Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can ve Ruşen Çakır ile Haftaya Bakış (148): Altılı Masa 11. toplantısı, Sinan Ateş suikastı, HDP davası ve 3. İttifak

Altılı Masa’nın İYİ Parti ev sahipliğindeki 11. toplantısı dün (26 Ocak) yapıldı. Ortak açıklamada, bir sonraki toplantının Saadet Partisi ev sahipliğinde 13 Şubat’ta yapılacağı belirtildi. TBMM seçim kararı almazsa AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir daha aday olamayacağı vurgulandı ve “Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimlerde bir kez daha aday olması mümkün değildir. Cumhurbaşkanının, Anayasa’ya aykırı olarak üçüncü kez adaylığını ilan etmesi demokrasi tarihimize eklediği bir diğer kara sayfadır” denildi. Aynı zamanda Altılı Masa, toplantı sonrası kendini ilk defa “Millet İttifakı” olarak tanımladı.

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in, 30 Aralık 2022’de Ankara’da uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmesinin yankıları sürüyor. Emre Yüksel ile Tolgahan Demirbaş’ın ardından bu sabah soruşturma kapsamında gözaltına alınan şüpheli avukat Serdar Öktem çıkarıldığı Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’nce tutuklandı. Böylece tutuklu sayısı 18’e yükseldi.

HDP’nin parti kapatma davasına ilişkin sözlü savunma yapacağı tarih 14 Mart olarak belirlendi. Söz konusu tarih, Erdoğan’ın seçim takvimini açıklayacağı 10 Mart’tan sonrasını işaret ediyor. Kararı Medyascope’a değerlendiren HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Serhat Eren, “AYM’nin vermiş olduğu bu karar, fiili olarak HDP’yi seçimlere sokmama kararıdır” diye konuştu.

Ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçimine kendi adayıyla gireceğini açıklayan HDP, adaylık konusunda Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile görüşüldüğü duyurdu. HDP’den yapılan açıklamada, “Demirtaş heyete teşekkür ederek, kendisinin hukuki durumunun adaylık için uygun olmadığını belirtti ve partinin bu konuda yapacağı çalışmaların destekçisi olacağını vurguladı” denildi.

Ruşen Çakır ve Kemal Can, Haftaya Bakış’ta değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Haftaya Bakış’la karşınızdayız. Yine Kemal Can’la haftanın öne çıkan olaylarını konuşacağız. Kemal, merhaba.

Kemal Can: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: Bu haftanın en önemli olayı tabii ki Altılı Masa’nın 11. toplantısını yapması ve adını Millet İttifakı olarak revize etmesi. Ama onu en sona saklayalım. Onun üzerine konuşacak çok şey var. Önce çok yeni, sıcak bir gelişme ile başlayalım: Daha önce ele aldığımız Sinan Ateş suikastı. Kılıçdaroğlu bu olayı çok sık gündeme getiriyordu, Meral Akşener beklenenin aksine çok fazla deşmedi. Ama bu hafta grup toplantısında bayağı uzun bir yer ayırdı. Daha önce “Aile istemiyor” demişti. Şimdi “Olay aileyi aştı” diyerek meseleyi bayağı bir deşmeye çalıştı. Biraz önce Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş sosyal medya üzerinden bir açıklama yaptı. Adını vermeden ama her şeyiyle tarif ederek, MHP Genel Başkanı Semih Yalçın’ı işaret etti ve “Sabrımızı taşırıyor” dedi. Bunun çok manidar olduğunu düşünüyorum. Çünkü Semih Yalçın başından itibaren bir şekilde adı telaffuz edilen biri. Hatta tutuklananlardan birisinin onun Özel Kalem Müdürü olduğu iddia edildi, ama bu yalanlandı. Semih Yalçın, başından itibaren bu konuda Bahçeli’den önce konuşan bir isimdi. Sonra Bahçeli de topa girdi. Şunu da not düşelim: Salı günü meslektaşımız Yıldız Yazıcıoğlu’nun sorusuna gösterdikleri Meclis kulesindeki o aşırı ve sert tepki de yine Sinan Ateş olayı içindi. Olay kapanacağa benzemiyor. 

