Ruşen Çakır’ın izleyicilerle ortak yayını | HDP seçimlerde ne yapacak?

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, geçen cumartesi (7 Ocak) kendi adaylarıyla seçime gideceklerini ve yakın zamanda cumhurbaşkanı adaylarını açıklayacaklarını söyledi.

HDP’nin olası seçim stratejisi ne?

HDP’nin, Buldan’ın açıklamasına rağmen Altılı Masa’nın ortak adayını destekleme olasılığı var mı?

HDP’nin ayrı bir aday çıkarması seçim sürecini ve HDP-Altılı Masa ilişkisini nasıl etkiler?

İzleyicilerin soru, yorum ve eleştirileriyle katıldığı yayında Ruşen Çakır yorumluyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Türkiye’nin gündeminde HDP var; daha doğrusu, HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nasıl bir tutum takınacağı var. Önce cuma günü HDP, Emek ve Özgürlük İttifâkı toplantısının ardından yapılan açıklamada, HDP’nin de dâhil olduğu ve başını çektiği bu ittifâkın ortak aday seçeneğine sıcak baktığı açıklaması yapıldı. Ama bir gün sonra HDP’nin Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, kendi adaylarını açıklayacaklarını, çalışmaların sürdüğünü söyledi ve bir gün arayla HDP, Türkiye siyâsetinde, cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında ne yapacağı sorusu üzerinden gündemi çok ciddî bir şekilde belirledi. Pervin Buldan dün de tekrarladı bu konudaki görüşlerini. Şu hâliyle bakıldığı zaman, HDP seçime kendi adayıyla girecek gibi gözüküyor ve bu durumda seçimin ikinci tura kalması garanti gibi gözüküyor. Bu gözüken hâli; ama olay bu kadar basit değil, daha karmaşık. İşte bunları sizlerle konuşmak istiyoruz. Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarından, chat bölümlerinden sorularınızı, görüşlerinizi ve eleştirilerinizi aktarabilirsiniz. Görüşlerinizi, sorularınızı burada değerlendirip, bu yayını berâber yapmaya çalışalım. Daha önceki yayınlarda birçok konuyu konuştuk. Ama galiba ilk kez HDP meselesini bu kadar mercek altına alıyoruz. Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki bu son iki-üç günde yaşananlar, önümüzdeki seçimlere en çok damgasını basacak parti olarak –tabiî ki her partinin ayrı ayrı önemi var ama– HDP’nin, daha doğrusu HDP seçmeninin yerinin çok daha önemli olduğunu bize gösteriyor. Muhâlefetin HDP’yi yanına çekmek istediğini biliyoruz. İktidar, yanına çekemese bile HDP seçmenini muhâlefetten uzak tutmak istiyor, bunu da biliyoruz. HDP’nin ilk turda aday çıkarması durumunda Cumhur İttifâkı’nın adayı –yani Recep Tayyip Erdoğan– ve Altılı Masa’nın adayı –henüz belli değil; ama isimler var, bunların katıldığı bir seçimde birtakım başka adaylar da imzâ toplayarak çıkabilir pekâlâ–, böyle bir ortamda, HDP’nin de katıldığı bir seçimde ilk turda %50+1’i kimsenin tutturamayacağı, dolayısıyla ikinci tura kalacak olan iki adaydan hangisi HDP oylarını kendi yanına daha fazla çekerse onun kazanacağı yolunda bir görüş birliği var en azından. Ama hâlâ bir şekilde HDP’nin ilk turda aday göstermeyip, muhâlefetin adayını destekleme ihtimâli de var. Ama bunun birtakım şartları var. İşte bu şartları bu yayında birazcık konuşalım. 

Kemal İslim demiş ki: “Bence asıl soru, ‘Altılı Masa ne yapacak?’ olmalı. Onların tutumu HDP’nin ne yapacağını belirleyecek. HDP defâlarca açık ve şeffaf şekilde planlarını açıkladı. Altılı Masa’dan da şeffaflık bekledi.” Evet, Kemal Bey’in söyledikleri HDP’lilerin söyledikleriyle aynı. Yayından önce, tanıdığım, güvendiğim birtakım isimlerle ayrı ayrı sohbet ettim ve onların hemen hemen hepsi, “Aslında biz yapacağımızı yaptık. Artık top Altılı Masa’da” diyorlar. Benzer bir şeyi Selahattin Demirtaş arkadaşımız Ferit Aslan’a verdiği söyleşide de söylemişti: “Artık HDP’nin Altılı Masa’ya nasıl baktığı değil, Altılı Masa’nın HDP’ye nasıl baktığını bilmemiz gerekiyor” minvâlinde bir şeyler söylemişti. Evet, şu hâliyle baktığımız zaman Altılı Masa’nın HDP konusunda ne dediği belli değil. Tabiî ki HDP’nin, HDP seçmeninin oylarının kendi adaylarına gelmesini istiyorlar. Fakat o oyları alabilmek için bu seçmene ve bu partiye yönelik herhangi bir şey yapıyora da benzemiyorlar. 

