Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Muhalefet seçimlere hazır mı? | Özer Sencar & Ruşen Çakır tartışıyor

İktidarın seçim kampanyası kararsız seçmen üzerinde etkili oluyor mu? Altılı Masa’nın amacı ne, ne olmalıydı? Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını istemiyor mu? Altılı Masa fiilen ortadan mı kalktı? Akşener ve Kılıçdaroğlu ilişkisinde son durum ne, bu Altılı Masa’yı nasıl etkiliyor?

MetroPOLL Araştırma Genel Müdürü Prof. Dr. Özer Sencar, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. MetroPOLL Araştırma’nın Genel Müdürü Prof. Özer Sencar stüdyomuzda konuğumuz. Kendisiyle daha önce yaptığımız bütün yayınlar bayağı ses getirmişti; bu sefer de öyle olacağını tahmin ediyorum. Başlığımız: “Muhâlefet seçimlere hazır mı?” Merhaba, hoş geldiniz Özer Bey. Yine ses getirecek miyiz?

Özer Sencar: Umarım.

Ruşen Çakır: “Muhâlefet seçimlere hazır mı?” diye sordum ama, önce bir iktidârı sorayım istiyorum. Çünkü gördüğümüz kadarıyla, Bahçeli pek olmasa da Erdoğan seçimlere hazır ve bayağı bir kampanya yürütüyor. Bir yandan seçim ekonomisi uygulamaları var, diğer yandan Türkiye’nin dört bir tarafında mitingler yapıyor; gençlerle ayrı kadınlarla ayrı, parti teşkilâtlarıyla toplantılar yapıyor — sürekli bir yerlerde. Günde birkaç faaliyeti birden var. Yurtdışına gittiği zaman da bunların hepsini iç politikaya yönelik kullanıyor. Bunlar gerçekten onun oylarını artıran hamleler mi? Yoksa bunların tek başına bir sonuç getirmesi mümkün değil mi?

Özer Sencar: Erdoğan çok iyi kampanya yöneten bir adam. Bu ilk defâ değil. Bu, fıtraten de var bu kişide. Ben yapılan işlerin sonuç verdiğini görüyorum. Yani kampanya etkili oluyor. Hattâ, İmamoğlu ile ilgili karardan sonra, bir müşterimiz için yaptığımız özel bir araştırmada, “İmamoğlu’na verilen cezânın etkisi ne olur?” diye araştırırken şöyle bir sonuca vardım: Erdoğan AK Parti’den ayrılan seçmenlerde, “Bu adam bu işi bırakmayacak, alıp götürecek” algısını üretmiş. Seçmen, İmamoğlu’nu mağdur ettiğini, yapılan işin yanlış olduğunu söylüyor, ama Erdoğan’ın arkasında birikimini artırıyor.

AK Parti 2019’un ortasından bu yana ulaştığı en yüksek oy seviyesine yükseldi. Kararsızlar dağıtılmadan, yaklaşık 34 puana yükseldi. Bu kabaca, kararsızları oransal dağıttığımızda, 38-39’a tekabül ediyor. Ama hâlâ kararsızların içerisinde 3 puanlık bir AK Parti kökenli seçmen var. Dolayısıyla bu kampanyanın çok etkin bir şekilde yürüdüğünü düşünüyorum. Yani kararsızların içindeki kendi seçmenini geri çekiyor. CHP’den ve İYİ Parti’den bir şey alması söz konusu değil.

Ruşen Çakır: Önemli olan husus şu: Normalde CHP’den ve İYİ Parti’den almıyor, ama kararsızlardan aldığı kesimler kime gidebilirdi de Erdoğan’a geri dönüyor?

Özer Sencar: Saadet Partisi bu kitlenin doğal alıcısı olabilir, DEVA olabilir, Gelecek Partisi olabilir. Ama hiçbirine gitmiyor. Hattâ bu üçü oy kaybediyor. DEVA’nın Türkiye genelinde 3 puana yükseldiğini biliyoruz — ölçtük bunu. Hattâ İstanbul’da 4,5’e yükseldi. Şu andaki il başkanı yeni atandıktan sonra yaptığı 6 aylık bir çalışma sonucunda, İstanbul’da yaptığımız ölçümde, DEVA Partisi kararsızlar dağıtılmadan 4-4,5 puan olmuş İstanbul’da. Ama bu Altılı Masa bütün muhâlefet partilerini dibe doğru çekiyor. Altılı Masa’nın dizaynı, amacı, muhâlefete yaramadı. Dolayısıyla AK Parti oyları veya kararsızlardaki AK Parti kökenliler, AK Parti’den başka hiçbir yere gitmiyorlar. Çok küçük bir miktar Yeniden Refah Partisi’ne gidiyor. Yeniden Refah Partisi şu anda Saadet Partisi’ni geçti. Yeniden Refah Partisi’nde, Erbakan’ın oğlu olmanın ötesinde ne var? Ama Saadet Partisi’ni geçti. 

Ruşen Çakır: Burada söylediğiniz bir husus çok önemli bence. Gelecek Partisi’ni ve özellikle DEVA Partisi’ni, hattâ Saadet Partisi’ni de katıyorsunuz; bu partilerin potansiyellerinin Altılı Masa ile birlikte artmak yerine azaldığını düşünüyorsunuz.

Özer Sencar: Evet.

Ruşen Çakır: Bunun nedeni CHP ile yan yana durmaları mı?

Özer Sencar: Öyle olduğunu düşünmüyorum. Onların kendi yapısal sorunları olabilir. DEVA ve Gelecek partileri geçmişle hesaplaşmasını yapmadan parti kurdular ve bir yükseliş yakalayamadılar maalesef. Altılı Masa, amacı îtibâriyle yanlış dizayn edilmiş bir topluluk. Altılı Masa’nın olması gereken amacı, Erdoğan karşısında çıkaracağı adayın kazanmasıdır. Bu adayın kimliğinin ikinci derecede önemli olması lâzım. Ama şu anda Altılı Masa’nın amacı Kemal Kılıçdaroğlu’nu aday yapmak. Bu, diğer küçük partilere de kaybettiriyor. Amaçlarını “Biz Erdoğan’ı seçimde yeneceğiz” üzerine oturtsalardı o zaman farklı bir durum olurdu. Bu üç partinin seçmen kitlesi, en azından dindar insanlar; büyük bir kısmı Erbakan’ın çırakları, Erbakan’ın gerisinden gelenler. Bu insanların Erdoğan’la mücâdele ederken, Erdoğan’a karşı çıkarken, Kemal Bey’in yanında durmaları bunların lehine değil tabiî.

