Asena’nın dönüşü

Zeytinburnu’nda bulunan İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına dün (31 Mart) saat 05:43’te silahlı saldırı düzenlendi. Binaya üç mermi sıkıldı. Mermilerden ikisi il başkanlığına, biri ise yan binaya isabet etti. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak ve AKP İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe, İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı’na gelerek saldırıyı kınayan açıklamalar yaptılar.

Ruşen Çakır, Meral Akşener’in 3 Mart’ta Millet İttifakı’ndan çıktıktan sonra, 6 Mart’ta yeniden ittifaka dönmesini, daha sonra takındığı stratejiyi ve yeniden toparlanmasını “Asena’nın dönüşü” olarak adlandırıyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Meral Akşener’den bahsetmek istiyorum. Dün bütün gün gündemi belirledi. Aslında İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı’na yapılan silâhlı saldırıydı önemli olan; ama Meral Akşener bu silâhlı saldırı karşısında baştan îtibâren çok net ve sert bir tavır takındı. Ve bu nedenle de onun, bu yayının başlığında dediğim gibi, dönüşüne tanık olduk. Ama tabiî başlığı “Asena’nın Dönüşü’’ diye verdim. Neden Asena? Asena, Meral Akşener’in de geldiği ülkücü harekette çok önemli. Kadınlara yakıştırılan bir tanımlama; dişi kurt ve aynı zamanda da Meral Akşener kendisi oradan geldiği için. Ama esas olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu saldırının ardından yaptığı paylaşımdan da hareket ettim. Onun, Meral Akşener’den ‘‘Güçlü bir liderdir, Asena’dır, böyle korkutamazsınız’’ demesinden hareketle verdim.

Peki neden dönüş diyorum? Çünkü Meral Akşener 3 Mart’ta çok ciddî bir hatâ yapmıştı bana göre ve Millet İttifâkı’ndan çıkmıştı biliyorsunuz. Çok sert bir açıklamayla çıktı. Benim oradaki değerlendirmem: “Akşener haklıydı, ama yanlış yaptı”. Yani orada dile getirdiği itîrazların hemen hemen hepsinde bence haklıydı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatması konusunda, onu son âna kadar hiç tartıştırmaması konusunda söylediklerinde haklıydı; ama o masadan kalkması, o şekilde kalkması çok yanlıştı ve nitekim bu yanlışın sonuçlarını ânında gördü. Çok sayıda parti üyesi ülke çapında partiden ayrıldı. Bunlar genellikle merkez ağırlıklı hareketlerden; yani sağdan ve soldan İYİ Parti’ye gelen kişilerdi ve yapılan kamuoyu araştırmalarında da çok ciddî bir düşüş yaşadı. Bugün saat 14.00’da yayınlanan söyleşimizde Hatem Ete, ‘‘Seçim Panoraması’’nda yaptıkları son araştırmayı anlattı ve orada 2018 seçimlerinden îtibâren sürekli yükseliş çizgisindeki İYİ Parti’nin Mart ayında birdenbire 2018 seçimlerinden bile geriye düştüğünü söyledi. Çok çarpıcı bir rakam ve bu bir ayda, Mart ayında yaşanan bir olay ve orada yaşanan olay da 3 Mart ve 6 Mart. Hatem bu yayında da 3 Mart’ta ayrılanların ayrı, 6 Mart’ta ayrılanların ayrı olduğunu söylüyor. O çok önemli bir husus. 3 Mart’ta daha çok merkezde olanlar, 6 Mart’ta da Kılıçdaroğlu’nun ortak aday gösterilmesini hiçbir şekilde istemeyenlerin bir kısmı. Ve bu kopuşlardan en çok yararlananın da Memleket Partisi ve CHP olduğunu söylüyor — bulguları bunu gösteriyor. 

