Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın izleyicilerle ortak yayını | 14 Mayıs’ta kim, nasıl kazanır?

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün (18 Ocak 2023) partisinin grup toplantısında konuştu. Bir süredir seçimlerin öne alınacağı konuşulurken Erdoğan ilk kez kesin tarih verdi.

Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara geldiği seçimlere atıfta bulunan Erdoğan, seçimler için 14 Mayıs’ı işaret ederek, “Milletimiz 73 yıl sonra bir kez daha aynı gün, Altılı Masa diyerek karşımıza çıkan darbe şakşakçılarına, kifayetsizlere ‘Yeter’ diyecektir.” dedi.

Ruşen Çakır, Medyascope izleyicileri ile birlikte seçimin 14 Mayıs’ta yapılma ihtimalinin iktidarı ve muhalefeti nasıl etkileyebileceğini ve seçimi kimin, nasıl kazanacağını değerlendiriyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Seçim târihi 14 Mayıs olarak galiba kesinleşiyor. Tabiî ki îtirazlar var; ama Kılıçdaroğlu’nun, Meral Akşener’in, Gültekin Uysal’ın, Temel Karamollaoğlu’nun ilk tepkilerine baktığımızda, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından telaffuz edilen 14 Mayıs târihine çok fazla îtiraz etmeyecekleri anlaşılıyor. Ama hâlâ çok sayı detay tartışması var: “Hangi seçim kanunu uygulanacak? Erdoğan yeniden aday olabilir mi?” vs. gibi hususlar tartışılacak. Burada Yüksek Seçim Kurulu’nun belirleyici olacağını biliyoruz ve Yüksek Seçim Kurulu’nun da öyle bağımsız bir kurum olmadığını maalesef görüyoruz. Dolayısıyla genel eğilim, Erdoğan’a buradan bir mağdûriyet imkânı çıkartmadan, söylediği târihte seçimi yapıp kazanmak şeklinde bir eğilim var muhâlefette. 

Şimdi 14 Mayıs’ı veri olarak alıp, “Kim, nasıl kazanır?” diye bir soruyu sizlerle tartışmak istiyorum. Nasıl olacak bu? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarından chat bölümlerinden sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi dile getirebilirsiniz. Bir eleştiri geldi yayından önce, haksız değil. Saat 18.00’in iş çıkış saati olduğunu ve birçok kişi için zor olduğunu söylediler. Evet, izleyicili yayınlar için iyi bir saat olmayabilir. Bugün böyle oldu, bundan sonra olmaz diyelim. Daha çok öğleden sonra saat 14.00-15.00 gibi yapıyorduk. Bugün böyle oldu. Bakalım nasıl bir katılım olacak. En son pazartesi günü yaptığımız, “Kılıçdaroğlu aday olursa ne olur?” sorulu yayına çok büyük bir ilgi vardı. Bugün de aslında Kılıçdaroğlu’nu bir şekilde konuşmak durumundayız herhalde. Çünkü muhâlefetin en çok öne çıkan ismi Kılıçdaroğlu — öne çıkan ismi ve kendini öne çıkartan isim. Diğer isimler; Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş gibi isimler kendilerini aday olarak sunmuyorlar. Dolayısıyla eşitsiz bir rekabet var ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığı çok yüksek ihtimal olarak gözüküyor.

Dün yaptığımız “Adını Koyalım”da, “Kılıçdaroğlu’nun adaylığını Meral Akşener kabul eder mi?” başlığıyla tartışmıştık. Bununla ilgili bir izleyicimiz: “Dünkü ‘Adını Koyalım’dan sonra, eğer Kılıçdaroğlu anketlerde düşük çıkmaya devam eder ve adaylıkta ısrar ederse İYİ Parti’yle sağlam kavga dönecek izlenimi edindim. Ne dersiniz?” diyor. Şimdi artık çok da fazla zaman kalmadı. Mâlûm, ne diyordu muhâlefet? “Seçim târihi açıklansın, iki gün sonra adayı açıklarız.” Her ne kadar 14 Mayıs kesin târih olmasa da, muhâlefet buna çok fazla îtiraz etmeyecekmiş gibi davranıyor. Dolayısıyla artık aday açıklamayı çok geciktireceklerini sanmıyorum. Bir ihtimal, bu ayın 26’sında İYİ Parti ev sâhipliğinde yapılacak olan 11. toplantıda bile açıklanabilir. Çünkü artık yumurta kapıya dayandı. Artık yapılan anketler ortada ve buralara baktığımız zaman, Kılıçdaroğlu kaybediyor gözükmüyor, ama diğer isimlere göre daha az oy alıyor gözüküyor. Özellikle onun adaylığına îtiraz edenlerin en çok ileri sürdüğü argüman bu. Dolayısıyla şu hâliyle bakıldığı zaman, birbirinden farklı anketlerde ondan daha çok oy aldığı gözüken en azından iki isim var. İYİ Parti, Meral Akşener bunu kullanacaktır, kullanmak isteyecektir. Fakat bunu yapabilmesi için de İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın bir şekilde adaylığa tâlip olmaları lâzım. Öyle bir şey şu aşamada gözükmüyor. Bir gerginlik olacağı muhtemel; ama bir şekilde de bu gerginliği çözmek zorunda kalacaklar. 

