Ruşen Çakır izleyicilerle değerlendiriyor | Adayların ve partilerin seçim kampanyaları nasıl gidiyor?

Seçimlere bir aydan daha az bir süre kaldı, bu da partilerin ve cumhurbaşkanı adaylarının artık son düzlüğe girdiklerini gösteriyor.

Peki adayların ve partilerin seçim kampanyaları nasıl gidiyor? Deprem felaketi kampanyaların enerjisini etkiledi mi? Kimler başarılı, kimler aradığını bulamıyor?

Ruşen Çakır, Medyascope canlı yayınında, izleyicilerin soru ve yorumlarıyla değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Sizlerle berâber seçim kampanyalarını yorumlayacağız şimdi. Nasıl yapacağız; benim ve Medyascope’un Youtube sayfalarında bu canlı yayının chat bölümüne sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi yazarak bu yayına katılabilirsiniz. Daha önce yaptığımız yayınlar, hele seçim atmosferinde çok heyecanlı, dinamik oldu. Bunun da öyle olacağını tahmin ediyorum. Çok sorulan bir soru var ortada aslında. O da şu: Bir yanda cumhurbaşkanı adayları var, 4 tâne aday var; bir de çok sayıda parti var, ittifaklar var. Bir yanda cumhurbaşkanlığı seçimi, diğer yanda milletvekili seçimleri var ve bunların her birinin kampanyaları ayrı ayrı, kimi zaman da koordineli bir şekilde yürüyor. Bunların nasıl gideceğine bakacağız. Ancak şunu söylemek mümkün: Seçime çok az bir süre kaldı, ama çok yoğun bir kampanya görüntüsü yok. Genellikle Erdoğan televizyonları tercih ediyor, bir de açılışlar yapıyor. Açılışlara birilerini topluyorlar; ama çok büyük olaylar görmüyoruz. Henüz büyük mitingler olmadı. İlk mitingi CHP Trabzon’da yaptı, yapmak zorunda kaldı. Ama bildiğimiz kadarıyla bayramdan sonra çok yoğun bir hareketlilik olacak. Benim şu âna kadar öğrendiğim, Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener 10’un üzerinde mitingi birlikte yapacaklar. Ayrıca İstanbul, Ankara ve İzmir’de tüm Millet İttifâkı liderlerinin katılacağı mitingler olacak. Bunların hepsi de seçimden önceki son haftada olacağa benziyor. Onun dışında tabiî ki Adana, Antep, Antalya gibi büyük yerlerde de mitingler olacak. Nasıl imajlar çiziyorlar, nasıl bir görüntü veriyorlar, sosyal medya üzerinden olaylar nasıl gidiyor? Ve tabiî ki en önemli hususlardan birisi şu: Muharrem İnce meselesi. Muharrem İnce’nin seçimi ikinci tura bıraktırma ihtimâlinin hayli güçlü olduğu söyleniyor. Oranı inecek mi inmeyecek mi, Muharrem İnce nasıl bir kampanya yapıyor? Bütün bunların hepsini berâber konuşmak istiyoruz.

Emre K.: “Kampanyalar kötü gidiyor. Lütfen iletişim ekibi kendine çekidüzen versin.” Kimi kastettiğinizi anlamadım Emre Bey, birden fazla iletişim ekibi var. Dolayısıyla burada herhalde muhâlefeti kastediyorsunuz. Kötü mü gidiyor? Çok emin değilim. Hani bir taraf kötü bir taraf iyi mi gidiyor? Böyle de bir şey yok. Kötü gidiyorsa herkes için kötü gidiyor diyelim. Şu anda baktığımızda çok büyük bir hareketlilik yok. Ramazan’ın da etkisi var tabiî ki, onu da unutmayalım. Depremin hâlâ bir etkisi var. Bayramdan sonra artık Mayıs ayına girmiş olacağız ve Mayıs ayıyla berâber son 10-15 günde çok daha hareketli olacağa benziyor. Ama tabiî şu anda baktığımız zaman, herkesin çizdiği bir imaj var. Örneğin Millet İttifâkı’nın CHP listesinden girecek olan partileri –yani Gelecek, DEVA, Demokrat Parti ve Saadet Partisi– daha az dikkat çekiyorlar. Çünkü kendileri parti olarak girmiyorlar. Bakalım ne derece asılacaklar; çünkü onlar seçim kampanyasında kendilerine oy isterken, bu oyu CHP’ye, CHP’nin Altı Ok’una vurmalarını talep edecekler seçmenden. İşleri daha zor açıkçası.

Evet, bakalım neler geliyor? “Liderler daha çok bir arada kampanya yapmalı. Kısa filmlerde hepsi görülmeli. Açıklanan vaatler unutulmak üzere. Billboard’larla kısa ve öz bunlar anlatılmalı” demiş Oya Hanım. Burada kastettiğiniz herhalde muhâlefet liderleri. Evet, bir arada kampanyayı demin söyledim: 3 büyükşehirde ortak miting yapacaklar. Onun dışında birçok yere Kılıçdaroğlu ve Akşener birlikte gidip miting yapacaklar; yanlarında da genellikle Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş olacak. Şu âna kadar baktığımızda, özellikle Ekrem İmamoğlu, aynı zamanda da Mansur Yavaş kampanyanın en öne çıkan isimleri hâlindeler. Belki de siyâsî parti liderlerinden daha fazla dikkat çekiyorlar.

“Ruşen Bey, Erdoğan’ın zamânı geri almak hakkı olsa sizce şu anda son bir yılda hangi politikasını değiştirirdi?” O kadar çok şey var ki… Ama en önemli husus tabiî ki en azından ekonomiyi bu işten anlayan birisine verip kendisinin karışmaması olabilirdi. Ama bunu yapmayacağını biliyoruz. Dolayısıyla bu farâzî soruya böyle bir cevap vermiş olayım.

Fatih Arman: “Seçim gâlibiyetinden sonra 4 parti bir sonraki seçimde ne kadar oy alabilir?” Hele önce bir seçim galibiyeti vs. ne kastediyorsanız o olsun; sonraki seçimlere sonra bakarız. Henüz şu seçimi çok net bir şekilde göremiyoruz.

“Kılıçdaroğlu seçim gezilerinde yalnız bir görüntü veriyor” demiş bir izleyicimiz. Evet, bunu bilerek mi yapıyor çok emin değilim. Ama bundan sonrakilerde, birtakım yerlerde Ekrem İmamoğlu’nu ve Mansur Yavaş’ı da aldı. Ama tek başına yaptıkları da oluyor. Henüz Kılıçdaroğlu ekip göstermedi. Yani Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Meral Akşener… bunlar olabiliyor. İftarlarda Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan… onlar da olabiliyor. Ama kimlerle çalışacağı konusunda henüz ipucu vermedi. Belki daha sonra bunları da yapacaktır.

“Seçim kampanyalarının yoğunlaşması Ramazan Bayramı sonrası son 20 güne sıkışacak gibi gözüküyor. Kalan 20 gün yeterli olur mu?” Buna şöyle bir cevap vermek lâzım; hem yeter hem yetmez. Çünkü 50 gün de olsa, 6 ay da olsa; eğer anlatacak, söyleyecek bir şeyiniz varsa, kampanyada her gün bir şeyler yapabilirsiniz. Dolayısıyla burada herkes eşit. Yani birisinin 20 günü varken diğerinin 30 günü yok. Dolayısıyla herkes aynı şekilde daraltılmış bir şekilde az bir zamanda çok şey söylemeye kalkacak. Tabiî ki iktidârın imkânları çok daha fazla, onu kabul etmek lâzım.