Bir de, seçmen şunu görüyor: Altılı Masa tam bir karmaşa yaşıyor şu anda. Bence Meral Hanım’ın son konuşmalarından sonra Altılı Masa diye bir şey kalmadı. Meral Hanım sürekli, Altılı Masa içerisindeki ikinci büyük parti olarak sürekli “Millet İttifâkı” diyor ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne mesaj veriyor. Meselâ “Aday meselesini çözeceksek biz ikimiz çözeceğiz” gibi. Halbuki şu anda CHP diğer 4 küçük partiyle bu işi çözmeye çalışıyor. Başından beri Meral Hanım’ı râzı edemedikleri için adayı açıklayamadılar. 6-7 aydır aday açıklayamamalarının sebebi söyledikleri sebep değil. Kemal Bey Meral Hanım’ı râzı edemiyor. Meral Hanım yüz yüze geldiğinde ne konuşuyor bilmiyorum, ama dışarıdaki konuşmalarında net sayılabilecek şekilde, “İki tâne belediye başkanı var. Onlardan birisini getir oy verelim” diyor. Bu, “Seni istemiyoruz, sana râzı değiliz” demektir. Kemal Bey bunları duymuyor, duymak istemiyor. Ama Meral Hanım’ı da kendi adaylığına râzı edemiyor. Meral Hanım da son bir buçuk aydır, “Altılı Masa” ifâdesini terk etti; “Millet İttifâkı” diyor. Bir önceki yerel seçimde ve daha önceki seçimde kurdukları ilişkiyi gündeme getirdi. Eğer Altılı Masa’daki partiler veyâhut CHP ile İYİ Parti, Erdoğan karşısında güçlü olmak istiyorlarsa, Meral Hanım’ın bu talebini kenara koyamazlar.

Ruşen Çakır: Tamam, Meral Hanım “Millet İttifâkı” diyor, “Esas olarak ikimiz birlikte karar verelim” diyor, ama İYİ Parti’nin performansına baktığımızda ᅳki sizin rakamlarınızda da görünen oᅳ, İYİ Parti büyük bir yükseliş içerisinde değil, sanki eli çok da kuvvetli değil.

Özer Sencar: Meral Hanım, önce “Ben başkan adayı değilim” dedi. Bu onun önemli bir siyâsî hatâsıydı. Bana göre bu, siyâsette ölümcül hatâlardan bir tânesidir. Ondan sonra uzunca bir süre, 8 ay kadar siyâset sahnesinden çekildi. Belki kasabalara gitti, ama siyâsetin aslı Ankara’da yürütülen siyâsettir; Ankara’nın ilçesinde veya Aydın’ın ilçesinde esnafla yapılan görüşme değildir. Meral Hanım merkezî siyâsetten uzak kaldı. O uzak kaldığı süre içerisinde, Kemal Bey tam tersine çok aktif oldu — o helâlleşme konuşmaları, helâlleşme ziyâretleri vs.. Kemal Bey siyâsette aktif oldu. Ne zamana kadar? Başörtüsü ve dış siyâset meselesi yapılabilecek çok ciddî hatâlardı. Kemal Bey üç tâne dış seyahat yaptı, tam bir fiyaskodur. Kendisini gelecek dönemin başkanı olarak gören ve buraya niyetlenen bir kişi, Amerika’ya kadar gidip 3-5 tâne öğrenciyle mi görüşür? Almanya’ya gidip kiminle görüşür? İngiltere’ye gidip kiminle görüşür? O üç seyahat, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı çok büyük hatâdır. Bu aklı ona kim verdi? Ben, biraz da Kılıçdaroğlu’nun birileri tarafından sabote edildiğini düşünüyorum, bilinçli bir şekilde Kılıçdaroğlu’na hatâ yaptırıldığını düşünüyorum. Kılıçdaroğlu eliyle Erdoğan’ın başkanlığını temin etmeye çalışan birileri olduğunu düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Levent Gültekin bu söylediğinize çok sevinecek. O da benzer şeyler söylüyor.

Özer Sencar: İnsan bu kadar hatâ yapmaz. Erdoğan’ın eline bu başörtü meselesini verdi. Şimdi anayasa meselesi var; kaçıyorlar girmiyorlar. Haklı olarak girmemeleri gerekir. Yani ben de Parlamento’da olsam, böyle bir anayasa değişikliğine “evet” demem. Ama bu fırsatı Erdoğan’a Kılıçdaroğlu verdi. Başörtü meselesini ona kim getirdiyse, kanımca çevresindeki AK Parti kökenli veya İslâmcı kökenden gelen politikacılar, bunu kullanabileceği fikrini verdiler kendisine — veya bir başkası. Ama birileri bilerek Kemal Bey’e siyâsal olarak ölümcül hatâlar yaptırıyorlar. Kemal Bey eğer bunu bilerek yapıyorsa, zâten bilerek Erdoğan’a çalışıyor demektir.

Geçenlerde bir yerde okudum, yâhut da konuşuldu: Bir CHP yetkilisi, “Biz seçimi kaybediyoruz, ama partiyi kurtarıyoruz” gibi bir lâf etmiş. Bir siyâsî partide böyle bir amaç nasıl olabilir? Tabiî bu söylenen doğruysa. 

Ruşen Çakır: Seçim kaybedilirse, CHP’nin ya da muhâlefetteki diğer partilerin uzun bir süre sesini çıkartması imkânsız. 

