Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Şebnem Yardımcı Geyikçi yazdı: Muhalefet, seçimler ve ikili aday formülü

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim tarihi için 14 Mayıs’ı işaret etmesinden sonra Türkiye zaten uzun zamandır etkisi altında olduğu seçim sürecine görünebilir bir tarihle girmiş oldu. Tarihin açıklanması ile iktidarın ve muhalefetin gündeminin de hızlanacağını öngörmek yanlış olmayacaktır. Geçtiğimiz perşembe günü (26 Ocak) toplanan altılı masa 30 Ocak tarihinde tamamlanacak olan Ortak Politikalar Mutabakat Metnini kamuoyu ile paylaşacağını duyurdu. Bu duyuru önemli çünkü ortaklığın parçası olan partiler, sürecin başından bu yana adayın belirlenmesi ile bu metnin tamamlanmasını ilişkilendirdi. Buna neden olarak elinde bir yol haritası ve program olmadan adayın süreci başlatamayacağı belirtildi. Bu yaklaşımı çok doğru bulmasam da bağlantılı olduğunu ben de düşünüyorum. Dolayısıyla yakın zaman içerisinde adayın da açıklanacağının duyurulması bu son buluşmanın önemli bir çıktısı.

Fakat geldiğimiz noktada Altılı Masa ne yazık ki bir yıl öncesine hatta altı ay öncesine göre çok daha güçsüz görünüyor. Öyle ki kamuoyu araştırmaları da istikrarlı bir şekilde son üç aydır muhalefet için düşüş, iktidar için yükseliş trendine işaret ediyor. Bu noktada sorulması gereken iki önemli soru var. Birincisi bu noktaya nasıl gelindiği, ikincisi ise buradan çıkışın mümkün olup olmadığı. Aslında birinci soru ikincisi ile bağlantılı çünkü bu noktaya gelinirken yaşananlar olası çıkış sürecinde yapılması veya yapılmaması gerekenlere dair de ip uçları veriyor.

Son bir yıl

12 Şubat 2022’de ilk buluşmasını gerçekleştiren Altılı Masa, 28 Şubat’ta ilk mutabakat metni olan güçlendirilmiş parlamenter sistem metnini yayınladı. O gün de bugün de farklı siyasal geleneklerden gelen altı partinin birleşmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için ortaklık kurması çok önemli ve kıymetli. Çünkü kuruluşundan bu yana tam demokrasinin ülkede yerleşememesinin en önemli nedeni farklı geleneklerden gelen ve toplumun farklı gruplarını temsil eden sivil siyasal elitlerin/aktörlerin üzerinde oydaştığı bir siyasal rejimin olmaması. Tabii burada Altılı Masa’nın dışında olan ama böyle bir oydaşmanın gerçek bir demokrasiyi mümkün kılabilmesi için asli unsur olan Kürt siyasal hareketinin de sürecin parçası olması gerektiğini belirtmekte fayda var.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi -yeni bir siyasal rejim sözü- hiç şüphesiz kıymetli bir başlangıç ve bir o kadar da beklentileri yükselten bir adımdı. O günden sonra Altılı Masa’dan birden fazla görevi tamamlaması bekleniyordu. Bir, bu ortaklığı devam ettirmesi ve yürütmesi. Ki yürütmeden kastım ortaklığın içeriğini, işleyişini ve planlanmasını tamamlanması, kamuoyunu bu konuda aydınlatılması ve ayrıca masa içindeki dengelerin korunması. İki, bu masa ile muhalefetin diğer unsurları arasında – özellikle Kürt siyasal hareketi ile- ilişkilenmenin sağlanması. Bunu yaparken hem masanın hem de masa dışı aktörlerin duyarlılıklarına zarar vermeden ama bir yandan da bu ortaklığın söz verilen güçlendirilmiş parlamenter sistem hedefi için zorunluluk olduğu bilinci ile hareket edilmesi.  Üç, masanın ortaya koyacağı hedefleri, programı taşıyabilecek, tanıtabilecek ve büyük kitleleri ikna edebilecek bir adayın belirlenmesi. Bu üç zorlu görev aslında birbiri ile bağlantılı çünkü masanın dengeleri masa dışı aktörlerle ilişkiyi belirliyor, aday ise ilk iki görevi nasıl yürüttüğünüzle ve dengelerin nasıl sağlandığı ile bağlantılı.

Son bir yıllık süreci incelediğimizde masanın karnesinin çok iyi olduğunu söylemek zor. İlk görev açısından ortaklığın son bulmamış olması bir başarı olarak görülebilir. Fakat onun dışında geçen süreye rağmen parti liderleri ve sözcülerinin masa dışına sızdırdığı bilgiler dışında hala işleyişine dair ya da seçimlerde izlenecek yaklaşıma dair net bilgilere sahip değiliz. Daha kötüsü birbiri ile çelişen açıklamaların yapılması ya da masadaki anlaşmazlıkların dışarı sızması masanın dağınık bir görünüm vermesine neden oluyor. Kürt siyasal hareketi ile de ilişkileri yürütme konusunda başarılı olunduğu söylenemez. Öyle ki HDP’nin kendi adaylarını çıkaracaklarını duyurması ikinci görevin de zora sokulduğunu gösteriyor. Bütün konuların düğümlendiği nokta ise aday belirleme süreci ya da adayın hangi kriterler esas alınarak belirlenmesi gerektiği konusu. Bu konuda özellikle CHP ve İYİP arasındaki anlaşmazlığın kamuoyuna yansıması seçmen gözünde olumsuz etki yarattı. Yine kendi adaylığı için CHP liderinin masada oy oranları çok daha düşük olan aktörlere kendi etkilerinin çok üstünde yetki verdiği izlenimi yaratması kamuoyunda kendisine olan güveni azalttı. Bütün bu nedenlerle birlikte CHP liderinin doğrudan adaylığını başlangıçta açıklamak yerine bir ikna süreci başlatması ve bu sürecin ikna olunmaması ile birlikte uzaması Kılıçdaroğlu’nu yıpratırken muhalefetin durağanlaşmasına ve dinamizmini kaybetmesine neden oldu. Dolayısıyla son dönemde “Millet İttifakı” dağınık, bir arada çalışma yetisi zayıf ve kendi içinde siyasal çatışmaları henüz çözememiş bir görüntü verdi. Muhalif kamuoyunda yakalanan herhangi bir hareketlenmenin de Kılıçdaroğlu adaylığı ile yutulması kararsız seçmeni ikna etmek bir yana değişim özlemi içerisinde olan genç seçmeni de süreçten soğuttu.

