6 Şubat depreminin etkili olduğu Hatay’a bu sabah saat 10.00’da İskenderun üzerinden geldik. Şehir bizi İskenderun Limanı’nda depremden sonra çıkan yangınla karşıladı. Gördüğümüz kadarıyla yangına müdahale eden herhangi bir ekip yoktu. İskenderun’un merkezine doğru ilerledikçe çatlamış, hasar görmüş, giriş katı yerle yeksan olup adeta zemine oturmuş evlerle karşılaştık. Merkezde açık olan üç fırının da önünde uzun ekmek kuyrukları vardı.
İskenderun’dan çıkıp Antakya’ya girerken gördüğümüz en korkutucu deprem etkisi Akademi Hastanesi binasıydı. Bina tamamen yan yatmış, zemin ve en az ilk iki-üç katı adeta tuzla buz olmuştu. Hastane enkazının etrafında hiçbir arama kurtarma ekibi yoktu. Hastane enkazı adeta kendi haline bırakılmıştı.
Daha sonra arabamızı açık ve güvenli olduğunu düşündüğümüz bir alana park edip Atatürk Caddesi’nin yolunu tuttuk. Atatürk Caddesi, sosyal medyada insanların Hatay’da en çok yardım çağrısı yaptığı yerlerden biri. Caddeye çıkar çıkmaz gördüğümüz tek şey yıkılmış evler oldu. Cadde üstünde hasar görmemiş bir tane bile yapı yoktu. Caddeye çıktığımız ilk 10 dakika içinde battaniye ve çarşaf gerilerek taşınan üç hayatını kaybetmiş insan gördük. Depremde hayatını kaybedenlerin bedenleri enkazdan çıkarılıp yol kenarlarına diziliyordu.
Sabah saatlerinde enkazda arama-kurtarma yapan kişiler ya çevre illerden gelmiş yurttaşlar ya da deprem anında kendini evinden dışarı atmayı başarabilen yerel halktı. Her enkazın önünde ortalama üç-beş kişi vardı. Bu insanlar ya çıkabildikleri binanın önünde yakınlarını bekleyen ya da deprem haberini alır almaz İstanbul, Adana gibi farklı şehirden akrabalarının yanına gelen kişilerdi.
Cadde üzerinde konuştuğumuz ilk kişi, tamamen yıkılmış bir yapının önünde ablasından ve yeğenlerinden haber bekleyen biriydi. Deprem anında evden ailesiyle birlikte son anda kendini dışarı attığını anlatan yurttaş, dün sabah yaklaşık 06:09’dan beri ablasının yıkılan evinin önünde çaresizce beklediğini söyledi. İlk saatler enkaz altından ses geldiğini anlatan vatandaş, saatler ilerledikçe artık hiçbir sesin gelmediğini, bununla birlikte kimsenin de yardıma gelmediğini anlattı.
Konuştuğumuz pek çok kişi deprem olduğundan beri henüz hiç yemek yemediklerini belirtip sadece yardım beklediklerini söyledi. Caddede yürümeye devam ederken çoğu ara sokağın enkaz nedeniyle tamamen kapandığını gördük. Bu nedenle ara sokaklara neredeyse hiç giremedik.
Enkaz önünde bekleyen bir kişi bizi durdurup gazeteci olduğumuzu öğrenince yedi katlı olduğunu düşündüğümüz ağır derecede hasar görmüş bir binanın üçüncü-dördüncü katını işaret etti. Orada bir çocuk pencere kenarından eliyle belli aralıkla işaret vererek yardım çağırıyordu. Edindiğimiz bilgilere göre gönüllü arama ekipleri çocuğa ulaşmayı denemiş ancak onu oradan alamadan binadan ayrılmış.
Çoğu Hataylı yurttaş deprem anında üzerlerinde pijama, ayaklarında terlikle kendini son anda dışarıya atmış, telefonlarını ise yanlarına bile alamamışlardı. Dışarıyla bütün ilişkisi kesilmiş olan yurttaşlar bize en çok şu soruyu sordular: “AFAD nerede, devlet nerede, haberlerde Hatay’dan, bizden, ne halde olduğumuzdan bahsediyorlar mı?”
Enkaz önünde bekleyen bazı kişilerse “Basın neden Hatay’ı göstermiyor, bizi niye haber yapmıyorsunuz?” diyerek bize tepki gösterdi.
Daha sonra gittiğimiz Harbiye Caddesi’nde de durum oldukça kötüydü. Altı-yedi katlı birbirine bitişik üç bina yerle bir olmuştu. Durum o kadar vahimdi ki binaların enkazı birbirine geçmişti. Bu üç binanın adeta toplamı halindeki enkaz yığınının önünde çok sayıda insan yakınlarından haber bekliyordu. Burada da durum aynıydı: Sabahın erken saatlerinde yıkıntılar arasından gelen insan sesleri saatler ilerledikçe kesilmiş, enkaz sessizliğe bürünmüştü.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Biraz daha ilerleyip Necmi Asfuroğlu Lisesi’ne girdik. Lise binası dışarıdan bakıldığında diğer yapılara göre daha az hasar almış görünüyordu. Depremden etkilenen pek çok kişi araçlarıyla okulun bahçesinde sabahlamış, aracı olmayan kişiler ise sınıflara yerleşip sıraları birleştirerek sıralar üzerinde uyumuştu. Okulda da Antakya’nın hemen her yerinde olduğu gibi elektrik ve su yoktu. Okulun yaklaşık 100 metre ilerisinde gönüllü bir ekibin arama-kurtarma çalışması devam ediyordu. Bir kadının yüksek sesli duaları ve yakarışları eşliğinde, çökmüş binadan bir kişi çıkarıldı. Çıkarılan yurttaşın hayatta olup olmadığını anlayamadık ancak uzun bir süre kalp masajı yapıldı. Göçükten çıkarılan yurttaşa kalp masajı devam ederken, enkazdan kısa bir süre önce çıkarılan oğlu ise “Hadi baba, diren baba” diye bağırıyordu.
Enkazdan çıkarılan vatandaşın hayata tutunup tutunamadığını bilmiyoruz. Bütün anlattıklarımız aynı anda olurken, bir anda arama-kurtarma ekibinden biri bağırarak binanın doğalgazının patladığını söyledi. Sigara içenler aceleyle sigaralarını söndürürken bizler de mecburen alandan uzaklaştık.
Akşam 21:00’de aynı yolu yürüyerek geri dönerken AFAD’ın, Kara Kuvvetleri Komutanlığı ekiplerinin küçük gruplar halinde arama-kurtarma çalışmalarına ve yemek dağıtımına başladıklarını gördük.
Hatay için durumun çok kötü olduğu söyleniyordu ancak bizim gördüğümüz kadarıyla “kötü”den ziyade Hatay yok olmuş, şehirden geriye hiçbir şey kalmamıştı.