Özer Sencar: Son günlerde sosyal medyada Erdoğan’ın bir sözünü okudum. Diyor ki: “Bu seçim, önümüzdeki döneme, önümüzdeki 10 yıla, 20 yıla, hattâ yüzyıla damgasını vuracak.”

Ruşen Çakır: Ben de biraz önce The Washington Post’ta bir köşe yazısında gördüm. 2023’te dünyadaki en önemli seçimin Türkiye’deki seçim olduğunu Washington Post söylüyor. Çok ilginç. Peki, tekrar İYİ Parti’ye dönelim.

Özer Sencar: Meral Hanım uzunca bir süre siyâsetten uzaklaştı. Bu arada kendisiyle görüştük biz. Yani ayda bir gidip görüşüyordum kendisiyle. Meral Hanım’a söylediğim şey şu: “Siz siyâsetten çekildiniz. Siyâset sahnesinden çekilen politikacının oyu düşer. Varlığınızı göstermeniz lâzım”. Yapması gereken, şu günün en önemli olayı nedir? Seçimi kazandıktan sonra yapacağınız işler değildir. Milletin umurunda değil sizin ne yapacağınız. Millet şu anda “Kim kazanacak?” diye bakıyor. Ama Kılıçdaroğlu, kendisinin adaylığını onaylatmak için bu konuyu erteliyor. Haddizâtında, “Biz, seçim karârı verilsin ondan sonra adayımızı açıklayacağız” sözü Kılıçdaroğlu’nu kayırma sözüdür. Kılıçdaroğlu oybirliğiyle kendisini aday göstermek için çabalıyor. Ama Meral Hanım başından beri direniyor. Burada yapılacak iş: Meral Hanım’ı kenara iterek Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi mümkün değil; diğer dört partinin oyu zâten 4 puan, Meral Hanım’ın 12 puan. Dolayısıyla Kemal Bey’in tercih etmesi gereken kişi, bu dört kişi değil, Meral Hanım. Meral Hanım’ın Kemal Bey’le bir pazarlığı yok; ama dedikoduları duyuyoruz: O küçük partilerin her biri birer but koparma niyetinde. 

Ruşen Çakır: Geçenlerde Ahmet Davutoğlu’nun Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın programında söyledikleri, muhâlefet tabanında da bayağı rahatsızlığa yol açtı. 

Özer Sencar: Yani, bunu kibarca söylemek zor ama, Ahmet Davutoğlu’nun söylediği söz, istediği şey, düşündüğü şey, siyâseten mümkün olmayan bir şey. Daha başka bir kelimeyle söyleyeceğim de ayıp olacak. Bir politikacı böyle bir sözü nasıl söyler? Birisi başkan olacak, onun aldığı kararlarda benim de imzam olacak. Bu oligarşidir. Oligarşi bile değil devlet anarşisidir bu. Bu şekliyle üç gün bile yönetemezler Türkiye’yi. Birisi başkansa onun danışmanları olur. Ama onu onaylayacak birileri olmaz. 

Ruşen Çakır: Başlığımıza dönecek olursak. 

Özer Sencar: Meral Hanım konusunu bitireyim. Kanımca, Meral Hanım siyâsetten uzak kalmanın hatâsını gördü son iki aydır. Sürekli bu “Millet İttifâkı” sözü ve sizin de dinleyici olarak katıldığınız İstanbul kongresindeki performansı müthiş bir performans, anlaşıldığı kadarıyla. Sekiz aydan sonra siyâset sahnesine ilk defâ adımını atıyor gibi geldi bana, yaptığı konuşmayla.

Sekiz ay önce İYİ Parti’nin oyu, kararsızlar dağıtılmadan 15, kararsızlar dağıtıldıktan sonra 18 oldu. Geçen ay geldiği yer 11 puana düştü. Yani 7 puanlık bir düşüş söz konusu. Bu ay, yani Kasım’dan Aralık’a 1 puan yükseldi. Dolayısıyla bu siyâsetsiz döneminde, Kılıçdaroğlu popüler oldu. Ama o da yaptığı son hatâlarla bu kazançlarını kaybetti. Meral Hanım Pazar günkü konuşmasını, o politikayı, o söylemini sürdürürse, tekrar tırmanır ve “Başbakan olacağım” iddiası seçmenlerine inandırıcı hâle gelir. Başbakan olur veya olmaz, ama burada bir hedef koyuyor. Başbakanlığı bir tarafa bırakın, “Biz birinci parti olacağız” diyor. Şu anda Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyu kararsızlar dağıtılmadan 21,5, dağıttığınız zaman 24-25’e tekabül ediyor. Dolayısıyla onu yakalamak zor. Ama bir siyâsî parti hedef koymak zorunda. Seçmenine, kabul edeceği, inandırabileceği bir hedef koymak zorunda. “Birinci parti olacağız” hedefi bence doğru bir hedef. Olur veya olmaz; ama bence üzerindeki ölü toprağını silkeledi.

Ruşen Çakır: Peki, ya Altılı Masa’nın tamâmının üzerindeki ölü toprağını silkelemesi? 26 Ocak’ta 11. buluşma İYİ Parti’de gerçekleşecek. 30 Ocak’ta son iki belgeyi açıklayacaklarını îlân ettiler. O toplantı da muhtemelen yine Bilkent Otel’de geniş bir katılımla olacak. 26’sında ya da 30’unda artık adayın açıklanacağı beklentisi var. Çünkü “Nisan ayında erken seçime hazırız” diyorlar. Çok da fazla vakit yok yani.

Özer Sencar: Muhâlefet bu performansıyla böyle devam ederse, seçimi alması diye bir şey söz konusu değil. Muhâlefet âdeta seçimi kristal bir tepsiyle Erdoğan’a hediye ediyor. Muhâlefetin şu âna kadarki performansına bakarsak, Erdoğan adına çalışıyorlar. Erdoğan’ı tekrar Başkan yapmaya çalışıyorlar. Özellikle Meral Hanım’ın Pazar günkü konuşmasından sonra, 26’sındaki o toplantıda, zannediyorum Meral Hanım “Millet İttifâkı” meselesini gündeme getirip, “Bu işi Millet İttifâkı şeklinde çözelim” diyecek Kemal Bey’e. Buradan da Kemal Bey’in adaylığının çıkacağını düşünmüyorum.