Şakir Kaya: “İşçi Partisi’ni ne zaman dâvet edeceksiniz? Sırrı Süreyya Önder’i de dinlemek isterim.” İşçi Partisi’ni dâvet ettik. Yakınlarda Erkan Baş konuk olacak arkadaşlarımıza. Ahmet Şık’la ben bir yayın yapma sözü aldım. Sırrı Süreyya Önder’le de anlaştık; ama o hep bir şekilde geciktiriyor, erteliyor. Ama Sırrı Süreyya Önder’le de bir yayın yapacağız, merak etmeyin.

Cihat Sarıhan: “Seçim yaklaştıkça eğer anketler AKP lehine dönmezse, AKP’den seçimi kazanmak için nasıl hamleler bekliyorsunuz?” Hiçbir hamle beklemiyorum. Öyle bir seçim kazandıracak hamlesi olsaydı yapardı, yapamadı. Daha önce Irak’ın Süleymaniye kentinde SİHA’larla yapılan YPG’nin başındaki kişiye yönelik saldırı vardı. Herhangi bir yara da almamıştı o saldırıdan, biliyorsunuz. Belki öyle bir operasyon YPG’ye yönelik ya da Kandil’e yönelik olabilir. Ama onların da son dakikada neyi ne kadar değiştireceğini kestirmek çok mümkün değil.

“Bu seçimden sonra kim kazanırsa kazansın belki de yerel seçimlerle birlikte erken seçim olma ihtimâlini nasıl değerlendirirsiniz?” Olmaz. Çünkü iktidâra gelenler bir süre bu Başkanlık Sistemi’nin imkânlarından yararlanmak isteyeceklerdir. Yerel seçimleri yapıp, yerel seçimlere –eğer CHP, Kılıçdaroğlu seçilirse tabiî–, CHP’li belediyeler çok daha güçlü, iktidar desteğiyle girecektir. Erdoğan’ın kazanması durumunda da Erdoğan niye bir daha seçime gitsin ki? Zâten zar zor kazanmış olacaktır. Bir daha seçime girme gibi bir arayışı olmayacaktır. Erken seçim olacağını düşünmüyorum. Fakat eğer Meclis bir şekilde anayasayı değiştirip Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçirirse Türkiye’yi, böyle bir olay olursa –ki o da kolay olacağa benzemiyor, en azından zaman alacağı da kesin–, işte o zaman bir erken seçim olabilir. Ama yerel seçimle birleşmiş bir erken seçim gerçekçi değil.

“Davutoğlu ve Uysal başta olmak üzere 4 küçük parti neden sahada yoklar? İstediklerini aldıkları için durdular mı?” Demin bundan bahsettim. Aslında bütün partiler bir şeyler yapıyor; ama daha çok Ramazan faaliyeti şeklinde gidiyor. Deprem bölgesine de gidiyorlar. Televizyonlara da çıkıyorlar. Sosyal medyayı da kullanıyorlar. Ama tabiî bunların en önemli sorunu kendileri için oy istemiyor olmaları. Oyu başka bir parti, CHP için isteyecekler; ama bunu da yapıyorlar. CHP tabiî ki daha fazla dikkat çekiyor.

Hasan Demir: “Kılıçdaroğlu kazanamaz algısı değişti mi? Seçimin ilk turda bitme ihtimâli nedir?” Bunu daha önce de söyledim. Bu algı çoktan değişti. Artık Kılıçdaroğlu’nun önde olduğu ortada. Kazanma ihtimâlinin hayli yüksek olduğunu söylemek mümkün. Ve daha önceki yayınlarda da söylediğim gibi seçimin birinci turda bitme ihtimâlini de hiç yabana atmamak lâzım. Kılıçdaroğlu’nun kazanacağı bir tek turlu seçim olabilir. Ama ikinci tura Muharrem İnce nedeniyle kalması durumunda da yine Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimâlinin çok yüksek olduğu düşüncesindeyim.

“AKP’nin sloganı ‘Doğru Zaman Doğru İnsan’ hakkında ne düşünüyorsunuz? Bizim aklımıza tek gelen; ‘Yanlış Zaman Yanlış İnsan’.” “Doğruluk üzerine inşâ edilmiş doğru adımlar” da deniyor. Yani bayağı bir düşünmüşler, zorlanmışlar belli ki. Çok çarpıcı bir slogan olduğu kanısında değilim.

“Ekonomi Bakanlığı’nın şu âna kadar açıklanmaması seçim öncesi kavgayı engellemek için midir?” – Cumhur Kocaman sormuş. Bilmiyorum. Herhâalde öyle bir kavga çekincesi değil. Herhalde daha netleşmemiş olabilir isimler, kesinleşmemiş olabilir. Onu bekliyorlar.

“YSP, TİP krizinden güçlenerek mi çıkar, kaybederek mi?” İbrahim Öztürk sormuş. Yeşil Sol Parti’yi soruyor. Bundan önceki yayınlarda da söyledim; burada kazanan yok, kayıp var. Her iki taraf da kaybediyor ve TİP’li yöneticilerin söylediği gibi, kayıbı en aza indirme çabası var. Sonuçta buradan güçlenerek çıkma diye bir şey olmayacak. Her hâlükârda tek liste hâlinde girselerdi çok da güçlü bir şekilde Meclis’te temsil edilirlerdi. Ben buna inanıyorum. Ama TİP’liler bir şekilde kendi kararlarının doğru olduğunu söylüyorlar. Artık çok da fazla yapacak bir şey yok. Artık olayda bu şekilde karâra varıldı. 

Ahmet Gülen: “ ‘Yeter söz milletindir’ sloganı eski ve etkili bir sloganken Kemal Bey ve ekibi bunu kullanmıyor. Belki 1946’da CHP’ye karşı kullanıldığı için.” Eh tamam, o kullanmaz; ama o zaman İYİ Parti, DEVA, Gelecek, Demokrat Parti, onlar kullanır. Ben kullanılacak diye tahmin ediyorum. Belki daha sonra mitinglerde görürüz.

“Deprem bölgesinde oy verme nasıl olacak? Bunu hiç dillendirmiyorlar. Muhâlefet otobüs, uçak kaldırmalı. Orada altyapı oluşturmalı” demiş Arca Yılmaz. Herhalde bu konuda birtakım çalışmalar vardır. Ama şu hâliyle maalesef deprem olayı, deprem bölgesi… bütün bunlar Türkiye’de bayağı bir geri plana doğru gittiler. Halbuki orada hâlâ çok ciddî sıkıntılar da var. Deprem bölgesindeki seçmenin oy kullanma olayı da apayrı bir olay. O konuda birtakım şikâyetler, beklentiler var. Muhâlefet partilerinin bunları değerlendirdiğini varsayıyoruz, ama göreceğiz. Yani şu âna kadar bu konuda somut bir şey görmedik, ama birtakım çalışmalar yapılıyor olma ihtimâli var.