Meselâ Ahmet Elden demiş ki: “İYİ Parti tabanı Kılıçdaroğlu aday olduğu takdirde yeterince destek verir mi?” Vermeyecekmiş gibi davranıyorlar. Bu tür mesajlar geliyor. Ama burada önemli olan husus şu: Meral Akşener ne yapacak? Meral Akşener eğer destek verirse, açık bir şekilde destek verirse ve bu konuda teşkilâtını ve tabanını seferber etmek isterse iş büyük ölçüde çözülür. Ama tabiî ki İYİ Parti’de kadro düzeyinde, teşkîlat düzeyinde ve taban düzeyinde Kılıçdaroğlu’nu istemeyenlerin olduğu ve bunların çok da gönüllü olmayacağını varsayabiliriz. Meral Akşener’in kendisinin de çok gönüllü olmadığını düşündüğümüzde, bu kırgınlığı, mesâfeyi nasıl ortadan kaldırır açıkçası onu kestiremiyorum. Dolayısıyla muhâlefet açısından en ciddî sorunlardan birisi bu. 

Özgür Aşık: “Kılıçdaroğlu’nun ‘Ben aday olacağım’ inadı bizim geleceğimizden daha mı önemli? Nedir bu inat sizce?” demiş. Kazanacağını ve iyi bir cumhurbaşkanı olacağını düşünüyor ve böyle bir hakkı olduğu da doğru. Eğer bunlardan eminse kendisinin adaylığını istemesi doğru. Anladığım kadarıyla siz, Özgür Bey, kazanacağına inanmıyorsunuz. İyi bir cumhurbaşkanı olup olmaması değil de, kazanacağına inanmıyorsunuz anladığım kadarıyla. En çok dile getirilen îtiraz bu. O da kazanacağına inanıyor. Açıkçası burada şu aşamada bir şey söyleme şansımız yok. Tabiî kazanacağına inanıp sandığa gidip de kaybederse ne olur? Orada işler bayağı bir karışır. 

“90 eski siyâsetçinin Büyükşehir’i ziyâret edip İmamoğlu’na desteğini nasıl yorumluyorsunuz? Aday tartışılırken ziyâretin o yönde bir algı oluşturacağını düşünemeyecek kadar deneyimsiz değil bu kişiler.” Bir şekilde tabiî ki onun aday olmasını isteyenler de vardır; ama bunun daha çok İmamoğlu’na destek anlamı daha önemli. Şöyle düşünün: İmamoğlu, kendisi aday olmayıp Kılıçdaroğlu’nun aday olması durumunda da bu seçimin en önemli figürlerinden birisi olacak ve benim bildiğim kadarıyla Kılıçdaroğlu eğer aday olursa, kampanyasında İmamoğlu’nu da yanında bayağı bir çalıştıracak diyeyim. Öyle bir izlenim edindim. Edindiğim bilgiler o yönde. Dolayısıyla İmamoğlu meselesi bugün siyâsette iddialı olan birçok kişi için önemli bir olay. İktidâra yapılan eleştirelerde, İmamoğlu’na yapılan muamele ve onun uğradığı mağdûriyet önemli. 

