Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Şebnem Yardımcı Geyikçi yazdı: Seçimler yaklaşırken – Muhalefette söylem ve aday

Bugün muhalefetin seçimler her türlü kazanılacak anlayışı ile seçim sonrası paylaşım kaygısına düştüğünü ve tam da bu nedenle dağınık bir görünüm verdiğini gözlemliyoruz. Bu yaklaşım çok tehlikeli çünkü rekabetçi otoriter sistemlerde muhalefetin seçimi kazanması mümkün olsa da kolay olmuyor. Öncelikle seçim koşulları eşit değil ve iktidar devletin tüm kaynaklarını kullanma olanağına sahip ve ana akım medyayı kontrol ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan hala çok güçlü bir isim, öyle ki Rusya-Ukrayna savaşını bazı açılardan kendi lehine başarıyla kullandığı söylenebilir. En önemlisi içinde bulunduğumuz ekonomik krizi ilk defa kabullenmiş durumda ve buna çözüm üretme çabası içerisinde olduğu izlenimi veriyor. Önümüzdeki dönemde asgari ücrette artış, sosyal konut projesi gibi toplumun geniş kitlelerine cevap vermeyi amaçlayan adımlar atılacak. Bunların ne kadar çözüm olduğu tartışma konusu ama önemli olan seçmen nezdinde bu algıyı yaratması. Ayrıca TOGG gibi projelerle “iktidarımızda güçlü Türkiye” iddiasını da korumaya çalışacak. Bütün bu kısıtlara rağmen muhalefetin şansının hala daha yüksek olduğunu düşünüyorum eğer ki birlikte hareket edip doğru adımları atarsa. Erdoğan güçlü ama tek başına ve inandırıcılığı birçok açıdan zayıfladı. Ekonomik kriz düşünüldüğünden çok daha derin ve artık toplumsal krizler de yaratıyor. Bütün bu çerçevede seçimlere yedi ay gibi bir süre kalmışken muhalefetin temel ayağı altılı masanın dağınık görünümünü düzeltip harekete geçmesi ve iki öncelik üzerine yoğunlaşması gerekiyor. Birincisi daha fazla beklemeden bir an önce seçim stratejisini, söylemini ve programını netleştirmesi ve ikincisi bu söylemi taşıyacak ve herkese hitap edebilecek adayı belirlemesi.

Uzun zamandır muhalefetin komisyonlar aracılığıyla belli konularda çalıştığını ve bir program hazırlığı içinde olduğunu biliyoruz. Aslında güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi bile olası programın ipuçlarını veriyor. Ama unutmamak lazım ki seçmen için bu tür önerilerin her zaman bir anlamı olmayabilir. Rejim değişikliği ve demokrasi sözünü veren güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi aslında siyasal elit tartışması ve mutlaka yapılması gerekiyor ki Türkiye için demokratik bir gelecek mümkün olabilsin. Fakat seçim sürecinin gereklilikleri, bu idealler ve prensipler siyasetinin ötesinde halka bunun gündelik hayatlarını nasıl etkileyeceğinin ve ne tür kazanımlar sağlayacağının doğru ve net bir şekilde aktarılmasını gerektiriyor. Dolayısıyla elit düzeyinde yapılan tartışmaların topluma net mesajlarla ulaştırılması ve farklı taleplerin birleştirilmesi önem kazanıyor.

Şu anda topluma muhalefetin vermesi gereken üç temel mesaj olduğunu düşünüyorum. Birincisi ekonominin yetkin ellerde bir an önce düzeltileceği ve insanların hayat standartlarının yükseltileceği. Muhalefetin elinde bunu yapacak kadrolar mevcut. Bu isimler ön plana çıkarılarak ve net bir çerçeve hazırlanarak ekonomi muhalefet gündeminin temel unsuru olabilir. İkincisi göçmenler konusunda demokrasi ve insan hakları çerçevesinden uzaklaşmadan düzensiz göçün engelleneceği ve kayıtsız Suriyeli/Afgan göçmenlerin uygun koşullar sağlanarak evlerine dönmelerinin sağlanacağı. Göçmen konusu artık Türkiye’nin önemli bir siyasi gündemi. Bu sorun yokmuş gibi davranmak marjinal aktörlerin güçlenmesine yol açabilir. Bu sorunu tanımlayıp çözüm odaklı olmak muhalefete avantaj kazandıracaktır. Üçüncüsü ise demokrasinin, insan haklarının tesis edileceği, liyakatın önem kazanacağı ve herkesin yaşam tarzını özgürce sürdürmesinin garantileneceği. Bu mesaj özellikle genç seçmen için önemli. Ülkenin yetişmiş insan gücünün ülkeyi terk ettiği, gençlerin en büyük hayalinin yurtdışına yerleşmek olduğu bir dönemde tekrar yaşanılabilecek bir ülke, özgür bir ülke sözü özellikle genç seçmen için ama sadece genç seçmen için değil uzun zamandır yaşam alanı kısıtlanan farklı gruplar için anlamlı. Bu üç mesaj kanımca ekonomik krizden bunalmış, yaşam alanı kısıtlanmış ve artık nefes alamaz hale gelen toplumun geniş kesimlerine hitap edecektir. Bunların nasıl yapılacağının detayları da tabii ki sunulmalı fakat adayın taşıyacağı mesajlar bu kadar nokta atışı ve basit olmalı ki toplumun çoğunluğunu kapsayabilsin ve anlaşılır olsun. Seçim sürecinde Erdoğan ile kişisel atışmaya girmek ya da kimlikler üzerinden yeniden tartışma yaratmak sadece muhalefete zarar verecektir.