Mir Said Oğuz: “AKP’nin seçim şarkıları diğer partilerden çok daha iyi. Ayrıca muhâlefet attığı videolarda söylediklerini daha kesin ve okunabilir şekilde îlân etmeli” demiş. Eyvallah.

“Cumhur İttifâkı Meclis’te çoğunluğu kaybedecek mi?” demiş Eda Saraç. Muhtemelen kaybedecek ve benim öngörüm ne Cumhur ne Millet İttifâkı çoğunluk olamayacak. Emek ve Özgürlük İttifâkı ortada kilit bir rol oynayacak diye tahmin ediyorum.

Şule Samurkaş: “Oy güvenliği için Onursal Adıgüzel hiç güvenilir bir isim değil. Lüksümüz yok. Neden ona bırakıldı yine?” Ona mı bırakıldı? İnanın bunu bilmiyorum. Ama bir açıklamasını gördüm; “YSK’dan önce bizden duyacaksınız” diye, ama daha önceki seçimden dolayı güvenin sarsılmış olduğu da muhakkak.

“Sinan Oğan’ın %5 civârında oy alması durumunda ikinci tur öncesi destek için ileri süreceği şartlara sizce Millet İttifâkı ‘Evet’ der mi?” Sinan Oğan’ın %5 civârında oy alması bana gerçekçi gelmiyor. İkinci tur öncesi destek için ileri süreceği şartlar… Geçenlerde vardı bu. O kadar çok şart var ki, en son şart da şu: “Yeni kabinede İçişleri, Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlıkları Ata İttifâkı’na ve Zafer Partisi’ne verilmelidir” diye. Yani biri de değil, üçü birden. Yani bunlar pazarlık bile edilecek hususlar değil. Bir de şöyle bir şey var, şunu unutmamak lâzım: Diyelim ki Sinan Oğan Erdoğan’la anlaştı ve “Oylar Erdoğan’a” dedi. Ona oy verenler Erdoğan’a mı oy verecek? Ya da Muharrem İnce, “Oylar CHP’ye” dedi; bütün ona oy verenler CHP’ye mi verecek? Bunların garantisi yok. Önemli olan, adayların ikinci tura kalması durumunda diğer adaylara oy vermiş insanları çekebilecek şeyler geliştirip geliştiremeyecekleri. 

Alican Antalyalı: “Bu seçimde de ayrılar hâlâ ayrı yerde mi?” Alican Bey, bu seçim karman çorman. Kimin nerede olduğu belli değil. Bir bakıyorsunuz ülkücü hareketten çıkmış olan MHP Cumhur İttifâkı’nda; İYİ Parti Millet İttifâkı’nda; Zafer Partisi Ata İttifâkı’nda. Bir de Büyük Birlik Partisi var tabiî, o da Cumhur İttifâkı’nda. Sonuçta ayrılar ayrı yerde filan değil. Şunu söylemek mümkün tabiî ki: İktidârın sürmesini isteyenlerle iktidârın değişmesini isteyenler şeklinde bir saflaşma yaşanıyor. Ama bu saflaşmanın omurgası ideoloji değil. Türkiye’de ender olarak böyle olaylar yaşanır. Gerçekten çokpartili hayattaki en istisnâî durumlardan birini yaşıyoruz: Birçok kardeş düşman oldu — öyle diyelim. Meselâ AKP’den kopmuş iki parti var rakibi olarak karşısında. Birisinin lideri başbakanlık yapmış, diğeri başbakan yardımcılığı yapmış. Yani bunlar hiç öyle hani AKP’ye kenarından köşesinden bulaşmış kişiler de değil. Dolayısıyla herkes her yerde, öyle söyleyelim. 

Emre Konak: “Bu akşam yayınlanacak Muharrem İnce yayınından sonra İnce’nin oyunun çok sert şekilde düşmesini bekleyebilir miyiz? Fragmanı bile milyonlarca izlenen bir yayın. Etkili olacağa benziyor.” BaBala TV’deki çekimi söylüyorsunuz. 7 küsur saat yapılmış. Herhalde bu 3 saatlik filan bir video olur. Fragman kadar ilgi görür mü çok emin değilim. İnsanlar baştan sona ne kadarını izlerler çok bilmiyorum. Ama şurası muhakkak ki o mecrâ, yani BaBala TV, Muharrem İnce’ye oy vereceğini söyleyen özellikle gençlerin çok îtibar ettiği bir yer. Dolayısıyla bir etkisi olacaktır. Çok sert şekilde düşmesi, yani bir yayın nedeniyle düşmesi tek başına mümkün olmaz; ama bir düşüş trendi varsa onu hızlandırabilir. 

Çağlar Yıldırım: “Muharrem İnce’den son gün de olsa çekilmesini bekliyor musunuz?” Giderek zorlaşıyor. Ama bu ihtimâlin hâlâ var olduğu kanısındayım. Ama her geçen gün bu daha az bir ihtimal olarak karşımıza çıkıyor.

Ercan Murat Kısaca: “Sizce son düzlükte CHP’nin söyleyeceği, yapacağı bir sürpriz hamle var mı?” İllâki son güne bir şeyler saklamışlardır, ama bunların sürpriz bir hamle olacağını sanmıyorum. Yeni bir slogan, yeni bir vaat olur. Hani ne denir? Bütün kartların yeniden karılacağı bir çıkış yapma imkânı olsaydı şu âna kadar zâten değerlendirirlerdi. 

Deniz Güngör: “Muhâlefet kazanırsa parlamenter sistemin ilk seçimi konusunda erken davranılma riski ve yeni bir 3 Kasım 2002 tarzı şok yaşanma riski görüyorum. Ne düşünüyorsunuz?” Demin buna cevap verdim. Çok acele etmeyeceklerdir. Daha zamanla olacaktır. 

Hakan Öktem: “Erdoğan seçimi kaybederse stratejisi ne olabilir? Yerel seçimlere mi yüklenir?” Tabiî ki öncelikle yerel seçimlere yüklenecektir. Ama esas olarak Meclis’teki grubuyla olabildiğince güçlü bir muhâlefet yapmaya çalışacak. Fakat Türkiye kendisinin getirdiği Başkanlık Sistemi’yle yönetildiği için, bu muhâlefetin çok fazla bir etkisi olmayacak. Büyük bir ihtimalle şu olacak: Ekonomi vs. gibi büyük sorunlar nedeniyle muhâlefetin eline yüzüne bulaştırmasını bekleyecek. 

“Erkan Baş’ı neden çağırmıyorsunuz?” Bunu demin söyledim. Gelecek Erkan Baş. Arkadaşlarımız kendisiyle bir yayın yapacaklar. 

Tuğçe Kızıldemir: “Cengiz Çandar’la yaptığınız yayında, kendisinin YSP içindeki sosyalistlere ‘dekoratif’ benzetmesi haklı olarak tepki gördü. Sosyalistlerle Kürt hareketinin ortak mücâdele aktı böyle ifâde edilmemeliydi.” Cengiz Çandar bu, yapar. Kendisini de kattı oraya, sadece sosyalistleri değil. 