Ruşen Çakır: Diğer seçenekler: Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş. Ekrem İmamoğlu’nun önüne yasal bir engel çıkacağa benziyor. O konuda çok spekülasyon yapıldı. Siz de sosyal medyada, yedek aday vs. gibi birtakım görüşler dile getirdiniz. Oradaki formül nedir? Meselâ Ekrem İmamoğlu’nun üzerinde “Damokles’in kılıcı” gibi sallanan bir dâvâ var ve her türlü olumsuzluğun, engellemenin yaşanabileceği bir ülkedeyiz. 

Özer Sencar: Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun aday olması için mıntıka temizliği yapıyor, bu çok açık. İmamoğlu açısından yapılacak şey, buna bütün gücüyle tepki göstermek. Meydanları dolaşmak, caddeleri donatmak. Erdoğan karşısında pısarak, susarak Erdoğan’ın hedefine hizmet edersin. Erdoğan tekrar seçilirse İmamoğlu’nun belediye başkanlığı falan kalır mı? Muhâlefet diye bir şey kalacak mı? Dolayısıyla muhâlefetin, varlığını sürdürebilmek için Erdoğan karşısında bütün gücüyle dişe diş bir mücâdeleye girmesi lâzım. İmamoğlu’nun da yapacağı şey, bu mahkeme karârından korkup kenara çekilmek yerine, bütün gücüyle, bütün hızıyla meydanlara çıkmaktır. CHP’nin de buna destek vermesidir 

Ruşen Çakır: İmamoğlu yapıyor da, CHP’nin desteği…

Özer Sencar: Kılıçdaroğlu henüz buna râzı olmadı zannediyorum. Râzı olmasından kastım, Meral Hanım’ı zorlaması. Ama Meral Hanım Kemal Bey’e râzı değil gibi. Dışa vuran söylemlerden bunu anlıyorum. Şimdiye kadar birçok defa söyledi bunu. Kemal Bey duymazlıktan geliyor. Meral Hanım Kemal Bey’e, “İki adayın var. Onlardan bir tânesini getir destekleyelim” diyor. Bunun tersi, “Biz seni istemiyoruz” demektir; Meral Hanım bunu açıkça söylüyor, ama kamuoyunun önünde söylüyor. İkili görüşmelerde bir araya geldiklerinde söylemiyor zannediyorum. Kemal Bey’in yüzüne, “Arkadaş, sen çekil!” demiyor. 26 Ocak’taki o toplantıda Meral Hanım, “Bu işi Altılı Masa olarak değil, Millet İttifâkı olarak yapalım” diyecek sanıyorum. Bunun anlamı, “Şu pazarlık ettiğin, milletvekili pazarlığı yaptığın diğer arkadaşları bir kenara çek. Bu iş ikimizin yapabileceği bir şey” diyor. 

Bu önümüzdeki seçimin iki anahtar partisi oldu. Eskiden sâdece HDP idi. Şimdi, Meral Hanım, İYİ Parti de seçimin anahtar partisi oldu. Seçilecek kişinin bu iki partiye de ihtiyâcı var. İYİ Parti Kemal Bey’in arkasından desteğini çekerse, Kemal Bey kimin oyuyla kazanacak? Şu anda kendi oyu 25 puan; 5 puan da diğerlerinden gelse: 30 puan. 20 puana ihtiyâcı var. Dolayısıyla Kemal Bey’in adaylığının ciddî olması için, Meral Hanım’ın mutlaka yanında olması lâzım. Ben HDP’nin yanında olacağını düşünüyorum. Kemal Bey gidip konuşabilir onlarla. HDP’nin de istediği, “Gelin bizimle de konuşun. Bizi adam yerine koyun” diyorlar. 

Ruşen Çakır: O konuyu ayrıca açacağız. 

Özer Sencar: Bu durumda, Kemal Bey’in aday olabilmesi için, Davutoğlu’nun, Babacan’ın, Temel Bey’in ve Gültekin Bey’in râzı olmasının hiçbir anlamı yok. Çünkü toplamları ortada. Kemal Bey’in asıl râzı etmek zorunda olduğu kişi Meral Hanım. Gördüğüm kadarıyla Meral Hanım da ayak diretiyor. 26’sında Meral Hanım’ın bunu gündeme getireceğini düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Peki İmamoğlu’nda nasıl bir formül olacak? Diyelim ki İmamoğlu’nu aday olarak istediler. Ama ortada siyâsî yasak gibi bir olay var. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ihsâs-ı rey yaptı ve mazbatayı vermeyeceklerini söyledi. Nasıl olacak?

Özer Sencar: Seçimi kazandığı takdirde bunların tâlî meseleler olacağını düşünüyorum — bir şekilde çözerler. Ama şu var: Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkmasını istiyor. Niye onu istiyor Erdoğan? Niye İmamoğlu’nu, Mansur Yavaş’ı istemiyor? Kendisi için uygun olduğunu düşünüyor. 13-14 aydır ölçüm yapıyoruz. Yaptığımız bütün ölçümlerde, Kemal Bey’in seçilebilecek bir oy seviyesine hiç ulaşmadığı görüyoruz. En iyi olduğu zaman, 1-2 ayda 44-45’i gördü Erdoğan karşısında. Ama diğer 10-11 ayda, 30-40 civârındaydı. Meral Hanım’ın desteği de o zaman yetmiyordu. Şimdi Meral Hanım’ın desteğini de kaybederse, Kemal Bey’in aday olmasının bir anlamı yok. İkinci tura kalır, ama kaybeder.

