AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim kararnamesini imzaladı ve Türkiye 14 Mayıs’ta seçime gidiyor. Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan, Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve bugün açıklanan Ata İttifakı’nın adayı ise Sinan Oğan, Muharrem İnce’nin ise aday olup olmayacağı henüz belli değil. Kılıçdaroğlu’nun ziyaretinden sonra da HDP aday çıkarmayacağını varsayarsak da seçimin ilk turda bitme ihtimali hayli yüksek.
Son bir haftada Türkiye siyasetinde büyük bir deprem oldu. 3 Mart Cuma günü Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itirazı ve Altılı Masa hakkındaki açıklamalarından sonra moral ve üstünlük iktidardayken ve 6 Mart Pazartesi günü Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıklamasıyla birlikte muhalefetteki itirazların azaldığını görüyoruz.
Uzun süredir Erdoğan’ın kaybettiğini fakat henüz muhalefetin kazanamadığını söylüyordum. Millet İttifakı kanadında yaşananlardan sonra şu aşamada Erdoğan kaybetti ve kazanan şekillenmeye başladı. Kılıçdaroğlu 6 Mart Pazartesi gününden itibaren, kazanma açısından en güçlü isim olarak ortaya çıkıyor.
Ruşen Çakır, izleyicilerin soru ve yorumlarıyla 14 Mayıs seçimlerini kimin kazanacağını değerlendiriyor.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Evet, seçimimiz 14 Mayıs’ta. Eğer cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa 28’inde tekrarlanacak. Şu hâliyle bakıldığı zaman, en azından şimdilik üç aday gözüküyor: Cumhur İttifâkı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan, Millet İttifâkı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve şu saatlerde açıklanan Ata İttifâkı’nın adayı Sinan Oğan var — ancak onun olabilmesi için 100 bin imzâ toplanması gerekiyor. Bunun dışında, Muharrem İnce’nin aday olup olmayacağı henüz belli değil. HDP’nin aday çıkartıp çıkartmayacağı belli değil. Ama genel olarak ilk verilen karşılıklı mesajlara bakıldığı zaman, herhalde Kılıçdaroğlu’nun HDP ziyâretinden sonra HDP aday göstermeme kararı alacak gibi gözüküyor. Bu durumda, HDP’nin seçime katılmaması durumunda seçimin ilk turda bitme ihtimâli de bayağı yüksek gözüküyor. Tabiî bu arada milletvekili seçimleri var. Milletvekili seçimlerinde işler biraz daha karışık. Yeni bir seçim yasası uygulanacak. İktidârın lehine olduğu söyleniyor. HDP’nin dâvâsının ne olacağı, seçime katılıp katılamayacağı hâlâ belli değil. Böyle bir husus var. HDP herhalde kapatılma durumu için birtakım planlar yapmıştır. Ama kapatılmasının milletvekili seçiminde birçok şeyi etkileyeceği muhakkak. Bu arada Cumhur İttifâkı’na katılanların sayısının artacağı söyleniyor. HÜDA PAR’ın, Yeniden Refah Partisi’nin, Demokratik Sol Parti’nin ve Anavatan Partisi’nin de Cumhur İttifâkı’na dâhil olacağı söyleniyor. Bunların dâhil olması ne kadar etkiler? Ayrı bir tartışma konusu bu. Ancak bu partilerin dâhil olması durumunda da herhalde bunlara AKP listelerinden yerler gösterilecek. İşte bütün bunları konuşacağız. Kim kazanır? Esas olarak cumhurbaşkanlığı seçimini konuşacağız. Bunu sizlerle birlikte yapacağız. Daha önce yaptığımız yayınlar çok verimli, çok kaliteli geçti. Eminim bugün de böyle olacak. Yağmurlu bir İstanbul gününde stüdyodan sizlerle bunu tartışmak istiyorum. Yorumlarınızı, sorularınızı ve eleştirilerinizi benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarından canlı yayındaki chat bölümünden yollayabilirsiniz. Arkadaşlarım bana iletecekler ve ben de olabildiğince hepsini değerlendirmeye çalışacağım. Şimdiden gelen yorumlar var, sorular var. Ama açılışta bir güzellik yapalım bugün. İbrahim Karagül’ün paylaştığı bir tweet’le girizgâh yapalım. Çok ilginç bir tweet. Zafer Şahin’den alıntı yapmış. Zafer Şahin kim? Zafer Şahin de Milliyet gazetesinde yazan birisi. İbrahim Karagül eskiden Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmeni’ydi. Sonra bir şeyler oldu. Birtakım internet sitelerinde yazıyor galiba; ama her neyse, o bir şeyi simgeliyor. Diyor ki Zafer Şahin: ‘‘Obama’nın sosyal medya ekibi İstanbul’da. 9 server ile Taksim’de bir otelde.” –Yani Taksim’e bir otele geliyorlar, 9 server yerleştiriyorlar– “Türkiye’yi il il, sokak sokak ayırmışlar. İktidâra yakın 58 gazeteci kara listeye alınmış.” –Niçin alındıysa kara listeye– “1 milyon hesaptan saldırı başlatacaklar.” Yani ne olacak? Obama’nın ekibi geliyor. İktidar aleyhine çok büyük bir sosyal medya saldırısı başlatıyor. “Resimlerini bulup gösterelim şunları!’’ diye devam etmişler. Şimdi, böyle bir şey varsa, devletin polisi, istihbârat teşkîlâtı vs. var — zâten onlar yapar. Ama bunu niçin gösterdim? Durumun ne kadar vahim olduğunu göstermek için paylaştım bunu. Kimin için vahim? Kendileri de söylüyor: İktidâra yakın gazeteciler için, iktidâra yakın birçok kişi için vahim ve şimdiden birtakım komplo teorileriyle, “1 milyon hesaptan 9 server’dan yapılan saldırılarla seçimin kaderini belirleyen Obama’nın sosyal medya ekibi” olaylarına hazırlıklı olmanızı söylüyorum. Ve gelelim sorulara, yorumlara:
Metin Eksen diyor ki: “Bir haftada, ittifâkın dağılma aşamasına gelip, eskisinden çok daha güçlü bir şekilde devam etmesi gerçekten çok sürpriz bir gelişme oldu. Bunun sağlanmasında emeği geçen herkese teşekkürler”. Gerçekten bir haftada –hattâ bir hafta da değil, 3 günde– çok büyük değişiklikler oldu. Türkiye’nin siyâsî dengesi alt üst oldu, tam bir deprem oldu. Şu hâliyle cuma günü îtibâriyle moral üstünlüğü tam anlamıyla iktidardaydı. Şimdi, pazartesiden îtibâren de muhâlefette. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yönelik muhâlefetteki îtirazların da bayağı azalmış olduğunu görüyoruz.
