Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sinan Ateş’e ne oldu?

“16 yıl önce bugün Hrant Dink, İstanbul’da bir suikasta kurban gitti. O günden bugüne kim tarafından öldürüldüğü konusu aydınlatılabilmiş değil. Fakat Hrant’ın arkadaşları ve sevenleri her yıl aynı gün cinayetin aydınlatılabilmesi için ellerinden geleni yapacaklarını tekrarlamak için bir araya geliyorlar.”

“Hrant ile apayrı bir yerde olmasına karşı benzer siyasi bir cinayet de eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Doç. Sinan Ateş cinayeti. Sinan Ateş 30 Aralık 2022’de gündüz gözüyle Ankara’da Çukurambar’da katledildi. Soruşturma kapsamında şu ana kadar toplam 13 kişi tutuklansa da tetikçinin kim olduğuna dair bir bilgi yok ortada. Bu cinayet kolay kolay aydınlanacağa benzemiyor.”

Sinan Ateş cinayetinin savcısı neden değişti? Yeni atanan savcının MHP’ye yakınlığı iddiası davanın gidişatını etkiler mi? Siyasi sonuçları olacak bu suikastın üstü mü örtülecek?

Ruşen Çakır, şiddetli tartışmalara neden olan Sinan Ateş suikastında gelinen son noktayı ve Hrant Dink cinayetiyle benzer yanlarını değerlendiriyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Bugün 19 Ocak 2023. Bundan 16 yıl önce İstanbul’da Hrant Dink katledildi, bir suikasta kurban gitti ve o günden bugüne cinâyeti, nasıl öldürüldüğü, kim tarafından öldürtüldüğü konusu henüz tam olarak aydınlanabilmiş değil. Ama çok önemli bir şey var. Şu anda, tam şu dakikalarda İstanbul’da yine Hrant’ı sevenler, onun anısına saygı duyanlar ona saygılarını belirtiyorlar ve olayın aydınlatılması için ellerinden geleni yapacaklarını bir kere daha tekrarlıyorlar. Hrant’ı ben de tanırdım, arkadaştık. Çok yakın, en yakınındaki olan isimlerden değildim; ama birbirimizi tanırdık ve benim onu sevdiğim kadar o beni sever miydi bilmiyorum, ama sevdiğim birisiydi. O zamandan bu zamâna bu olayın tam anlamıyla aydınlanamamış olması hepimizi, beni de çok üzüyor. Ama hep bir şekilde bu olaya sâhip çıkan insanların olması da Türkiye’de hâlâ sivil bir damarın, haktan yana, haklılıktan yana, adâletten yana, hukuktan yana bir damarın olduğunu bize gösteriyor. 

Böyle bir günde, Hrant’la belki de apayrı bir yerde olan bir isimden bahsedeceğim: Doçent Sinan Ateş. 30 Aralık 2022’de Ankara’da Çukurambar’da o da katledildi. Gündüz gözüyle katledildi aynı Hrant gibi. Onun da cinâyetine dâhil olan birtakım isimler yakalandı. Tetikçi yakalanmadı. Yakalanıp yakalanmayacağı meçhul. Ama en önemlisi, birtakım isimler yakalanmış olsa da, bunlar sorgulanmış olsa da, olayın neden olduğu bilinmiyor. Daha doğrusu olayın neden olduğu aydınlatılmıyor, aydınlatılacağa da benzemiyor. Böyle acayip bir olay. Üzerinden daha 1 ay geçmedi ve bu olayı bizim unutmamız isteniyor. Çok da fazla konuşmamamız isteniyor. Bugün bir haber vardı savcısı değişti diye — dün ve bugünün haberi. Yeni atanan savcının da MHP’ye yakın bir isim olduğu söylendi. MHP’lilerle fotoğrafları servis edildi. Hattâ bir kişinin, önemli bir ismin de serbest bırakıldığı, şartlı tahliye edildiği söylendi. Sonra yapılan bir açıklamada, savcının değişmediği, yeni bir savcının eklendiği açıklaması yapıldı Adalet Bakanlığı’ndan. Ama sonuçta Sinan Ateş suikastıyla ilgili gelen haberler şu âna kadar bu olayın aydınlanacağına yönelik değil; tam tersine üstünün örtüleceğine yönelik işâretler taşıyor. 