Doğan Özkan demiş ki: “HDP’yi muhâtap almaya başlamalı artık. Muhâtap almazsa desteğini de alamaz.” Evet, bu da konuştuğum HDP’lilerin söyledikleri hususlardan birisi. Burada muhâtap meselesi çok önemli. Muhâtap kavramı tekrar gündeme geldi. Bu muhâtap kavramı, yıllar önce Abdullah Öcalan tarafından, daha yakalanmadan önce hep gündeme getirilen bir şeydi. Muhâtap alınmak istiyordu. Alınmadı, alınmadı, sonunda işlerin rengi yıllar sonra çok değişti. Şimdi HDP de bir şekilde, “Eğer bu sorun varsa, bu sorunun çözümünde bize ihtiyaçları varsa, bizimle konuşmaları ve bunu da açık ve şeffaf bir şekilde yapmaları gerekir” diyorlar. Doğan Bey’in de söylediği gibi muhâtap alınmak istiyorlar. Bildiğimiz kadarıyla açıktan olmayan birtakım görüşmeler, temaslar var. Ama bunların hiçbirisi güven vermiyor. Güven kavramını özellikle HDP’lilerin zikrettiğini söylemek isterim. Ne söylenirse söylensin, açıktan olmayan, şeffaf olmayan sözlerin bağlayıcılığının olmayacağını düşünüyorlar ve bu anlamda da güvenin tesîsinin açık görüşmelerden, şeffaf görüşmelerden geçtiğini söylüyorlar. 

Ömer Dağ: “Sizce gidişâta göre, seçim târihi yaklaşınca HDP adayının adaylıktan çekilme ihtimâli olur mu?” Olabilir, evet. Ama bunun olabilmesi için Altılı Masa’nın HDP ile ve açıklanmış olan bir aday varsa o adayla doğrudan temâsa geçmesi gerekiyor. Anladığım kadarıyla olay bu yönde. Yani HDP’liler diyor ki: “Biz adayımızı saptıyoruz. Siz nasıl olsa bizi önemsemiyorsunuz. Bizi muhâtap almıyorsunuz. Biz adayımızı saptıyoruz. Yarın öbür gün tavrınızda değişiklik olursa bakarız” diyorlar — benim anladığım bu. Ama şu hâliyle bakıldığında HDP’de baskın olan görüş, kendi adaylarıyla seçime girmek. 

“HDP muhâlefet değil mi? Muhâlefet, iktidar ve HDP gibi bir ayrım mı mevcut?” demiş Mehmet Baltacıoğlu. Evet, HDP muhâlefet; ama muhâlefet deyince içinde Altılı Masa var, onun dışında başka partiler de var. Dolayısıyla şu aşamada tartıştığımız konu, HDP’nin Altılı Masa’yla ilişkisi. Her iki tarafın da muhâlefette yer alıyor olması aralarında sorun olduğu anlamına gelmiyor; bir diğer husus da, aralarında ilişki olduğu anlamına da gelmiyor. İktidar genellikle Altılı Masa’yı HDP ile ilişkili olduğu iddiasıyla köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Hep, biliyorsunuz, “Altılı Masa’da yedinci bir ayak var, Masa’nın altında ya da üstünde HDP var” diyorlar. Ama burada biliyoruz ki böyle bir şey yok. Zâten HDP ile ilişki kurmakta Altılı Masa üyelerinin –özellikle İYİ Parti, öncelikle o geliyor– tereddüt etmesinin en büyük nedeni de iktidardan gelen ve böyle bir ilişki açıkça yapılırsa, kurulursa iyice tırmanacak olan saldırılar — bundan korkuyorlar. Yani HDP hem bir yanıyla seçimi kazanabilmek için bir araç, silâh; ama aynı zamanda iktidârın muhâlefeti köşeye sıkıştırması için, Altılı Masa’yı köşeye sıkıştırması için de bir silâh olabiliyor. Burada çok ince bir politika yapması gerekiyor Altılı Masa’nın. Şu âna kadar bunu tam başarabildiklerini söylemek mümkün değil. İlk başlarda sanki oluyor gibiydi. Ama daha sonra İYİ Parti’den HDP’ye yönelik gelen açık pozisyon almaların ardından işler karışmış durumda. 