İsmail Savur: “Siz genel olarak ümitsiz olmayı sevmiyorsunuz Ruşen Bey. Ama benim seçimi muhâlefetin kazanacağına dâir en küçük ümidim yok” demiş. İsmail Bey, belli ki muhâlefettesiniz ve kazanmak istiyorsunuz; ama kazanacağınızı düşünmüyorsunuz. Bu tespitiniz herhalde iktidar tarafından çok beğenilir. Açıkçası iktidârın bu seçimi kazanmasının çok da kolay olduğu kanısında değilim. “Kim, nasıl kazanır?” sorusunu bu yayına koyarken iktidar açısından da bakmak lâzım. İktidârın elinde ne kozlar var? İktidârın elindeki bence yegâne koz: Muhâlefetin yaşadığı sorunlar. Muhâlefet eğer sâkin bir şekilde, birlik içerisinde ve toplumun merak ettiği konularda, sıkıntı duyduğu konularda açık, net tavırlar alır ve inandırıcı bir programla ve göz kamaştırıcı bir ekiple çıkarsa seçimi alması çok kolay olur. Dolayısıyla burada bana göre iktidârın en büyük avantajı, muhâlefet içerisinde yaşananlar. Bunları çözdükleri takdirde –ki çözme imkânları çok var, aday belirleyerek başlayacaklar; ayın 30’unda biliyorsunuz yol haritası ve ortak program açıklanacak–, onların da verdiği bir ivmeyle, ortak adayla birlikte muhâlefet bir ivme yakalayabilir, Altılı Masa bir ivme yakalayabilir. Ve buna bir şekilde HDP’yi de katarlarsa –en azından cumhurbaşkanlığı için– bence kazanırlar. Dolayısıyla bir gazeteci olarak bunu söylüyorum, bir ümitsizlik anlamında söylemiyorum. Zâten beni izleyenler de bilir, ben birkaç yıldır iktidar için artık bu filmin bittiğini söylüyorum. Ama burada sorun muhâlefetin kendi filmini çekmeye başlayamaması. İşte bu ay sonunda bunu bir daha göreceğiz. 

Ozan demiş ki: “Kılıçdaroğlu aday olur kaybederse hâlâ genel başkan kalabilir mi?” Kalamaz. Genel başkan kalamaz ve ortaya da çıkabileceğini sanmıyorum. Böyle bir şey onun siyâsî hayâtının son hamlesi olur — bence öyle. 

Onur Öztürk: “HDP desteği olmadan aday kim olursa olsun Altılı Masa nasıl kazanacak? HDP öyle ya da böyle bunu da sîneye çeker ve destekler mi?” Evet, bu en önemli soru. HDP kendi adayını açıklayacağını söyledi. Altılı Masa’nın kendilerine yönelik ilgisizliğinden hareketle bunu söyledi. Ama diğer yandan, meselâ Selahattin Demirtaş hâlâ ortak aday seçeneğinin masada olduğunu söyledi. Meselâ Ahmet Türk bir röportajda Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vereceklerini söyledi. Dolayısıyla bu mesele henüz kapanmış değil. Adaya bağlı olarak HDP’nin ilk turda aday göstermeme ihtimâli var. Ama daha önemlisi de aday gösterir ve ikinci tura kalırsa, Altılı Masa’nın adayı lehine tercih belirleme ihtimâli çok yüksek. Tabiî burada adayın kim olacağı ve adayla berâber nasıl bir ilişki olacağı; Altılı Masa olmasa bile o adayın HDP’ye nasıl yaklaşacağı; HDP’nin dile getirdiği birtakım meseleler hakkında ne diyeceği; HDP ile açık bir müzâkere, diyalog içerisine girip girmeyeceği önemli. Bakın, Altılı Masa’nın bunu yapmasında sorun olabiliyor. Bu zamâna kadar yapmadılar; ama diyelim ki Ekrem İmamoğlu aday oldu. Ekrem İmamoğlu pekâlâ HDP eş genel başkanlarıyla buluşur, onlarla sohbet eder, bir toplantı da yapıp sonra çıkışta, hattâ girişte ve çıkışta birlikte basın mensuplarının sorularını yanıtlayabilir ve de der ki: “Kendilerinden destek istedim”. Bunu yapabilir. Kılıçdaroğlu da yapabilir. Mansur Yavaş aday gösterilirse yapar mı, yapmak ister mi ve ne olur onu kestiremiyorum; ama Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu için HDP konusunu çözmek daha kolay olabilir. 

Doğan Özkan demiş ki: “Kılıçdaroğlu ortak aday olacak ve kazanacak”. Eyvallah.

Fatma Hanım, yardım etmiş. Çok teşekkür ediyoruz. Canlı yayında biliyorsunuz yardım yapma imkânı var. Zâten sizlerin desteğiyle yedi buçuk yıldır bu işi yapıyoruz, Medyascope’u sürdürüyoruz. Eksik olmayın. Özellikle seçim sürecinde bunların devâmını temennî ediyoruz.

Umut Şener demiş ki: “Âşık Mahzuni Şerif’in ‘Barışa Çağrı’ türküsü seçim şarkısı olursa ve muhâlefet türküdeki gibi gerçekten birleşirse Altılı Masa’nın adayı kazanır” demiş. Mahzuni Şerif’i gençliğimde, ortaokul lise çağlarımda çok dinlemişliğim, hattâ canlı dinlemişliğim var. Bu türkü hangi türkü çıkartamadım, ama büyük bir ihtimalle bildiğim bir türküdür. Mahzuni Şerif etrafında birleşmek, onun türküsü etrafında birleşmek iyi bir fikir olabilir gerçekten. “Barışa Çağrı” dediğine göre, ne kadar türküyü hatırlamasam da, pozitif bir mesaj olduğu ortada. 