“Kılıçdaroğlu’nun aday olmasının şu an seçimin başa baş gitmesinde etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Farz-ı misal; İmamoğlu aday olsaydı şu an çok rahat bir galibiyet bekliyor olabilirdik.” Başa baş gittiğini düşünmüyorum. Kılıçdaroğlu’nun önde olduğunu düşünüyorum. Ama bir İmamoğlu olsaydı herhalde daha fazla önde olacaktı, tabiî ki bu bir hipotez. Çünkü İmamoğlu’na karşı Erdoğan’ın neyi nasıl yapacağını kestiremiyoruz. 

“Sinan Oğan davet edilecek mi?” Ettik, kendisiyle de anlaştık. Kendisinden bize gün vermesini bekliyoruz. Sinan Bey’le ben konuştum. Bakalım, herhalde çok geçmeden kendisiyle yapacağız. Sinan Oğan’la yapacağız. Muharrem İnce’yle görüştük. Onunla da yapmak istiyoruz, ama nasıl olur açıkçası şu anda bilemiyorum. Umarım o da teklifimizi kabul eder. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bize sözü var. Onunla da yapmayı bekliyoruz. Onun yoğunluğu içerisinde bize de zaman ayırmasını bekliyoruz. O da olacaktır. Recep Tayyip Erdoğan’a da başvurduk. Olacağını sanmıyorum; ama olursa herhalde çok güzel olur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yıllar sonra bir yayın yapmak herhalde çok ilginç olur. Ama açıkçası çok umutlu değilim. Keşke olsa ve şöyle güzel bir yayın yapsak.

Evet, bakıyorum sorularınıza. Özer Sencar’la ilgili çok sayıda soru var. Özer Bey kendisini bir şekilde anlatıyor, savunuyor. Onun için bunlara girmek istemiyorum; çünkü bunların belli bir yerden sonra tamâmen kişiselleştirilmiş meseleler olduğu kanısındayım. Onun için çok bulaşmak istemiyorum diyeyim.

“Selahattin Demirtaş’ın ‘PKK’nın tümüyle silâh bırakması için elimizden geleni yapacağız ve mutlaka başaracağız’ mesajı son 45 yılın en önemli çıkışı. Siz ne düşünüyorsunuz?” Aykut Karabacak sormuş. Bunu hafta sonu yaptığım yayında yorumladım. “Yeni Meclis Kürt sorununu çözebilir mi?” diye. Bu çıkışın önemli olduğunu biliyorum. Ama daha önce PKK’nın silâh bırakması ya da silâhlı güçlerinin Türkiye’den çekilmesi olayını zâten bir ara yaşar gibi olduk. Ama sonradan bozuldu. Sonuçta bu olmayacak bir şey değil. Pekâlâ olabilecek bir şey. Belki de en kolay olacak şeylerden birisi o. Ama silâhlı güçlerin çekilmesinden sonra ne olacağını iyi hesaplamak lâzım, iyi çalışmak lâzım. 

Yine bir Selahattin Demirtaş sorusu var: “ ‘Vekil çıkartma ihtimâli yüksek olan partiye oy verin’ açıklaması kimlere ne mesaj içeriyor?” Çok açık; TİP’e yönelik açıklamasıydı açıkçası. Bayağı bir rahatsız olmuş Selahattin Demirtaş TİP’in ayrı aday çıkartmasına. Sonra BBC Türkçe’nin sorularına verdiği yanıtta da, “Kendi bildikleridir, ama yanlış yapıyorlar” diye de söylemiş. TİP’e gidecek oyların YSP’nin milletvekili sayısını azaltma ihtimâlinden endîşelendiği anlaşılıyor Selahattin Demirtaş’ın. 

John Melton: “Muharrem İnce Medyascope’a konuk olup şu an karşınızda olsa ona ne sorardınız?” Bunu demin söyledim. Kendisiyle konuşmak istiyoruz. İlk soracağım soru: “Kampanyanız nasıl gidiyor Muharrem Bey?” olurdu. Ondan sonra da sorular birbirini izlerdi. Yani biz gazeteciler olarak kimseyi köşeye sıkıştırmak vs. gibi bir derdimiz yok. Bütün sorulması gereken soruları olabildiğince sormaktır. Yoksa biz burada kimseleri dövmek ya da kimseleri pohpohlamak için bu işi yapmıyoruz. Bu işi yapanlar ayrıca vardır belki; ama biz onlardan değiliz. Dolayısıyla Muharrem İnce de gelirse, herhalde katıldığı en rahat yayınlardan birisini Medyascope’ta gerçekleştirir. Onun da memnun olacağı bir yayın olacağı kanısındayım. Bu söylediğim Sinan Oğan için de geçerli, Kılıçdaroğlu için de geçerli, Erdoğan için de geçerli. Biz üzüm yeme derdindeyiz. Bağcı dövme derdinde ya da bağcı övme derdinde değiliz. 

“DEVA’nın milletvekili adaylarını doğru seçtiğini düşünüyor musunuz?” Erkan Altay demiş. Görmediğim bâzı isimler oldu. O anlamda bana göre bir iki şey var. Hattâ istifâ edenler de oldu anladığım kadarıyla DEVA’dan. Ama açıkçası bu konuda çok fazla detaylı bir şey söyleyebilecek durumda değilim. Ama DEVA’nın, Gelecek’in, Saadet’in ve Demokrat Parti’nin hakîkaten çok iyi sayıda milletvekili kazanacakları gözüküyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun onlara yaptığı gerçekten –hani çok kaba bir tâbir ama– çok büyük kıyak. Yani daha az sayıda milletvekili de önerebilirdi. Sonra ne olurdu bilemiyorum; ama bu hâliyle gerçekten pazarlıktan çok kârlı çıkmışlar — öyle gözüküyor.

“Kaybeden cumhurbaşkanı adaylarını seçim sonrası ağırlayacak mısınız?” Valla gazeteci herkesi ağırlar. Kaybedeni, kazananı… Bizim için sorun yok. Söyleyecek lâfı olan, lâfını insanların merak ettiği kişilerin hepsini ağırlamak isteyeceğiz tabiî. 

Çetin Kaplan: “HDP-Yeşil Sol Parti 100 vekil hedefliyor. Başarırlar mı? TİP vekil çıkarabilir mi?” 100 vekil çok büyük rakam. Olması pek mümkün değil bence. Zâten birisi bir rakam söylüyorsa muhakkak onun altına inmeniz gerekir — onu hepimiz biliyoruz zâten. Eğer TİP ayrı olmasaydı daha yüksek sayıda milletvekili çıkarırlardı. TİP bu hâliyle milletvekili çıkarabilir mi? Çıkarabilir; ama çok böyle, 10 milletvekili ve üstü olacağını açıkçası düşünmüyorum. İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerde, belki İzmir, buralarda çıkarma ihtimâli var. 

İbrahim Öztürk: “Erdoğan sizce şapkadan tavşan çıkarır mı?” Bu soruyu çok seviyorum; çünkü bunun cevâbını aylar önce verdim. Arkadaşlar ortada şapka yok. Dolayısıyla tavşan da yok.

“Erdoğan’ın seçmeniyle kurduğu duygusal bağı son zamanlarda sürekli hatırlatma ihtiyâcı duyması, söyleyecek sözü kalmaması dışında, eldekini de kaybetmemek gibi bir reflekse benzemiyor mu?” Evet, siz vermişsiniz zâten cevâbı. “En azından kalanlar kalsın” arayışı. 

