Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Öner Günçavdı yazdı: Canikli’nin kamu bankaları

Benim kuşağımdan olanlar hatırlarlar. Bizler öğrenciyken, iktisadi konularda kamuoyunda çok ciddi ve seviyeli, bir o kadar da öğretici tartışmalar olurdu. Ankaralı olmalarına rağmen Sadun Aren, Korkut Boratav gibi hocaları bu toplantılar vesilesiyle tanıma fırsatı bulmuştuk. Erdoğan Alkin, Gülten Kazgan ve tabii Asaf Savaş Akat İstanbul’u temsil eden bilim insanlarıydı. Hem de 12 Eylül’ün o baskıcı ortamında. Elbette isimler hiçbir zaman bunlarla sınırlı olmadı. Bir sonraki nesilden de çok kıymetli bilim insanları bu tartışmalara katıldı.

Bir yanda liberal görüşlü hoca ve siyasetçilerin piyasacı görüşlerini görür, dinlerdik; diğer yandan da sosyalist hocaların piyasa karşıtı düşüncelerini. Farklı düşünceleri savunuyor olsalar da ortada çok açık bir şey vardı ki o da seviye. Ve tabii kendi temsil ettikleri kesimin düşüncelerine yönelik en doğru bilgi. Dahası hiçbir tartışmanın kişisel olduğuna rastlamadım. En azından benim katıldıklarım öyleydi.

Bazen özlerim o günlerdeki bu tarz tartışmaları ve hocaları. Kimisi hala hayatta ama çok yaşlı. Maalesef bazıları da rahmetli oldu.

Şimdiki iktisat politika tartışmalarında aynı seviyeyi görebilmek mümkün değil. Bunun da en önemli nedeni tartışmanın taraflarının iktisat biliminin bilgi ve kurallarını çarpıtma çabaları.

“Çarpıtma çabası” diyorum. Çünkü bazı güncel örneklerde sarf edilen sözlerin ve iddiaların dayandırıldığı bilgilerin yanlışlıklarından söz etmek istemiyorum.

Hangi vesileyle geldiğini bilmediğim bir açıklama, bu hafta sosyal hesap adresime geliverdi. Önce önemsemedim. Sonra baktım Nurettin Canikli Bey’in özenle hazırladığı bir açıklama. Öyle ya her şeye rağmen Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü’nde çalışmış, Maliye gibi ülkemizin en değerli kurumlarında yetişmiş bir kimse kendisi. Dahası eski bakan.

Sonra yazıyı dikkatlice okudum.

Sayın Canikli’nin bu şekilde yaptığı ikinci açıklamasıymış bu. Sonradan öğrendim. Ne yalan söyleyeyim, bu yetti bana. İlkini okumadım.

Yazı Millet İttifakı’nın kamu bankalarına yönelik görüş ve politikalarına bir eleştiri.

Millet İttifakı’nın mutabakat belgesinde ihtisas bankaları olan Ziraat ve Halk bankalarının asli işlerini yapacak hale getirileceğini vaat etmelerini eleştiriyor. Bunu yaparken, örneğin Ziraat Bankası’nın şu andaki kredilerinden en düşük payı tarım sektörünün aldığını, bu bankanın kredilerinden asıl payı diğer sektörlerin kaptığını belirtiyor. Buna dayanarak bankaların faaliyetlerini ihtisas alanlarıyla sınırlamanın bankaya zarar verebileceğini iddia ediyor.

Bugünkü koşullar ve iktidarın “politikasızlığı” devam ederse bu doğru bir tespit olabilir. Ama muhalefetin vaadini yanlış anlamaz ve konuyu dar kapsamıyla değerlendirmediğinizde Sayın Canikli’nin iddiaları yanlış olacaktır. Sanırım Sayın Canikli muhalefetin iddialarının bütününü görmek istemeden, sadece kendisine eleştiri konusu üretmeye çalışmış gibi.

Bir ihtisas bankası bir politika dahilinde teşvik edilmesi arzulanan sektörlerdeki iktisadi faaliyetleri finanse eder. Ama bunu yapabilmek için öncelikle o kesime yönelik tutarlı ve sürdürülebilir bir politikanın olması gerekir.

Şu anda Ziraat Bankası’nın toplam kredileri içinde tarımın payının düşük olmasının en önemli sebebi, iktidarın tarıma yönelik bir politikasının olmamasıdır. Bu da bankanın tarımda finanse edilecek “sağlam” proje bulamaması anlamına gelir. Bu koşullarda banka neyi finanse edecek ki?

Böyle sektörel politikalar oluşturulunca, zaten Ziraat Bankası’nın buna kayıtsız kalması mümkün değil. O nedenle de Sayın Canikli’nin endişe ettiği bankanın iş hacminde düşüş yaşanması söz konusu olmayacaktır. Aslında bu eleştirisiyle Sayın Canikli, AKP iktidarının tarımdaki politikasızlığını, üstü kapalı olarak itiraf etmiş olmaktadır.

Ziraat Bankası geçmişte ülkemizin kalkınmasında çok etkili olmuş bir bankadır. Özellikle 1950’lerde, Demokrat Parti önderliğinde gerçekleştirilen tarımsal kalkınma hamlesinde, ülke tarımının modernizasyonunda finansman açısından yaptığı ciddi katkılar olmuştur. Bu yolla tarımdaki modernizasyon, teknolojik gelişme ile verimlilik artışlarının önü açılmıştır. Bugün tarım sektörüne ve sektörün sorunlarına yönelik bu şekilde bir bakıştan bahsedebilmek mümkün değildir. Durum bu olunca da Ziraat Bankası’nın tarım dışı alanlarda kendine iş hacmi yaratması gerekmektedir.