Yusuf Gök demiş ki: “Erdoğan’ın kaybettiğini, ancak muhâlefetin henüz kazanamadığını söylüyordunuz. Bu aşamada artık, ‘Erdoğan kaybetti, muhâlefet kazanır’ aşamasına geldi mi sizce?” Evet, şu anda bana göre kazanan şekillenmeye başladı. Kılıçdaroğlu pazartesiden îtibâren kazanma açısından en güçlü isim olarak ortaya çıkıyor. Eğer çok büyük, olağanüstü gelişmeler olmazsa –ki iki ayda çok şeyler olabilir, iktidar bunu bozmak için birçok şeyi yapacak ama– bugün îtibâriyle artık kazananın Kılıçdaroğlu olduğu kanısındayım. Ama önümüzde 2 aydan biraz fazla zaman var.
“Cumhur İttifâkı’nın adayı değişebilir mi?” diye sormuş bir izleyicimiz. Bu da muhâlefet çevrelerindeki bir başka tür komplo teorisi. “Erdoğan kazanamayacağını anlayınca Yüksek Seçim Kurulu’nu bahâne ederek aday olmayacak” diyenler var. Böyle bir ihtimal olduğunu sanmıyorum, son âna kadar yarışacak ve muhtemelen kazanacağını düşünüyordur Erdoğan bugün îtibâriyle. Ama işinin zor olduğunun da bilincindedir. Yapacakları var, yapmaya çalışacakları var. Bunlardan sonuç alır mı almaz mı bilmiyorum; ama havlu atacağını ve kazanamayacağını anlayınca kendisinin adaylıktan çekileceğini düşünmüyorum. Çünkü Erdoğan aday olmadığı anda zâten her şey bitmiş olacak. O zaman bu yenilgiyi kabul etmiş olacak. Onun için böyle bir ihtimâlin olacağını sanmıyorum.
“60 gün içinde, geride olan adayın yapabileceği ne kaldığını düşünüyorsunuz?” demiş Sarp Sarıkaya. Başta da söyledim, ilk olarak ne yapmaya çalışıyor? Yeni birtakım partileri katmaya çalışıyor. Bunların içerisinde ANAP, Demokratik Sol Parti vs. var. Bunların herhangi bir hayrı olacağı kanısında değilim. Onların adları olacak sâdece — adları da geçmişten kalan adlar. Ama Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR’ın belli ölçülerde etkisi olacaktır. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde diye söyleyelim; ama zâten Yeniden Refah ve HÜDA PAR’ın seçmenlerinin cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na oy vermesi söz konusu muydu çok emim değilim. Dolayısıyla bir bunu deniyor. Başkalarını da almaya çalışacak. Ama esas olarak muhâlefet cephesini, Millet İttifâkı’nı tekrar bozmaya çalışacak. Bu artık kolay değil. Buradaki zayıf halka İYİ Parti’ydi ve nitekim öyle oldu. Cuma günü Meral Akşener bütün cephânesini tüketti bence. Ondan sonra geri geldiği için, artık İYİ Parti’den kaynaklı bir sorun yaşanacağını düşünmüyorum. Hani eskiden oluyordu ya? İYİ Parti sözcülerinin, “Halk Mansur Yavaş diyor. Kılıçdaroğlu kazanamaz” vs. şeklinde çıkışları oluyordu. Ama Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın da buraya eklenmesi formülüyle birlikte, onların da îtirâzının büyük ölçüde azaldığını düşünüyorum. Ama yine de iktidar bu ittifâkı parçalamak isteyecek. Burada HDP’nin destek verecek olmasını çok ciddî bir şekilde kullanabilir. Dün Kemal Can’la “Haftaya Bakış”ta bunu bayağı bir konuştuk. İktidar bunu kullanacaktır; ama bu ne kadar işine yarayacak buna çok emin değilim. Nitekim yerel seçimlerde de aynısını yaptı; işe yaramadı. Hattâ bu türden, HDP seçmenini kriminalize ederek yapılacak olan bir kampanya, HDP içerisinde Kılıçdaroğlu’na oy vermekte tereddüt edenleri de daha kararlı hâle getirebilir. Sonuç olarak iktidârın, Erdoğan’ın ileriye yönelik söyleyebileceği pek bir şey yok. Şu hâliyle bakıldığı zaman, depremden sonra yeniden inşâyı öne çıkaracağını görüyoruz. Deprem üzerinden bir şey yapacağını görüyoruz. Bu ne kadar etkili olur bilemiyorum. Meselâ Kılıçdaroğlu’nun ve Meral Akşener’in dün ve bugün deprem bölgesinde gördükleri ilgi de –iki ayrı yerde dolaşıyorlar biliyorsunuz ve dolaşmaya devam edecekler, belki birlikte de dolaşacaklar–, Erdoğan’ın deprem konusunu kullanmasının çok akıl kârı olmadığını düşündürtebilir.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ertuğrul Varol: “Depremin 30. günü. Ne düşünüyorsunuz?” Tam da bunları söylüyordum işte. Deprem iktidârın aleyhine çalışacak bir durum. Hâlâ çok büyük eksiklikler var, şikâyetler var, beklentiler var. Muhâlefetin belediyeleri aracılığıyla; İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere, Adana, Mersin ve diğerlerinin orada yaptıkları çok yoğun faaliyet var. Meselâ dün ve bugün Kılıçdaroğlu Mansur Yavaş’la dolaşıyor. Meral Akşener de bugün Ekrem İmamoğlu’yla dolaşıyor ve orada belediyelerin yaptıkları faaliyetleri de bir anlamda denetliyorlar. Dolayısıyla depremin muhâlefeti siyâseten daha güçlendirdiğini söylemek mümkün.
“Sizce ikinci tur olur mu?” demiş bir izleyicimiz. Demin onu söyledim. Şu hâliyle Sinan Oğan’ın 100 bin imzâ bulup aday olması durumunda seçim ikinci tura kalır mı? Çok muhtemel olduğunu düşünmüyorum. Eğer HDP aday çıkarırsa kesinlikle kalır. Ama HDP aday çıkarmazsa ilk turda belli olur kanısındayım.
