Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem ve halen devam eden yüzlerce artçı sarsıntının ardından bölgede enkaz kaldırma, yardım ve yeniden yapılandırma çalışmaları devam ediyor. Depremin üçüncü haftası geride kalırken siyaset de deprem öncesindeki gündemini yeniden hatırlamaya başladı.
Deprem öncesi siyasetin ana gündem maddelerinden biri de muhalefet cephesindeki “kazanacak aday” tartışmasıydı. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için en çok ismi geçen üç siyasetçiden biri olan ancak kamuoyu yoklamalarına göre diğer iki aday adayı Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na nazaran şansı daha az gözüken CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı muhalefetin içerisinden gelen itirazlar, deprem sonrasında da kimi zaman üstü kapalı kimi zaman açıktan devam ediyor.
Deprem sürecinde takındığı tutum nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık şansının güçlendiği iddialarına temkinli yaklaşan Ruşen Çakır, masadaki beş sağ partinin iktidarı eleştiren ancak devleti kollayan klasik söylemleri nedeniyle Kılıçdaroğlu’nun depremle ilgili çıkışlarının, sağ partiler nezdinde adaylık şansını artırmak yerine azaltmış olabileceğini söyledi. CHP ve özellikle İYİ Parti arasında ciddi bir sorun olduğunu söyleyen Çakır, 2 Mart’ta yapılacak Altlı Masa toplantısının önemine dikkat çekti.
İYİ Parti’ye rağmen Altılı Masa Kılıçdaroğlu’nu aday gösterir mi? Kılıçdaroğlu olmazsa masa dağılır mı? Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ne kadar direnecek?
Ruşen Çakır yorumluyor.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Bir kavram var: Kazanacak aday. Burada neyi kastediyoruz? Altılı Masa’nın, yeni adıyla Millet İttifâkı’nın ortak adayında hangi özellikler aranması gerektiği sorusuna cevap olarak bir kesim başından beri, “kazanacak” olmasını öne çıkartıyorlar ve yapılan kamuoyu araştırmalarından hareket ederek, Erdoğan karşısında en fazla Mansur Yavaş’ın, ardından Ekrem İmamoğlu’nun oy aldığını göstererek, Kılıçdaroğlu’nun adaylıkta ısrârının yanlış olduğunu vurgulamaya çalışıyorlar. Çünkü kamuoyu araştırmaları net bir şekilde gösteriyor ki bu üç isim içerisinde en az oyu Kılıçdaroğlu alacağa benziyor. Dolayısıyla temel kriter olarak kazanmayı öne sürüyorlar. Belki de bir yıldır süren bir tartışma bu. Normal şartlarda 13 Şubat’ta Saadet Partisi’nin ev sahipliğinde yapılacak olan Altılı Masa’nın 12. toplantısında bu konu nihâyet gündeme gelecekti. Çünkü 14 Mayıs’ta seçim yapılması beklendiği için artık daha fazla vakit kalmamıştı. Fakat mâlûm, ayın 6’sında deprem felâketini yaşadık ve 13’ündeki toplantı ertelendi. Ancak sonrasında, bir cumartesi günü Altılı Masa deprem konulu bir toplantı yaptı. Yine orada aday meselesi konuşulmadı. Şimdi yine Saadet Partisi’nin ev sahipliğinde 2 Mart’ta yapılacak olan normal 12. toplantıda bu meselenin gündeme gelmesi bekleniyor ve bu meselenin gündeme gelmesi beklenirken de İYİ Parti kanadından Kılıçdaroğlu’nun adaylığına îtirazlar en üst düzeyde dile getiriliyor. Dün Meral Akşener, FOX TV canlı yayınında Kılıçdaroğlu’na karşı olduklarını söylemedi; ancak kazanacak aday ısrârını tekrarladı ve kendilerinin Masa’da bir noter görevi olmadığını söyledi. CHP’nin üst düzey isimlerinden Kuşoğlu’nun söylediği, “Eğer Masa Kılıçdaroğlu’nu aday göstermezse dağılır” sözlerini bir kez daha kınadı.
