Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Şebnem Yardımcı Geyikçi yazdı: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim stratejisi

Seçimler yaklaşırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nasıl bir strateji izlemeyi hedeflediği de yavaş yavaş belirginleşiyor. Başörtüsü çıkışı sonrası verdiği tepki, HDP ile görüşülmesi, Akşener’in davet edilmesi, İstiklal Caddesi’ndeki saldırı sonrası sınır ötesi kara harekatı sinyali, hepsi aslında tanıdık hamleler ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile kendini yüzde elli artı bire sıkıştırmış iktidarın uzun zamandır izlediği seçim stratejisinin bir uzantısı. Bütün bu stratejiyi bir arada tutan, toplumdaki kutuplaşmayı devam ettirmek ve kutuplaşma aracılığıyla kendi seçmenini alternatiflerden uzak tutmak. Fakat bu strateji sürekli aynı parametreler ile tanımlanmış bir kutuplaşmadan ziyade koşullar değiştikçe yenilenen ve yeni çerçeve kazanan bir kutuplaşma stratejisi. Peki bu strateji bu sefer işe yarayabilir mi?

Bir seçim stratejisi olarak kutuplaşma

Kutuplaşmayı siyasi partiler arasındaki ideolojik bir mesafenin ötesinde özellikle rekabetçi otoriter sistemlerde iktidarlar tarafından seçimlerde kullanılan araçsal bir strateji olarak tanımlayabiliriz. Toplumdaki kırılmaların derinliğinin belirlediği toplumsal kutuplaşma aşağıdan yukarıya bir toplumsal talep olarak görülebilirken aynı zamanda siyasal elitler tarafından yukarıdan aşağıya da güçlendirilebilen hatta üretilebilen bir siyasal gerçeklik. Türkiye’de de özellikle Gezi protestoları sonrası iktidar partisinin her seçimde artarak yukarıdan aşağıya kutuplaşmayı – kutuplaştırmayı bir seçim stratejisi olarak kullandığını söyleyebiliriz. Kutuplaştırma aynı anda iki işlev gören bir kampanya aracı. Bir yandan, kutuplaşma muhalefeti dağınık tutmaya yarıyor ve bir arada durmasını engelliyor çünkü özellikle muhalefet kampındaki farklı gruplar temsil ettikleri kimliğin ötesine geçemiyor. Diğer taraftan da iktidar seçmenlerini diğer seçmenlerden ayırıp ikisi arasında net bir çizgi çekerek AKP tabanını konsolide etmeyi sağlıyor. Fakat her seçimde kutuplaştırmanın tarafları da ekseni de değişmek durumunda çünkü seçimlerde oyuncular arasındaki denge değiştikçe ve tabii Türkiye örneğinde oyunun kuralları değiştikçe kutuplaşmanın içeriği ve çerçevesi de değişiyor.

2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Gezi protestolarını ve 17-25 Aralık operasyonunu deneyimlemiş olan iktidar, o güne kadar kullandığı elitlere karşı halk ya da seküler-dindar ikilemini daha efektif gördüğü hainlere karşı devletin kurtarıcıları, teröristlere karşı devlet ikilemine dönüştürmüştür. Bu negatif kutuplaşmanın diğer bir ayağı da eski Türkiye’ye karşı yeni Türkiye ikiliği idi.

Takip eden bütün seçimlerde bu ayrım korunsa da özellikle 2015 Haziran seçimleri sonrasında çoğunluğun kaybedilmiş olması ve Kürt seçmenin AKP’yi terk etmesi iktidarın yeniden pozisyon almasına yol açtı. Kasım 2015 seçimlerinde terör ve güvenlik ikilemi üzerinden yeniden kurgulanan kutuplaşma çizgisi, referandum sürecinde eski Türkiye-yeni Türkiye ikilemine geri döndü. Referandum sonrası cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş ile iktidar bu sefer milliyetçi söylemi giderek artırarak MHP ile ortaklığın yolunu açtı. Yeni sistem ile ihtiyacı olan yüzde elli artı bir bu sefer Kürt siyasal hareketini kriminalize etmek ve milliyetçi-mukaddesatçı seçmeni konsolide etmek üzerine kurgulandı. 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde her partinin kendi adayını çıkarması sonrası kendine rakip seçen Erdoğan sadece Muharrem İnce’yi muhatap alarak Akşener’i ve Karamollaoğlu’nu görmezden geldi. Medya kuruluşları da İnce’yi ön plana çıkarırken diğer sağ adayları yok saymayı yeğlediler, böylece Erdoğan tekrar “eski Türkiye CHP” ve “yeni Türkiye AKP” ikilemini devam ettirebildi. 

Fakat aynı stratejinin cumhurbaşkanlığı seçimleriyle aynı gün yapılan genel seçimlerde benzer etkiyi yarattığını söylemek zor. Bunun önemli bir nedeni milliyetçi-mukaddesatçı kanadın bölünmesi ve artık muhalefet tarafına geçmesi. Özellikle İYİP’in benzer bir gelenekten doğmuş olması, yine Saadet Partisi’nin muhalefet kanadında yer alması ve dolayısıyla muhalefetin çeşitlenmesi ile kutuplaşma etkisini azalttı. Başka bir nedeni ise muhalefetin koordinasyonunu arttırması ile muhalefet içinde kırılma yaratılmasının zorlaşması. Dolayısıyla 2018 seçimi ile beraber bu stratejinin de etkisi giderek azalmaya başladığı söylenebilir.