Peki dönebilir mi? İşte şu anda bu dönüşü yaşıyoruz. Çok az bir zaman kaldı, 40 günden biraz fazla bir süre kaldı ve Meral Akşener birkaç ay önce, “Seçimin birinci partisi olacağız” iddiasıyla kampanya yapıyordu, bunu sürdüremez oldu. “Birinci parti olacağız” dediği zaman da birinci  parti olmalarının imkânı yoktu. Hele şimdi hiç yok. Ama işte şimdi tekrardan bir toparlanma ve 5 yıl önceki oyunu yakalama ve belki de onu geçme şansına sâhip oluyor. Neden oluyor? İşte burada çok ince bir nokta var. Hatem’in yayında söylediği gibi: “İYİ Parti ve Akşener gerçekten muhâlefette olduklarını gösterirlerse toparlayabilir” demişti. Bu yaşanan olaylarla berâber bunu görüyoruz. Aslında il binâsına saldırıdan önce, çarşamba günü grup toplantısında Meral Akşener, Erdoğan’a karşı sesinin tonunu bayağı yükseltmişti. Doğrudan, çok sert eleştiriler yöneltti Erdoğan’a. Bu daha önce pek yaptığı bir şey değildi. Arada sırada oluyordu, ama genellikle Erdoğan konusunda ölçülü bir eleştiri, şiddeti yüksek olmayan bir eleştiriyi tercih ediyordu. Grup toplantısında çok sert bir eleştiri yaptı. Birden Erdoğan’ın ona verdiği cevapla karşılaştık. Erdoğan’ın cevâbı da ayrı bir sertlikteydi. Erdoğan’ın cevâbını bir tehdit olarak algıladı Akşener –ki çok da haksız sayılmaz– ve dedi ki: “Bu üçüncü tehdidi. Bana bu tehditler sökmez”.

Bu olay yaşandıktan hemen sonra da dün sabaha karşı partisinin İstanbul binâsına o silâhlı saldırı yapıldı ve Akşener İstanbul’daydı zâten. Belki saldırganlar Akşener’in dün Ekrem İmamoğlu ile birlikte Gaziosmanpaşa’da stadyum açılışında olacağını bilerek bu saldırıyı o güne denk getirmişlerdi. Zâten İstanbul’da olan Akşener programını değiştirerek öncelikle il binâsına gitti, yanında yine Ekrem İmamoğlu vardı. İl binâsına gitti ve açık açık bu saldırının sorumlusu olarak Erdoğan’ı gösterdi — hiç tereddütsüz. Ve dedi ki: “Bu kurşunlarla uğraşma. Doğrudan gel, benimle hesaplaş ne yapacaksan. Hiç kimseden korkmuyorum Allah’ta başka” dedi ve bence önemli bir başka husus: Bu saldırının aslında kendisine yapılan ilk saldırı olmadığını söyledi — ki öyle, biliyoruz, evine de saldırılmıştı. Değişik kampanyalar yürütüldü kendisine karşı. “Bu saldırılar ben kadın olduğum için yapılıyor” dedi ve kadınlara özel olarak seslendi. Kadınlardan özel olarak kendisine sâhip çıkmalarını istedi Meral Akşener ve doğrudan Erdoğan’ı sorumlu tuttu. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik bunun Erdoğan’la hiçbir şekilde alâkası olmadığını söyledi ve Meral Akşener’in yaptığının provokasyon olduğunu söyledi vs.. Olabilir. Hattâ il binâsına AK Parti İstanbul İl Başkanı da geçmiş olsun ziyâretine gitti; ama Akşener’in olaydan doğrudan Erdoğan’ı sorumlu tutmasını bir yere çok ciddî bir şekilde not etmek lâzım.

Şimdi neyi görüyoruz? Erdoğan’a karşı Akşener sesini yükseltiyor. Böyle yaparak aynı zamanda muhâlefette olduğunu gösteriyor. Bütün bunları yaparken Kemal Kılıçdaroğlu’na olan desteğini dile getirmekten geri kalmıyor ve bunların hemen yanında, CHP’li Belediye Başkanı, CHP’nin Genel Sekreteri Faik Öztrak gibi olay yerine ilk giden isimler de var. Ve daha sonra Ahmet Davutoğlu gitti, Altılı Masa’nın diğer liderleri mesajlar yayınladı. Bu saldırıyı aynı zamanda muhâlefetin, Millet İttifâkı’nın birlikte hareket etmesinin bir imkânı olarak gösteriyor. Şu anda görüyorsunuz: Meral Akşener’in sesini duymuyorsunuz, ama kendisini görüyorsunuz. Çok heyecanlı, gergin, ama kendini bir şekilde kontrol eden, kararlı bir siyâsetçi profili çiziyor. Bütün bunların hepsini birlikte aldığımız zaman, İYİ Parti’nin tekrar kendini toparlama zeminini bir şekilde yakalamış olduğunu görüyoruz. Bunu sürdürebilir mi? Bundan sonra neyi nasıl yapacağıyla doğrudan alâkalı bir şey bu. Erdoğan cevap verecek mi? Erdoğan’ın cevâbına karşı Akşener’in cevâbı nasıl olacak? Meselâ ilk Erdoğan’ın kendisine yönelik söylediklerinin ardından, “Çok sinirlisin. Git papatya çayı iç” demişti. Dün de hem papatya çayı hem de yanına bir de melisa çayı ekledi. Bir taraftan da inceden inceye Erdoğan’la alay ediyor; onu da görüyoruz ve Erdoğan’a “Bay Recep” diye ya da “Recep Bey” diye hitap ediyor. Onun Tayyip adını, diğer adını kullanmadan bunu yapıyor. Bu tür olaylar, bu tür polemikler aslında hassastır. Kime yaradığı belli olmaz. Bâzı durumlarda polemiğe giren tarafların hepsini birden yaralayabilir; ama şu hâliyle bakıldığı zaman, zâten İYİ Parti’nin daha fazla kaybedecek bir şeyi olmadığı için, 3 ve 6 Mart’ta yaşananlardan sonra zâten çok ciddî bir şekilde bir darbe almış olduğu için bunun daha fazla kendisine zarar vereceğini açıkçası sanmıyorum. Tam tersine bir kaldıraç işlevi görebilir, ilk işaretler o yönde.