Şimdi, “… kaldığımız yerden devam” dedim yayının başlığına. Neden? Çünkü deprem olunca birdenbire tüm Türkiye’nin gündemi tabiî ki doğal olarak değişti. İktidârın da muhâlefetin de gündemi değişti. Hattâ seçimin ne zaman olacağı konusunda kafalar karıştı. Şu hâliyle bakıldığında seçimin normal zamanda, hattâ ilk düşünüldüğü gibi 14 Mayıs’ta yapılma ihtimâli giderek ağırlık kazanıyor ve bir deprem molasının ardından tekrar kaldığımız gündemle devam ediyoruz. Muhâlefetin, Altılı Masa’nın gündemi de yine ortak aday. Bu aslında çok yıpratıcı bir şey. İşin ilginç tarafı, şu âna kadar yapılan 11 toplantıda, bu 6 partinin bir araya geldikleri o toplantılarda aday meselesini konuşmadıklarını açıkladılar. Ama tek tek, yani bir liderin bir başkasıyla yaptığı buluşmalarda bunun konuşulmuş olduğunu söylediler. Fakat ortak olarak bunu konuşmadıklarını söylediler. Ortak olarak konuşmadılar, Masa’da konuşmadılar; ama medya üzerinden, kimi zaman sosyal medya üzerinden bu konu hep gündemde oldu. En son İYİ Parti’nin üst düzey isimlerinden, deneyimli siyâsetçi Cihan Paçacı’nın görevlerinden istifâ etmesine yol açtı. Hattâ Meral Akşener onu örnek gösterdi: “Ağabey diye hitap ettiğim Cihan Paçacı bu yüzden görevlerinden ayrıldı” dedi. Ama Kuşoğlu’nun hâlâ görevinde kalmasına sitem etti. Burada görüyoruz ki en azından CHP ile İYİ Parti arasında çok ciddî bir sorun var. Bu sorun nasıl çözülecek hâlâ en önemli mesele bu.
Dün Silivri’de, yeni adıyla Marmara Cezâevi’nde, Gezi tutuklularını ziyârete gittim. Hakan Altınay’ın ziyâretçisi olarak orada âilelerle birlikte ve sonra da Tayfun Kahraman, Can Atalay ve Hakan’la sohbet etme imkânı oldu. Herkesin sorusu — ben gazeteciyim ya? biliyorum hesapta: “Aday kim olacak?” Artık deprem daha az konuşulur oldu, kaldığımız yerden, “Aday kim olacak?” Ve tabiî Gezi tutukluları ve âileleri daha soldan olduğu için, Kılıçdaroğlu’nun depremdeki tavrını da genellikle olumlu buluyorlar. Onun, Erdoğan’la aynı hizâda olmama tavrını takdir ediyorlar ve diyorlar ki: “Bu deprem performansı, depremde gösterdiği duruş Kılıçdaroğlu’nun adaylığını artık kesinleştirdi.” İşte tam da galiba burada bir sorun var. Depremdeki duruşunun CHP tabanında ya da kendini daha solda gören ya da –Selahattin Demirtaş’ın yaptığı paylaşımlarda da görüyoruz– Kürt hareketi içerisinde de Kılıçdaroğlu’na yönelik ilgiyi ve onun adaylığını tercih edenlerin sayısını daha da artırdığı muhakkak; ama işte belki de tam da bu nedenle, Masa’nın sağ partilerinin –ki CHP dışındakilerin hepsini öyle tanımlayabiliriz– birazcık canı sıkılmışa benziyor, özellikle İYİ Parti’nin. Onu değişik yayınlarda ele aldık. Hem ben tek olarak, hem “Adını Koyalım”da ya da Kemal’le yaptığımız “Haftaya Bakış”larda bunları ele aldık. Başından îtibâren muhâlefetin, özellikle Millet İttifâkı’nın depreme bakışında iki buçuk eğilim vardı diyelim. Bir tarafta Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’la radikal kopuş stratejisi, diğer tarafta Akşener’in devleti koruyan ama iktidârı eleştiren tavrı. Zor bir şey ama, hani bir muhayyel devlet var, onu korumaya yönelik; ama iktidârı eleştiren, tek parti rejimini eleştiren duruşu var ve diğer 4 partinin de büyük ölçüde Akşener’in çizgisine daha yakın olduğunu söylemek mümkün. Onun için iki buçuk diyorum; ama aslında iki çizgi var ve bu çizgiler hâlâ tabiî ki gündemde, deprem