Bir diğer husus da, ‘’savcının görevden alındığı söylendi. Hâlbuki savcı izne çıkarılmış, yerine bir savcı daha eklenmiş ve olayın üstü örtülüyor beklentisi varken, peş peşe üç kritik tutuklama oldu. Daha önce alınıp bırakılan bir kişi, sonra eski Ülkü Ocakları yöneticisi, şu anki Ülkü Ocakları’nın Genel Başkan Yardımcısı, bir de, birçok davada adı geçen avukat. Olay bayağı garip bir şekilde ilerliyor. Yanlış söylemeyeyim, maalesef notlarımda yok ama sanıyorum 16 ya da 18 kişi tutuklu. Ama hâlâ, bu olayın nereden istendiği konusuna gelinmiş değil. O kadar çok kişi ve birbirinden farklı isim var ki… Üstelik tetikçi de henüz yakalanmış değil. Adı belli, sanı belli ama yakalanmadı. Olay birçok açıdan soruşturuluyor, onu görüyoruz. O kadar kişinin tutuklanması bunu gösteriyor, ama bir yandan da, bunu kimin yaptırdığı meselesinde tıkanıyor. Seçime üç ay var ve seçimde çok ciddi bir şekilde bu olay gündeme gelecek.

Biliyorsun, ben hafta sonu İYİ Parti’nin Diyarbakır ve Şanlıurfa kongrelerini izledim. Orada İYİ Partili çok sayıda insan, yönetici, kurmay ya da bölgedeki İYİ Partililer, hepsi Sinan Ateş meselesini konuşuyorlar. Hatta bugün de Ekrem İmamoğlu Bursa’da Sinan Ateş’in ailesini ziyaret edecekti, galiba henüz etmedi. Daha önce Adını Koyalım’da da tartıştık: Sinan Ateş meselesinin siyasi etkisinin olup olmayacağı meselesi hâlâ gündemde. ‘’Etkisi olmayacak’’ cevabını vermek için de erken, ‘’olacak’’ cevabını vermek için de erken sanki. Bu olay, seçimde çok etkisi olabilecek bir vaka olarak hâlâ önümüzde duruyor. Ne dersin?

Kemal Can: Doğru. Zaten daha önce konuştuğumuzda da, olayın akseden bilgileri de bize, katmanlı, biraz karışık, birkaç şey üst üste bindiği, birbirine karıştığı bir olay olduğunu gösteriyor. Bu anlamda katmanlı bir meseleyle karşı karşıyayız. Ama bunun siyasi etkileri de yine aynı ölçüde farklı kategorilerde, farklı katmanlarda, farklı sonuçlar yaratarak devam ediyor. Senin işaret ettiğin gibi aslında birkaç boyutu var: Bir, MHP ve ülkücü camianın kendi içinde yarattığı bir hareketlenme var. Bazı haberlere göre, MHP’den önemli ölçüde üye istifalarına bile yol açan bir reaksiyon oluştuğu iddiası var. MHP’nin içerisinde olmayıp, başka partilere gitmemiş, ama MHP ile bağını da tutmaya çalışan çevrelerde ki çoğu eski Ülkü Ocakları Başkanı, senin de tanıdığın ve bu olaydan sonra temas ettiğin birtakım isimler, bu konuyla ilgili, özellikle sosyal medya üzerinden yoğun bir faaliyet yürüttüler. Dolayısıyla, hareketin içinde bunun ciddi bir dalgalanma yarattığı çok açık. Senin işaret ettiğin gibi, aile, önce işin dışında kalmak ya da işin tartışılmasını istemez bir tutum takınmasına rağmen, Erdoğan’ın Bursa mitinginde pankart açanların aileden olması, yine aileden bazı isimlerin medyada konuşması, son olarak da eşinin bugünkü paylaşımı ortaya çıkınca, aileyi vesile ederek olayı fazla kurcalamanın da bahanesi ortadan kalktı. 