“Bu çıkış sağ siyâsetin kendi istediklerini dayatmasının önüne geçer mi acaba? En azından sola daha yakın birisi için iyi olmadı mı? Masa sağ siyâsetçi dolu.” Bu çıkışın ardından şu düşünce tabiî ki Masa’da daha baskın olacak: “Ya, öyle bir aday çıkartalım ki HDP de oy versin”. Bu kesinlikle olacak. Ama baştan beri zâten bu var. Ama bunu yaparken, adayı saptarken HDP’yi gözettiklerini söylemek de istemiyorlar. Böyle garip bir durum var. Yani diyelim ki Kılıçdaroğlu’nu aday göstermek istiyor Masa. Kılıçdaroğlu aday olursa HDP’den de oy alabilir diye düşünüyor. Ama Kılıçdaroğlu’nun adaylığını deklare ettiğinde, “Kılıçdaroğlu aynı zamanda HDP seçmeninden de oy alabilir” diye telâffuz etmek istemiyor. Yani bir ilişki olsa bile, bir ilinti olsa bile, bunu açıkça telâffuz etmekten çekinen bir Altılı Masa var ve bu anlamda da çok açık söylemek gerekirse Altılı Masa iktidârın çizdiği dar bir alana kendini hapsetmiş oluyor. Bunu kırıp, “Ne derseniz deyin, biz HDP ile görüşüyoruz. Neden olmasın? Bu da yasal bir parti. Siz de başörtüsü için anayasa değişikliği konusunda pekâlâ kendilerini ziyâret ettiniz. Siz görüşüyorsunuz, biz niye görüşmeyelim?” deme yoluna gitmiyor. İktidârın kendisine çizdiği alan içerisinde kalıyor. Bu arada bir parantez açalım, ikinci görüşme için HDP iktidâra randevu vermemiş. O da ilginç bir gelişme. 

“HDP’nin Hazîne payı konusunda Altılı Masa’nın bir şey söylememesi demokrasi için kabul edilemez bir şeydi. Kendi prensipleri çerçevesinde bunu pekâlâ kınayabilirlerdi.” Evet, dün yazdığım, “HDP Altılı Masa’nın çantasındaki keklik mi?” yazısını bununla bitirdim. Bu çok şaşırtıcı bir olaydı, acı bir olaydı. Yani gün boyu toplanıp her konuya değinen bir Altılı Masa ortaklarının, o gün olan ve kesinlikle haberdar olduklarını düşüneceğimiz HDP’ye Hazîne yardımının bu şekilde, antidemokratik bir şekilde askıya alınması, bloke edilmesi haberine bir şekilde değinmeleri gerekirdi. Değinmediler. Konuştuğum HDP’lilerin hepsi de bundan şikâyet etti inanın. Yani: “Bu Hazîne yardımının bugün bizden kesiliyor olması, yarın kendilerinin de başına bir şey gelme ihtimâlinin habercisi. Tıpkı bizim, zamânında belediyelerimize kayyum atanmasının, bugün İstanbul’u gündeme getirmesi gibi” diye söylediler — ki haklılar. Kayyum atandığı zaman açıkça tavır almayan muhâlefetin, şimdi İstanbul söz konusu olduğu zaman bu konuyu gündeme getiriyor olması çok acı bir realite. Bu konuda bir cümle dahi etmemiş olan Altılı Masa’nın, kendi adaylarına HDP’nin ve HDP seçmeninin oy vermesini doğal bir şeymiş gibi beklemesi gerçekten yadırgatıcı. 

Görkem Öge: “Altılı Masa HDP’den destek istese, HDP her adayı destekler bence, Mansur Yavaş dâhil. Sizce?” Her adayı desteklemez. Eğer adaylar Kürt meselesi konusunda bir pozisyon almazlarsa desteklemez. Konuştuğum HDP’liler –ki uzun zamandır böyle– açıkçası Mansur Yavaş’a ve Meral Akşener’e karşı, “Kesinlikle desteklemeyiz” şeklinde –bunu yazıp çizenler olsa da– böyle bir yaklaşımları yok. Ama Mansur Yavaş Kürt sorunu yokmuş gibi hareket etmeye devam ederse… Meral Akşener de bizimle yaptığı yayında bu konuda bayağı bir şeyler söyledi biliyorsunuz, örtülü de olsa. Hattâ Ümit Özdağ buradan hareketle Meral Akşener’i yeni bir açılım süreci başlatmaya çalışmakla suçladı. Ama daha açık ve net birtakım duruşlar sergilerlerse, pekâlâ onlara da oy verebilirler diye düşünüyorum. Ama şu hâliyle, bugün îtibâriyle HDP seçmeninin Mansur Yavaş’a ya da Meral Akşener’e oy vermeme ihtimâlinin yüksek olduğu bir gerçek. Lâkin bu kişiler aday olursa, diyelim ki Mansur Yavaş, Diyarbakır’a giderse –ki gidecektir herhalde aday olursa– orada ne söylediği, ne söyleyeceği çok önemli olacak. Hiçbir şey yokmuş gibi hareket ederse, o insanlardan da herhalde oy bekleyemez. 