hâlâ Türkiye’nin en önemli gündem maddesi. Ama depremden hareketle siyâsî iktidâra ve devlete bakış konusu ciddî bir şekilde gündemde. Kılıçdaroğlu’nun son açıklamalarında dile getirdiği neoliberalizm eleştirisi bir şekilde gündemde ve tabiî ki esas gündem maddesi: Adayın kim olacağı. Kılıçdaroğlu bu çıkışlarıyla adaylık iddiasının güçlendiğini düşünüyor olabilir. Fakat Türkiye’de sağı biliyorsak eğer –az buçuk bildiğimi düşünüyorum– bu çıkışları nedeniyle Kılıçdaroğlu’na olan ilginin ya da adaylığına gösterilen rızânın azalma potansiyelinin daha yüksek olduğu kanısındayım.
Şimdi dönüp dolaşıp “Kazanacak aday” deniyor. Başta da söyledim; Kılıçdaroğlu diğerlerine göre daha az oy alacakmış gibi gözüküyor. Deprem sırasında pek kamuoyu araştırması yapılmadı. Yapıldıysa bile tam olarak yansıtılmadı. Fakat şunu söyleyebilirim — daha önce birçok vesîleyle söyledim: Normal şartlarda Erdoğan’ın karşısında her adayın –yani “her aday” derken kim olsa demiyorum, şu anda dile getirilen Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu ve vazgeçtiğini söylüyor ama, diyelim ki Meral Akşener–, hepsinin kesinlikle kazanacağını düşünüyorum. Tabiî ki orada şöyle bir husus da var: Açık ara kazanmak daha iyi; çünkü seçime bir hîle karıştırılması ihtimâlinden insanlar ciddî bir şekilde endîşe ediyorlar. Bütün bunlar olabilir. Buradaki mesele bence esas olarak, “Kim daha çok oy alacak?” meselesinden öte, siyâsî duruşla ilgili bir bakış var ve İYİ Parti, Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemiyor. Bunu bir şekilde açık açık dile getiren parti sözcüleri oldu; fakat Meral Akşener açık bir şekilde bunu hiç dile getirmedi. Yine de biz onun birçok duruşundan, örneğin dünkü FOX TV yayınından da bu akıl yürütmeyle onun istemediğini çıkartıyoruz. İYİ Parti kadrolarının istemediği yolunda elimizde çok kanıt var, açık açık bu söylendi. Yani “Kılıçdaroğlu’nu istemiyoruz” diyenlerden ziyâde, “Şunu istiyoruz” deyip Mansur Yavaş’ı ya da Ekrem İmamoğlu’nu telâffuz edenler oldu ya da ikisinden herhangi birisinin olmasının daha iyi olacağını telâffuz edenler oldu.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Şimdi ortada çok garip bir durumla karşı karşıyayız. Altılı Masa’nın İYİ Parti dışındaki diğer partileri Kılıçdaroğlu’na îtiraz etmeyecek gibi gözüküyorlar. %100 angaje olduklarını söylemek mümkün değil; ama büyük ölçüde destekleyeceğe benziyorlar ve tabiî ki Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olması durumunda oluşacak olan yeni iktidarda daha fazla kendilerine alan açılabileceğini de düşünüyorlar. Yani Kılıçdaroğlu ile bunu bir şekilde pazarlık edebileceklerini düşünüyorlar. Onun dışındaki belediye başkanlarıyla bunu yapmalarının o kadar kolay olmayacağını düşünüyorlar anladığım kadarıyla. Fakat burada önemli olan husus İYİ Parti. İYİ Parti’ye rağmen Altılı Masa Kılıçdaroğlu’nu aday gösterir mi? Dönüp dolaşıp aynı soruları sorduğumuz ortada. Gerçekten en hayâtî soru bu. Akşener öyle bir pozisyon alıyor ki, çıtayı öyle bir yere çekiyor ki, sanki buradan şunu söylüyor: “Bu iş çok zor, siz en iyisi Kılıçdaroğlu’nu Masa’ya getirmeyin”. Siz derken, Masa’da CHP’yi Kılıçdaroğlu temsil ediyor zâten. Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Kemal Bey, siz aday olmayın” demeye getiriyor aslında. Ama Kılıçdaroğlu da aday olmakta her geçen gün daha kararlı davranıyor.