Bir başka boyut: Sadece hareket içi değil, senin de işaret ettiğin gibi, iktidar ittifakı içinde bir sorun olmaya başladı bu hadise. Bir kere, AKP içerisinde MHP ile ittifaktan rahatsız olan, ona alerji duyan kesimler, bu meseleyi kurcalamaya başladılar. Bunun üzerine açıklamalar yaptılar. Ayrıca bazı haberlerin neden medyaya yansıtıldığı, MİT Raporu meselesi, bazı ifadelerin basına sızdırılması gibi iddialarla, Cumhur İttifakı’nın kendi iç meselesi halinde yürüyen başka bir cephe var. Bir de, bütün siyasi aktörlerin dâhil olduğu genel bir siyasi mesele hâline dönüşmüş durumda. Senin dediğin gibi, İYİ Parti önce biraz daha temkinli yaklaşıyordu ama Kılıçdaroğlu hadiseyi çok sahiplendi ve sonuna kadar gidileceğini, bunun takipçisi olacaklarını söyledi. Ama son olarak Akşener de konuşmasının önemli bir kısmını bu olaya ayırarak, bu konudaki o ihtiyatlı ve temkinli tavrını değiştireceğini gösterdi. Senin söylediğin gibi İmamoğlu da bugün Bursa’da aileyi ziyaret ediyor. Dolayısıyla bütün siyasilerin dâhil olduğu başka bir katman daha açılmış oldu. 

Bunlara cevaben, önce, Bahçeli’nin iki grup konuşmasında yaptığı sert çıkış, peşinden, geçen gün senin işaret ettiğin gibi gazetecilere verdiği sert reaksiyon, yine bazı MHP yöneticilerinin sosyal medya paylaşımlarıyla, “MHP’ye karşı bir komplo veya bir karalama kampanyasına dönüştü” iddiası, biraz, Cumhur İttifakı’nın kendi meselesine dönüştürme gayreti de var. Semih Yalçın’ın, Sinan Ateş’in eşinin reaksiyonuna neden olan “Bu hadise artık Cumhur İttifakı’na karşı bir komplo olmayı geçip, ülkeye karşı bir kampanyaya, ortalığı karıştırma ve nefret tohumları ekme çabasına dönmüştür” dediği sosyal medya paylaşımında, işin, MHP’nin üzerine bırakılmayıp, Cumhur İttifakı’na saldırı gibi muamele görmesini ortaklarından isteyen bir tutuma evrilmiş durumda. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde, hadisenin biraz çalkantı yarattığı doğru. 

İşin adli tarafına gelince, galiba, son olarak avukatın tutuklanması ile birlikte, tutuklu sayısı 18’e çıktı. Evet, orada bir hareketlenme var, ama senin de söylediğin gibi, bu hareketlenme, zaten ilk andan itibaren, ilk iki gün içerisinde ortalığa saçılan haberlerde ismi geçenlerle sınırlı hâlâ. Yani bunun arkasında yönlendiricisi, teşvik edeni, koruyanı henüz soruşturmaya dâhil edilmiş değil. Son tutuklanan sanıkların ifadeleri de medyaya yansıdı. O ifadelerde de ağırlıklı olarak “Bizim MHP ile bir ilgimiz yok” savunması yaptıklarını okuduk. Hatta Semih Yalçın’ın Özel Kalem Müdürü olduğu iddia edilen kişi hakkında MHP, daha önce “Böyle bir çalışanımız yok” diye açıklama yaptı zaten. Kendi ifadesinde de “Ben öyle bir görev yapmadım” diyor. Ama biliyoruz ki, ülkücü hareket içerisinde ve MHP’de resmi görevler dışında pek çok Ülkü Ocakları mensubu, çeşitli MHP’li siyasetçilerin yanında çeşitli rollerle bir tür siyasi staj yaparlar, görev alırlar. Hatta Sinan Ateş’in kendisi de, bir süre önce İsmet Büyükataman’ın danışmanıydı. Dolayısıyla resmen orada görevli olup olmaması başka bir şey, ama partiyle ilişkisi anlamında ya da bu işin arkasındaki siyasi bağlantılar anlamında, soruşturmanın genişlediğini söylemek için, senin de söylediğin gibi henüz fazla veriye sahip değiliz. 

Soruşturmanın tutuklu sayısı hayli kabarık ve olayın üzerine gidiliyor görüntüsü var, ama üzerine gidilerek olayın vardırılmak istendiği son nokta konusunda bence tereddütler hala bâki. Çünkü Erdoğan, bütün iddialara rağmen, bu konuda henüz pozisyonunu ifade etmiş değil. Bahçeli pozisyonunu net biçimde ortaya koydu, isimli ya da isimsiz, AKP içerisinde MHP’den rahatsız olanlar, kısmen bunu ifade etmeye başladılar, bütün siyasiler bu konuyla ilgili açıklamalar yapıp, pozisyon aldılar. Ama Erdoğan’dan henüz bir şey işitmiş değiliz. O yüzden de pek çok meselede olduğu gibi, işin ne tarafa doğru evrileceğini henüz kestirebilmemiz zor görünüyor.