Bir izleyicimiz demiş ki: “Masa, HDP’nin kapatılmasını beklemek yerine bu kapatma dâvâsının haklılığı etrafında birleşmeli” demiş. Evet, HDP’nin kapatılma ihtimâlinin çok güçlü olduğunu düşünüp birtakım adımlar atıyor olabilirler. Bu anlaşılır bir şey. Ama şunu unutmamak lâzım; HDP’ye gelene kadar nice parti kuruldu, bunların bir kısmı Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı; bir kısmı kendi kendini feshetti, yeni partilere dönüştü. Ama oradaki gelenek, oradaki kadro ve taban devamlılığı sorun yaşamakla berâber hiç bozulmadı. Dolayısıyla kapatma kararı çıksa bile, seçime girene kadar HDP kapatılsa bile, HDP tabanı belli bir disiplinle hareket edecektir. Dolayısıyla, “Parti kapatılır, zâten sonra HDP kalmaz, herkes kendi bildiği gibi davranır” diye düşünüyorlarsa bence yanlış düşünüyorlar. 

Muharrem Palaz demiş ki: “HDP de tıpkı CHP ve İYİ Parti gibi bir siyâsî parti. Haklarını ve taleplerini gözetmek zorunda olduğu bir seçmen kitlesi var. Bugüne değin son derece yapıcı bir rol oynadı. Kapıları da kapatmış değil. HDP’li ‘sağduyulu’ olmaya dâvet ediyor. Bunu samîmî bir serzeniş olarak düşünüyor musunuz?” Artık bu işin, kim kimi sağduyuya davet ediyor olayını aştığı kanısındayım. Eğer birbirleriyle görüşeceklerse görüşürler. Benim anladığım bu. Ama görüşme olmazsa, HDP’den de destek olmayacağa benziyor — en azından ilk turda. İkinci tura gelindiği zaman, işte o zaman kısa bir süre kalacak ve orada, Altılı Masa’nın adayı her kim ise ve ekibinde kimler varsa, o zaman ne yapıp ne edecekleri ile alâkalı olacak. Yani o 15 güne sıkıştırılacak bir şeyler. Halbuki zaman varken bu mesele şimdiden halledilebilir ve belki seçimin ikinci tura kalmasının bile önüne geçilebilir. 

Veysel Havaoğlu: “Aslında HDP’nin tavrı hep netti, ‘Aday çıkartırız’ diyordu. Altılı Masa hâlâ HDP’yi görmezden gelmeye devam edecek mi?” diye sormuş. Evet, temel mesele büyük ölçüde bu.

Bir izleyicimiz demiş ki: “Meclis için zâten HDP’ye oy verecektik. Bu durumda cumhurbaşkanlığı adaylığı için uyguladıkları stratejiyi destekliyoruz. Vardır bir bildikleri” demiş. Bu da bir HDP destekçisi izleyicimiz. Yani demek istiyor ki: “Milletvekili seçiminde HDP’ye oy vereceğim, ama cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP’nin ne dediğine bakacağım. Eğer aday diyorsa, o adaya oy vereceğim” diyor. 

“HDP kendi adayını çıkartırken hem muhâlefetin hem de kendisinin topuğuna sıkmıyor mu?” Muhâlefet, yani Altılı Masa’ya bir şey olduğu kesin. Kendisine gelince; en azından kendi gücünü görmüş olur sonuçta. Bakın, bir önceki seçimde Muharrem İnce aday olduğunda, Selahattin Demirtaş da adayken, orada HDP’nin milletvekili seçiminde aldığı oydan daha az oy aldı Selahattin Demirtaş. O oylar kime gitti? Herhalde Muharrem İnce’ye gitti. Orada da hâlâ bir kısım seçmen, “Nasıl olsa Selahattin Demirtaş seçilemez, bari muhâlefetten biri seçilsin” diye oyunu Muharrem İnce’ye verdi. Muharrem İnce bu oyları kendisinin kazandığını sanıyor; ama orada herhangi bir isim olsa da ona oy verecek bir seçmen kitlesi var. Ama bunların oranı öyle çok yüksek değil. Yani yarıdan fazlası, yarısı vermiş değil. Bir kısmı, diyelim ki üçte biri vermiş. Şimdi rakamlar önümde olmadığı için söyleyemiyorum. Ama büyük bir kısmı seçilemeyeceğini bile bile Selahattin Demirtaş’a oy vererek kendi gücünü gösteriyor. Diyor ki: “Biz buyuz. Bizim bir gücümüz var”. Dolayısıyla Altılı Masa, “Onlar aday göstersin; ama seçmen ona vermez nasıl olsa” diye düşünüyorsa, kendilerine 2018’i hatırlatmak lâzım. Çok politize bir kesimden bahsediyoruz ve bu kesim siyâsî duruşunu birçok açıdan önemsiyor. Siz bunların oyuna tâlipsiniz. Dolayısıyla onların davranış kalıplarını, davranış biçimlerini iyice analiz etmeniz ve onları bir şekilde gözetmeniz gerekiyor. Aksi takdirde onları böyle, “Nasıl olsa verirler” diye değerlendirdiğiniz zaman vermeyiverirler. Zâten şöyle bir şey de düşünüyor olabilirler: “Bu hareket yıllardır zâten devlet tarafından dışlanmış, temsilcileri içeri atılmış bir hareket. Erdoğan bir kere daha seçilirse ne olur?” Başlarına zâten birçok şey gelmiş. “Olsa olsa ne olur?” diye düşünüyor olabilir. Ama bu seçimi kaybetmek Altılı Masa için çok daha büyük bir fatura olacak. Tabiî ki HDP seçmeni de bir fatura ödeyecektir; ama onlar zâten fatura ödemeye alışık olduğu için bir yerden sonra çok da rahatsız olmayabilirler. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: “Kim kime daha fazla ihtiyaç duyuyor?” diye bakıldığında, Altılı Masa’nın HDP’ye daha fazla ihtiyaç duyduğu kanısındayım. 