Eda Saraç: “Ekrem İmamoğlu’nu kimse tanımazken siz ‘kazanacak’ diyordunuz ve kazandı. Kemal Bey kazanacak diyorsunuz. Bu öngörünüz de çıkar mı?” Çıksa iyi olur; yoksa rezil olurum. Çıkar herhalde. Ama en azından orada bir şey söyledik, çıksın.

“Hulusi Akar’ın konuşmasında slogan atanlara ‘Zamânı gelecek’ demesini siyâsî gaf olarak mı değerlendirirsiniz? Seçim sonrasında olası bir sokak hareketine işâret eder mi? Seçmeni tedirgin eder mi?” Etmez. Gaf mıdır değil midir bilmiyorum; ama bu tür şeyleri kafanıza takmayın. Böyle şeyler olmaz, olamaz. Türkiye buna izin vermez. Kaybeden kaybeder ve iktidârı teslim eder. Öyle bir şeyi Türkiye yaşamasın. Türkiye Cumhuriyeti siyâsi hayâtında böyle bir şey, târihinde böyle bir şey olmadı. 

Ruhi Toprak: “Erdoğan meydanlara inince oylarını yükseltir algısı var. Sizce bu seçimde bunca ekonomik krize rağmen, Erdoğan ve partisi meydanlara inerek oyunu yükseltebilir mi?” Bakın, Erdoğan’ın mitinglerde, hani siyâsetçi olarak o “miting canavarı” olduğu dönemde, ben de gazeteci olarak miting canavarıydım ve çok mitingini izledim; heke 2007 seçimlerinde yaptığı mitinglerin yarısını yerinde izlemişimdir. O târihteki mitinglerle bu târihteki mitingler arasında çok fark var. Erdoğan’ın en son izlediğim bir Diyarbakır mitingini hatırlıyorum. Bu Kobani olaylarının olduğu zamâna denk gelmişti, şimdi tam târihini hatırlamıyorum. Erdoğan’ı ben orada, İstasyon Meydanı’nda defâlarca izlemiştim. Gördüğüm, o târihteki mitingde çok kötü bir durumdaydı. Ve geçenlerde yaptığının da yine öyle olduğunu, esas olarak HÜDA PAR kadrolarının ve tabanının orada olduğunu söylediler. Muhtemelen doğrudur. Artık o eski mitingler yok. Koruma hep vardı, ama şimdi tam bir kendini koruyan orduyla gidiyor. Çok büyük mesafe var Erdoğan’la halk arasında. Artık o eski şeyi gerçekleştirebilme ihtimâli bence olmayacak. 

“Anketlere katılan insanlar samîmî cevaplar veriyorlar mı sizce? Kimi çekiniyor, kimi korkuyor.” Olabilir, ama bütün bunlar bilinerek yapılıyor ve bunun da bayağı bir yolu yordamı olduğu için de herhalde düzenleyenler de bunları tartarak yapıyorlardır.

Caner Arıkbağı: “CHP’nin Gülen’i Türkiye’ye getirip yargılamasıyla ilgili bir vaadi olması gerektiğini düşünüyorum. Sizce mümkün mü?” Erdoğan bu vaadi veriyor, yapamıyor. CHP nasıl yapacak ki? Böyle bir şey olması mümkün değil. Hattâ iktidâra bakarsanız, muhâlefet gelirse Fethullah Gülen törenle karşılanacak diyenler bile var. Fethullah Gülen’in, ister Erdoğan ister Kılıçdaroğlu tarafından, açıkçası Türkiye’ye getirileceğini düşünmüyorum. O hayâtını orada, Pensilvanya’da tamamlayacağa benziyor. Şunu açıkça söylemek lâzım: Türkiye’den çok ABD’yi sevdiği muhakkak kendisinin. O anlamda Türkiye’ye gelmemesi aslında herkes için en hayırlısı olur sanki. 

Bünyamin Sarıkaya: “Muhâlefete muhâlefet eden bir muhâlif kesim var, İnce ve ekibi gibi. Anlamak mümkün değil. Muhâlefet iktidâra muhâlif olmak için yok mudur?” Evet, muhâlefete muhâlefet eden kesimler hep vardı. Olacak, olur. İnce var, başkaları var. Meselâ Zafer Partisi de öyle; ama artık eskisi kadar ilgi görmediği için çok konuşmuyoruz. 

“Sizce muhâlefet seçimi kazanırsa, İçişleri, Adalet ve Savunma bakanlıkları hangi partiye verilir?” Hacı Aydın sormuş. İçişleri’nin İYİ Parti’de olacağını tahmin ediyorum. Adalet ve Savunma Bakanlıkları muhtemelen CHP’de olur. Dışişleri’nin nerede olacağı da önemli. O da muhtemelen CHP ya da İYİ Parti’den birisine gider. 

Serkan Özdemir: “Muhâlefetin ekonomiyi çok basit dille herkesin anlayacağı şekilde anlatıp herkese ulaşması gerekir. Yoksa yavaş yavaş kaybediyorlar” demiş. 

Türker Çelik: “Biraz erken ama, Kemal Bey sonrası CHP liderliği için İmamoğlu’nun şansı ne kadar?” Şansı çok yüksek. Orası açık.

Yine “Can Kozanoğlu’yla program yapacak mısınız?” sorusu. İllâki gelir, ben de her sefer Can’a bunu söylerim. Evet, yapmak istiyorum; ama kaçıyor. 

“Ekonomi Bakanı belli: Bilge Yılmaz“ demiş bir izleyicimiz. Galiba öyle olacak. 

Sinan Güler: “Kemal Bey’in kampanyasını nasıl buluyorsunuz? Sizce etkili olur mu?” Yani böyle adım adım gidiyor. Bayağı bir çalışıyorlar, ediyorlar. Bir şey yapıyor, bir imaj oluşuyor. Ama daha güçlü bir şekilde, bu özellikle Meral Akşener’le birlikte yapacakları mitingler, İstanbul, Ankara, İzmir mitingleri çok önemli olacak. Onu özellikle kabul etmek lâzım. 

“İki ittifak da Meclis çoğunluğunu sağlayamazsa HDP kilit parti olacak. Bu durumda İYİ Parti, ‘Biz HDP ile aynı safta olmayız’ deyip Erdoğan tarafına geçer mi?” Bakın, şöyle bir şey yok; yani sandalye sayıları belli diyelim ve orada hemen birinin diğerinin yanına geçmesi diye bir şey olmayacak. Tek tek yasalar söz konusu olacak. Birtakım uygulamalar, Meclis’in alması gereken kararlar söz konusu olacak. Bu kararların kimisinde HDP destek verecek, kimisinde belki MHP destek verecek, kimisinde belki AKP destek verecek, kimisine belki çoğunluk destek vermeyecek ve o kararlar çıkmayacak. Dolayısıyla baştan saf belirleme diye bir şey olmayacak. Her ânın, her olayın ayrı hesaplaşması olacak. Ben öyle düşünüyorum. 