Peki bu strateji yeniden işe yarar mı?

Bugün de başörtüsü çıkışı aslında 2013 öncesi bir ayrımı hatırlattığı ve muhalefette CHP’nin liderliği üzerinden seküler-dindar ikilemi için işlevsel göründüğü için denendi. HDP ziyaretinin de bir düzenleme için bu çerçevede yapılması tesadüf değil. Kimlik üzerinden seküler-dindar ikileminin yenilenebileceği düşünülüp Kürt seçmeni ve elitleri ikna etmek için atılmış bir adım fakat bu ikilem eski gücünü korumadığı için geri plana atıldı. Ayrıca Kürt siyasal hareketinin uzun dönemdir yaşadığı baskı böyle bir geri dönüşü zorlaştırıyor.

Akşener’in davet edilmesi de milliyetçilik tekelini korumayı amaçlayan bir adım. Milliyetçiler kampında yer alan bir aktörün muhalefette olması kutuplaşma çizgisini bozuyor ve kutuplaştırmayı zorlaştırıyor dolayısıyla muhalefetin tek bir grup olarak çerçevelenmesini engelleyip iktidarın milliyetçiliğin tek aktörü olma iddiasını kırıyor.

Sınır ötesi harekat hamlesi ise yine teröristler/hainler karşısında devletin koruyucusu ikilemine dönüşü işaret ediyor. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleri, 2015 Kasım seçimleri ve 2018 cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinde kullanılan bu kutuplaşma çerçevesi yeniden piyasaya sürülebilir ki bir taraftan muhalefet içerisindeki örtük birlik bozulsun diğer taraftan seçmen nezdinde “bayrak etrafında toplan” etkisi yaratılabilsin ki bu bayrak iktidarın korunması anlamına geliyor. Tabii ki bu harekat hamlesini sadece iç siyasete yönelik bir hamle olarak düşünmek yetersiz kalır. Belli ki uluslararası ilişkiler bağlamında da Erdoğan birçok aktör ile yeniden ilişkilenip istikrar sözü ile kendi iktidarına destek arayışında. Ama yine de harekat içeride de kutuplaştırma için önemli bir araç olarak değerlendirilebilir.

Bütün bu hamlelere rağmen kutuplaştırma stratejisinin eski işlevine sahip olduğunu söylemek zor. Bunun birkaç nedeni var. Bir yandan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve özellikle ittifak yasası muhalefetin birleşmesi için olanak yarattı. Diğer taraftan İYİP’in kurulması ve AKP’nin bölünmesi ile muhalefetin çeşitlenmesi iktidarın milliyetçi-mukaddesatçı seçmeni bir arada tutmasını zorlaştırıyor. Dolayısıyla, muhalefetin koordinasyon ve işbirliği kapasitesi arttıkça da iktidarın kutuplaşmayı bir siyasi strateji olarak benimseme ve kullanma gücü azalıyor. Bu azalışın en güzel örneği, iktidarın büyük şehirlerin kontrolünü kaybettiği 2019 yerel seçimlerinde yaşandı. Bu seçimlerde muhalefet partilerinin koordineli hareketi ve her kesime hitap etmesi, bunu yaparken de kutuplaşmayı azaltmayı hedefleyen bir dil kullanması özellikle İstanbul’da iktidarın kutuplaştırma stratejisini boşa çıkardı. Daha önemlisi son yıllarda ülkenin yaşadığı ekonomik kriz ve yönetişim krizi de iktidarın siyaseti yukarıdan tasarlama kabiliyetini azaltıyor ve yukarıdan aşağıya kutuplaştırmayı engelliyor.

Özetle, bugüne kadar muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kutuplaştırma stratejisini boşa çıkaramaması ve oyunu onun çizdiği çerçevede oynamış olması iktidarın başarısında etkili olsa da bugün yukarıdan aşağıya kutuplaşma/kutuplaştırma stratejisinin eskisi kadar işe yarayacağını düşünmüyorum. İçinde bulunduğumuz ekonomik ve toplumsal kriz siyasette yukarıdan aşağıya değil aşağıdan yukarıya yani talep temelli etkiyi arttırıyor. Dolayısıyla iktidarın bu hamleleri seçmen davranışını belirlemek için yeterli olmayabilir. Fakat bu kendiliğinden gerçekleşebilecek bir süreç değil. Muhalefetin koordinasyona devam etmesi ve kutuplaşmayı azaltıcı yaklaşımı benimsemesi gerekiyor. Bu yaklaşımın iki ayağı var: Bir yandan iktidarın bu tür hamlelerine akılcı davranmak ve “bayrak etrafında toplan” hamlelerini ekonomi gündemini diri tutarak boşa çıkarmak. Diğer taraftan da kimlik siyasetini aşabilen/aşabilecek, herkese hitap edebilecek ve farklı toplumsal grupları kendi arkasında toplayabilecek bir aday bulmak. Bugün her ikisini yapabilecek kapasite muhalefette mevcut, yeter ki sorumluluğun bilincinde hareket edilebilsin.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.