Ozan Akgül: “Anayasa’ya göre Meclis erken seçim kararı almadıkça Erdoğan aday olamıyor. Bundan sonra YSK üyeleri düşünsün. Hukuk devleti yakında geri dönecek ve herkes yaptıklarının hesâbını vermek zorunda kalacak” demiş. Evet, bu tartışma var, biliyoruz. Daha da süreceğe benziyor. Belki bunu olay büyümeden çözerler muhâlefetle. Hatırlanacaktır, salı günü Devlet Bahçeli muhâlefete ne dedi? “Gelin uzlaşalım. Mayıs’ta bu seçimi yapalım” dedi — yani berâber karar alalım anlamında. Çarşamba günü de Erdoğan “14 Mayıs” dedi. Muhâlefetten de bu konuda destek istedikleri ve bunu Meclis karârıyla çıkartmak istediklerini düşünüyorum. Ama Meclis kararıyla çıkacak olan bir erken seçimde hangi yasa uygulanır, yeni yasa uygulanır mı uygulanmaz mı tartışmaları da sürecektir.

Ahmet Gülen: “Seçimleri kazanmakla Türkiye’nin kronik sorunlarını çözmek farklı şeyler değil mi? Ne dersiniz?” Tabiî ki öyle, ama şunu da biliyoruz ki bu iktidar döneminde sorunlar daha da kronik ve daha da çözülemez bir hal alıyor. Muhâlefet de, iktidârın derinleştirdiği sorunları biz çözeriz diyor. Dolayısıyla iktidâra karşı, bu sorunları çözemeyen ve derinleştiren iktidâra karşı muhâlefetin bu iddiasının bir anlamı var. Kronik sorunları çözebilirler mi açıkçası hiç emin değilim. Ama iktidârın çözemeyeceği ortada. Çözebilseydi zâten bu sorunlar bu kadar büyümezdi — özellikle ekonomik olanlar… Ama demokrasi ve hukuk devleti anlamında çok büyük sorunlarımız var. Otoriter bir rejim var. Çoğulcu demokrasiyi yeniden inşâ etmesi gerekiyor Türkiye’nin ve muhâlefet bunu en azından talep ediyor, iddia ediyor. Bakalım ne olacak?

Anıl Kaya: “HDP hem kurumsal olarak hem de taban olarak Kılıçdaroğlu’na destek verecek. Kılıçdaroğlu kazanması en büyük ihtimâlli kişi bence. Bu tartışmaya son verip, ‘Nasıl kazanır?’ı tartışmanızı öneririm”. Yani tartışın; kimseyi engellediğimiz yok, tartışın. Kılıçdaroğlu şu âna kadar yaptıklarıyla nasıl bir kampanya yürüteceği konusunda bir profil çiziyor zâten. Ama ben en çok, bir kere öncelikle ayın 30’unda açıklanacak iki belgeyi –yol haritası ve ortak program–, bunları önemsiyorum. Ama bir diğer husus da Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir ekiple çıkacağı; cumhurbaşkanı yardımcıları, kabinesinde kimler olacağı, bunları önceden söyleyip söylemeyeceği, bunların nasıl bir görüntü vereceği… Bunların çok önemli olduğu düşüncesindeyim. 

“AKP-MHP adayı %40’lık dilimden, muhâlefet adayı %60’lık kesimden oy alacak. Aday kazanır, kaybeder tartışmaları sürerken bunun sürekli unutulduğunu düşünüyorum.” Doğru diyorsunuz, ama bu %40’ın arttığı, %60’ın da azaldığı yolunda birtakım araştırmalar da var. Bunu da hesâba katmak lâzım. Bir de %60 derken, Altılı Masa bu %60’ın %40’ını ya da 45’ini belki oluşturuyor. HDP başta olmak üzere; Zafer Partisi, Yeniden Refah Partisi, Memleket Partisi gibi partilerin de aldığı belli bir oy var. Onları da bir şekilde hesâba katmakta yarar var. 

“Şu an Erdoğan en güçsüz döneminde. CHP Genel Merkezi, genel başkanları dururken adaylığı diğer adaylara altın tepside sunar mı?“ demiş. Evet, sunmuyorlar zâten. Dediğiniz gibi, öyle oluyor. 