Ruşen Çakır: Ama elinde bir tür silah gibi olduğunu da kabul etmek lazım. Diyelim ki MHP ile olan ilişkisinde, bu olay da çok ciddi bir şekilde masada bir koz olarak duruyordur.

Kemal Can: Asıl mesele, bu silahın ne işe yarayacağı ve bu silahın ne için kullanılacağı. Pek çok kişinin elinde başkasına karşı kullanabileceği pek çok silah var. Ama o, sadece silahların varlığıyla ilgili değil. İşin başka bir tarafı var. Neyse.

Ruşen Çakır: HDP’ye geçelim. HDP, kapatma davasında kararın seçim sonrasına ertelenmesini talep etti. Anayasa Mahkemesi bu talebi oy birliğiyle reddetti. Ardından, bugün de HDP’ye 14 Mart’ta sözlü savunma tarihi verildi. Biliyorsun, Erdoğan 14 Mayıs seçiminin kararı için de 10 Mart’ı işaret etmişti. “10 Mart’ta seçim kararı alırız” dedi, hatta birkaç kere söyledi bunu. Dolayısıyla, diyelim ki 10 Mart’ta seçim kararı alınacak, 14 Mart’ta HDP sözlü savunmasını yapacak. Pekâlâ, seçim kararı alındıktan sonra HDP’nin kapatılması gündeme gelebilir. HDP’liler ve Selahattin Demirtaş, HDP kapatılmayacakmış gibi açıklamalar yapıyorlar ama kapatılacakmış gibi de tedbiri elden bırakmıyorlar. Seçime HDP ile mi girilecek, HDP’siz mi girilecek? Tabii HDP ile girilip girilmeyeceği meselesi, milletvekili seçimleri için çok önemli. Cumhurbaşkanlığı seçimi ayrı bir kalem. Ama diyelim ki HDP, bağımsız ya da başka parti altında daha az milletvekili ile girerse, yani iktidar, normalde alacağından daha az milletvekili alabilmesi için kapatma kararını uygulayacak olursa, bu sefer de, Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP oylarını hiçbir şekilde beklememesi ve karşıda olacağını kabul etmesi gibi bir olayla karşı karşıya kalıyor. Olayın bir boyutu bu.

Bu bir diğer boyutu da, Emek Ve Özgürlük İttifakı’nda bir tartışma var biliyorsun. EMEP ve TİP, bazı yerlerde kendi listelerinden girmek istiyorlar. HDP’nin de tercihi tek liste. Hatta Selahattin Demirtaş da ‘’tek liste’’ diyerek konuya müdahil oldu. Bu tartışma da bitmiş değil, ortada duruyor. İkisine birlikte bakılınca, HDP’liler de tam olarak önlerini göremiyorlar. Çünkü mahkeme var. En kötü senaryoya hazırlık yapıyorlar. Ama yine de, herhalde seçime kapatılmadan girmeyi tercih ederler. 

Tabii bu arada diğer partilerin liste tartışması var. O da şu hâliyle kolay kolay çözülecek gibi durmuyor. Muhakkak bir şekilde bir yerde anlaşacaklar ama iki taraf da pozisyonda ısrarcı sanki.

Kemal Can: Evet. Kapatma davası penceresinden bakınca, iktidar, bir yandan Demokles’in kılıcı gibi her ân kapatılma ihtimalini HDP’nin üzerinde tutmanın yanı sıra, zaman baskısını da, takvimle oynayarak kullanmak istiyor. Senin de söylediğin gibi seçim kararının verilmesi, seçim kararı verildikten sonra, sanki seçime girecekmiş gibi teknik hazırlıklarını yapıp adaylarını belirledikten sonra HDP’nin kapatılması, başka teknik sonuçlar doğuracak. Mesela o aday listelerinin önemli bir kısmı, mevcut HDP’lilerin önemli bir kısmına siyasi yasak talep edildiği için, başka sonuçlar doğuracak. Bu ortak liste ya da hangi parti altında seçime girileceği, ittifak partilerinin açısından teknik sıkıntılar yaratıyor. Dolayısıyla aslında sadece ‘’kapatma kararı verilecek’’ beklentisi değil, o kararın ne zaman verileceği meselesi de çok teknik bir problem olarak kullanılmak isteniyor. Ben İmamoğlu davasında da, HDP davasında da, iktidarın genel olarak neye niyet ettiğinden bağımsız olarak, bu son düzlüğe sıkıştırmakta böyle bir amacı olduğunu hep düşünüyordum. Bu konuda da galiba hâdise öyle gidecek. Bu, tabii ki zaten teknik olarak çözülmesi gereken pek çok hadiseyi de biraz daha karmaşık hale getiriyor. Ama asıl, aday listeleri meselesi, yani tek liste mi olacağı, yoksa her partinin ittifak altında kendi ismiyle mi gireceği ya da bazı yerlerde başka partilerin kendi adaylarını mı göstereceği meselesi gündemde. Galiba üzerinde en çok durulan formülasyon da o. Tıpkı Altılı Masa’da da gündemde olduğu gibi, her il için ayrı düzenleme yapılması ihtimali var. Ama bunlar hep çok karmaşık, teknik tartışmalar. 