Lezgin Kanat: “Seçim ikinci tura kalırsa, sizce Erdoğan almaz mı seçimi?” diyor. Burada HDP’nin tutumunun ne olacağı, HDP seçmeninin tutumunun ne olacağı birinci derecede önemli olacak. Sandığa gitmezse, protesto ederse Erdoğan’ın şansı artar. Sandığa giderse muhâlefetin şansı artar. HDP seçmeninin ikinci turda gidip Erdoğan’a oy vereceği kanısında değilim. Veren illâki olur; ama muhâlefetten çok bâriz bir şekilde o seçmeni karşısına alan bir aday çıkmazsa, ikinci turda kendi hâline bırakıldığı takdirde muhâlefete daha çok oy gider, Erdoğan’a çok az gider diye bir akıl yürütmede bulunuyorum.

İsmail Evcil: “HDP’liyim ve yeter ki hükûmet gitsin kafasındayım. Ama HDP bu kadar açık kapı bırakırken ve defâlarca, ‘Gelin, birlikte yapalım’ demesine rağmen umursanmaması gücüme gidiyor”. İşte bu “Gücüme gidiyor” lâfı çok kilit bir lâf. Buradaki en önemli mesele o. Birçok HDP’linin –eminim Pervin Buldan’ın da yaptığı o açıklama ondan; gücüne gittiği için yapıyor–, “Yeter bu kadar. Bizi bu kadar önemsiz görmeyin. Bizim karârımızı önemseyin. Bizim arayışlarımızı önemseyin” çıkışı. 

“Garo Paylan bugün bir canlı yayında kendi görüşü olarak, ‘Bir kadın ve herkesin oy verebileceği bir aday olabilir’ dedi. Hattâ ikinci tura bile kalabileceğini ifâde etti. Kim olabilir?” Benim de duyduğum, kadın seçeneği HDP çevrelerinde daha fazla. Bir havuzdan bahsediyorlar. Kendi içlerinde değişik mekanizmaların bunu kontrol ettiğini, eğilimleri kontrol ettiklerini söylüyorlar. Gülten Kışanak adı geçti. Cezâevinde kendisi. En son Diyarbakır’da Eş Belediye Başkanı’ydı. Yıllardır içeride; ama onun hapiste olmasının kampanyada çok sorun çıkartacağı düşüncesi de olduğu söyleniyor. Bir ihtimal, milletvekili olan HDP’li kadınlardan birisi ya da HDP’li olmayan ama sivil toplum faaliyetlerinde öne çıkmış bir kadın aday düşüncesi herhalde hâkim olacak. Kadın olma ihtimâlinin çok yüksek olduğunu ben de duydum. Herkesten oy almak, ikinci tura kalmak… bunlar zor işler. Her hâlükârda HDP kimi aday gösterirse göstersin, ikinci tura Cumhur İttifâkı’yla Altılı Masa’nın adayı kalır diye düşünüyorum. 