Yine Sayın Canikli ekonomide büyümeyi ve istihdamı teşvik etmek için reel sektöre, kamu bankalarının düşük faizli kredi temin ettiklerinden bahsetmektedir. Doğrusu bu reel sektör firmaları kimlerdir merak ediyorum. Zira kamuoyunun tecrübelerine göre, bu kredilere ulaşabilmek belli siyasi yakınlıklarla mümkün. Acaba ülkemizdeki tüm reel sektör firmaları bu krediye aynı ölçüde erişim imkânına sahip midir?

Böyle olsaydı, kredi faizlerinin piyasada yükselmesine de gerek olmazdı. Mevcut durumda bu faizler yükseliyorsa, bundan kamu bankalarının ekonomideki tüm talebi karşılayabilecek miktarda kredi sağlayamadığı anlamı çıkar. O zaman insanın ister istemez aklına geliyor. Kamu bankaları bu düşük faizli kredileri verecekleri işletmeleri nasıl seçiyorlar? Bu işletmelerin ekonomiye pozitif değer katan işletmeler olduğuna nasıl karar veriyorlar?

Sayın Canikli’nin açıklamalarında dehşet verici ama bir ölçüde de itiraf niteliğinde bir iddia da var. Kamu bankalarının eliyle iktidarın döviz piyasalarında kur dalgalanmalarına müdahale edebilme olanaklarına sahip olunduğunu iddia ediyor. Aslında bu uzun süre kamuoyunun dillendirdiği ama iktidarın bir türlü açık olarak kabullenmediği bir gerçeğin itirafıdır. Meğer kamu bankaları Merkez Bankası’ndan bağımsız olarak döviz piyasalarındaki dalgalanmalara müdahale ediyormuş.

Şahsen ben merak ettim. Nasıl bunu nasıl ve hangi kaynakla yapıyor acaba?

Kamunun sahibi olduğu bu bankalar bilindiği gibi, para piyasasında özel bankalarla birlikte faaliyet gösteren ve Bankacılık Kanunu’na tabi olarak iş yapan kurumlardır. Özel olmadıkları için, yaptıkları işlerde kamu yararını gözetmeleri gerekir. Acaba Sayın Canikli’nin ifade ettiği müdahaleler belli iş çevrelerine düşük kurdan kamunun dövizlerini satmak olarak düşünülebilir mi? Öyleyse buradan doğan zararı nasıl muhasebeleştireceğiz ve kime yazacağız? Daha da önemlisi burada kamu yararı nerededir?

Dahası, eğer bu dövizler Merkez Bankası (TCMB) rezervlerinden temin ediliyorsa, yine belli iş çevrelerine hangi kritere göre verildiğini bilmediğimiz bu müdahale şekli TCMB rezervlerinin kullanımında kanuna karşı “hile” yapılması anlamına gelmiyor mu?

Bu açıklamalarda ilginç bulduğum bir diğer husus da Sayın Canikli’nin Türkiye’deki yabancı bankalara karşı güven duymayan tavrı. İnsanın ister istemez kafası karışıyor böyle bir tavrı görünce. Zira AKP iktidarının ilk yıllarında, TL’nin değerli olduğu o yıllarda, yabancıların Türkiye’de varlık alımlarından hiçbir AKP yetkilisi rahatsız olmuyordu. Hatta bunun kamuoyuna kendi yönetimlerinin bir başarısı olarak pazarlaması yapılıyordu. Daha dün gibi hatırlıyorum, yabancıların Türk bankalarını satın almalarını ve muhalif kesimlerin o günlerdeki hükümetleri uyardıklarını. Hatta bir sanayi grubunun orta büyüklükte olan bir bankasını yabancılara satarak aldığı paranın bir kısmı ile İstanbul’un en gözde arazilerinden birine, son derecede lüks bir AVM yapması daha dün gibi hafızalarımızda tazeliğini koruyor.

Kaldı ki her banka bakanlar kurulu kararlarıyla kuruluyor ve bu bankaların bazılarının kuruluşlarında AKP’li bakanların imzaları var. Şimdi ne oldu da yabancı bankalar tehlikeli oldu?

Tabii bir de iktidarın ekonomik sorunlara çözüm olması için yabancı yatırımcı çekme gayretleri var. Bu durum Sayın Canikli’nin duruşu ile çelişmiyor mu?

Bunların yanında yabancı bankaların “sermayelerini garantiye” alabilmek için yurtdışına döviz transferi yapabileceğinden bahsediyor Sayın Canikli. Belki ben kaçırmışımdır ama bankaların dışarıya sermayelerini çıkarması yasadışı bir eylem değil mi? Yasal olarak bunu yapabilme olanakları var mı ki?

Nereden bakarsanız bakın bu açıklamaların “kimin için” ve “neden” yapıldığını anlamak zor. Belki Sayın Cumhurbaşkanı’nın ekonominin başına yurtiçinde ve dışında güvenilir görülen bir ismi geçirme niyetinde olması ve bu amaçla Mehmet Şimşek’le görüşmesine karşılık, Sayın Canikli de “Dışarıda aramayı bırakın. Bakın ben buradayım” deme çabasına girmiş olabilir.

Ancak öyle olsa bile, kamu bankaları hakkında böyle görüşleri olan ve bankacılık sektörüne bu şekilde bakan, bakarken de birçok yanlış yapabilen bir kişiyi ekonomi kamuoyu nasıl güvenilir görecektir ki?

e-mail: guncavdio@gmail.com

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.