“Seçimi kazandıktan sonra CHP-İYİ Parti arasında gerginlikler çözülür mü, artar mı?” Evet, çok güzel soru. Ama şu ânın sorusu tabiî ki: “Seçime mutâbık olarak girecekler mi? Sorunları aşmış olarak girecekler mi?” Seçimden sonrası gerçekten bambaşka bir şey olacak. Eğer muhâlefet kazanırsa, konuşacak, bakılıp edilecek o kadar çok şey olacak ki — biz gazeteciler için, siz vatandaşlar için. Bunlardan birisi de CHP ve İYİ Parti arasındaki ilişki olacak, uyum olacak. Diyelim ki kabinede CHP kökenliler, İYİ Parti kökenliler, bunların arasındaki uyum, işbirliği. Yoksa birbirleriyle çekişecekler mi? Bütün bunların hepsi seçim sonrası dönemin önemli soruları olacak.

“Kılıçdaroğlu hemen önümüzdeki günlerde aday olmak üzere parti başkanlığını bırakıp, partinin başına İmamoğlu’nu getirerek İmamoğlu taraftarlarının îtirazlarını dindirebilir mi?” İmamoğlu taraftarlarının îtirazlarını dindirmek gibi bir meselesi var mı çok emin değilim. Ama İmamoğlu’nun şu hâliyle, siyâsî yasak vs. olayları yaşanmadan, yani belediye başkanıyken partinin başına getirilmesinin yasal olarak mümkün olduğunu düşünmüyorum. Çok emin değilim, ama bildiğim kadarıyla olamıyor. Dolayısıyla bu öyle olmaz da, seçim sonrası için İmamoğlu’na genel başkanlık vaat edilmiş olabilir. Çok yüksek ihtimalle böyle bir şey olacak. Hele bir de belediye başkanlığından elenirse, yani siyâsî yasak getirilirse bu çok daha mümkün olur. Yani Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması durumunda, CHP’nin bir sonraki genel başkanının İmamoğlu olacağı kanısındayım — Kılıçdaroğlu kaybetse de kazansa da. Ama tabiî ki CHP içerisinde oraya gelmek isteyen çok kişi olduğunu da biliyorum. Ama en güçlüsünün İmamoğlu olduğu ortada. Şu hâliyle bakıldığı zaman, hem bilinen isim, hem kampanya yapmayı biliyor, farklı kesimlerden oy almayı beceriyor vs.. Şansının çok yüksek olduğu kanısındayım. 

“Altılı Masa’nın muhâlifler tarafından eleştirilmesine bir îtirâzım yok. Ancak ‘Adını Koyalım’da Kemal Can’ın dışındaki eleştiriler yıkıcı olmuyor mu sizce?” demiş Celal Yüksel. Valla her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Onun için bu konuda çok fazla bir şey söylemek istemiyorum arkadaşlarım hakkında. Ama bizim “Adını Koyalım” yayınları başlı başına bir olay oldu. Hattâ yakında tekrar, sizlerle sorulu cevaplı bir “Adını Koyalım” yayını yapsak güzel de olabilir. Çünkü Burak’ın, Ayşe’nin, Kemal’in ayrı ayrı sevenleri ve sevmeyenleri var. Her yayın sonrası YouTube’da çok ilginç yorumlar çıkıyor, siz de bakıyorsunuzdur. Bunlar da hepimizin çok hoşuna gidiyor açıkçası. Gerçekten etkili olduğunu bize gösteriyor. 

Tolga Çetin: “İmamoğlu’na verilen hapis cezası sonrasında Altılı Masa’nın İmamoğlu’nu vakit kaybetmeden aday olarak duyurması, Kılıçdaroğlu’nu da yedek aday olarak belirlemesi gerekiyordu bence. Buna ne diyorsunuz?” Tabiî o an İmamoğlu’nun yıldızının aslında en parladığı andı. Ama biliyorsunuz Kılıçdaroğlu Almanya’daydı. İlk gün gelseydi, o esnâda Türkiye’de olsaydı –Ankara ya da İstanbul’da–, Meral Akşener gibi o da ilk günden gelseydi bu dinamizm olabilirdi. Ama Kılıçdaroğlu’nun bunu istemediğini de ertesi günkü Saraçhâne mitinginde gördük. Kılıçdaroğlu, İmamoğlu olayını İstanbul’la sınırlı tutmak istedi. Bir sonraki Meclis’te İmamoğlu’nun katıldığı grup toplantısı da aynen öyle oldu. Yani Kılıçdaroğlu bunu tercih etmedi. Eder miydi? Edebilirdi; ama tercih etmedi. Doğru mu yaptı yanlış mı yaptı onu bilemiyorum.

