, olayı tam olarak anlayamayabiliriz. 2018 var; ama 2019 da var.

“Mâdem Parlamenter Sistem’e geçilecek ve cumhurbaşkanlığı sembolik olacak, cumhurbaşkanlığı adaylığı neden bu kadar tartışılıyor?” Zîrâ geçiş o kadar kolay olmayacak, zaman isteyecek ve geçiş garanti değil. Yani anayasayı değiştirecek çoğunluğu Meclis’te bulmak garanti değil. Dolayısıyla her hâlükârda yeniden inşâ için başkanlık yetkileriyle donanmış cumhurbaşkanı çok önemli olacak. Onu unutmamak lâzım. Başkanlık şu anda önümüzde duruyor. Ama Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem kesin değil. Bu seçimi alan başkan oluyor. Ama bu seçimde Meclis dağılımından anayasayı değiştirecek çoğunluk gözükmüyor. Onu özellikle vurgulamak lâzım.

“İmamoğlu’na yapılan tüm muhâlefete yapılmıştır, ama CHP’liler onu saf dışı bırakmaya çalışmaktan gerçeği göremiyorlar.” “Saf dışı bırakmak” filan… bunlar çok sert lâflar. Onun bu olayla berâber öne çıkması Kılıçdaroğlu’nu isteyen CHP’lilerde rahatsızlık yarattı, orası muhakkak. Dolayısıyla çok büyük bir şevkle sarılmadılar. Ama ilk baştan, hani ne derler, düğme ilk baştan doğru iliklenseydi bu sorunlar olmazdı. İlk andan îtibâren Kılıçdaroğlu o saatte Saraçhâne’de olsaydı bambaşka şeyler konuşuyor olabilirdik. 

Evet, son olarak Mehmet Karagülle’nin yorumuyla bitirelim: “Cumhurbaşkanı adayı CHP’den, cumhurbaşkanı yardımcısı da İYİ Parti’den gösterilip halkın teveccühüne mazhar olunursa en doğru ve en demokratik çözüm olur diye düşünüyorum. Biden ve Harris gibi” demiş. Her hâlükârda cumhurbaşkanı adayı kim olacaksa olsun, büyük bir ihtimalle Altılı Masa’nın adayı cumhurbaşkanı yardımcısını ya da yardımcılarını da, hattâ kabineyi de önceden îlân edecek. Dolayısıyla seçmen bir tarafta Erdoğan’a ya da diğer tarafta bir başkan adayı ve onun ekibine oy verecek, zâten senaryo böyle.

Evet, toparlayalım. Hepinize çok teşekkürler. 

“Millet İttifâkı’nın siyâsal iletişim uzmanları var mı? Yani hepsinin ayrı ayrı değil ortak çalıştıkları uzmanlar.” Ortak çalıştıkları pek yok. Ama o kurdukları komisyonların birtakım işler için birtakım şirketlerle iş yaptıklarını biliyorum. Ama Altılı Masa’nın –ki bunu daha önceki yayınlarda çok dile getirdim– ortak bir iletişim merkezi yok, bir iletişim sorumlusu yok. Bunu kurmadılar, yapmadılar, yapacağa da benzemiyorlar. Herhalde artık adayın böyle bir ekibi olacak, onu bekleyeceğiz.

Evet, burada noktayı koyalım. Yine çok verimli bir yayın oldu. Yine benim sesim çok kötüledi, özür diliyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Bugün nerede ve ne zaman yapılacağını bilmediğimiz toplantının sonuçlarını herhalde yarından îtibâren konuşmaya başlarız. Tabiî bir şeyler sızarsa ya da kendileri bir şekilde kamuoyuyla paylaşırlarsa. Hepinize çok teşekkürler. Gerçekten çok verimli oluyor bu tür yayınlar. Tekrar tekrar, izleyenlere de soru soranlara da yorum yapanlara da ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.