Ruşen Çakır: HDP meselesine gelelim. Biraz önce, HDP’nin, “Bizi muhâtap alın, ciddîye alın” dediklerini söylediniz. Aslında özet bu. Ben bir yayınımda “HDP, Altılı Masa’nın çantasında keklik mi?” diye sordum. Çok politize, çok ciddî bir yapıdan bahsediyoruz. HDP, “Kendi adayımızı çıkaracağız” diyor. Ama anladığım kadarıyla, HDP’ye çok açık bir şekilde, “Adayınızı çıkarmadan önce bakın. Şu şu ilkeler etrafında A kişisini aday gösteriyoruz. Siz de destek verin” derse belki son anda…

Özer Sencar: Zâten HDP’nin söyledikleri o. Haklılar. Adam yerine koymadığınız adamdan destek istiyorsunuz. Şu âna kadar bu konuda dürüst davranmadı Altılı Masa. El altından bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Halbuki %12-13 oy almış bir partiden söz ediyoruz. Selahattin Demirtaş gibi bir lider var ortada. Muhâlefetin bunları ciddîye alması lâzım. Şu âna kadar aldıklarını düşünmüyorum ve onların bu tepkilerini de mâkul karşılıyorum. “Benden oy istiyorsan bana ne vereceğini söyle.”

Ruşen Çakır: Buradaki kritik nokta İYİ Parti mi? 

Özer Sencar: Şu anda ikisi de kritik nokta. İYİ Parti’nin HDP ile görüşülmesine, onunla bir şekilde temas kurulmasına karşı çıkacağını zannetmiyorum. İYİ Parti de farkında. Kemal Bey ve Meral Hanım bir aday üzerinde anlaşsalar bile ᅳbu Kemal Bey de olabilir, Mansur Bey de olabilir, İmamoğlu da olabilirᅳ HDP’ye ihtiyaçları var. Kemal Bey’in şimdi ikisine de ihtiyâcı var. Meral Hanım Kemal Bey’e ayak direrse Kemal Bey’in hiçbir şansı kalmaz. Kemal Bey’in bu şartlar altında aday olması demek, seçimden önce başkanlığı Erdoğan’a teslim etmesi demektir. Dolayısıyla Meral Hanım’ın konuşmalarından sonra, 26 Ocak’taki toplantının çok hayâtî olduğunu düşünüyorum. 

Ruşen Çakır: Bir de ev sâhibesi o.

Özer Sencar: Evet. İsterse gündemi belirleyebilir. Dolayısıyla Meral Hanım’ın Kemal Bey’e, belki önceki konuşmalarında, “Bak arkadaş, seninle kazanamayız” minvalinde bir şey söyleyeceğini düşünüyorum. 

Ruşen Çakır: Benim farklı araştırmalarda da gördüğüm, HDP’nin 10-11 arasında dolanan bir oy potansiyeli olduğu. 

Özer Sencar: 11-12 arasında.

Ruşen Çakır: Artma potansiyeli var mı?

Özer Sencar: Yok. Şöyle anlatayım: Kendisini Kürt olarak tanımlayan 20 puanlık bir kitle var. Bunun %25’i net bir şekilde Erdoğan’ın yanında. Bu ne demektir? 20 puanın dörtte biri 5 puan. 2-3 puan da diğer partilere dağılmış vaziyette. DEVA’da, Gelecek Partisi’nde, HÜDAPAR’da var. Dolayısıyla HDP’ye kalan, 12 puan en çok 13 puan. 13 bile olacağını zannetmiyorum. Çünkü HDP’de bir de Türk muhâlif kesimden oy da var. HDP’nin son seçimde Türk seçmenden aldığı 2,5 puan vardı. Dolayısıyla şimdi 1-2 puan olur mu olmaz mı bilmiyorum. Ama şu anki ölçümlerde 12 puan. Genellikle böyle çıkıyor. Diğer araştırmalarda öyle midir bilmiyorum, ama bizim ölçümlerimizde HDP’yi barajın altında hiç görmedik.

Ruşen Çakır: Şöyle bir şey sormak istiyorum — bunu daha önce de konuşmuş olabiliriz, ama konuştuysak da üzerinden tekrar geçelim: Şimdi, “diğer partiler” diye bahsedilen ve muhâlefette olarak kabul edilen, ama pozisyonları tam net olmayan Zafer Partisi, Yeniden Refah Partisi ve Memleket Partisi var. Başka partiler de var, ama en çok öne çıkanlar bu üç parti. Milletvekili seçimleri için bunların birlikte seçim ittifâkı yapıp yapmaması söz konusu. Bir ihtimal, eğer yeterli imzâyı toplarlarsa, cumhurbaşkanlığı adayı da gösterebilirler; bilemiyorum onu, çok belli değil. Ama ilk turda aday gösterseler de göstermeseler de, seçim ikinci tura kalırsa, bu partilerin bir önemi olacak. Çünkü %50+1 oyda, her bir oyun değeri olacak. Meselâ bir ara Fatih Erbakan, “Biz Erdoğan’la ilgili pozitif konuştuk, örgütten çok tepki aldık” demişti. Ama ben hâlâ, Erdoğan gibi pragmatist bir siyâsetçinin, ikinci tur için onları bir şekilde yanına çekmek ya da muhâlefet lehine sandığa gitmelerini engellemek için çalışacağını ve belki de bir şeyler vaat edeceğini düşünüyorum. Ne dersiniz?

Özer Sencar: Bence Erdoğan onları önemsiyor. Çünkü bu küçük partiler dediğimiz, yarım puan, 1 puan, 1,5-2 puan diye söylediğimiz partilerin hepsini topladığımız zaman, 5-6 puan ediyor. Bu çok önemli bir puan. Erdoğan’ın, onların seçmeniyle tek tek ilgilendiği kanaatindeyim. Meselâ Yeniden Refah Partisi’nin seçmenleri Erdoğan’a kızıyor. Ama Kılıçdaroğlu ile de bir pazarlığı yok. Peki, Erdoğan’la Kılıçdaroğlu aday olduğunda ne diyecek o seçmen? Erbakan’ın geleneği bu. Kılıçdaroğlu’na gideceğini mi düşünüyorsunuz? Ya sandığa gitmeyecekler, ya Erdoğan’a oy verecekler. Muhâlefetin dindar insanların tepkilerini dikkate alması lâzım. 