“Ankara’dan sonra İzmir’de de İYİ Parti il başkanlığı seçiminde büyük problemler çıktı. Kadrolarda problem mi var? Bu, seçime yansır mı?” İzmir’dekini bilmiyordum. Ankara’dakini biliyordum, ama çözdüler onu. İki aday yerine üçüncü bir isimle çözdüler. İzmir’i de çözebilirler. Tam detayını bilmediğim için kestiremiyorum. Ancak İYİ Parti içerisinde farklı eğilimler, farklı gruplar, farklı odaklar var. Meselâ hatırlayın, son genel kongrede birtakım isimlerin üzerine çarpı atıldı. O kişiler de bundan çok açık bir şekilde rahatsız oldular, yönetime giremediler vs.. Orada tabiî ki Meral Akşener’in çok önemli bir gücü var. Ama parti içerisinde birtakım farklı farklı odaklar var; MHP kökenliler, sonradan gelenler, siyâsete ilk kez girenler, merkez sağ kökenliler vs.. İktidar mücâdelesi var.

Gökhan Bey demiş ki: “Levent Gültekin, herkesin aksine Akşener’in Kılıçdaroğlu’yla iki senedir anlaştığını ve desteklediğini söylüyor. Sizce durum böyle mi?” Değil, bence değil. Levent bunda çok ısrarlı. Ben de olduğunu düşünmüyorum. Yani bana gerçekçi gelmiyor. Eğer öyle olsaydı Kılıçdaroğlu’nun adaylığını çok daha erken açıklarlardı diye düşünüyorum.

Hakan Mert: “Ümit Özdağ ya da Muharrem İnce’nin, Kılıçdaroğlu aday olduğunda aday olması durumunda seçim ikinci tura kalabilir mi?” Eğer Kılıçdaroğlu aday olur ve HDP aday göstermezse, Ümit Özdağ ya da Muharrem İnce aday da olsa çok fark edeceğini sanmıyorum; eğer İYİ Parti’de de çok büyük bir eksik olmazsa, onlar aktif bir şekilde desteklerlerse, Kılıçdaroğlu ilk turda da seçilebilir. Yani oradaki meselenin, Ümit Özdağ ya da Muharrem İnce gibi bir adaydan ziyâde, İYİ Parti’nin ne derece o seçime asılacağıyla ilgili olduğu kanısındayım. Eğer HDP aday göstermezse, Kılıçdaroğlu ya da İmamoğlu’nun ilk turda seçilme ihtimalleri var. Bunu engelleyecek kişilerin Ümit Özdağ ya da Muharrem İnce olduğu kanısında değilim. 

Baran Ertem: “Ütopik bir gerçeklikte Erdoğan’ın kazanma ihtimâli olmaması gerekirken, biz hâlâ “Kim onu yenebilir?”i konuşuyoruz.” Konuşacağız tabiî, işimiz bu. Benim hep söylediğim bir lâf var — artık bıkmışsınızdır, ama ben söylemekten bıkmayacağım: Erdoğan kaybetti, ama muhâlefet kazanamıyor. Evet, şu anda muhâlefetin kazanmasını bekliyoruz. Kazanıp kazanamayacağını bekliyoruz. Yani bu seçim Erdoğan lehine sonuçlanırsa Erdoğan kazandı diye değil; muhâlefet kaybetti diye verilir bence. Eğer muhâlefet kazanırsa muhâlefet kazandı diye verilir. Sonuçta burada esas aktör muhâlefet.

Mustafa Gedik: “Seçimi muhâlefet kazandıktan sonra Türkiye gerçekten ne kadar değişecek?” diye bana sormuş. Yani o kadar çok şey var ki yapacak. Bunları ne kadar bir hızda, nasıl yapacaklar? Yapacaklar mı, yapmak isteyecekler mi? Nereye kadar yapabilecekler? Bütün bunların hepsi çok zor sorular. Gerçekten bunları kestirmek çok mümkün değil. Ama belli bir normalleşme adımı olacağını kesinlikle düşünüyorum. Ne derece başaracaklar? Ekonomik sorunların üzerinden ne derece gelebilecekler? Bu enkazı nasıl kaldıracaklar? Kaldırabilecekler mi? Bu arada bunları çözelim derken yeni sorunlara yol açacaklar mı? Eski rejimin, yani 20 yıldır ülkeyi yöneten iktidârın birtakım unsurları bunlara karşı nasıl bir direnç gösterecek? vs.. Bütün bunların hepsi, Erdoğan sonrası döneme girersek o dönemin çok zor olacağını gösteriyor.