Hatice Ercan: “Gençlerin birçoğu Muharrem İnce diyor”. Yani Hatice Hanım, hangi gençler, nerede diyorlar bilmiyorum. Ama Muharrem İnce’nin aday olacağını düşünmüyorum bir kere. Muhtemelen Kılıçdaroğlu’nu destekleyecektir diye tahmin ediyorum. Aday olursa da herhangi bir etkisi olacağı kanısında değilim. Sosyal medyada birtakım şeyler yaptıklarını görüyorum, ama Muharrem İnce’nin 5 yıl önce yaşananlardan sonra bir daha cumhurbaşkanı adayı olarak karşımıza çıkmasının çok anlamlı olacağı kanısında değilim. O târihte de –izleyenler hatırlar– çok kötü bir kampanya yaptığını ve kazanma ihtimâlinin olmadığını kampanya sırasında da söylemiştim. Erdoğan’ı yenebilecek bir aday değil Muharrem İnce. Bu çok net bir şekilde ortaya çıktı.
Burak Özcan, “Bâzı bakanların milletvekili olacağı söyleniyor. Bu, iktidârın artık kaybettiğini kabul ettiği anlamına gelir mi?” diye sormuş. Böyle rivâyetler var. Bâzı isimlerin de gölge kabine olacağı söyleniyor. İktidar yolunda, iktidarla ilgili yapılan kulis haberlerine çok güvenmemek lâzım. Çünkü her şey eninde sonunda Erdoğan’ın kafasında olan şeyler. Olabilir. Ama birçok şey zâten kaybın îtirâfı oluyor.
Mehmet Polat: “Sizce önemli bakanlıklar olan İçişleri, Dışişleri, Adalet, Eğitim Bakanlıkları gibi bakanlıklar partilere nasıl dağılır?” Buraya ekonomiyi de eklemek lâzım tabiî ki. Büyük ölçüde bu kilit bakanlıklar İYİ Parti ve CHP arasında dağılacaktır. İçişleri’nin İYİ Parti’ye gitme ihtimâli, Ekonomi’nin İYİ Parti’ye gitme ihtimâli çok daha yüksek. Dışişleri, Adâlet, Milli Eğitim gibi bakanlıkların da CHP’ye gitme ihtimâli var. Bunların hepsini tamâmen bir akıl yürütme olarak söylüyorum; ama İçişleri ve İYİ Parti hep birlikte telâffuz ediliyor. Ekonomide de Bilge Yılmaz başkanlığındaki ekibin daha etkili olması bekleniyor. Onun dışında tabiî ki bütün parti liderlerinin cumhurbaşkanı yardımcısı olacağını biliyoruz. Bir de her partiye en az bir bakanlık verileceğini biliyoruz. Bu verilecek bakanlıklar çok kritik bakanlıklar olmayacaktır diye tahmin ediyorum. Daha alt düzey bakanlıklar olacaktır.
Taner Tan: “Muharrem İnce Kılıçdaroğlu’nu destekleyecek mi? Yoksa kendini naza mı çekiyor? Beklentisi ne olabilir?” Yani naza çekmek filan demeyelim. Normal şartlarda daha önce Kılıçdaroğlu’nu destekleyebileceği yolunda bir şey vardı. Şu hâliyle ya aday olur ya da Kılıçdaroğlu’nu destekler. Erdoğan’ı destekleyecek bir durumu olmaz. Ya da seçmenini, kendi partililerini serbest bırakır. Bu da o oyların zâten büyük ölçüde Kılıçdaroğlu’na gideceği anlamına gelir.
Erdem Keçeci: “Medyascope’un seçimlerle ilgili planı nedir, anlatır mısınız?” Evet, bunu değişik vesîlelerle söyledik. Arkadaşlarımız tüm Türkiye’yi gezecek. Pazartesiden îtibâren yerinden yayınlara başlıyoruz — şu anda da başladık aslında. Artık her gün, en aşağı 2 saatlik bir “seçim özel yayını” yapıyoruz. Biliyorsunuz, pazartesi günü 9 saat yayın yaptık o büyük olayın olduğu günde. Artık seçim ağırlıklı bir yayın politikası izleyeceğiz. Deprem zamânında yaptığımızın daha fazlasını seçim zamânında yapacağız. Tüm illere gitmeyi, bâzı büyük illere 3-4 kez gitmeyi düşünüyoruz. Ve tabiî ki liderlerin ve adayların seçim gezilerini, kampanya gezilerini olabildiğince izlemeye çalışacağız; stüdyoda da yorumcularla bunları konuşacağız. Ama esas olarak sâhadan, muhâbirler eksenli bir yayın politikamız olacak. Çok yoğun olacak ve seçim gecesi için de ayrıca hazırlanıyoruz. Çok iddialıyız; ama bunlar çok masraflı işler, onu özellikle vurgulayayım ve bu anlamda sizlerin yardımlarınıza, desteklerinize çok ihtiyâcımız var. Deprem döneminde bunu yaptınız, sağ olun. Seçim döneminde de bu iki ayı olabildiğince yakından ve dinamik bir şekilde tâkip edebilmek için imkânlarımızı bayağı bir zorluyoruz, onu söyleyeyim.
Fatih diyor ki: “Millet İttifâkı bakanlıkları partilerin oy oranına göre dağıtacakmış; ama birçok bölgede tek liste girecekler seçime. Partilerin oy oranını nasıl belirleyecekler?” Benim bildiğim, milletvekili sayısına göre yapacaklardı. Ama sonuçta bunlar bir ayrıntıdır, bir şekilde hallederler. Zâten kamuoyu yoklamalarına baktığımız zaman partilerin oy oranları üç aşağı beş yukarı belli oluyor.
Polat Soydan: “MHP baraj altı kalır, Erdoğan kaybeder ve İYİ Parti kıl payı barajı geçerse seçim sonrası siyâsî kompozisyon nasıl oluşur?” MHP baraj altı kalmaz; çünkü ittifakla girecek. Oyu %7’nin altında olabilir, kendi aldığı oy. Ama zâten Erdoğan kaybettiği anda MHP de kaybetmiş sayılıyor. İsterse kendisi %15 oyla 100 kişilik grup kursun. Yani bir kere kader ortağı oldular. İYİ Parti kıl payı barajı geçerse… bu artık söz konusu olacak bir şey değil bence. Büyük bir ihtimalle rahatlıkla geçer. Zâten baraj %7’ye düştü; %10’un üzerinde bir oy alacağını düşünüyorum. Eğer MHP ve AKP çok ciddî bir yenilgi yaşarsa ve İYİ Parti de %10’un üzerinde, meselâ %15 civârında bir oy alırsa, yeni dönemde onlardan kaçacak seçmeni ve kadroları bünyesinde toplayabilir.