Rıdvan Söyler: “Milliyetçi oyların özellikle Sinan Oğan’a kayacağını düşünüyor musunuz? Kendisinin oy bölmeyle ilgili böyle bir îtirâzı var; ‘Ben alsam da Cumhur’dan alırım’ diye.” Çok etkili bir sonuç, çok dikkat çekici bir sonuç elde edeceğini düşünmüyorum şu hâliyle bakıldığında. Eğer bir ay önce ya da iki ay önce olsaydı, yani Zafer Partisi’nin yukarıda, Memleket Partisi’nin aşağıda olduğu bir ortamda olsaydı, Sinan Oğan’ın iddiası da daha fazla olurdu. Ama Zafer Partisi –dünkü yazımda yazdım– bâriz bir düşüş içerisinde. Sinan Oğan da dolayısıyla bundan çok olumsuz bir şekilde etkilenecek. Çünkü ona esas olarak oyların Zafer Partisi’nden gelmesi gerekecek. Ama Zafer Partisi’nin oyları bayağı bir azalmış durumda.

“Fuat Yıldırım’ın açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” –Bu, Dolmabahçe Câmii’nin müezzini ya da imamı– “Gezi’ye şimdiki zamandan bakınca savunan veya karşı çıkan taraflar açısından farklı bir anlam ifâde ediyor mu?” Zâten herkes neyin ne olduğunu biliyordu. O içki olayının yalan olduğunu herkes biliyordu. O yalanı bile bile savunanlar vardı. O yalanı bile bile savunanların bâzılarının şu anda Millet İttifâkı içerisinde olduğunu da biliyoruz. Tabiî böyle de acayip bir durum var. Onların özellikle çıkıp bu konuda çok daha açık bir şekilde, –tabiî ki Fuat Bey’in yaptığı çok takdire şâyan bir şey–, ama onların, o suça ortak olanların çıkıp açık açık bunu söylemeleri gerekir. Bir şekilde îtirafta bulunmaları gerekir. Onu yapmıyorlar.

Türker Çelik: “Seçim sonrası Demirtaş yeniden parti eş başkanlığına dönebilir mi?” Çok kuvvetle muhtemeldir. Eğer cezâevinden çıkarsa ve yasal olarak engeli kalmazsa herhalde olacaktır. Ama şu hâliyle bakıldığında, hukukî olarak mümkün gözükmüyor. 

“Erdoğan kaybedip Medyascope’a çıkmak isterse kabul eder misiniz? Yayına gelirse prompter kullanmasını onaylar mısınız?” Kaybetse de kaybetmese de Erdoğan gibi birisiyle yayın yapmayı her zaman isterim. Prompter gibi bir şart koşarsa da, eğer kendisi bunu yapabiliyorsa da yapar. O onun takdiridir. Ama bir şekilde onun prompter’la yaptığını kamuoyunun da bilmesi kaydıyla olabilir pekâlâ. Bunlar şu ânın meseleleri değil. 

“Doğu ve Güneydoğu’da sandık güvenliği için CHP ve İYİ Parti neden YSP’lileri sandık kuruluna yazmıyor?” – Serdem Amber. Bu konuda bilgim yok. Onun için ne desem yalan olur. 

“Erdoğan anahtarı Saray’ın paspasının altına bırakır mı?” Böyle bir şey olmayacak. Çünkü zâten orayı kullanmayacaklarını beyan ettiler. Çankaya’ya geçecekler. 

“Sizce Cumhur İttifâkı ve Erdoğan kazanırsa hangi sebeplerden ötürü kazanır?” Umut Karataş sormuş. Bunun tek yolu muhâlefetin bölünmesidir. Muhâlefet 3 Mart’ta bölündü, 6 Mart’ta birleşti. Çok acayip bir şekilde… Hani neydi o; Japon yapıştırıcısıyla birleşti. Artık böyle bir ihtimal ortadan kalktı. Şu hâliyle iktidârın tek umudu Muharrem İnce’nin seçimi ikinci tura bıraktırması ve sonra ikinci turda bir şekilde belki seçimi kazanmak. Bütün bunların olabileceğini sanmıyorum. Dolayısıyla muhâlefet bölünmediği müddetçe iktidârın kazanma şansı yok. 

“Bitmeyen iyimserliğiniz bizim için umut oluyor.” Bakın, Polyannacılık oynamıyoruz. Şuna emin olun: Eğer inanmasaydım böyle konuşmazdım. Yani benim akıl yürütmem, seçimlerin sonucunun Kılıçdaroğlu lehine olacağı düşüncesindeyim. Yoksa bu insanlara gaz vermek, onları şöyle ya da böyle kılmak değil. Ben gazetecilik yapıyorum. Öyle görüyorum. Yanılırsam yanıldığımı söylerim. Ama yanılacağımı sanmıyorum. Çok iddialıyım gördüğünüz gibi. 

Hakan Kaya: “Muharrem İnce’nin bir dediğinin bir dediğini tutmamasını nasıl yorumluyorsunuz?” Olur bu. Böyle tek siyâsetçi kendisi değil; birçok başka insana aynı şeyi söyleyebiliriz. 

Altay Ünal: “Ruşen Bey, 2018 seçimlerinde İnce hakkındaki ‘muhâlifin muhâlefete propagandası’ tespitiniz dün gibi aklımda. Kılıçdaroğlu’nun kampanyası hakkında düşünceleriniz yine benzer midir?” Hayır, değil. Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce’nin 2018’de yapmadığını yapıyor. Erdoğan’ı bypass edip doğrudan seçmene hitap ediyor. Onlara somut bir şeyler söylüyor, birtakım vaatler veriyor, sözler veriyor. Yapılması gereken bu. Sâkin bir şekilde insanlara seslenmek, başkasına seslenmek değil. Yani Erdoğan’ı eleştirerek seçmene vaatte bulunmuş olmuyorsunuz. Burada en fazla Erdoğan’dan nefret eden insanların gönlünü hoş tutmuş oluyorsunuz. Ama önemli olan vaatte bulunmaktır. Doğrudan seçmene hitap etmektir. Dolayısıyla şu anda muhâlefetin muhâlife propagandası gibi bir şey yok. Muhâlifin topluma propagandası, halka propagandası gibi bir olay var.

“Emeğin başkenti Zonguldak’ta CHP’nin 3. sırayı DEVA Partisi’ne vermesi tepkiyle karşılandı. İnsanlar bir oy Kılıçdaroğlu’na bir oy TİP’e demeye başladı. TİP sizce barajı geçebilecek mi?” TİP’in barajı geçme diye bir sorunu yok. Emek ve Özgürlük İttifâkı’nda olduğu için HDP oylarıyla zâten geçiyor. Zonguldak örneğini bilemiyorum. O oradaki insanların takdiridir. 

“Türkiye’de yaşayan herkes iyi bilir İşçi Partisi’nin milletvekili çıkaramayacağını. Neden objektif bir yorum yapmadınız” demiş Aras. Yani Allah için, herkes bilir diye bir şey yok. O zaman biz bu işi niye yapıyoruz? Herkes biliyorsa bana niye soruyorsunuz? Böyle bir şey yok. Herkes neyi biliyor? İşçi Partisi milletvekili çıkartmayacak… Nereden biliyorsunuz? Kim o herkes? Yani bu herkes lâfını çok uluorta kullanmayın. Bence İşçi Partisi büyükşehirlerde milletvekili çıkarabilir. Kolay olacağa benzemiyor; ama çıkarabilir. Yani ben o herkesten değilim, yapmayın bunu. Bunun objektiflikle vs. ile alâkası yok. 