Sarp Göktürk diyor ki: “HDP ‘Aday çıkartacağım’ diyerek eğer kapatılmasına karşı bir hamle yaptıysa bu doğru bir hamle; ama değilse, ikinci turda Erdoğan’la Öcalan’ın özgürlüğü üzerinden pazarlık yapılma düşüncesi var olabilir mi?” diyor. Öcalan’ın özgürlüğü diye bir şey olmaz. Öcalan’ı özgür bırakabilecek bir iktidar düşünemiyorum. Olmaz; ama Öcalan’la bir pazarlık olduğunu –ki en son Demirtaş temasların durduğunu söyledi–, Erdoğan’ın Öcalan’ı iknâ ederek onu seçimlerde kullanmak istediğini biliyoruz. Ama Selahattin Demirtaş’ın söylediğine göre bu olay akamete uğramış durumda. İkinci tura kalırsa herhalde buna çok ciddî bir şekilde yüklenecektir iktidar. Öcalan’a, hattâ bir şekilde Kandil’e de ikinci turda kendileri lehine bir pozisyon için birtakım şeyler iletilebilir. Ama çok politize bir seçmenden bahsediyoruz. Son dakikada yapılan bu tür hamleler en son İstanbul seçimlerinin ikinci turunda oldu biliyorsunuz. Bunu denediler, ellerinde patladı. Bu sefer de öyle olur kanısındayım. Yani kendi düşüncelerinin aksine, sırf İmralı’dan ya da Kandil’den bir şey geliyor diye, istemeye istemeye Erdoğan’a oy vereceklerini ya da muhâlefetin adayına oy vermeyi düşünürken sandığa gitmekten vazgeçeceklerini pek düşünmüyorum açıkçası. 

“Erdoğan ve Bahçeli karşısında, eski ülkücü Yavaş arasında mı tercih yapacağız?” Bilemiyorum. Şu anda Mansur Yavaş’ın adı çok konuşulmuyor. Ben hâlâ aradan sıyrılabileceği kanısındayım; ama belli olmaz. 

“Ya, vakit aday beğenip beğenmeme vakti midir? Ülke elden gidiyor. Parlamenter Sistem’e bir an önce dönmeliyiz. Hangi cumhurbaşkanı olacağı çok önemli değil bence.” Hasan Demir söylemiş bunu. Kızmış. Olabilir; ama birçok kişi de farklı düşünüyor.  

Ozan demiş ki: “HDP bence blöf yapıyor. Cumhur İttifâkı kazanırsa Demirtaş içeriden çıkabilir mi ya da kayyumlar katlanarak artmaz mı? Bence her adayı desteklemek zorundalar. Yoksa AKP-MHP ile devam ederler.” Artık atanacak kayyum kalmadı bir kere. Yani neredeyse hepsine atandı. Demirtaş da içeriden çıkmayabilir, tamam. Ama meselâ şunu görmedik: Altılı Masa’dan, “Biz iktidâra gelirsek görevden alınan belediye başkanları geri gelecek” diye bir çıkış yok. Yani bugün diyelim ki Altılı Masa’nın aday gösterdiği kişi seçildi — HDP oylarıyla da. Onlar pekâlâ, “Biz böyle bir şeye söz vermedik. Bir sonraki yerel seçime kadar kayyumlarla devam ediyoruz” derse ne olacak? Burada önemli hususlardan birisi şu — konuştuğum birçok HDP’liden bunu duyuyorum: “Ya, bunlar bize güven vermiyor. Seçim sürecinde güven vermiyor, seçim sonrasında hiç güven vermiyor” diyorlar. İşte kritik noktalardan birisi bu. Tamam, Erdoğan döneminde kayyumlar var, ama yeni dönemde, meselâ vurgulu bir şekilde, “Seçilen belediyeler geri gelecek” deniyor mu? “Selahattin Demirtaş ve diğerleri hapisten çıkacak” deniyor mu? Örneğin Saraçhâne’deki konuşmalarda Demirtaş’ın adını bir tek Ali Babacan andı. Ekrem İmamoğlu bile anmadı. Dolayısıyla bunların hepsini o seçmen filtre gibi seçiyor, bakıyor. 

“Ali Babacan’ın adaylığı söz konusu mu?” Yok. Yani isteyenler var; ama olması çok söz konusu değil. 

“Öcalan bir mektupla Altılı Masa adayını desteklediğini açıklarsa, Cumhur İttifâkı bunu kullanabilir mi?” Burak Özcan sormuş. Kullanır tabiî. Ama ne kadar işe yarar? Yani şimdi muhâlefetin adayına, Altılı Masa adayına oy vermeyi düşünen birisi, “Öcalan da buna destek veriyor. Ben vazgeçeyim” der mi? Bilmiyorum. Ölçmesi çok zor olan meseleler. Çok işe yarayacağını sanmıyorum iktidar açısından. 

“Birinci turda Meclis çoğunluğu nasıl olur? Meclis’in durumu ikinci turu etkiler mi?” Kesinlikle etkiler tabiî. Yani diyelim ki ilk turda kimse seçilemedi; ama Meclis’te diyelim ki muhâlefet çoğunluğu aldı. İkinci tura giderken insanlar bunu düşünecektir ve genel eğilim, Meclis çoğunluğunu kazananın cumhurbaşkanlığını da kazanacağı yolunda — bir etkisi olur. 