Bizim yaptığımız ölçümlerde, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisi seçmeninin yaklaşık üçte biri, “Erdoğan mı Kılıçdaroğlu mu?” diye sorduğumuzda Erdoğan’a gidiyor. Yani bu partilerin seçmenleri, Davutoğlu, Babacan, Temel Karamollaoğlu ne konuşursa konuşsun, Kılıçdaroğlu’na gelmiyorlar. Belki milletvekilliği pazarlığı olan partilerde bu biraz daha yüksek olabilir. Ama Zafer Partisi’nin ya da Yeniden Refah Partisi’nin herhangi bir partiyle bir milletvekilliği pazarlığı da yok. Gönül bağı olmayan insanların arkasına niçin gitsinler? O liderlerin, küçük partilerin seçmenlerini tam olarak kontrol etmesi mümkün değil. Yani Ali Babacan kendi seçmenini tam olarak kontrol edemez. Diyelim ki 5-10 milletvekili verdi. Milletvekili olamayan insanlar olacak o kurmaylar arasında. Bâzıları milletvekili olacak, bâzıları da istediği halde olamayacak. Olamayanlar dâima muhâlif kalırlar. Dolayısıyla bu küçük partilerin oyları üzerinde dikkatle çalışan, bildiğim kadarıyla bir tek Erdoğan var. Yani çalıştığını, bir şekilde temas kurduğunu düşünüyorum. Onları boşlayacak bir politikacı değil. 

Ruşen Çakır: Meselâ HÜDAPAR Başkanı geçen gün Erdoğan’la görüşmeye gitti. Erdoğan, HÜDAPAR’la açık bir ittifak pazarlığı yapıyor. 

Özer Sencar: Evet, verir milletvekilliğini. Kemal Bey nasıl veriyorsa birilerine, o da verir. Siyâsette bu normaldir: “Beni destekle, ben de sana şu kadar milletvekilliği vereyim”. Ama seçmen tabanının tamâmını sâdece milletvekilliği vererek kendinize çekemeyebilirsiniz. Çünkü o insanların iddialı oldukları konular vardır; bunu kendileri için sorun addederler. Dolayısıyla muhâlefetin, yani Erdoğan karşıtı çıkacak adayın bu üç partiyi çok dikkate alması lâzım. Orada kaçak olmaması gerekiyor.

Meselâ “Erdoğan mı Kılıçdaroğlu mu?” diye sorduğumuzda, İYİ Partililerin %25’i Kılıçdaroğlu’na oy vermiyor. HDP’lilerin %33’ü vermiyor. Yani partiler, liderlerinin yürüdüğü istikamette topyekûn yürümüyorlar. AK Parti’de bile %10 civârında kaçak var. Netice îtibâriyle, muhâlefetin şu anda CHP ile birlikte İYİ Parti ve HDP’yi yan yana tutması lâzım.

Ruşen Çakır: Peki HDP’nin seçimlerden önce kapatılma ihtimâli… 

Özer Sencar: Ben onun bir şey değiştireceğini düşünmüyorum. Onların yedek partisi mutlaka vardır. HDP seçmeni en yüksek politizasyon kabiliyeti olan seçmendir. “Şuraya gidiyoruz” dendiği anda hep oraya gider.

Ruşen Çakır: “Muhâlefet seçime hazır mı?” dedik ve partileri konuştuk. Bir de seçmeni konuşalım. Siz yaptığınız araştırmalarda değişik ölçümler yapıyorsunuz. Orada insanların motivasyonunu, özellikle iktidar yanlılarının ve muhâlefet yanlılarının motivasyonunu anlayabilecek birtakım şeyler var mı elinizde?

Özer Sencar: En yüksek lider desteği şu anda AK Parti’de. Erdoğan’ın desteği kendi partisi içinde en yüksek. Erdoğan kendi seçmenini ve yöneticilerini motive etmek için gerekli olan, geleneksel olarak bildiği her şeyi kullanıyor. Ama bu Altılı Masa hikâyesi, Kemal Bey’in adaylığında ısrar meselesi, muhâlefet seçmenini bıktırdı. Şu anda muhâlefet seçmeni yekvücut değil. Kemal Bey’i ısrarla isteyenler var; Kemal Bey’i istemeyen, ısrarla ona karşı olanlar var. Ve son 5-6 ayda Altılı Masa, İYİ Parti’nin, DEVA Partisi’nin, Gelecek Partisi’nin ve Saadet Partisi’nin oylarını aşağıya çekti. Kemal Bey heyecânı öldüren bir üslûp taşıyor. İmamoğlu karârının çıktığı ilk günkü heyecâna bakın, Kemal Bey geldikten sonraki muhâlefetin heyecânına bakın. Söndü o heyecan. Çünkü Kemal Bey o olaya odaklanmıyor, kendisiyle ilgili adaylık konusunu ön planda tutuyor dâima. Yani bu karârı bile değerlendirirken, “İstanbulluların seçmenidir” diyor, “Oğlum yerindedir” diyor. Siyâsette böyle saçma şey olur mu? Krallıkta mı yaşıyoruz biz? Padişahlıkta mı yaşıyoruz? Siyâsette, Cumhuriyet’te, demokraside, “baba-oğul” diye bir şey yoktur. Halef-selef olabilir. Kemal Bey adayı baskılamaya çalışıyor. O baskı seçmende bıkkınlığa, kızgınlığa yol açıyor.

Ruşen Çakır: Mansur Yavaş’tan bahsedelim. Sizinle yaptığımız bir yayında Mansur Yavaş hakkında söyledikleriniz bayağı ilgi görmüştü biliyorsunuz. Herhalde kendisinden, doğrudan veya dolaylı olarak size bir şeyler gelmiştir diye tahmin ediyorum. Ben açıkçası adaylık meselesinde onun aradan sıyrılacağını düşünüyorum. Hattâ bununla ilgili bir yayın yapmıştım. Çünkü sizin anketlerinizde de, başka anketlerde de Erdoğan’a karşı en yüksek oyu aldığı görünüyor.  