Muhtemelen Erdoğan, Akşener’e karşı sesini yükseltmiş olduğu için yanlış yaptığını düşünüyordur diyorum; ama pekâlâ düşünmeyebilir de tabiî ki. Ama şunu da hatırlıyoruz: Erdoğan da Akşener’e karşı genellikle çok ölçülü bir dil kullanıp onu çok fazla karşısına almazdı. Şu hâlinde, şu son dönemde Erdoğan’ın Akşener’i karşısına alması da başlı başına ilginç bir olay. Ben bunu Akşener’in 3 Mart’ta ayrılıp Erdoğan’ı sevindirmesi; ama 6 Mart’ta tekrar Millet İttifâkı’na katılıp Erdoğan’ı öfkelendirmesine bağlıyorum. Çünkü Erdoğan’ın seçimi kazanabilmesinin yegâne yolu muhâlefetin parçalanması, bölünmesi ve bu noktada gözünü diktiği esas yer İYİ Parti ve Meral Akşener — bunu biliyoruz, biliyorduk. Nitekim 3 Mart’ta bu oldu ve beklediği çıktı. Ama 6 Mart’ta tekrar bir hayal kırıklığı yaşadı. İşin ilginç tarafı, 6 Mart’taki dönüşüyle birlikte İYİ Parti zarar gördü; ama Millet İttifâkı birlikte bayağı bir güç kazandı, güç toparladı. Ve yine anketlerde görüldüğü gibi özellikle CHP ve Kılıçdaroğlu’nun gördüğü destek bayağı bir arttı. Dolayısıyla Erdoğan’ın Akşener’i kızgınlıkla karşısına almasının Akşener’in bir anlamda kendisini toparlamasına, bir dönüş yapmasına imkân sağladığı kanısındayım.

Şu hâliyle Erdoğan’ın elinde yegâne aktör olarak herhalde kala kala Muharrem İnce kaldı. Muharrem İnce’nin neyi ne yapacağı, nasıl yapacağı konusu hâlâ belirsiz olmakla birlikte, şunu özellikle vurgulamak lâzım — bugün Hatem Ete ile yaptığımız yayında onun da söylediği çok haklı bir husus var: Muhâlefetin İnce’ye değil de İnce’ye oy vermeyi düşünen kitlelere hitap etmesi durumunda –başta Kılıçdaroğlu ama aynı zamanda Meral Akşener– ve birlikte kampanya yürütmeleri hâlinde, İnce’ye olan ilgi de pekâlâ azalabilir. Dolayısıyla şu hâliyle bakıldığı zaman Erdoğan yanlış bir hamleyle İYİ Parti’ye bir silkinme imkânı verdi. İYİ Parti’nin silkilmesi de aynı zamanda tüm Millet İttifâkı’nın silkinmesi anlamına geliyor ve Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimâlini hayli yükseltiyor. Bir CHP’li kaynağımla konuştuğumda şunu söylemişti bana — bundan yaklaşık bir hafta önce: “Biz iyi gidiyoruz, ama İYİ Parti’nin durumu çok parlak değil. Bir şey olsa da İYİ Parti toparlasa. Bizim için de çok iyi olur, onlar için de çok iyi olur. Çünkü birlikte bu işi yapmamız gerekiyor” demişti. Evet, şu hâliyle bakıldığı zaman, Erdoğan’ın olaya el attığını ve Asena’nın dönüşünün zeminini bir şekilde yaratmış olduğunu görüyoruz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.