“Fatih’e gittiğimde Yeniden Refah Partisi’ne ciddî bir teveccüh görmüştüm. Saadet’in tabanını boşaltıp, Kılıçdaroğlu’na oy vermeyen muhâliflerle berâber Cumhur’a seçimi kazandırabilirler mi?” Belli bir gücü olduğu muhakkak, ama bu kadar büyük güçleri olduğu kanısında değilim. Öyle olsaydı zâten çoktan biz, “Kilit parti Yeniden Refah” diye konuşuruz. Bir etkisi olacaktır. Saadet’in tabanını boşaltır mı? Saadet Partisi’nin de bayağı bir örgütü var. Sonuçta aynı tabana seslendikleri muhakkak ve şu hâliyle bakıldığı zaman, Yeniden Refah Saadet’ten daha güçlü gözüküyor. Ama bir diğer yönden de şöyle düşünün: Eğer Kılıçdaroğlu kazanırsa Saadet Partisi iktidar ortağı olacak; öteki tarafta Yeniden Refah Partisi iktidar ortağı olmayacak; kendilerine herhalde bir iki milletvekilliği verilecek –kaç tâneyse–, onunla yetinecekler. Ama Saadet Partisi’ne yatırım yapmak Millî Görüşçüler için sanki daha akıl kârı gözüküyor.
“Seçim yaptırmaz Erdoğan’dan; seçim târihini resmîleştiren Erdoğan’a nasıl evrildik?” Evet, Kemal’le dün bunu da konuştuk. Yani muhâlefette şöyle bir şey var: “Seçim yaptırmaz, seçimi erteler, kaybetse bile teslim etmez” vs.. Yok işte, 14 Mayıs’ta seçim oluyor. İstanbul seçiminde de böyle olmuştu. Tekrarlattığı zaman, “Ne yapar eder kazanır” dediler, özellikle muhâlefetteki bâzı isimler. Ama seçmen hiç de böyle düşünmediğini gösterdi. Dolayısıyla böyle bu işler. “Seçim yaptırmaz, kaybetse de vermez” vs. deniyor ama; bu ülke öyle bir ülke değil. Sonuçta seçim yapılıyor. Kaybederse de Erdoğan kaybedecek. Çok memnun olmayacak, elinden geleni yapmak isteyebilir belki; ama sonuçta sandıktan çıkan oy belirleyecek Türkiye’nin kaderini. Ama burada tabiî ki seçim güvenliği meselesi çok önemli. Eğer muhâlefet bu işi ciddîye alırsa, o zaman Türkiye bambaşka bir yöne doğru gidecektir.
Eda Saraç: “Saadet Partisi’nin Genel Başkanı’nın Kemal Bey’i duyurması çok târîhî değil miydi sizce? Buna ‘Türkiye Koalisyonu’ diyebilir miyiz?” Evet, çok önemliydi. Ama unutmayın; yıllar önce Bülent Ecevit’le Necmettin Erbakan da koalisyon yapmıştı Milliyetçi Cephe koalisyonlarından önce. Bu ilk defâ olmuyor. Sonuçta şu Altılı Masa’da en iyi anlaşan iki kişinin Kılıçdaroğlu ile Karamollaoğlu olduğunu biliyoruz. Hattâ 2018’deki seçim öncesinde ikisinin Abdullah Gül için anlaştıklarını, ama Meral Akşener’in son anda bu olayı bozduğunu da biliyoruz. Sonuçta Saadet Partisi ile CHP arasında çok büyük uçurumlar yok. Şimdi tabiî ki bunu baltalamak için böyle şeyler söyleyenler var. “Nasıl olur da bir Saadet Partili Kılıçdaroğlu’na oy verir?” demeye getirenler var. Açık açık söylüyorlar. Hattâ “Haymana Mutâbakatı” diye bir şey çıktı. Hemen, bir grup Millî Görüşçü, “Bizim oyumuz Kılıçdaroğlu’na gitmez” dedi. Baktım, bir isim, hâlâ hatırlamıyorum adını; bunca yıldır Millî Görüş üzerinde çalışan bir gazeteci olarak adını duymadığım birisi yapmış açıklamayı. Olabilir, gerçekten Millî Görüşçü olabilir; ama çok da anlamı yok. Bir ara, hayâtını kaybetmeden önce Oğuzhan Asiltürk bunu yapmaya çalışıyordu. O yapabilseydi bir anlamı olurdu. Şu hâliyle Saadet Partisi’nin hepsinin Kılıçdaroğlu’na oy vereceğini söylemek mümkün değil; ama bu olaya bayağı bir angaje olduklarını görüyoruz ve Kılıçdaroğlu kazanırsa iktidardan pay alacaklar. Bir cumhurbaşkanı yardımcıları olacak ve Meclis’te de –sayıca kaç tâne bilmiyorum ama– birkaç tâne de milletvekilleri olacak.
“HDP çok alçakgönüllü bir biçimde desteklerini ilkeler konusunda samîmî olunmasına bağlamasına rağmen, Millet İttifâkı’nın hâlen ilkeler konusunu ve HDP ile ilişkisini muğlak bırakma sebebi nedir sizce?” Artık muğlaklık yok. Olay, Millet İttifâkı ile HDP arasında değil; Kılıçdaroğlu ile HDP arasında olacak. Zâten İYİ Parti dışındaki diğer partiler de Kılıçdaroğlu’nun HDP ile görüşmesine olumlu bakıyorlar, hattâ teşvik ediyorlar. Sonuçta Kılıçdaroğlu Millet İttifâkı’nın adayı olarak HDP’lilerle konuşacak ve muhtemelen anlaşacaklar.
“Seçim öncesi İmamoğlu’na siyâsî yasak getirilmesi seçim sonucunu nasıl etkiler?” Herhalde İmamoğlu lehine etkiler. Ama artık bunun da çok fazla bir anlamı kalmadı biliyorsunuz. İmamoğlu’nun adaylığı söz konusu değil zâten. İmamoğlu aday olmak isteseydi, yani Millet İttifâkı’nın adayı İmamoğlu olsaydı önemliydi. Ama öyle bir şey söz konusu değil. Sonuçta bir mağdûriyet olur ve o mağdûriyet de insanların tepkisini daha da arttırır.
“İmralı’dan gelecek bir mektup HDP’nin aday çıkarıp çıkarmama karârını değiştirir mi? Öcalan’a rağmen HDP yönetimi bir karar alabilir mi?” Bu konuda çok yayın yaptım. Böyle bir mektup gelmez. Öcalan kalkıp bütün bu gelişmelere rağmen, Selahattin Demirtaş’ın bu kadar popülaritesine rağmen, HDP’nin karar almasına rağmen, onları vazgeçirecek bir çıkış yapmaz; çünkü kendi liderliğini çok ciddî bir şekilde tehlikeye atar bu. Artık o tren kaçıyor anladığım kadarıyla. Önceden olsaydı, belki. Bir de tabiî şunu da unutmayın: HDP, Demirtaş vs. onlar da bir şeyler söylerken herhalde Öcalan’ı göz önüne alarak söylüyorlar. Sonuçta Öcalan kartının artık iktidârın elinde olacağını düşünmüyorum. Eğer bunu dener ve Öcalan da hakîkaten böyle bir çıkış yaparsa, yine, “HDP böyle diyor, Demirtaş böyle diyor; ama Öcalan başkasını diyor” deyip, Öcalan’ın dediğini yapacak çok fazla HDP seçmeni olmayacaktır.