“HDP kapatılıp bir sürü siyâsetçiye yasak getirilirse, vekil adayları yerine yenileri koyabiliyorlar mı?” Bu kapatma üzerine şeylere çok fazla girmeyelim. Çok karışık işler çünkü. 

Görkem Birinci: “Muhâlefet çoklu aday seçeneğinden neden bu kadar uzak? Her parti kendisi seçime girse ve Fransa’da olduğu gibi ikinci turda en fazla oyu alan etrâfında birleşilse bütün bu tartışmalar da sona ermez mi?” Yani Fransa Fransa, burası da Türkiye. Sanki tek adayla girmek Altılı Masa için daha akıl kârı gibi görünüyor. En azından ben öyle düşünüyorum.

“Semra Güzel’in vekilliğinin düşürülmesine Altılı Masa destek verdi. Ortak aday isteniyorsa muhâtaplık ve samîmîyet şart” demiş bir izleyicimiz. 

“AKP zulmediyor, fakat kapısı çalınmayan, dayanışma gösterilmeyen HDP neden muhâlefete oy versin? İkisi arasındaki fark sizce nedir? %13 oy neden muhâlefete gitmeli?” İşte bunları konuşuyor olmaları gerekir. Ama konuşmuyorlar. Dolayısıyla iş bize düşüyor. Ondan sonra buralarda sizler yakınıyorsunuz, bizler yorumlamaya çalışıyoruz. Olması gereken aslında bunları kendi aralarında konuşuyor olmaları. Yani: “AKP size zulmediyor, tamam. Peki siz ne yapacaksınız? Bu zulümleri nasıl bertaraf edeceksiniz? Nasıl insanların kaybettiklerini geri kazanmasını sağlayacaksınız?” vs..

“Meral Hanım’ın HDP’yi muhâtap alması için sizce neden gerekiyor? Hakîkaten soruyorum.” Seçimi kazanmanın bu kadar hayâtî ve bunun için de HDP’nin oyunun bu kadar hayâtî olduğuna kendi kendisini iknâ etmesi ve de muhâtap alındığı zaman buradan bir kıyâmet kopmayacağını da görmesi gerekiyor. Ama epey zorlandığı muhakkak. 

“AKP’nin bugün reddedilen HDP ile görüşme talebini devlet desteğini bloke etmiş olmasıyla birlikte nasıl değerlendirebiliriz?” Tabiî, anayasa değişikliği için ikinci kez istenen randevuyu HDP vermedi. Perşembe günü Anayasa Mahkemesi’nden siyâsî baskı sonucu çıkartılan Hazîne yardımının bloke edilmesi karârına bir tepki olduğu muhakkak. Başka nedenleri de vardır; ama tek başına o olay bile bu yaptıklarını anlamamıza yardımcı olabilir. 

“Sizce CHP’nin, DEVA ve belki Saadet ve Gelecek partilerinin HDP’ye destek için Altılı Masa’dan ayrı bir deklarasyon yapması mümkün olabilir mi?” Olamaz. Çünkü bu, Altılı Masa’yı bir anlamda dağıtmak gibi olur. Tek tek partiler açıklama yapabilirler. Ama bunda da çok fazla bir hareketlilik görmedik Hazîne yardımı konusunda. Ama Altılı Masa’dan ikisinin, üçünün bir konuda ortak açıklama yapıyor olması Masa içerisinde çok ciddî bir kopuş anlamına gelir. 

Ramazan Yılmaz: “Erdoğan HDP’nin bâzı taleplerini karşılarsa ikinci turda tarafsız kalırlar mı?” Erdoğan ne verse ya da vereceğine söz verse de artık Erdoğan’a güvenin HDP seçmeninde kaldığını düşünmüyorum. Ama tabiî ki bir etkisi olabilir. Fakat, “Kayyumları iptal edeceğim” demesi ne kadar inandırıcı olur? Ya da: ”Yeni bir çözüm süreci başlatacağım” demesi? MHP ile ittifak yaptıktan sonra bu ne derece inandırıcı olur? İnsanlar inanmak isterlerse inanırlar, ama çok fazla inandırıcı olacağı kanısında değilim. 

Evet, yavaş yavaş toparlayalım. 