Bu teknik sorunların dışında bir de siyasi sorunlar var. Evet, tek liste çok avantajlı bir şey. Bu Altılı Masa için de geçerli. Çünkü mevcut seçim yasasının özelliklerinden dolayı, tek liste halinde girilmesi, milletvekili sayıları arasında ciddi biçimde fark yaratıyor. Çünkü seçim bölgelerinde birinci çıkan parti büyük bir avantaj kazanıyor ve bazen bir, bazen birden çok ekstra milletvekili kazanmasına yol açıyor. Bunu teknik olarak çözmek lazım. Ama Altılı Masa’da da, Üçüncü İttifak’ta da, bütün partilerde, siyasi rüştünü ispat etmek, oralarda politik olarak, daha uzun vadeli bir perspektifle davranmak isteyen politik aktörler var. Dolayısıyla onların da bazı ihtiyaçları var. Kendi isimleriyle görünmek, güçlerini göstermekle ilgili beklentileri var. Ama burada optimum çare bulmak zorundalar. Büyük ihtimalle bir formül üretilebilir ama bu formülün rahat ve kolay üretilmesinin önünde de, böyle yargı engelleri ve başka problemler de var. Çünkü burada meseleyi tamamen çözseler bile, kapatma davası ve kapatma davasına bağlı olarak gelişebilecek bazı sorunlar, o formülü de sıkıntıya sokabilir. 

Açıkçası böyle zorlu bir sürece giriliyor ve bütün ittifaklar, bu zorlu sürece ön tartışmalarını bitirmemiş olarak giriyor. Benzer bir şey zaten Altılı Masa’nın gündeminde de var.

Ruşen Çakır: Altılı Masa ile devam edelim ve bitirelim. Artık Altılı Masa değil de, galiba ‘’Millet İttifakı’’ diyeceğiz, öyle gözüküyor. En son bildiride o çıktı. Masada ne konuşulduğu, bildiride ne açıklandığı meselesinden önce, Cihan Paçacı olayının üzerinden geçelim, Kemal. Altılı Masa’nın 11. toplantısının olacağı gün,  Cihan Paçacı bu açıklamayı yaptı. Çok kritik bir toplantıydı bu. Çünkü seçim tarihi büyük ölçüde netleşmiş ve artık adaylık meselesini konuşulacaktı. Tansu Çiller döneminde, hatta daha öncesinde Meral Akşener ile birlikte Doğruyol Partisinde siyaset yapmış deneyimli bir isim olan İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı çıktı ve “Kemal Kılıçdaroğlu olmaz. Aday olursa, biz aday çıkartmayı düşünürüz. Çoklu aday olur. İkinci turda en çok oy alan liderle devam ederiz” dedi. Bir de, sanki Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz olayı yaşanmamış gibi, hâlâ hafızalarda tazeyken, bütün bunları Nagehan Alçı’ya söyledi. 