“HDP sizce aday çıkarmalı mı?” Valla bilmem. O kendilerinin bileceği iş. Yani benim kalkıp siyâsî partilere bunu yapın, yapmayın diyecek hâlim yok.
“Seçime giderken Gar Katliamı benzeri kirli senaryolara sahne olur muyuz?” demiş Can Sungur. Olmayız. Tabiî ki birtakım şiddet eylemleri olabilir. Kılıçdaroğlu’na suikast ihbârı var da deniliyor; ama IŞİD’in veya PKK’nın yapacağı, o Haziran-Kasım 2015 arasındaki gibi bir olayın zemini yok. Hani Türkiye’de bir IŞİD gerginliği ve bölgede bir IŞİD faaliyeti olsa, belki IŞİD deriz. PKK’nın da böyle bir şeyi yok gördüğümüz kadarıyla. Sonuçta tabiî ki birtakım terör eylemleri olabilir; ama seçimi etkileyebilecek şekilde bir terör eylemleri kampanyası olma ihtimâli görmüyorum.
Devrim Orhan: “Sizce sol partiler HDP’den ayrı olarak seçime girmeliler mi? Girerlerse barajı geçebilirler mi?” Ayrı girerler mi girmezler mi bilmiyorum; ama ayrı girerlerse barajı geçemezler, onu biliyorum. Muhtemelen birlikte girecekler. Ama zâten bir de sol ittifâk var biliyorsunuz. Yani HDP’yle yapılan ittifâkın dışında, o ittifâka dahil olmayanların ayrı bir ittifâkı var. Onlar birlikte girecekler; ama çok yüksek oy almalarının söz konusu olduğunu düşünmüyorum.
“Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’la Muharrem İnce gibi sözlü diyaloğa gireceğini düşünüyor musunuz? Bunu hatâ olduğunu söylüyordunuz.” Düşünmüyorum, yapacağını sanmıyorum. Pozitif kampanya yapacaktır. Deprem çadırlarında verdiği fotoğraflar gibi şeyler yapacaktır. Erdoğan’la kavga etmenin Erdoğan’a kazandırdığını herhalde bunca yıl sonra öğrenmiştir diye düşünüyorum.
“Muhâlefet kazanırsa iktidarla anlaşır mı?” Neyi kastettiğinizi anlamadım Kazım Bey, ama hani geçişte birtakım şeylere dokunmamak, devr-i sâbık meseleleri… bunların hepsi daha sonraki mesele. Şu anda 14 Mayıs’ı konuşuyoruz.
“Sizce HDP kapatılır mı? Kapatılırsa iktidârın muhâlefeti bölebilmek için en önemli silâhı kaybolmuş olmaz mı?” HDP’nin kapatılması cumhurbaşkanlığı seçimini etkilemez, ya da etkilerse Kılıçdaroğlu’nun lehine etkiler. Ama milletvekili seçimlerinde HDP’nin milletvekili sayısı azalır. Çünkü yeni bir partiyle girer ya da bağımsız girer, işler karışır ve orada kazanması beklenenden az milletvekili çıkarabilir. Bu anlamda iktidâra en fazla birkaç milletvekili kazandırır.
“Muharrem İnce aday olduğu takdirde seçimlerin ikinci tura kalmasına neden olabilir mi?” diye sormuş Mehmet Karanfil. Demin söyledim Mehmet Bey. Aday olacağını sanmıyorum. Olursa da bir şey olacağını sanmıyorum. Muhtemelen Kılıçdaroğlu’na destek verecektir. Siz de, “Genç seçmen üzerinde etkisi var” demişsiniz. Ben de bunu açıkçası görmüyorum. Yani kaçırıyor olabilirim.
“Yeniden Refah Partisi Cumhur İttifâkı’na katılır mı? Katılırsa etkisi ne olur?” Bunu da konuştuk Ercan Bey. Katılacağa benziyor. Bir katkısı olur. Özellikle milletvekili seçimlerinde birkaç milletvekili AKP listelerinden girer, herhalde Fatih Erbakan da girer. Ama zâten Yeniden Refah Partisi’nin seçmeninin içinde Erdoğan’a oy vermeye niyetli olanlar yine verir. Erdoğan’dan nefret edenler varsa –ki her partide var– onlar da vermez.
Şeref Çelik: “Depremle gelen depremle gider mi?” AKP tam depremde gelmemişti, gideceğe benziyor ama depremle gitmeyecek; zâten gitmişti. Deprem bunu daha da bir netleştiriyor olabilir, ama deprem yüzünden gitti demeyin.
Tuğçe Kızıldemir: “Kürt sorununa dönük bir cümle bile bulunmuyor seçim beyannâmelerinde”. Bunu bir şekilde aşacaktır ve tahmin ediyorum Ekrem İmamoğlu da özellikle Güneydoğu’da Kılıçdaroğlu’nun kampanyasına katılacaktır.
“Bâzı mâlûm gazetecilerin U dönüşü yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz Ruşen Bey?” Nasıl değerlendiriyorum? Gördüler; şimdi gemiden inme kuyruğu olacak. Sâdece gazeteciler de değil, birçok yerde olacak. Gazeteciler daha çok dikkat çekiyor. Olur böyle vakalar. Sorun şu: Onlar döndükten sonra hiçbir şey olmamış gibi mi davranılacak; yoksa ne olacak? Meselâ şu anda Erdoğan’a en çok sövenler hâlâ iktidar yanlısı gazetelerde yazmaya devam edebiliyor ya da medyalarına çıkabiliyorlar, çünkü döndüler. Şimdi, iktidârın kaybetmesi durumunda bu dönenler tekrar mûteber isimler olacaklar mı? O zaman bakarız. Ama hazin bir durum olduğu muhakkak. Çok kötü durumdalar; çünkü kendi ayakları üzerinde duramayan insanlar bunlar. Genellikle güce yaslanıyorlar ve güç kayınca onunla berâber kaybetmeyi istemiyorlar. Bu birçok kesim için geçerli. Madem öyle, bir ittifak yaptınız, kader ortaklığı da yapın. Hep berâber, kaybediyorsanız berâber kaybedin. Kazanınca berâber kazandınız; ama tasada ve kıvançta kısmının, kıvançta kısmında bir olup tasa kısmında hemen direksiyonu kırmaya çalışıyorlar.