Bundan sonra ne yapılabilir? İkili aday formülü

Peki her şey için çok mu geç? Kesinlikle geç olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine uzun yıllardır ilk defa çoğunluk muhalefeti destekliyor ve yapılması gereken bu çoğunluğu koruyabilmek. Bu da yeniden heyecanı yakalayıp kitlelerin hareketlendirilmesi ile mümkün. Rekabetçi otoriter rejimlerde değişimin olanaklarını ele alan akademik literatür bugün muhalefet aktörlerinin çok ikna olduğu ekonomik problemlerin değişimi doğrudan sağlayacağı varsayımını desteklemiyor. Aksine aktörlerin etkisi ve bu süreci nasıl yürüttükleri çok daha belirleyici. Muhalefetin birlikteliği bu tür rejimlerde seçimleri kazanmak için öncül koşul ama tek başına yeterli değil. Buna ek olarak muhalefetin sadece siyasal elitler nezdinde değil aynı zamanda sivil toplum ve toplumsal muhalefet ile çalışması, ortaklık kurması ve süreci beraber yürütmesi de önem arz ediyor. Ayrıca özellikle seçim güvenliğinin korunması, seçmen kaydı ve seçmenin sandığa gitmesi gibi konular da olası bir başarı için önemli faktörler. Ve bu da ancak toplumsal muhalefet ile çalışarak yapılabilir. Yine YSK’yı iktidarın aktörü olarak görmek yerine bu kurum üzerinde bir toplumsal baskı kurulması ve anayasal işleyişe zorlanması önemli. Nasılsa iktidarın aktörü demek seçimlerin kazanılması durumunda bu sonucun sahiplenilmesini ve korunmasını zorlaştırabilir. Diğer taraftan muhalefetten özellikle beklenen yeni, yaratıcı ve karmaşık stratejiler geliştirebilmesi ve bunu da siyasal elitler ve toplumsal muhalefeti birleştirerek yürütmesi.

Bütün bu söylediklerimi de kitleleri arkasına alabilecek doğru bir adayla yapabilmek çok daha mümkün. Şu anda kamuoyu da İYİP’in muhalefetine rağmen Kılıçdaroğlu’nun adaylığı yüksek olasılık olarak görünüyor ki bu gözlem çok yanlış değil. Masada İYİP dışındaki aktörler buna ikna olmuş durumda – bunun nedenlerini daha önce birçok defa tartıştığım için tekrar yazmayacağım ama arkasındaki siyasal hesaplar kesinlikle endişe verici.

Ama halen aday açıklanmış değil. Aday belirlenmesinde yaratıcı bir çözüm üretilebilir. Muhalefetin elindeki en güçlü olası adayının halen İmamoğlu olduğu kanaatindeyim. İmamoğlu’nun yurt gezisinde aldığı destek bunun en güzel göstergesi. Fakat siyasi yasak olasılığı da yüksek. Tam burada yaratıcılık devreye girebilir ve aynı anda muhalefetin adayı olarak İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’nu göstermek formülü düşünebilir. İmamoğlu’na siyasal yasak gelirse Kılıçdaroğlu yola devam eder ama eğer ki seçimden önce yasak gelmezse İmamoğlu lehine Kılıçdaroğlu çekilir. Böylece hem iktidarın yarattığı mağduriyet muhalefet lehine işleyebilir, hem de oğlu olarak lanse ettiği İmamoğlu’nu yanına alan Kılıçdaroğlu desteğini artırabilir. Diğer taraftan da İYİP’in Kılıçdaroğlu muhalefeti çözülmüş olur. Kürt siyasal hareketi ile de ilişkilenebildiğini ve süreci dengeli yürütebildiğini İstanbul seçimlerinde göstermiş olan İmamoğlu toplumun farklı gruplarını da bir arada tutabilen bir isim. Dolayısıyla ilk başta saydığım üç görevi de taşıyabilecek bir isim. Bu formülde Kılıçdaroğlu da oyun kurucu rolünü kaybetmemiş oluyor. Böyle bir hamlenin iktidarı da zor durumda bırakacağını ve İmamoğlu davasında alınacak kararı da zora sokacağını düşünüyorum. Tabii böyle bir formülün uygulanması ancak ve ancak Kılıçdaroğlu’nun liderlik egosunu geri plana alması ile mümkün.

Özetle bu seçimleri kazanmak kesinlikle çok kolay olmayacak ama hala seçimler kazanılabilir yeter ki siyasal elitler ülkenin çıkarlarını kendi çıkarlarının önüne koyabilsin ve toplumsal muhalefeti geri plana atmadan farklı gruplarla ortaklıklar kurarak süreci yönetebilsin, doğru aday formülü üretsin ve seçim sonuçlarına da sahip çıkabilsin.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.