Açıkçası ben şöyle düşündüm: Herhalde Meral Akşener ondan böyle bir şey söylemesini istedi, o da onun adına bunu söyledi. Artık hangi hesapsa, masaya otururken parti olarak bu politikayla oturmak istediler. Ama Ankara’daki arkadaşlarımız olayın böyle olmadığını, Meral Akşener’in çok rahatsız olduğunu, Cihan Paçacı’nın, duyulan rahatsızlık nedeniyle istifa edebileceğini, Akşener’in de Paçacı’ya istifa etmesi gerektiğini söylediğini; sonra da istifa haberini Kılıçdaroğlu başta olmak üzere masadakilere deklare ettiğini söylediler. Cihan Paçacı yılların siyasetçisi. Böyle bir şeyi tam da o gün niye yapar, neden yapar? Demin söylediğim gibi, en fazla parti politikası gereği yapmasını bir yere kadar anlayabiliriz. O zaman da parti politikasını tartışırız. Ama belli ki bireysel bir şey yapmış. Sen ne düşünüyorsun, neden yapmış olabilir?

Kemal Can: Bireysel meselesi şöyle: İYİ Partililer ve Akşener, daha önce başka açıklamalarda “Biz herkesin fikrini rahatça söyleyebildiği bir partiyiz” dediler. Ama kişisel görüşler meselesi biraz tartışmalı bir şey. Hem içerik anlamında tartışmalı hem zamanlama anlamında tartışmalı. Senin söylediğin gibi, Cihan Paçacı toy bir siyasetçi değil. Pek çok partide siyaset yapmış ve ne zaman neyin söylenmesinin, nasıl yorumlara neden olacağını gayet net öngörebilecek bir isim. Dolayısıyla senin de söylediğin gibi, Altılı Masa’nın adaylık meselesine giriş yapacağı toplantıdan bir gün önce böyle bir çıkış yapması ilginç. Üstelik ilk kez de söylenmiyor bu. Yani ilk söyleyen Cihan Paçacı değil. Dolaylı olarak, Kılıçdaroğlu’nun mezhepsel kimliğini işaret eden bir tutum karşısında Akşener daha önce son derece sert bir çıkış yapmıştı ve neredeyse bu konunun tartışılmasını da istemediğini açıkça söylemişti. Şimdi böyle bir imayla bunu gündeme getirmek, sonra da “Söylediklerim amacını aşan biçimde yorumlandı” diye bir gerekçe ileri sürmek çok gerçekçi değil. Çünkü açıkçası tam da bu sözler amacına uygun biçimde yorumlandığı için şaşırtıcı bulundu ya da aslında belki de şaşırtıcı bulunmadı, herkesin söylenmesini istediği bir şeydi. İYİ Parti’den birileri de bunu söylenmesini istiyor. 

Ama bu adaylık tartışmaları meselesinde herkes baştan itibaren “Akşener şunu istiyor, Akşener bunu istiyor” şeklinde, İYİ Parti’yi Akşener’le eşleyen birtakım yorumlar yapıyor. Ben bu adaylık tartışmaları meselesinin, asıl olarak İYİ Parti’de Akşener’e ilişkin bir politik tazyik oluşturmak için kullanıldığı kanaatindeyim ve bunun işaretlerini çok gördük. Akşener’i bir şeye mecbur etmek, Akşener’i şöyle ya da böyle davranmak konusunda yönlendirmek için, partisi içinden bu tür çıkışların yapıldığını gördük. Bu tür çıkışlar sadece görüş beyanları ile olmuyor. Sonuçta, İYİ Parti içerisindeki adaylık tartışması, sadece İYİ Parti ile CHP’liler arasında cereyan etmiyor. İYİ Parti’de, özellikle de Akşener’in çevresinde oluşan bir politik basınç var ve bu olayın, tam da ev sahipliği yaptığı ve Altılı Masa’nın adaylık meselesini konuşacağı günün bir gün öncesinde ve o gün patlayacak şekilde gündeme getirilmesi, bence hiç de kişisel bir gafa ya da “Nereden çıktı bu?” denilecek bir şeye benzemiyor. Akşener’in verdiği reaksiyon da bunu gösteriyor. Aslında Altılı Masa’dan çıkan bildiri de biraz bu girişime bir cevap oldu. Çünkü ‘’Millet İttifakı’’ adının konması ve o ittifakın adayının 13. Cumhurbaşkanı olacağının iddia edilmesi, aslında bu adaylık tartışması ile ilgili odağı yeniden Altılı Masa’ya çekmek içindi. Çünkü daha önce de konuştuğumuz gibi, adaylık tartışması Altılı Masa’da hiç konuşulmayan, ama dışarıda neredeyse başka şey konuşulmayan bir tartışma başlığıydı. Artık Altılı Masa “Burası bir ittifaktır” tanımını yaparak… Bizim programları ve Adını Koyalım’ı seyredenler bilecektir. Burak durmadan “Bu bir ittifak masası değil” diyordu. Şimdi Altılı Masa, bunun bir ittifak masası olduğunu söylemiş oldu. Aslında bunu kayda geçirerek “Burası bir ittifak masası ve buradan çıkacak aday, cumhurbaşkanı olacak” dedi. Açıkçası ben, buna verilen reaksiyon ve istifayı birbiriyle biraz alâkalı görüyorum.