“Cumhur İttifâkı’na HÜDA PAR katılırsa Sinan Oğan MHP tabanından oy alabilir mi?” Cumhur İttifâkı’na HÜDA PAR katılıyor da, HÜDA PAR katıldı diye MHP tabanından oy vermeyecek olur mu? Olabilir. Belki Sinan Oğan’a verirler, belki Kemal Kılıçdaroğlu’na verirler, belki sandığa gitmezler. Sırf bu nedenle oy vermeyecek olurlar mı? Çok emin değilim açıkçası. Bir de tabiî işin başka bir tarafı var: HÜDA PAR katılırsa MHP’liler, MHP’li ittifâka HÜDA PAR’ın katılmasına HÜDA PAR tabanından insanlar ne diyor? Bir de o var. Yani ona da bakmak lâzım.
“Millet İttifâkı’nın 400’den fazla milletvekili alma ihtimâlini nasıl görüyorsunuz?” Çok mümkün olduğunu düşünmüyorum.
Yine, “Erdoğan şunu yapar mı? Bunu yapar mı?” diye sorular var. Yok, artık bu iki ayda böyle büyük olaylar yapma imkânı yok.
“AK Parti’nin 2019 yılında belediyeleri kaybettiği seçimde bile oranı %52’ydi. Her seçim öncesi yaşatılan sürprizleri de unutmamak gerek. Kasım 2015 senaryosuna benzer farklı operasyonlar gelebilir” demiş Adem Yılmaz. Olabilir, ama bunlar artık geçmişte kaldı Adem Bey. 2019’dan bu yana çok ciddî ekonomik kriz, koronavirüs, deprem vs. çok şey oldu ve iktidârın içi iyice boşaldı. Erdoğan iyice güçsüzleşti. %52 oyu alması… Yani böyle bir şeyi rüyâlarında bile görmeleri mümkün değil iktidar yanlılarının.
“Sinan Oğan %5 alabilir mi?” Neyse, almasın.
“Perinçek faktörünü neden hiç konuşmuyorsunuz? Adam yıllardır Avrasyacılık’tan söz ediyor. Davutoğlu da ‘Erdoğan’a Perinçek akıl veriyor’ filan diyor.” Yani bakın, Türkiye çok önemli bir seçime giriyor, çok büyük bir savaş var ve iki kişi yarışıyor. Şimdi bu iki kişinin dışındaki kişilerin burada çok bir fonksiyonu yok. Yani Sinan Oğan’ın da, Muharrem İnce’nin de, hele Perinçek’in… Yani Perinçek… Ne diyeyim? Artık o Türkiye siyâsetinde yok.
“Seçimi Millet İttifâkı kazanırsa Erdoğan aynı akşam veya ertesi gün nasıl bir tutum izler? Ne tür açıklamalarda bulunur? Veya yenilgiyi kabul eder mi?” Vallahi bilmiyorum. Çok zor bir soru. Bir kere nasıl kaybettiğine, yani kaybederse, oylara filan bakar. Yerel seçimin hemen ardından yaptığı konuşmayı hatırlayın. Hattâ orada İstanbul’u kaybettiğini de bir şekilde kabul etmişti. Kabul edecektir kaybettiğini ve kendisinin muhâlefette olacağını, yaptığı işlerin tâkibini yapacağını vs. söyleyecektir. Ve tabiî ki bürokrasideki, devlet içerisindeki bağlarıyla iktidârın işini zorlaştırmaya çalışacaktır normal şartlarda. Ve tabiî ki bir de Meclis’in yeterince güçlü olmadığından şikâyet edecektir; çünkü Meclis’te muhâlefet etmek zorunda kalacak. Meclis’in içini kendi başkanlık sistemi boşalttı ve Meclis’e ihtiyâcı olacak. Büyük bir ihtimalle de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem söz konusu olursa partisi de onun için oy verir diye tahmin ediyorum.
“Cumhurbaşkanı yardımcılarının parti liderleri olduklarını düşünürsek; bakanlar, cumhurbaşkanı yardımcılarının postabaşı rolünde mi olacak?” Bakanlar bakanlık yapacak, cumhurbaşkanı yardımcıları cumhurbaşkanı ile berâber daha genel meselelere bakacak. Ben öyle anlıyorum. Yoksa İçişleri Bakanı orada duruyor da, esâsında Meral Akşener bakanlık yapıyor vs. gibi şeyler olacağını sanmıyorum. Ama tabiî ki bütün hepsi cumhurbaşkanı yardımcısı olarak cumhurbaşkanı üzerinden, Kılıçdaroğlu üzerinden birtakım bakanlıkların icraatı hakkında bir şeyler söyleyebilir.
“Savaş Genç ile yayın yapmayı düşünüyor musunuz?” Hayır, düşünmüyorum. Böyle bir şey olamaz. Çünkü Fethullahçılık soruşturmasıyla ilgili adı geçen herhangi bir kişiyle yayın yapmamız hukuken mümkün değil. Yani bu bir tercih değil; hukuken bunu yapmamız mümkün değil, onu özellikle söyleyeyim.
“Sedat Peker sizce konuşur mu? Konuşursa muhâlefete dönen hava iktidâra döner mi?” Sedat Peker konuşsa iktidârın işine yarayacak ne söyleyebilir ki? “İki ay kala konuşacağım” dedi ve iktidârı tehdit eder gibi söyledi. İki ay kaldı, herkes bunu merak ediyor. Ama bakın aylardır konuşmuyor, Türkiye’de işler pekâlâ yürüyebiliyor. Sedat Peker’in konuşmalarından geriye ne kaldı? Tamam, o anda birçok şeyi etkiledi; ama sonra unutuldu gitti. Sonuçta konuşmasının tabiî ki bir etkisi olacaktır; ama ben açıkçası konuşacağına pek ihtimal vermiyorum. Çünkü kendisinin ve âilesinin hukukî durumunu haklı bir şekilde garantiye almak istiyor. Bunu suçlama olarak söylemiyorum. Yani ben olsam ben de öyle yapardım herhalde. Orada öncelikle ayakta kalmak, var kalmak meselesi var ve sâdece kendisi söz konusu değil; eşi, çocukları söz konusu. Dolayısıyla onlara dokunulmaması için susmak zorunda ise susar kanısındayım.