Burada, demin söyledim, birbirinden farklı iki kişi söz konusu: Hrant ve Sinan Ateş. Sinan Ateş neden farklı? Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış bir isim. Sadece Ocak Başkanlığı, herhangi bir ilçede, kasabada ya da ilde Ocak Başkanlığı yapmanın bile ülkücü harekette çok önemli olduğunu biliyoruz; hele Genel Başkanlık yapması çok çok önemli. Genellikle Genel Başkanlık yapanlar daha sonra MHP içerisinde önemli yerlere geliyorlar. Örneğin Sinan Ateş’ten bir önceki kişi olan Olcay Kılavuz şu an, bir süredir Mersin’den MHP Milletvekili biliyorsunuz. Başka örnekleri de geçmişten var. Ülkü Ocakları’yla Hrant Dink’in aynı satırda yer alması pek mümkün değil. Çünkü Türk milliyetçiliğinin temel meselelerinden birisi de tabiî Türkiye’deki Ermeni sorunu. Daha doğrusu Ermeni sorununun varlığını reddetmek ülkücülüğün, Türk milliyetçiliğinin en temel argümanlarından birisi. Ama bir bakıyoruz, yani şunu söylemiyorum; aynı kişiler öldürdü, öldürttü demiyorum; ama benzer olaylar yaşanıyor aslında. Benzer siyâsî suikastlar yaşanıyor. Farklı farklı kişiler, farklı dönemlerde, tabiî ki farklı konjonktürlerde, farklı nedenlerle bu suikastlar işlenmiş olsa da, bunların eninde sonunda birçok yönünün benzeştiğini görüyoruz. Bir kere genellikle tetiği çekenler, olayda kullanılan kişiler çok geri planda olan, siyâsetle çok fazla ilişkisi olmayan, bu kişiyle doğrudan bir alıp veremediği olmayan kişiler. Yani meselâ Hrant’ı vuranlar ve o olaya karışanlar da Hrant’ı bir Ermeni gazeteci olarak biliyor ve belki de sevmiyorlardı. Ama onların İstanbul’a gelip Şişli’de Hrant Dink’e bir suikast yapmak gibi bir kişisel nefretleri olduğu söylenemez. Benzer bir şekilde Sinan Ateş olayında da adı geçen kişilerin, Sinan Ateş’i bilseler bile İstanbul Maltepe’den kalkıp, organize olup, Sinan Ateş’i Cuma namazı çıkışı câminin çevresinde kıstırıp öldürmek gibi bir kişisel motivasyonları yok. Bunlar belli ki birileri tarafından devşirilmiş kişiler. O birilerinin hesaplarının daha siyâsî, daha derin olduğunu söylemek çok kolay. Ve Hrant olayında olduğu gibi bu olaylarda da adâlet ne kadar devreye girmek isterse istesin, siyâsî irâde olaya doğrudan müdâhil olmadığı müddetçe bu olayların tam olarak aydınlatılması mümkün olmuyor. Hrant Dâvâsı’nda geçmişten bugüne dâvânın seyri değişik merhaleler katetti. Ama dönüp dolaşıp baktığımızda, yargı açık bir şekilde bize, “Şu şu kişiler, şu şu nedenlerle, şunların teşvikiyle bu işi yapmıştır” cevâbını verip kamuoyunu tatmin etmedi, edeceğe de benzemiyor. 