Bütün bunların sonucunda Bülent Kuşoğlu’nun söylediği gibi, Kılıçdaroğlu olmaz da Masa dağılır mı? Dağılmaz. Ama Kılıçdaroğlu’nun adaylığına İYİ Parti, Meral Akşener nereye kadar direnebilir, esas soru bu. Ne kadar direnecek? Eğer İYİ Parti bu direnci çok net bir şekilde gösterirse, Kılıçdaroğlu’nun ve tabiî ki diğer partilerin buna tavrı ne olacak? Buradan bir dağılma çıkacağı kanısında değilim. Ama yapılacak olan 2 Mart’taki toplantı öncesinde pozisyonların çok sert bir şekilde alınmaya başlandığını görüyoruz. Kılıçdaroğlu herhalde bugünlerde yine bir iki tâne video çekecek anladığım kadarıyla ve o deprem üzerinden yaptığı, ama aslında kendisini aday olarak daha güçlü bir şekilde göstermeyi hedeflediği birtakım çıkışlar yapacak diye düşünüyorum. Ve perşembe günü bakalım ne olacak? Perşembe günü adayın açıklanmasını hâlâ beklemiyoruz, onu da söyleyelim. Ama ortak aday meselesinin konuşulacağı artık kesin. Düşük bir ihtimal, isim de açıklanabilir. Ama perşembe günü isim açıklanmasa bile adaylık konusunda bayağı bir yol alınması gerekecek.
Şöyle bir ihtimâlin çok daha güçlü olduğu kanısındayım: Kılıçdaroğlu adaylığını açıklar, Akşener bu adaylığa îtiraz eder, gerekçe olarak kazanma garantisinin olmadığını ileri sürer; o tartışmalar yapılır, sonra bir mola verilir, bir sonraki toplantıda kesin bir karar vermek yolunda mutâbakata varılır kanısındayım. Onu da çok geciktirme şansları olacak gibi değil. Çünkü Mayıs’ta seçim olma ihtimâli yüksek. Mayıs olmasa bile 1 ay sonra, yani Haziran’da olacak; çünkü bir şey kalmadı sonuçta. Ve kazanacak aday meselesi üzerinden yapılan bu tartışmaların, işin içerisine siyâseti katmıyor gibi görünmesinin; yani sâdece bir aritmetiğe bakıldığı, oy oranlarına, kamuoyu yoklamalarına bakıldığı iddiaları bana hiçbir zaman inandırıcı gelmiyor. Tabiî ki bu önemli, bu öne çıkan gerekçe; fakat burada eninde sonunda Kılıçdaroğlu’nu, o profilde bir ismin ortak aday olmasını hâlâ birilerinin kabullenememesi olayıyla karşı karşıyayız. Çok zor bir süreç. Tabiî ki bu süreci iktidar, Erdoğan, baltalamak, kendi yararına yönlendirmek için de elinden geleni yapacak. Medyasını kullanacak. Başka imkânlarını kullanacak. Altılı Masa partileri içerisindeki bağlantılarını –her bir partide ayrı ayrı bağlantıları olduğunu düşünmek için elimizde çok neden var, çok kanıt var– kullanacak ve onların da trollediği bir ortamda çok zor bir toplantıyı bu perşembe günü yapacaklar. Bakalım ne çıkacak? Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.