“Kahramanmaraş’ta deprem çadırında geceleyen Kılıçdaroğlu’nun verdiği görüntü gerçekten etkileyiciydi. Yeni iktidar bu 15-20 yıldır tekrarlanan ekonomik-sosyal kriz sarmalını kırabilecek mi?” Bilemiyoruz. Bakalım, iddialılar.
Ahmet Cem Coşkun: “Bundan önceki seçimlerde sâkin kalanın kazanacağını söylüyordunuz. Bu seçimde de muhâlefet sâkin kalmalı mı, yoksa daha agresif bir söylem geliştirmesi daha faydalı mı olur?” Bunu başlı başına bir yayında ele alacağım, belki pazar günü yazacağım yazıda — ki birazdan oturup yazmayı düşünüyorum. Ama tekrar söyleyeyim: Tabiî ki sâkin olan kazanacak. Keskin sirke küpüne zarar verir — öyle söyleyelim.
Mehmet Özkan demiş ki: “Muhâlefet önde gibi görünüyor, ama belli olan bir şey var ki o da şu: Ölümcül hatâ yapan kesin kaybeder. Hatâ yapılacaktır; ama en az hatâ yapan kazanır. Bu seçim hatâlar ile konuşulacak.” Olabilir. Evet, kim az hatâ yaparsa kazanır. Tabiî muhâlefetin cuma günü yaşanandan sonra çok büyük hatâ yapma kotası da doldu sanki.
“İkinci tura Kemal Kılıçdaroğlu ile Muharrem İnce girebilir mi?” Bu Muharrem İnce meselesini kapatalım artık. En azından ben kapatıyorum.
“Erdoğan karşınızda olsa ne sorardınız?” Çok şey sorardım. Öncelikle, “Nasıl kazanmayı düşünüyorsunuz?” diye sorardım.
“Kılıçdaroğlu’nun eski görüntüleri ve söylemleri seçim sırasında Erdoğan’ın ağzında olacak. Misal: Hakkâri’ye yerel yönetimde özerklik gibi. Bunların seçmene etkisi ne olur?” Hiçbir etkisi olmaz.
“Sizin aklınızdan geçen aday da Kemal Bey miydi acaba?” Yani şöyle düşünüyorum — bu çok ilginç: İlk Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı meselesini ona çok yakın bir isim bana söylediğinde çok şaşırmıştım; bunu hep söylüyorum, bir daha söyleyeyim. Bayağı, 1,5 sene önce filandı; ama sonra da “Kılıçdaroğlu aday olmayı düşünüyor” dedim, yayında bahsettim vs.. Kimse olacak gibi görmüyordu, sonra olacakmış gibi oldu. Bayağı bir ısrar etti ve ben olacağını düşündüm. Muhâlefette fire olmazsa kazanabileceğini de hep düşündüm. Ama bir ara sanki Kılıçdaroğlu belli bir yere geldi, tıkandı hissi oluştu. Sonra, Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş olabilir mi acaba diye bir soru şekillendi, onlarla ilgili yaptığım yayınları izleyenler hatırlayacaktır. Fakat buradaki mesele şuydu, hep bunu söyledim: Adayın kim olacağına Kılıçdaroğlu karar verecek, Kılıçdaroğlu kendisi kararlıysa kendisi olacak, burası muhakkak. Ve Masa’nın hepsi bunu kabul ederse –HDP’nin de destek vereceğini varsayıyordum ki hâlâ öyle düşünüyorum– Kılıçdaroğlu’nun da kazanacağını düşünüyordum. Bugün de aynısını düşünüyorum. Benim için çok büyük sürpriz olmadı; ama diğer isimlerden herhangi birisi de pekâlâ olabilirdi. Bu tartışma daha önceden yapılabilseydi iyi olurdu. Kılıçdaroğlu Masa’da kendi ismini tartıştırmadı ve bunu on âna kadar yapmadı. Biliyorsunuz, yaşanan krizle ilgili yaptığım değerlendirmelerde de söyledim bunları: O krizin doğmasında Kılıçdaroğlu’nun payını hiç yabana atmamak lâzım. Yani bâzı medya kuruluşlarının yaptığı gibi, bütün kötülükler, bütün yanlışlar Meral Akşener’den ve İYİ Parti’den kaynaklanıyor diye asla düşünmedim. Hepsinin burada payı vardı. Ama Meral Akşener’in yaptığı çok büyük yanlıştı ve bu yanlıştan döndü.
O kadar çok soru ve yorum var ki… ve benim zamânım sınırlı. Çünkü 15.00’te seçim özel yayını başlayacak. Ne yapacağımı şaşırdım.
“İYİ Parti ile DEVA arasında yükselen bir gerilim olduğunu düşünüyorum. Bunun nasıl bir rüzgâr oluşturduğunu düşünüyorsunuz?” Var mı emin değilim. Varsa da çok ciddî bir sorun çıkartacağını sanmıyorum. Burada önemli olan CHP ile İYİ Parti arasındaki ilişki.
“İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın seçimlerden sonra İYİ Parti’ye geçme ihtimalleri var mı sizce?” Yok. Neden olsun ki böyle bir şey? İlk defâ böyle bir seçenek duyuyorum
“Ekonomi Babacan’da olabilir mi?” Galiba ekonomi İYİ Parti’ye verilecek. Babacan da son yaptığımız yayında, kendisinin bir dönem Dışişleri Bakanlığı yaptığını da uzun uzun söyledi. Belki onun için Dışişleri Bakanlığı için söz konusu olabilir; ama ekonominin Babacan’da olacağını sanmıyorum.
‘‘Bu seçim arenasında sizce hangi parti oylarını artırmış olabilir?” Evet, en merak edilen husus bu. Oylarını azaltanlar belli. Oylarını çok artırmayanlar belli. Bir de çok sayıda yeni parti var. Onların da, az sayıda da olsa aldıkları oylar var. Sonuçta böyle garip bir tablo çıkıyor ortaya. Ama yerinde kalanlar bile, meselâ HDP’nin, CHP’nin oy kaybedeceğini düşünmüyoruz. Öyle gözükmüyor hiçbir araştırmada. İYİ Parti 2018’e göre oylarını artırmış gözüküyor. Ama bu son olaydan sonra bir darbe yemiş olabilirler. Onu toparlayabilecek mi bakacağız. MHP’nin bayağı ciddî bir oy kaybının olduğu söyleniyor. Gerçekten ilginç; burada Yeniden Refah, Zafer Partisi gibi yeni partilerin ne kadar oy alacağı; tabiî DEVA’nın, Gelecek’in de ne kadar oy alacağı önemli.