Şimdi Sinan Ateş olayına bakıyoruz. Yapılan açıklamalar ortada: “Sonuna kadar gidilecek!” vs.. En son MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli önceki grup toplantısında çok uzun yer ayırdı bu konuya. Onu o zaman da değerlendirmiştik. Kendisinin, Sinan Ateş olayının aydınlatılmasından ziyâde, aydınlatılması talebiyle MHP’ye ve şimdiki Ülkü Ocakları yönetimine yönelik doğrudan ya da dolaylı birtakım söylenenlere cevap veren bir çıkışı oldu. Daha çok bu olaydan hareketle, “Bize saldıramazsınız” çıkışı oldu. Ama Ülkü Ocakları’nda başkanlık yapmış, bu kadar önemli bir harekette bu kadar önemli bir yere sâhip kişinin adını bile zikretmedi Devlet Bahçeli, bunu tekrar söyleyelim. Hâlâ MHP’den ve Ülkü Ocakları’ndan, Sinan Ateş’le ilgili adı verilerek bir tâziye yayınlanmış değil. Yayınlandıysa ben görmedim.

Hrant’tan farklı bir diğer husus: Sinan Ateş’e sâhip çıkanlar var, onun için üzülenler var. Örneğin cenâzesine çok büyük bir katılım oldu. Daha sonra Bursa’daki mevlidine çok büyük katılım oldu; ama bunlar çok örgütlü değil. Meselâ Hrant konusunda her sene, Agos bir merkez olarak alınıp anmalar yapılır; yer bellidir, insanlar bellidir, konuşmalar yapılır vs.. Sinan Ateş olayının üzerinden daha 1 ay geçmeden gördüğümüz kadarıyla, bunun birileri tarafından taşınma ihtimâli, sürekli bir şekilde gündemde tutulma ihtimâli bugün îtibâriyle yok. Ancak eğer 14 Mayıs’ta olması beklenen seçimlerden sonra iktidar değişirse, o zaman belki Sinan Ateş olayının aydınlatılmasını isteyenler bir şekilde bu olayı Adliye’nin gündemine ve siyâset kurumunun gündemine sokacaklardır. Şu âna kadar bu konuda en açık ve net duruşu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sergilemiş olması da aslında başlı başına ilginç bir olay — bunu özellikle kaydetmek lâzım. Normalde ülkücü hareketten çok sayıda kişinin olduğu İYİ Parti’nin bu konuda nedense hâlâ ürkek bir tavır takındığını biliyoruz. CHP’nin doğrudan kendi sâhasına girmeyen bir olay olmasına rağmen bu olayı gündemde tutmak istemesinin ilginç ve önemli bir olay olarak kayda geçtiğini söylemek lâzım. 

Burada, Türkiye’de sağ ve sol meselesi karşımıza çıkıyor. Sağcılar sol karşıtlığı yapmayı çok severler ve sürekli solu değişik bahânelerle, vesîlelerle, her yakaladıklarını düşündükleri yerde sıkıştırmaya çalışırlar. Ama bu iki olayı yan yana koyduğunuz zaman –ki Hrant Dink olayı sâdece solun sahiplendiği bir dâvâ değil; çok daha geniş bir kitleyi kapsıyor, ama sol içinde önemli bir yer tutuyor–, sonuçta Hrant da solcu birisiydi; Ermeni bir gazeteciydi ama aynı zamanda solda bir duruşu vardı. İşte burada görüyoruz ki Türkiye’de sağın böyle konularda eli ayağı birbirine dolaşıyor. Kendilerinin başına bir şey geldiği zaman… şimdi Sinan Ateş olayı diyelim ki çok belirgin bir şekilde bir karşıt grup tarafından yapılmış olsaydı, meselâ geçmişte olduğu gibi sol bir grup tarafından ya da PKK’ya yakın çevreler tarafından yapılmış olsaydı, biz bunun çok gürül gürül bir şekilde, başta MHP ve Ülkü Ocakları olmak üzere, bunun sürekli gündemde tutulduğunu, tâkipçisi olunduğunu, ülkücü şehit olarak sürekli tekrarlandığını görecektik ve belki de adı bir yerlere verilecekti vs.. Ama burada, karşı bir grubun suçlanamadığı bir yerde, aynı zamanda siyâsî olduğu alenî bir suikastta eller kollar bağlanıyor, suçlanacak kimse bulunamıyor ya da suçlanacak kişinin bulunmasından korkuluyor — böyle demek daha doğru olabilir. Yani bu işin sonuna kadar gidilirse istenmeyen birtakım adreslere varılabileceği endîşesiyle bu bir yerde tutuluyor. Örneğin âilesinin bu konuda ilk günden yaptığı açıklamalarda benzer bir şekilde, “Soru önergesi verilmesin, şu olmasın, bu olmasın, devlete güveniyoruz” denildi. “Devlete güveniyoruz” dendiği zaman, burada aslında şu söyleniyor: “Devletin uygun gördüğü, izin verdiği ölçüde bu olay aydınlatılabilir”. Şu hâliyle bakıldığı zaman, an îtibâriyle devlet yapısı bu olayın aydınlatılmasına çok râzı gözükmüyor. Dolayısıyla olay sürüncemede kalacak. Ancak yarın öbür gün devleti yönetenler değişirse, bu olayın gelişimi, arka planı ortaya çıkabilir.