Özer Sencar: Hiç tartışmasız. Onu geçen olmadı. Ama İYİ Parti de, CHP de onu hiç değerlendirmeye almıyor şu anda. Bence değerlendirilebilecek bir isim. Ama doğal birtakım sıkıntıları var. Doğal derken, Mansur Yavaş iki defâ büyükşehir seçimine girdi. 2014 seçiminde resmen elinden aldılar; biliyorum nasıl olduğunu. 2019 seçiminde ise aradaki fark 15’ten 3’e düştü. Ankara’nın yarısına yakın bir kısmının sandıklarını kontrol edemedi CHP. Mansur Yavaş’a alan açmıyorlar. Kendisine, “Gel aday ol” diyen kimse yok şu anda. Belki Mansur Yavaş bilinmeyen bir özelliğini çıkarır koyar ortaya ve bir fenomen olur. Bir insan bütün ölçümlerde hâlâ bütün adaylardan önde ise, cumhurbaşkanı adayı, beğeni, şu bu, hangi kriteri uygularsanız uygulayın, Mansur Yavaş birinci sırada. Kendisini en yakından tâkip eden… Meselâ bu ay, Erdoğan’dan aşağı yukarı 10 puan önde. 

Ruşen Çakır: Siz mutlaka daha çok görüyorsunuzdur da, ben normal hayatta değişik yerlere gittiğimde görüyorum: Aslında iktidâra yakın olup, “Mansur Yavaş aday olursa ona oy veririm” diyenler, bir tür şaşırtmaca mı yapıyorlar? Tamam, tercihi iktidar, ama “Artık bir yerden sonra Erdoğan dinlensin” perspektifiyle, kendisine yakın gördüğü bir Mansur Yavaş’ı mı tercih ediyor?

Özer Sencar:  Bir miktar olabilir. Yani MHP’de ya da AK Parti’de olup da ülkücü kökenden gelen, gençliğinde, çocukluğunda ülkücü olmuş insanlardan tercih eden olabilir. Ama onun sorunu, CHP ve HDP seçmeninden. Netîcede bu zâtın gençlik hayâtı ülkücülükte geçmiş. Propaganda süreci başladığı zaman, onunla ilgili pek çok şey bulup çıkarırlar. AK Parti bunu yapabilir ve Kürtler’i onun aleyhine çevirebilirler. Şu anda HDP’lilerin %70’i “Mansur Yavaş’a oy veririz” diyor. Kürtler’den de % 50’nin üzerinde bir kesim “Oy veririz” diyor. Ama bu değişebilir bir şeydir. Yani kamuoyunu yönetebilirler bu konuda.

Ruşen Çakır: Ama pozitif mesajlar verirse artabilir.

Özer Sencar: Artabilir. Ama ne Meral Hanım’ın ne Kılıçdaroğlu’nun, Mansur Yavaş kartını oynamak gibi bir niyeti görünmüyor. 

Ruşen Çakır: O zaman önümüzde bir tek seçenek Ekrem İmamoğlu mu kalıyor?

Özer Sencar: Benim gördüğüm o. Ekrem İmamoğlu’nun güçlü adaylık özelliği var. Erdoğan’a benzetiliyor biraz. İkincisi, arkasında bir başarı hikâyesi var. Bir kere de olsa Erdoğan’ı yenmiş olmak, çok önemli bir veridir seçmen açısından.

Ruşen Çakır: Peki, aday olarak adı geçmeyen birtakım isimler de arada sırada telaffuz ediliyor. Siz bunları önemsiyor musunuz? Meselâ Altılı Masa’dan Ali Babacan’ın adını geçirenler var, ya da Masa dışından, söz konusu olan belediye başkanları dışında, özellikle CHP’de siyâset yapan bâzı isimleri telaffuz edenler var. Bir diğer husus da ᅳtabiî artık olmayacak gibi, ama yine de kendi kadroları istiyorᅳ Meral Akşener’in tekrar “Ben başbakan olacağım dedim, ama şartlar bunu getiriyor. Ben cumhurbaşkanı adayı da olabilirim” deme ihtimâli var mı sizce?

Özer Sencar: Eğer Selahattin Demirtaş ile bir şekilde irtibat kurup onun desteğini alırlarsa Meral Hanım da olabilir. Ama şimdiye kadar, HDP’lilerle, Kürtler’le ilgili söylemleri hep kayıtlarda; bunu önüne koyarlar ve bunu sürekli kullanırlar. Ama bana göre Türkiye’de liderlik özelliği olan 3 kişi var: Erdoğan, Selahattin Demirtaş, Meral Akşener. Bu üçü gerçekten lider. İsterse güçlü lider olabilir. Buna uygun zihinsel yapıları da var. Bunu kullanabilirlerse, olabilir. 

Ali Babacan konusuna gelince: Biz Ali Babacan’ı da ölçtük. Bir tânesini kendileri istediği için, bir tânesini de kendimiz istedik. Anketlerde, “Erdoğan mı Ali Babacan mı?” diye sorduğumuzda, Ali Babacan yüksek çıktı. Hattâ bu ay onu tekrar ölçmeyi düşünüyorum. Çünkü “Eğer kimse çıkmazsa, aday üzerinde anlaşılamazsa ben aday olacağım” diye telaffuz ettiği için ölçüme koyacağız onu. Ama Ali Babacan’ın sahneye çıkabilmesi için, başarılı olabilmesi için, güçlü bir desteğe ihtiyâcı var. Bu desteğin arasında, Kılıçdaroğlu veya İmamoğlu’nu ve Selahattin Demirtaş’ı da saymak mümkün.