“Muhâlefet seçim güvenliği konusunda ne yapıyor bilginiz var mı?” Çalıştıklarını biliyoruz. Yayınlarımızda bunları da aktarmaya çalışacağız.
“Erdoğan, ‘Son defâ bana şans verin’ diyerek duygusal davranabilir mi?” Zâten davranıyor. Ama tek başına bununla olabilecek bir şey değil.
“İYİ Parti nasıl ve ne yaparsa kazanır? Kazanırsa da kendine mi Kılıçdaroğlu’na mı yazar?” Bir kere Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi dışında bir seçenekte –ki cuma günü îtibâriyle böyleydi– İYİ Parti’nin önü kapalıydı. Eğer Kılıçdaroğlu seçilir ve İYİ Parti de bu iktidarda cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve birtakım bakanlıklarla sorumluluk üstlenirse ve o iktidar kısmen de olsa başarılı olursa, İYİ Parti’nin önü açık olur. Sonuçta İYİ Parti ve CHP’nin formülü kazan-kazan formülü. Birinin kazanıp diğerinin kaybedeceği bir formül bence pek mümkün değil. Onlar da artık çok ciddî bir kader birliği etmiş durumdalar.
“Akşener’in hâlâ U dönüşü yapma ihtimâli var mı? Türk sağına hiç güvenmiyorum da” demiş Hasan Serhat. Artık bu saatten sonra olacak bir şey değil.
“Erdoğan gider; ama Erdoğanizm biter mi?” Bitsin diye oluyor zâten.
Onur Yılmaz: “Ruşen Bey, Ayhan Bilgen bu süreçte nerede duracaktır?” Muhtemelen muhâlefeti destekleyecektir. Öyle tahmin ediyorum. Ayhan Bilgen benim yakından tanıdığım, çok sevdiğim birisidir. Kurduğu partinin ne derece başarılı olduğu konusunda şüphelerim var. Ama onun Türkiye’de siyâset için çok değerli bir isim olduğunu düşünüyorum. Bu seçimde ne yapar çok emin değilim açıkçası. Yani muhâlefeti destekleyeceğini düşünüyorum; ama bunu açıkça bir partiyi işâret ederek mi yapar ona çok emin değilim.
“Seçimde kaybedeni Medyascope’ta ağırlayacak mısınız?” Zâten bize genellikle mağdurlar konuk oluyor. Biz AKP’den insanları çıkartmak istedik, ama onlar kabul etmedi. Herhalde önümüzdeki dönemde, eğer AKP kaybederse, eğer muhâlefete düşerlerse, herhalde daha fazla ilgi göstereceklerdir. Zâten onların medyası da birdenbire onların medyası olmaktan çıkacaktır diye tahmin ediyorum. Ve bizim gibi kurumlara da ihtiyaçları olacaktır. Hiç rahatsız olmayız. Pekâlâ söyleyecek sözü olan herkesi ağırlarız.
“Millet İttifâkı neden bir haber ajansı kurmuyor? Seçim gecesi gerekli olmayacak mı?” Sanki CHP’ye yakın bir ajans var. Onlar bir şeyler yapabilir.
“İYİ Parti’nin ittifâka dönüşünden memnun olmayan milliyetçiler de var. MHP beklendiğinden fazla oy alabilir” demiş bir izleyicimiz. Sanmıyorum artık. Yani, “İYİ Parti’ye verecektim, ama Kılıçdaroğlu’nu destekliyorlar diye İYİ Parti’ye oy vermem” diyen olmaz. Şu olabilir: Oyunu İYİ Parti’ye verir, ama Kılıçdaroğlu’na oy vermez. Yani o yüzden MHP’ye geçen olmaz. Artık o kapılar kapandı.
“CHP’nin şu andaki kadrosundaki popüler isimlerin de 25-30 yıllık bir iktidar olasılığının kapısını araladığına katılır mısınız?” demiş Tufan Kaynak. Hayır, kesinlikle katılmam. Öyle bir işâret görmüyorum. Siz görüyor olabilirsiniz; ama ben görmüyorum.
Yani sorulardan, yorumlardan bunalmış durumdayım.
“Deprem bölgesinde büyük bir yolsuzluk bekliyorum. Seçim günü muhâlefet ne yapabilir?” Bugün görüyoruz; Meral Akşener de orada, Kılıçdaroğlu da orada. Her partinin orada çadırları var vs.. Herhalde sandıkların başında da duracaklardır.
“Parlamento seçimlerinden nasıl bir sonuç çıkar?” sorusu çok var. Yani muhâlefetin HDP ile birlikte Meclis çoğunluğunu alma ihtimâli hayli yüksek — eğer cumhurbaşkanlığını kazanırsa. Ama çok ilginç bir Meclis olacak. Bir müddet de Meclis, Başkanlık Sistemi nedeniyle çok fazla fonksiyonel olmayacak. Ama daha sonra, eğer Parlamenter Sistem’e geçilirse o zaman işin rengi değişir.
“Eski bir videoda, Erdoğan başbakan iken dört gazeteciyle söyleşi yapıyor. Bir tânesinin de siz olduğunuzu görünce çok şaşırdım.” Tabiî, ben NTV’de çalışırken bütün seçimler öncesi, referandum öncesi Erdoğan’a soru soranlardan birisiydim. Artık soramıyoruz.
Evet, yavaş yavaş toparlayalım.
“Millet İttifâkı kazanırsa nasıl bir Türkiye bizi bekler?” Evet, güzel soru. İnanın bilmiyorum. Ama daha normal, daha kurallarla işleyen, hukukun üstünlüğünün tekrar söz konusu olacağı, siyâsî tutukluların serbest bırakılacağı, ekonomide işlerin en azından ehline verileceği bir Türkiye olma ihtimâli yüksek. Ama onun dışında, Türkiye çok büyük bir ülke ve Türkiye’nin çok büyük sorunları var. Bunun altından kalkmak öyle kolay olmayacak.
Arkadaşlar, hepinize çok teşekkür ediyorum, çok da özür diliyorum. Çok soru var, çok yorum var. Bir saat daha olsaymış yaparmışız. Ama artık nasıl olsa bunları tekrar tekrar yapıyoruz. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Destekleriniz için, ilginiz için, eleştirileriniz için teşekküler. Biz bu seçim sürecinde Medyascope olarak çok iddialıyız. “Bizi izlemeye devam edin” — eskinin çok güzel bir sloganıydı bu. Doğru haberi, sâhadan haberi ve özgün yorumları bizden izleyeceksiniz. Sizlerin katılacağınız böyle yayınları çok yapacağız seçim süresince, kampanya süresince; seçim sonrasında da çok yapacağız. Bize desteklerinizi ihmal etmeyin. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.