Fakat buradaki husus şu: Devletin bir şeyler yapması için, yargının bir şeyler yapması için, Türkiye gibi bir ülkede sivil toplumun bir şeyler talep etmesi gerekiyor. Aksi takdirde böyle zor konularda genellikle dosyanın kapatılması ya da hafifçe aralanması devlet tarafından, devletin birtakım kurumları tarafından tercih edilir bir şeydir. Ama bunu birileri sürekli bir şekilde gündemde tutarsa kaçamazlar, kaçmakta zorlanırlar en azından. En azından Hrant olayı böyle. Eğer Hrant olayında Hrant’ın arkadaşları, dostları, onu sevenler, onun anısına değer verenler ısrarcı olmasaydı, kim bilir çoktan belki de dâvâlar vs., hepsi kapanmış, birileri birtakım cezâlar alıp, olay aydınlatıldı denilip bir kenara atılmış olacaktı. O noktanın dışında hâlâ birtakım süreçler yürüyorsa, bu o sivil dayanışmanın, sivil ısrârın talebi sonucu. Ama Sinan Ateş olayında o sivil ısrârı göremiyoruz, çok cılız. Var olanda da şunu biliyorum: Çok kişi rahatsız, kendini ülkücü hareket içerisinde gören çok kişi rahatsız; ancak bu rahatsızlığını bir sivil toplum hareketine dönüştürme konusunda hem geçmiş tecrübeleri pek yok, hem de siyâseten bunun doğurabileceği sorunlardan çok ciddî bir şekilde ürktükleri için çok da fazla bir şey yapamıyorlar. 

Evet, Hrant’ı ve Sinan Ateş’i, ikisini de tekrar rahmetle analım. Türkiye maalesef aydınlatılmamış cinâyetleriyle bilinen bir ülke. Bütün bu tür siyâsî cinâyetlerin, suikastların gerçek sorumlularının saptanmasını ve hak ettikleri cezâları almasını dileyelim. Sinan Ateş olayının da tâkipçisi olmaya devâm edelim. Hayâtımda çok ülkücü, Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmış tanıdığım var; ama kendisiyle hiçbir şekilde tanışmamıştım, çok bilmiyorum. Hayâtını kaybettikten sonra, öldürüldükten sonra kendisi hakkında birtakım şeyler okudum. Ama her şey bir yana, siyâseten çok farklı yerlerde olduğumuzu bildiğim bu kişinin neden öldürüldüğünün, kimler tarafından öldürüldüğünün aydınlatılmasının tâkipçisi olmanın bir gazeteci olarak ve bir vatandaş olarak boynumun borcu olduğunu düşünüyorum. 

Bugün saat 18.00’de sizlerin katılımıyla soru, yorum ve eleştirilerinizle, “14 Mayıs’ta kim, nasıl kazanır?” diye bir yayın yapacağız. Artık 14 Mayıs kesinleşmiş gibi gözüküyor. Orada tekrar buluşmak üzere. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.