“HDP seçmeninin tulum hâlinde kendi adayına oy vereceğini düşünüyor musunuz? Kanımca seçmenin bir bölümü ilk turda Altılı Masa’nın adayına oy verecektir, 2018’deki gibi.” Evet, demin de bahsettim zâten bundan. Ama 2018’deki oran çok yüksek değildi. Bu sefer daha yüksek bir oran olabilir. Ama yine de kendi adayı çıkarsa, o adaya oy verecek olan yarıdan fazla seçmeninin… Bunu da nasıl ölçeceğiz? Milletvekili seçiminde HDP’nin aldığı oy ve cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oy olarak ölçeceğiz. Ona göre bakacağız. 

“Yeni nesil Kürt oylarının kesinlikle herhangi bir başka partiye gitme olasılığı çok azdır. Blok olarak HDP’ye gidecektir. Bu durumda HDP’nin bu seçimdeki oy oranının 13 civârında olma ihtimâli söz konusudur.” Yeni nesil Kürt oyları derken gençleri kastediyor arkadaş herhalde. Olabilir, bilmiyorum. Bu konuda çalışmalar yapılıyordur; ama ben şahsen haberdar değilim. 

“Kimin eli Altılı Masa’nın adayına oy vermeye gider, eğer o oy Davutoğlu’na veto hakkı veriyorsa?” demiş bir izleyici. Bu veto hakkı meselesi biraz fazla büyüdü. Böyle bir hakkı olacağını –Davutoğlu ve diğer parti liderlerinin– düşünmüyorum açıkçası; ama bunun bir îzâha muhtaç olduğu da muhakkak. 

“Altılı Masa birinci turda Meclis çoğunluğunu alırsa Türk halkı ikinci turda diğer adayı destekleyip yönetimde denge oluşturmak istemez mi?” Yok, bizim seçmenimiz genellikle güce önem verir. Güçlü olana daha fazla güç katmayı ve yanında yer almayı tercih eder. Benim bilgim o yönde, yani benim şu âna kadar gördüğüm.

“TİP’in, Millet İttifâkı lehine son kulvarda HDP’yi aday konusunda iknâ etme durumu var mı sizce?” Olması için öncelikle TİP’in bu konuda kendisinin iknâ olması lâzım. TİP, “Kim olursa olsun, bize hiç sormasalar bile destek verelim” der mi? Demez diye düşünüyorum. Bir de TİP’in HDP’yi iknâ edebilmesi, yani birisi tamam çok dikkat çekiyor, yeni bir parti; birisi de çok köklü bir parti. O kadar böyle bir ilişki olduğunu düşünmüyorum. 

Çetin Kaplan: “Meral Hanım HDP’yi muhâtap alırsa oy mu kaybeder? Bence artar” demiş. Evet, bu da tartışmalı bir konu. Açıkçası bence de artar. Ama tabiî söyleyeceğim bütün argümanları kolaylıkla çürütebilirsiniz. Fakat HDP’yi muhâtap alan bir sağ siyâsetçi, merkezde ve ülkeyi yönetmeye tâlip olduğunu gösteriyor demektir ve bu da ona olan ilgiyi ve güveni artırır — ben bu kanıdayım. 

“Sizce Masa, Demirtaş’ın ilk defâ oy verecek kızını iknâ edebilir mi ve onun temsîlinde diğer gençleri ya da HDP seçmenlerini?” Öncelikle Demirtaş’ın ilk kez oy verecek kızını iknâ etmesi gerekiyor anladığımız kadarıyla. Öyle yazdı zâten biliyorsunuz. Evet, gençlerin beklentileri çok farklı. Altılı Masa da, Cumhur İttifâkı da, Kürt Türk hiç fark etmez, gençlerin beklentilerini karşılamada çok zorlanıyorlar. Onu biliyoruz. Gerçekten zor. 

Can Demren: “​Çoğunluğu Çözüm Süreci’ne başından beri karşı çıkan taraflardan oluşan bir muhâlefet, iktidâra HDP desteğiyle gelme ihtimâlinde nasıl bir politika izleyebilir?” İşte zâten sorun da burada. Burada çok basit bir formül var aslında. Öncelikle Kürt sorunu diye bir sorunun olduğunu kabul edeceksiniz. İkincisi de bunun çözüm yerinin Meclis olduğunu söyleyeceksiniz. Bunları söylemeniz bile aslında birçok şeyi çözer. Bunu CHP söylüyor, DEVA da söylüyor, Gelecek de bir ölçüde söylüyor; ama İYİ Parti’den yana bir sorun var. O sorun da aşılamayacak bir sorun değil. 

Evet, burada noktayı koyalım. Yine çok canlı bir yayın oldu. Hepinize çok teşekkürler. Sizlerin destekleriyle, sorularıyla, yorumlarıyla, eleştirileriyle bir yayın yaptık. Bizlere destek olmayı unutmayın. Zor bir seçim sürecine giriyoruz. Bağımsız medyaya olan ihtiyâcın daha da arttığı bir dönemde Medyascope’a destekleriniz bizi çok mutlu edecek. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.