“Sizce Millî İstihbarat Teşkilatı’nın yeni müsteşarını kim belirler?” Öncelikle, müsteşar değil başkan artık. Herhalde ortak belirlenir ve özellikle de Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in mutâbık kalacağı bir isim olur. 

“Zafer ve MHP birleşir, başına Sinan Oğan geçerse ne olur?” Ya, yapmayın. Böyle bir şey olmaz. Birleşmez, başına Sinan Oğan geçmez. Geçse de bir şey olmaz. Çok da fazla bir şey değişmez.

“Eskiden spor giyinirdiniz, son zamanlarda hep takım elbise giyiyor kravat takıyorsunuz. Sebebini merak ettim doğrusu. Kedili yaka iğnelerinden vazgeçmemeniz de ayrı güzel” — Gülden Suakar. Bakın, bunun bir öyküsü var. Anlattım, bir daha anlatayım. Bir çarşamba günüydü. Halka açık bir toplantıda moderatörlük yaptım ve oraya takım elbise kravatla gittim. Bayağı da iyi bir şey oldu; benim moderasyonumda, ama katılımcılar çok kaliteliydi. Sonra işyerine geldim. O gün 3 tâne yayınım vardı; birisi “Adını Koyalım”, birisi “Transatlantik”, birisi de kendi yaptığım yayın. Dedim ki: “Böyle fena değil, bunlara da böyle çıkayım” ve çıkartmadım üstümü. Ondan sonra da aynen devam ettim. Yıllar önce NTV’de “Yazı İşleri”ni yaparken de böyleydim. Dolayısıyla çok sevdiğim bir şey değil, ama bunu yapmanın daha iyi olacağını düşündüm. Keşke daha önce yapsaydım. Böyle daha iyi oluyor diye düşünüyorum. Yalnız hafta sonları spor olarak karşınıza çıkıyorum. Dikkat ederseniz fark edersiniz.

“Sedat Peker’den yeni bir açılım bekliyor musunuz?” Beklemiyorum. 

“Millet İttifâkı’nın küçük ortaklarının seçim çalışmaları…” Buna da cevap verdik. 

“Anketlere bakılırsa az bir farkla Bay Kemal önde. Fakat Bay Kemal’in seçimi kazanması için en az 5 puan üzerinde daha fazla oy alması gerektiğini düşünüyorum.” Olabilir diyelim. 

Bakalım. Yavaş yavaş toparlayacağız. 

“Açıkçası deprem yayınlarınızı yetersiz bulmuştum. Ancak seçim yayınları performansınızı başarılı buluyorum. Referans gösterme eğiliminiz arttı. Tebrikler.” Yani hem teşekkür ediyorum, hem de sitem ediyorum. Deprem yayınlarımız çok iyiydi, yapmayın. İlk günden îtibâren orada, bütün önemli şehirlerde arkadaşlarımız günlerce arabalarda yattılar ve her gün sürekli yayın yaptık. Deprem yayınlarımızla ben çok gurur duyuyorum. Seçim yayınlarımız da çok iyi gidiyor Allah için. Çok genç bir kadroyla çok iyi iş çıkartıyor arkadaşlarımız. Deprem yayınlarımızın hakkını yemeyin. 

“Partilerin bu ortamda âdil kampanya yaptığını düşünüyor musunuz, iktidar devlet olanaklarını kullanırken?” Bu her zaman böyledir. Şimdi iyice böyle. Ama zâten muhâlefet bunu bilerek yapıyor. 

Emre Konak: “Levent Gültekin’in son yazısında belirttiği, seçim akşamı kıl payı sonuçların ortaya çıkması durumunda sosyal gerilim yaşanabilir mi? Çok büyük bir kesim büyük bir inançla sandıkları bırakmayacak gibi.” Sosyal gerilim hep yaşanır. Ama bunu takmayın kafaya. Her şey olacağına varır. Yani bunu düşünüp buralardan kötü senaryolar üretmenin anlamı yok. Kıl payı olacağını da sanmıyorum. Levent’le en son yayınımız bayağı atışmalı geçmişti. Yine bir atışmalı yayın yaparız. 

Günay Yavuz: “Siz ve diğer gazeteciler Millet İttifâkı ülke yönetimine kimleri koyacağını geç söylediği için eleştiriyordunuz. Bu durumda nasıl oluyor da Muharrem İnce hiç anlatmadığı halde oyu yüksek?” Bakın, bu konuda çok yazdım, konuştum. İnsanlar Muharrem İnce’nin söylediklerine bakarak ona gelmiyorlar. Gidecek yer ararken Muharrem İnce’ye gidiyorlar. Dolayısıyla Muharrem İnce’nin pek de bir şey söylemesi gerekmiyor. Zâten söyledikçe, konuştukça oyları azalıyor. Ben öyle görüyorum.

“Muhammed Yakut’un hafta sonu videoları…” Bakmadım. Bakma ihtiyâcı da hissetmedim. Böyle şeylerle uğraşmayın. Bence doğrudan siyâsete bakın, adaylara bakın, partilere bakın.

Fatma Gülhan: “Hollanda’dan selâmlar. İçinde yaşadığım ülkede Mart’ta yerel seçimler oldu. O kadar rahat geçti ki. Neden bizde böyle olmuyor? Kaybederse gider mi diye soruluyor. İnanılır gibi değil.” Evet Fatma Hanım, gerçekten; yani hakîkaten Hollanda –ya da bir başka ülke– oralar gibi olalım inşallah. Ama şu anda daha gidecek çok yolumuz var. 

Burçin Çakar: “Sizce seçim güvenliği adına CHP yine Canan Kaftancıoğlu’nu görevlendirmeli mi?” Canan Hanım İstanbul’da görevliydi ve bayağı işin altından kalktı. Tüm Türkiye’de böyle bir görev verilir mi çok emin değilim. Ama onun deneyimlerinden herhalde yararlanıyorlardır. 

“Hâlâ AKP’de ısrar eden bir yakınınız var mı? Sizce bu insanlara tavrımız nasıl olmalı bu süreçte? Olayın vahâmetini nasıl anlatabiliriz sizce?” AKP’de ısrar eden yakınım tabiî ki var. Çok fazla olayı böyle bir kavga dövüşe getirmeye gerek yok. Ama şöyle bir şey var — oradaki sorun şu: O yakınınız kaybedeceğini bile bile mi ısrar ediyor, yoksa gerçekten Erdoğan’ın yeniden kazanacağını mı düşünüyor? O önemli. Kaybedeceğini bile bile ısrar ediyorsa ona yapacak çok fazla bir şey olmayabilir; ama kazanacağını düşünenlere Erdoğan’ın kazanmasının mümkün olmadığını söyleyebilirsiniz. Bunu nasıl yaparsınız? Benim videolarımı izletin, öyle diyeyim. Böyle bir propaganda yapayım. 