“İYİ Parti’nin Uğur Poyraz kanadına yaklaşması merkez sağa yerleşmesine vesîle olur mu?” Uğur Poyraz merkez sağda, evet. Ama onun bir kanat olduğuna çok emin değilim açıkçası. Yani o işin başını o mu çekiyor bilmiyorum. Tabiî partide önemli bir görevi var ve daha farklı, daha merkezde bir figür. Ama başka isimler de var; Bahadır Erdem var, başka isimler de var. Dolayısıyla bunu Uğur Poyraz üzerinden konuşmak çok mümkün değil. Merkez sağa yerleşip yerleşmeme meselesi benim çok önemsediğim bir konu. Bununla ilgili yazılar da yazdım, yayınlar da yaptım. Eğer İYİ Parti merkez sağa yerleşme yoluna girebilseydi şu anda bambaşka bir yerde olurdu. Nedense bir türlü bunu… bir kabuk var, o kabuğu kıramıyor. O kabuğu kıramadığı için de kendini belli bir yerde kilitliyor diye düşünüyorum. 

“Mansur Yavaş aday olduğu takdirde HDP’li ve sol seçmenlerden yeterince destek alabilir mi?” Zorlanır, muhakkak zorlanır; ama bu kazanmasına engel olur mu çok emin değilim. Her şeye rağmen zorlanır; ama bu sefer de Mansur Yavaş’a, başka adayların çıkması durumunda Erdoğan’a oy vermeyi düşünen birileri oy verir. Onu da yabana atmayalım. Yani HDP’den ve soldan oy kaybeder belki; ama AKP ve MHP tabanından da oy kazanabilir ve onunla onu ikame edebilir.

Erkmen Barikan: “Kemal Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş’ı ziyâret ederse %65 ile bu seçimi alır”. Muharrem İnce ziyâret etmişti, olmadı. Yani tek başına Selahattin Demirtaş olayı yetmez; ama Selahattin Demirtaş tabiî ki önemli bir figür. Şu anda Türkiye’de siyâseti en etkili bir şekilde yapan, en zor şartlarda en etkili bir şekilde yapan kişi bence Selahattin Demirtaş. Onu özellikle vurgulamak lâzım. Bunu kendisinden nefret edenler de kabul ediyor ve biliyorsunuz onu engellemek istiyorlar. 

Burak Özdeniz katkıda bulunmuş. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. 

“Muhâlefet kazanırsa işçiye, emekçiye yansıması ne olacak sizce?” diyor. Yani ne olacak? Kılıçdaroğlu bol miktarda vaatlerde bulunuyor biliyorsunuz. Ekonomi konusunda, çiftçilere yardım, işçilere yardım, emekli maaşları, öğrencilerle ilgili, dar gelirlilere yönelik çok sayıda vaadi var. Orta sınıflara yönelik de vaadi var. Bunları ne derece yapar, nasıl yapar, hangi kaynaklarla yapar bilmiyorum; ama söz veriyorlar, yapacaklar, öyle gözüküyor.

“Seçime bir ay kala EYT’liler ilk maaşını alacak. Belki asgarî ücret 10 bin TL yapılacak. Memur emeklilerine bir %10-15 daha zam yapılacak. Bunların etkisi ne olacak?” Etkisi olur; ama seçim sonuçlarını belirlemez. Tabiî ki bir etkisi olur; ama seçim sonuçlarını köklü bir şekilde belirlemez. Tabiî şunu da unutmayın: Bütün bunlar yapılınca, Erdoğan da kazansa muhâlefet de kazansa seçimden sonra, Hazîne’nin üzerinde zâten var olan yük kat kat artmış olacak. Bunun altından nasıl kalkacaklar? O da ayrı bir soru olarak önümüzde duruyor. Bu seçim ekonomisi meselesi, gerçekten, Türkiye’nin zâten ağrıyan başını daha da ağrıtacağa benziyor. 

Gürkan Yavuz: “AK Parti’nin en güçsüz olduğu dönemde bile CHP’nin oylarını istenen ölçüde artıramamasını yorumlar mısınız?” Saatlerce konuşmam gerekir. O kadar çok boyutu var ki bunun. Ama hâlâ tam olarak kabuğunu kıramıyor CHP. Son dönemde gençlere yönelik birtakım açılımlar oldu. Gençlerden kendilerine yönelik bir ilginin olduğu söyleniyor. En azından öyle yeni, tâze bir güç alabilir. Ama bence CHP’nin İç Anadolu’dan, Doğu Anadolu’dan, Karadeniz’den ve Güneydoğu’dan, yani Kürtler’den bayağı oy olabilmesi gerekir. Eğer gerçekten bir merkez sol parti olabilse bunu yapması gerekir. Çünkü bir merkez sol parti dünyanın her yerinde, halk kesimlerinin çıkarlarını bir şekilde orada gördüğü, kendisini gözetecek bir parti olarak gördüğü partilerdir. Ama bunu beceremiyorlar. 

