“Tellerin Nefesi” | Renaud Garcia-Fons: “Farklılıklar, aynı pırlantanın bin yüzünden biri”

Ünlü caz kontrbasçısı Renaud Garcia-Fons’un caz ve gelenekseli buluşturduğu son projesi “Le Souffle des Cordes” (Tellerin Nefesi), İş Sanat’ta ilk defa seyirciyle buluşuyor. Fons’un Serkan Halili ve Derya Türkan ile bir araya gelerek oluşturduğu “Tellerin Nefesi”, geleneksel Türk müziği motiflerinin yanı sıra flamenko müziğinin etkilerini de barındırıyor. Renaud Garcia-Fons ile “Tellerin Nefesiprojesini konuştuk.

  • Enstrümanınızın teknik sınırlarını zorlayıp caz müzik, geleneksel müzik ve çağdaş müziği harmanlayarak kendi tarzınızı oluşturdunuz. Çaldığınız enstrümana beşinci teli eklediğiniz süreç nasıl oldu? Bu yaratma süreci nasıl gelişti?

Kontrbasa beşinci telin eklenmesi, cazda olduğu gibi sadece eşlik veya ritim bölümü enstrümanı değil, evrensel bir mesleğe sahip bir enstrüman vizyonumu geliştirmede önemli ve temel bir adımdı. Kontrbasın oldukça onur verici ve heyecan verici olan bu
yönünü elbette inkâr etmiyorum. Beşinci tel, bu enstrümanın şarkı söyleme ve melodik potansiyelini daha da genişletmeme izin verdi.

  • “Kontrbasın Paganini’si” olarak anılıyorsunuz. Müzik yolculuğunuzun başında böyle adlandırılmayı düşünür müydünüz?

“Kontrbasın Paganini’si” olarak nitelendirilmemin gurur verici olduğunu kabul ediyorum ancak işim daha çok müzikal araştırmaya dayalı olduğu için kendimi böyle nitelendirmiyorum. Müzikte aradığım ruhani bir şey, halkla paylaşmak için bir virtüözlük egzersizinin çok ötesine geçen bir duygu. Kuşkusuz, enstrümanın teknik yönü üzerinde çok çalıştım ancak amacım kendimi enstrümanın kısıtlamalarından olabildiğince kurtarmak ve olabildiğince zengin ve çeşitli bir çalgının hizmetinde bir çalma özgürlüğüne erişmekti.

  • Sahnede doğaçlama performans yaptığınız zaman zihninizden neler geçiyor? Neler hissederek bu performansınızı gerçekleştiriyorsunuz?

Doğaçlamada aradığım şey kendimi tarif edilemez bir şeyin yönlendirmesine izin vermek, orada yine manevi bir şey var. Sonra, en iyi halindeyken, biraz kendinizin dışına çıkıyormuşsunuz gibi hissedersiniz. Sanki bu bir şeymiş, biri bir şekilde sizin için oynuyormuş gibi gelir. Bu ender anlarda bir tür özgürleşme, bir başarı duygusu yaşarız… Tabii ki burada anlattıklarım en güzel anlara tekabül ediyor.

  • Dünyanın birçok yerinde sanatçılarla çalışma ve onların müzik kültürleriyle tanışma fırsatınız oldu. Çeşitli müzik kültürlerini de birleştirerek eserler sunuyorsunuz. Sizi en çok etkileyen hangi ülkenin müziği oldu?

Beni diğerinden daha fazla etkileyen bir müzik parçası olduğunu düşünmüyorum. Her birinin özgünlüğü, asaleti, derinliği var. Liste oluşturamıyorum. Özenle dinlediğim, çalıştığım ya da pratik yapabildiğim tüm müziklerin beni etkilediğini söyleyebilirim. İster Doğu müziği olsun Osmanlı, Hint, Fars gibi, Batı müziği, klasik müzik, caz, Balkan, Afro Latin gibi…

  • Bu müzik kültürlerinin aralarındaki benzerlikleri ve farkları biraz detaylandırabilir misiniz?

Bu çok ilginç bir soru ama burada yapamayacağım, muhtemelen birkaç sayfalık geniş bir sunum gerektirecektir. Birkaç kelimeyle cevap vermek gerekirse, tüm müzik tarzlarının özgünlük arayışına dayandığını söyleyebilirim. İnsanlığımızın derin şarkısını, yaratılışın enginliğinde kaybolmuş küçük bir insanı ifade etmek için. Yani farklılıklar, tarz açısından önem taşısalar da aynı pırlantanın bin yüzünden biridir.

  • Geçen sene Yerebatan Sarnıcı’nda bir konser verdiniz. Burası tarihi atmosferiyle İstanbul’un sembollerinden biri. Bu deneyiminiz nasıldı?

Fiziksel düzeyde, ortamın nemi nedeniyle hem enstrümanım hem de kendim için gerçek bir meydan okumaydı. Ancak yer muhteşem ve büyüleyici. Birkaç saniyelik yankılanma ile akustiği ilham verici. Son olarak, bu çok özel akustik aracılığıyla, tarihin, uzak bir geçmişin, bizimkinden farklı bir uygarlığın gücünü hissediyoruz.

  • Tellerin Nefesi, geleneksel Türk müziği motiflerinin yanı sıra flamenko müziğinin etkilerini de içinde barındıran bir proje. Tellerin Nefesi’nde dinleyicileri neler bekliyor?

Tellerin Nefesi, her şeyden önce, amacı kültürler arasındaki yakınlaşmayı duyurmak olan bir müzik yazısı projesi. Uzun zamandır sevdiğim tüm müzik evrenlerini birbirine bağlamaya çalıştığım, sınırları olmayan müzik. Elbette Türk müziği, en geniş anlamıyla ve ötesinde Doğu müziği, enstrümanlarının ilham verici ve cömert ustaları Derya Türkan (kemençe) ve Serkan Halili (kanun) tarafından muhteşem bir şekilde temsil ediliyor. Flamenko da orada, özellikle de flamenko gitarda maestro Kiko Ruiz’in katılımıyla var. Tüm bu etkiler arasındaki bağlantıyı oluşturmak için, klasik yaylı çalgılar dörtlüsünün hem armonik hem de ritmik rolünün ihtişamı var. Bu da baroktan çağdaş müziğe kadar orkestral yönüyle Batı müziğinin etkisini de beraberinde getirir. Ve son olarak kontrbasım, özellikle caza özgü doğaçlamanın da katkısıyla tüm bu tarzlar arasında köprüler kuran çoklu sesleri ve rolleri bünyesinde barındırıyor. Kültürler arasında basit bir yakınlaşmadan daha fazlası olan bu proje; müzikte paylaşım, mutluluk, umut ve umarım insanlık anı ile ilgilidir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.