Ruşen Çakır: Burada ‘’Millet İttifakı’’ adına varılmasının bir diğer boyutu da şuydu: 14 Mayıs seçim tarihini ve “Yeter! Söz milletindir” sloganını Erdoğan gündeme getirdi. Altılı Masa’nın, bunu iyice kullanabilmek için tekrar ona sarıldıklarını düşünüyorum. Toplantıdan çıkan sonuçlara baktığımızda, Millet İttifakı vurgusu, adaylık vurgusu, adayın yakında açıklanacağının imâsını görüyoruz.. Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanlığının, Meclis dışında mümkün olmadığını söylüyorlar. Ama buna karşı da sonuna kadar mücadele edeceklerine dair bir işaret yok. “Bu yanlıştır. Halkımız sandıkta cevabını verecek” diyorlar. Yüksek Seçim Kurulu’ndan bir beklenti olmadığı, yine bir şekilde gözüküyor. 

Bir diğer husus da, 30 Ocak Pazartesi günü yapılacak olan lansmanda, hem Ortak Politikalar Mutabakat Metni hem de Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş Sürecinin Yol Haritası’nın açıklanması bekleniyordu. Şimdi, Yol Haritası’nın ona dâhil edilmediğini gördük. Sadece Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin açıklanacağını söylediler. Önce Yol Haritası’nda anlaşamadıklarını düşündüm. Ama Ankara temsilcimiz Hıdır Göktaş, farklı partilerden yetkililerle konuştu. Onun anlattığına göre, ikisini bir arada harcamak istememişler. Çünkü bugün birçok yerde Yol Haritası hakkında çok ciddi bilgiler vardı. Mesela, bugün Fikret Bila da bununla ilgili bir yazı yazmış. Hıdır Göktaş da Medyascope’ta yazdı, başkaları da yazıyor. Aslında Yol Haritası’nda pek bir uyumsuzluk yok, ama onu daha sonraki toplantıya saklayacaklar. 13 Şubat’ta Saadet Partisi’nin ev sahipliğinde yapılacak olan toplantının ardından, ortak adayın, masadaki en yaşlı lider olan Temel Karamollaoğlu tarafından açıklanacağı söyleniyor. Böyle bir toparlama yapmak mümkün. Aday Şubat ortasında açıklanacak ve Yol Haritası da açıklandıktan sonra, muhtemelen bir etkinlikle adayın kamuoyuna açıklanacağı görünüyor. Yol Haritası ile ilgili gelen bilgilerde -ki bunu çok yerde gördüm; Hıdır Göktaş’ın da edindiği bilgi bu: Altılı Masa dışından bir aday çıkma olasılığı ortadan kalkmış durumda. Bu durumda Kılıçdaroğlu’nun adı tek aday olarak ortaya çıkıyor. Muhtemelen o olacak. Diğer beş liderin, milletvekili adayı olmayacağı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olup Kabinede yer alacakları ve MGK’ya katılacakları gibi detayları da Başkan adayı 13’ünden sonra açıklayacak gibi görünüyor. 

Kemal Can: “Bir seferde harcamayalım” meselesi ya da “Bazı pürüzler var” meselesi, olasılık dâhilinde ihtimaller. Ama şu son söylediğin mantıkla, aslında aday açıklandıktan sonra Yol Haritası’nı adayın ortaya koyması daha isabetli bir şey. Mantıken de öyle olması gerekir. Çünkü tersi tuhaf. Hem seçmendeki algısı açısından tuhaf sonuç verir hem de aslında o Yol Haritası, adayın da bir tür taahhütnamesi gibi ortaya konacağı için, mantıken öyle olması daha doğru. Ama bu kadar yayarak gitmeleri isabetli mi, o ayrı bir tartışma konusu. 