Ümit Demir: “Kılıçdaroğlu’nun kırsal kesimdeki kararsız seçmenden oy alacağını gerçekten düşünüyor musunuz?” Kırsal kesimdeki kararsız seçmen iktidardan bıkmışsa verir. Ama iktidarla muhâlefet arasında tereddütlüyse Kılıçdaroğlu gibi bir isme verme ihtimâli daha az. Ama diyelim ki bir İmamoğlu, hattâ daha ötesi Mansur Yavaş gibi seçenekler de daha yüksek. Ama artık şunu kabul edelim: Türkiye’de seçimler, hele cumhurbaşkanlığı seçimi esas olarak kentlerde, büyük kentlerde oluyor ve dolayısıyla oralara bakmak daha önemli. Kırsal kesimin tabiî ki bir önemi var; ama esas belirleyici olan büyük kentler. Son yerel seçimdeki CHP performansı da bu anlamda Kılıçdaroğlu’nu herhalde bayağı bir umutlandırıyordur. 

“Altılı Masa geç kalıyor. Adayı da geç açıklayacak. Her şey için geç mi kaldı Altılı Masa?” diyor bir izleyicimiz. Bana göre geç kaldı, ama geç kalmış olması kaybedeceği anlamına gelmiyor. Yine de toparlayabilir.

“ ‘6 Nisan’dan sonra seçime olur vermeyiz’ dedikten sonra, Erdoğan’ın 14 Mayıs çıkışına ‘hodri meydan’ şeklinde cevap vermek büyük bir tutarsızlık değil mi?” demiş Murat Bey. Tabiî ki öyle. Ama bu ilk tutarsızlık da değil. Dolayısıyla artık bunlara alıştık. 

Eren demiş ki: “Evet, geç kalındığı doğru. Ama politik kampanyaların optimum süresinin 90 gün olması doğrultusundaki görüşünüzü merak ediyorum”. Tabiî ki, evet, 90 gün; ama böyle bir olayda ben yine de muhâlefetin adayının çok daha önceden belirlenip, kamuoyuna iyice kendisini göstermesinin, alıştırılmasının daha doğru olacağı kanısındaydım. Artık fazla konuşacak bir şeyim yok. Onu yapmadılar. 

Evet, yavaş yavaş toparlayalım. Yarım saati geçtik. Bayağı da yoğun oldu. Şunu özellikle vurgulamak istiyorum: 14 Mayıs’ı seçerken –dün bu konuda “Hızlı ve kısa yorum” yayını yaptım, izleyenleriniz görmüştür–, Demokrat Parti’nin “Yeter! Söz Milletindir!” deyip CHP’nin tek parti iktidârına son verdiği târihi seçti, 73 yıl sonra. Ama semboller üzerinden yapılan bu şeyin ne kadar yanlış olduğu ortada. Çünkü 20 yıldır ülkeyi yöneten birisinin “Yeter” diye bir slogan kullanması hakîkaten çok abes ve karşısında Millet İttifâkı var. Yani Altılı Masa da deniyor, ama Millet İttifâkı var. “Söz milletindir” demek ayrıca bir abes. “Tek parti rejimini yıktı” demek, tek adam rejimi yıkmak anlamına geliyor vs. vs. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu sembollerle oynamasının çok da kendi hayrına olduğu kanısında değilim. Dün söylemiştim, bugün tekrar söyleyerek dükkânı kapatalım istiyorum. 

Ümit Demir’in sorusuyla bitirelim: “Mansur Yavaş’ın aday olup seçimi kazanması hâlinde AKP sonrası birinci partinin açık ara İYİ Parti olacağından korkulduğu için mi CHP, Yavaş’ın adaylığına karşı çıkıyor? Asıl hesap seçim sonrasına mı?” Yok, değil. Ama şunu ben öteden beri iddia ediyorum: Eğer bu seçimde AKP bâriz bir yenilgi yaşarsa ve bu yenilgi AKP’de bir çözülmeye yol açarsa, önümüzdeki bir sonraki seçimde İYİ Parti’nin birinci parti çıkma ihtimâli çok yüksek olur. Ve dolayısıyla İYİ Parti’nin geleceği bu seçimde AKP’nin ve tabiî ki onunla birlikte MHP’nin de çok ciddî bir yenilgi yaşamasına bağlı. Bunu çok önemsiyorlar. Bunu göreceğiz.

Evet, hepinize çok teşekkürler, katkılarınız ve destekleriniz için. Yine çok keyifli bir yayın oldu. Burada noktayı koyalım. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.