“Ümit Özdağ’ın HDP’li seçmene, ‘Halbuki katile benzemiyorsunuz’ demesine ne diyorsun?” Ne diyorum? İşte dünkü yazımda bunu söyledim. Ümit Özdağ maraza çıkartmak istiyor, ama karşısındakiler bu oyuna gelmiyor. Gelmedikçe de Ümit Özdağ’ın etkisi azalıyor. Sığınmacılar üzerinden yapamadığını ya da tükettiğini, şimdi Yeşil Sol Parti-HDP üzerinden yapmaya çalışıyor. Bir tür kışkırtmaya çalışıyor onları, maraza çıkartmaya çalışıyor. Ama çıkmıyor, çıkacağa da benzemiyor. 

“Demirtaş’ın ‘En çok oy alacak adaya oy verin’ sözü TİP’e olduğu kadar vekil çıkaramayacağı yerlerde CHP’ye oy verme çağrısı olarak da yorumlanabilir mi?” Açıkçası bu gelmemişti aklıma; ama olabilir. Ama çok sanmıyorum. Esas mesele orada TİP meselesi.

Kızılcık Şerbeti dizisi AKP’ye oy kaybettirecek korkusuyla mı yayından kaldırıldı? Ne dersiniz?” İnanın hiç izlemedim. Ben izlemiyorum böyle şeyleri. Ama çok övenler var, biliyorum. Yani benim izlemiyor olmam iyi ya da kötü olduğuna işâret değildir. Ama belli ki iktidârı rahatsız eden bir diziymiş, ondan kaldırmışlar. 

Ali Rıza Sadıkzade: “Ruşen Abi, bu süreçte her politikacı kendi ayağına en az bir kere sıktı. Sanki bu seçimin doğası liderleri zorluyor gibi.” Evet, çok zor bir seçim. Böyle alışılmadık bir olay. Dedim ya? Ayrılar aynı yerde — öyle söyleyelim. Yani yan yana gelmesi imkânsız gibi görünen güçler bir araya geldi. Hizbullah devleti yöneten kadrolarla berâber seçime giriyor. Yani şimdi Hizbullah’la alâkası yok filan diyenleri ciddîye almayın. HÜDA PAR Hizbullah’ın yasal uzantısı, o çok açık. Meselâ işte dün konuşuyoruz; Gezi döneminde Geziciler aleyhine en büyük karşı propagandayı örgütleyenlerin bâzıları, şimdi Gezi döneminin Kabataş imamıyla aynı listelerde yer alabiliyorlar. Böyle her şeyin birbirine girdiği garip bir ortamdayız. Dolayısıyla burada alışkanlıklarla yürütülemiyor kampanyalar — öyle söyleyelim.

“Birtakım isimler saymışlar. Özel hayâtlarla ilgili birtakım bilgiler ortaya döküldü ve sesleri çıkmıyor.” Bakın, bu özel hayât meselelerine girmeyin, yanlış şeyler. Bunların çok ilgi gördüğünün farkındayım. Ama bunları bırakın. Yani bu, zamânında Erdoğan’ın Deniz Baykal için söylediği, “Özel değil, genel…” yani böyle bir boyutu olabilir, ama bunlar üzerinden gidecek bir şey yok. Bunlar seçim atmosferini zehirleyen şeyler. Çok da takmayın kafanıza. Yani söz konusu olan isimler zâten kalkıp bir şey söyleseler ne olacak söylemeseler ne olacak? 

“Silivri’den korkmuyor musunuz?” Ne demek bu? Hapse girmek mi? Ben hapis yattım zamânında. 19 yaşımdayken 18 ay, 12 Eylül döneminde kaldım. Çok da iyi yattım. Yaşım biraz geçti, ama yatacağım varsa yine yatarım merak etmeyin. Endîşeye mahal yok ve gidebildiğim kadar da Silivri’de yakınlarımı ziyârete gidiyorum. Daha önce Ahmet’le Nedim’e giderdim. Şimdi Hakan Altunay’a gidiyorum. Hakan Altunay’a gittiğim zaman tabiî ki diğer Gezi tutukluları olan Tayfun ve Can’ı da görüyorum. Silivri benim için öyle uzak bir yer, soğuk bir yer vs. değil. Silivri iyi insanların haksız yere içeride tutulduğu bir yer. Dün de böyleydi bugün de böyle. Ama inşallah yarın böyle olmayacak — öyle söyleyelim. Bu işler cezâevinden korkarak vs. yapılamaz. Gazeteciyseniz her türlü riski de göze alırsınız. Ama içeriye gireyim diye de uğraşmanıza gerek yok açıkçası. İçeri girmeden bu işi yapabilmek en iyisi. Ama girerseniz de… Meselâ Ahmet Şık bu anlamda gerçekten çok örnek biridir. Kaç kere aldılar. Çıktı, tekrar girdi vs.; ama Ahmet hep sapasağlam ayakta. Onu içeri atanların hiçbirisinin adını bilmiyoruz; ama Ahmet’i biliyoruz. 

“Eğer muhâlefet seçimi kaybederse gelecekle ilgili planınız nedir?” Öyle bir şey yok. Bana ne? Muhâlefet seçimi kaybederse kaybeder, kazanırsa ne âlâ. Belki ülke biraz normalleşir ve biz de daha rahat gazetecilik yaparız. Ama kazanamazsa işimiz yine zor olur. Belki daha da zorlaşır. Ama işimizi yapmak için elimizden geleni yaparız. Yaşım geçti, ama olsun. Gençlerin önünü açarak Medyascope’u sürdürürüz, sürdüreceğiz. Seçimlere endeksli, siyâsî partilere endeksli, siyâsetçilere endeksli gazetecilik olmaz. Herkesin kendi ayakları üzerinde durmayı bilmesi lâzım. Burada artık bizim güvendiğimiz kişiler sizlersiniz, siyâsetçiler değil. Siyâsetçilerin bin bir türlü hesabı var, hangi partiden olursa olsun. Ama biz doğrudan vatandaşla, halkla ilişki kurarak bu işi yapmak istiyoruz. Sizin desteklerinizle yapıyoruz ve siz ne kadar destek verirseniz biz de o kadar güçlü bir şekilde bunu yaparız. 

Evet, burada noktayı koyalım. MetroPOLL sorusu, Özer Sencar sorusu soranlar var. Onu daha önce de söyledim. Özer Bey’le seçimden önce bir yayın daha yapmaya çalışacağım. Bu tür şeylerde zâten kendisi açıklamaları yapıyor. Yaptıkları bir toplama sonucu %100’den fazla çıkan bir anket şeyi var vs.. Bunlarla ilgili bir şeyler söylediler. Onları da o geldiği gün hâlâ söz konusu olursa yine konuşuruz. Ama bu tür şeylerden, şeytanlaştırmalardan vs. biz uzak durmaya çalışıyoruz. Olabildiğince serinkanlı bir şekilde bu işi yapmaya çalışıyoruz. Bunca zaman böyle yaptık, 7 yılı geçtik. Bundan sonra da böyle yapacağız. Destekleriniz için hepinize çok teşekkürler. Burada noktayı koyalım. Çok güzel bir yayın oldu yine. Dile getiremediğimiz çok şey oldu, sorularınız, yorumlarınız oldu. Çok sağ olun. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.