Ruşen Çakır: Ali Babacan’ın en son temel hak ve özgürlükler konusunda yaptığı açıklamalar, özellikle HDP tabanına ve Selahattin Demirtaş’a da soruldu. O da çok pozitif baktığını söyledi. Ama bâzıları da, tam tersine, çok ciddî bir şekilde…

Özer Sencar: Milliyetçi kesimden karşı çıkışlar oldu. Ali Babacan muhtemelen bir şekilde adaylık fırsatının önüne gelebileceğini düşünerek bu konuşmaları yaptı ve Kürtler ile demokratlara mesaj verdi. Benim kanaatim, şu anda Kürtler’in veya HDP’lilerin en yüksek oranda destek verecekleri kişi Ali Babacan. 

Ruşen Çakır: İmamoğlu’ndan da mı fazla?

Özer Sencar: İmamoğlu’ndan da fazla olabilir. Çünkü İmamoğlu’nun demokratik değerler, özgürlükler konusunda, bir CHP’li olarak çok açık net bir şeyi yok ortada. Bunlara pozitif bakabilir, ama bunu deklare etmiş değil. 

Ruşen Çakır: Meselâ Saraçhâne’deki ikinci buluşmada, Demirtaş’ın adını Ali Babacan telaffuz etti, İmamoğlu bir şey söylemedi. 

Özer Sencar: İşte bu biraz tecrübe ve siyâsal zekâ meselesi. Ben Ali Babacan’ın adaylık için kendisini hazırladığını düşünüyorum. Saraçhâne’deki o konuşması, ondan sonraki konuşmaları… Meselâ bir şey daha söyledi Ali Babacan: “Eğer illere göre adaylıklarımız üzerinde anlaşamazsak, yalnız gireceğiz” dedi. Daha önce, “Altılı Masa’dan ittifak çıkmazsa ben aday olacağım” demişti. Yani Ali Babacan, kendisi açısından kapıyı kapatmış değil. Ve eğer aday olursa, HDP’nin ve CHP’nin desteğini almak şartıyla, bence şansı var.

Ruşen Çakır: Peki o zaman İYİ Parti ne yapacak?

Özer Sencar: İYİ Parti’nin Ali Babacan konusunda pozitif düşündüğünü zannetmiyorum. Şimdiye kadarki izlenimlerim, İYİ Parti’nin Ali Babacan’a sıcak bakmadığı yönünde. Muhtemelen, Kılıçdaroğlu başkan olursa ekonomiyi Ali Babacan’a vereceğini vaat etti; böyle bir şey konuşuluyor çünkü. Halbuki İYİ Parti’de de yurtdışından gelen ekonomist bir isim var.

Ruşen Çakır: Bilge Yılmaz.

Özer Sencar: Evet, Bilge Yılmaz. Bu, Ali Babacan’la Meral Akşener arasında bir rahatsızlığa sebep olabilir. 

Ruşen Çakır: Özer Bey, artık toparlamamız gerekiyor. 26 Ocak’ta Altılı Masa’nın 11. toplantısı olacak. 30 Ocak’ta da yine Ankara’da, son iki belgenin açıklaması yapılacak. Altılı Masa adayının 26’sında ya da 30’unda açıklanma ihtimâli var. O zamana kadar da önümüzde yaklaşık 15-20 gün var; ama her günün çok değerli olduğunu ve herkesin ayrı ayrı ve bütün olarak geç kaldığını söylüyorsunuz.

Özer Sencar: Evet, çok geç kaldılar. Hepsi geç kaldı. Meral Hanım da geç kaldı. Ama herhalde 26’sındaki toplantı şimdiye kadar yapılan toplantıların en heyecanlısı olacak. Meral Hanım çıkacak ve Kemal Bey’e, “Bu işi beraber yapalım. Sen çekil” diyebilir. Meral Hanım, Ekrem İmamoğlu, CHP ve İYİ Parti birlikte çıkarmayı önerebilir. 

Ruşen Çakır: O zaman, Şubat başında yeni bir yayın için sizden şimdiden söz alalım. Durum biraz daha netleşmiş olur.

Özer Senar: En azından biz de düşüncelerimizin nasıl olduğunu görürüz Ama ben ayın 26’sını heyecanla bekliyorum. İki üç gün sonra Bilkent’te yapılacak o toplantının filan hiçbir anlamı yok. Halk nezdinde Altılı Masa’nın hiçbir karşılığı yok, ölçümlerde bunu görüyoruz. Zerre miktar heyecan üretmiyor. İnsanlar tâkip etmiyor.

Ruşen Çakır: Biz gazeteciler mecbûren tâkip ediyoruz. 

Özer Sencar: Takip edeceksiniz tabiî; ama halkın bu kişilerden beklediği şey, ülkeyi yönetebileceği algısını üretecek bir şeyler. Halk ona oy verir. Halkın oy verdiği şey, “Bu ekip gelirse benim ekonomik durumum düzelir. Bunlarla tencereyi kaynatabiliriz” algısını üretmesidir. 

Ben AK Parti’deki son yükselişi şuna bağlıyorum — ki yaptığımız bu ölçüm, asgarî ücret, EYT açıklamalarından önceydi: Ekrem İmamoğlu ile ilgili bir karar çıkardılar; halkta, “Demek ki artık Erdoğan bu işi bırakmayacak, sonuna kadar götürecek” algısı üredi ve kararsızlar birdenbire 5 puandan 3 puana düştü. Kararsızlardan 2 puan geçti AK Parti’ye. Yani “Erdoğan bu işi götürüyor, kimseye bırakmayacak” algısını üretti. Şimdi, asgarî ücret, emekli ve memurlara yapılan zamlar ve EYT karârının ne kadar etki yaptığını bu ay göreceğiz. Dolayısıyla, CHP ve İYİ Parti’nin, Erdoğan’ın 38’lere çıkan oyunu geriye çekebilmek için çok çarpıcı bir şey yapması lâzım. Ama o çarpıcı şey, Kemal Bey’in adaylığının îlânı değil.

Ruşen Çakır: Özer Bey, çok teşekkürler. MetroPOLL Araştırma’dan Prof. Özer Sencar’la “Muhâlefet seçimlere hazır mı?” konulu, yine dolu dolu bir söyleşi yaptık. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.