Muhalefetin bir an önce yapması gereken ikinci hamle ise adayın belirlenmesi ki aday belirlenirken temel öncelik bu mesajı en iyi kimin taşıyabileceği, kimin inandırıcı olduğu ve seçimi kazanacağı olmalı. Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi bu mesajı taşıma konusunda Ekrem İmamoğlu’nun, Kemal Kılıçdaroğlu ve Mansur Yavaş’a kıyasla daha avantajlı olduğunu düşünüyorum. Öncelikle İmamoğlu genç, dinamik ve iletişim becerisi çok yüksek. Toplumun farklı kesimlerine konuşabilme yetisinin ötesinde mesajları halka aktarma konusunda da başarılı ve inandırıcı. Kılıçdaroğlu’nun uzun zamandır izlediği strateji tam olarak bu inandırıcılığı yakalayabilmek için. Taşıdığı bagajlar nedeniyle helalleşme, başörtüsü çıkışları yapılıyor ki bu seçmen nezdinde inandırıcı olabilsin. İmamoğlu’nun böyle bir ihtiyacı yok çünkü hem bagajı yok hem de bu konuda inandırıcı olduğunu İstanbul seçimlerinde ispatladı. Mansur Yavaş’ın da bagajları mevcut. Ne kadar siyaset üstü resmedilse de Yavaş belli bir siyasal geleneğin yetiştirdiği bir isim dolayısıyla baskın bir kimliği var ve bu kimliği özellikle Kürt seçmenden oy alması önünde engel. Yavaş’ın inandırıcılık konusunda sıkıntısı olmasa da herkese hitap etme yetisi yok ve süreci taşıyacak iletişim becerisi konusunda da soru işaretleri yaratıyor. 

İmamoğlu’nun son dönemde anketlerde geri plana düştüğü belirtiliyor. Bunun hem iktidarın hem de muhalefetin birlikte kendisini yıpratmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Yeniden isminin ön plana çıkması anketlerde de olumlu etki yaratacaktır. İmamoğlu’na yöneltilen diktatoryal eğilimlerinin olduğu ve seçimi kazanırsa yeni Erdoğan’a dönüşeceği iddiası muhalefette sıklıkla dile getirilen diğer bir eleştiri. Fakat bu eleştirinin neye dayandığı belli değil ve bunu destekleyecek bir gösterge yok. 

Kaldı ki bu eleştiri temelsiz olması bir yana gerçekleşmesi de olası olmayan bir öngörü çünkü öncelikle eğer planlandığı gibi adayı altılı masa belirleyecekse bu aday sadece bir şahıs veya isim olarak ön plana çıkamaz. Aday birlikteliğin ortak kararı dolayısıyla birlikteliğin söylemini, programını ve politikalarını uygulama sözüyle ortaya çıkacak ve meşruiyetini buna dayandıracak hangi isim olursa olsun. Bu nedenle bu ortak söylemi taşıma zorunluluğu adayı dengeleyecektir. Önce program, söylem ve strateji sonra bunları uygun bir performans ile sergileyecek adayın belirlenmesi ve muhalefetin bütün unsurları ile bu adayı desteklemesi gerekiyor. 

Unutmamak lazım ki Kılıçdaroğlu bu adayı belirleyecek isimlerin başında geliyor ve bu gücü ile seçim sonrasında da hala moderatör, uzlaştırıcı konumunu koruyabilir ve seçilecek adayı dengeleyecek pozisyonda olabilir. Bugün önemli olan bütün siyasal hesapları bir kenara bırakıp Türkiye’nin geleceği için seçimi kazanacak doğru mesajları ve adayı belirleyip muhalefet olarak topyekûn arkasında durmaktır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.