Altılı Masa’nın öne çıkarttığı Cumhurbaşkanı’nın 3.kez aday olması konusuna kısaca değineyim. Orada aslında Kılıçdaroğlu’nun, hayli eleştirilen, bizim de eleştirdiğimiz “Ne olacak ki? İtiraz etsek ne olur? Zaten aleyhe kullanırlar” lafından biraz geriye giden, bu konudaki pozisyonu ifade eden, ama bunu kampanyalarının ana başlığı yapmayacaklarını söyleyen bir tür revizyon var. Hiçbir şey yapmamanın ya da bunu yeni bir durum gibi kabul etmenin mümkün olamayacağını, bunu kayda geçireceklerini, bununla ilgili itiraz prosedürlerini yerine getireceklerini, bunu her zeminde söyleyeceklerini, ama bunu kampanyanın ana malzemesi yapmayacaklarını söylüyorlar. Yani aslında yanlıştan dönen ama yeni bir pencere de açmayan bir tutum. Aynı şeyi başörtüsü meselesinde de yaptılar. Zaten başörtüsüne ilişkin anayasa teklifine karşı önerge veren CHP ve İYİ Parti, talepleri reddedilince komisyonu terk etmişlerdi. Daha önce yapamadıkları bir ortak metni, bu toplantının sonrasındaki metne yerleştirdiler. “Bu bir istismar hamlesidir deyip” bir pozisyon aldılar. Zaten Ömer Çelik ve AKP’nin diğer sözcüleri de hemen bu adaylık tartışması vesilesiyle, vesayet üzerinden 2007 hatırlatmasına başladılar. 

Ama Altılı Masa, geçen gün Adını Koyalım’da da konuştuğumuz “mağduriyet” barajını aşma girişimini yapıyor. Altılı Masa’nın bu bildirisindeki iki başlıkta da, iktidarın istismar ve mağduriyet şantajlarına boyun eğmeme görüntüsü var. Zaten, bu metindeki adaylık meselesi ve Millet İttifakı vurgusunda, Altılı Masa, kendisine ilişkin birtakım sorulara açık ve net cevaplar vermiyor, ama onları spekülatif kullanımlara kapatan bir pozisyon tarif ediyor. Bence bu yüzden de iyi bir başlangıç; en azından birtakım tedirginlikleri şimdilik yatıştıran bir şey. Bundan sonrasında, o iki adımı hızlı yapmaları ve tartışmaların bu kadar yıpratıcı değil, tam tersine, enerjiyi toparlayan ve yeniden kampanyaya kazandıran bir içerik kazanmasını sağlayabilecek bir başlangıç olarak kullanmaları lazım. 

Ben, Altılı Masa’nın, Cumhurbaşkanı’nın adaylığı meselesinde çok ciddi bir direnç göstermeyeceğini. ama eğer AKP Meclise bunu teklif olarak getirirse, o müzakereyi bir siyasi zemin olarak kullanmayı deneyeceklerini düşünüyorum., Yol Haritası meselesiyle ilgili biçimlenecek yöntem ve Altılı Masa’nın seçim sonrasındaki siyasi pozisyonu ile ilgili yapılan tartışmaların da, Yol Haritası’nın açıklanması ile birlikte sonra ereceğini ve artık herkesin kampanya odaklı düşünmeye başlayacağını varsayıyoruz. 

Tabii biraz önce konuştuğumuz başlıktaki hadise gibi, her partinin içerisinde yeni komplikasyon atakları söz konusu olabilir. Ayrıca, Altılı Masa, iktidarın, muhalefetin içine elini sokarak yapmaya çalıştığı şeylere ilişkin bir set kurdu. Ama muhtemelen, iktidar buna yeni bir cevap verecek ve muhtemelen yeni ataklar gündeme gelecek. Onlarla birlikte tartışma başlıklarımız yeniden şekillenebilir.

Ruşen Çakır: Evet, Kemal, bu haftaya noktayı koyalım. Ben Pazartesi günü Ankara’da olacağım. Altılı Masa’nın “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ni açıklayacağı toplantıyı izleyeceğiz ve Medyascope’ta gün boyu canlı yayın yapacağız. Hatta seni de konuk yorumcu olarak şimdiden yazalım. Sonrasında da artık seçim havasına giriyoruz. Hadi bakalım. Allah tempomuzu daim kılsın diyeyim. Burada noktayı koyalım. Haftaya tekrar buluşmak üzere, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.