Gezi Parkı davasından tutuklanan Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay ve Mine Özerden bir yıldır, iş insanı Osman Kavala ise 2 bin gündür cezaevinde.
Gezi davasındaki adaletsizlikler neler?
Seçim sonrası dava ile ilgili gelişmeler ne olabilir?
Ruşen Çakır yorumladı.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Bugün Gezi Dâvâsı’nda verilen karârın ve 6 kişinin tutuklanmasının yıldönümü. 1 yıldır Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Can Atalay, Mücella Yapıcı, Mine Özerden ve Çiğdem Mater tutuklu durumdalar. Ama daha önemlisi, Osman Kavala geçtiğimiz günlerde 2000. gününü geçirdi cezâevinde. 1 Kasım 2017’de tutuklanmıştı Osman Kavala ve bu tam bir adâletsizlik. Geçen Hakan Altınay’ın bir söyleşide söylediği çok çarpıcı bir cümle var: “İddianâmede doğru yazılan tek şey adım” demişti. Gerçekten böyle; Türkiye’de yargının siyâsallaşmasının, hukuk devletinden tam anlamıyla uzaklaşmanın en çarpıcı örneklerinden birisi Gezi Dâvâsı — tek örnek değil. Siyâsî olarak yürütülen çok sayıda dâvâ var. Siyâsî partilerin, özellikle HDP’nin yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları içeride. Bugün daha yeni Diyarbakır merkezde bir operasyonla 100’ü aşkın kişi gözaltına alındı; tam seçime 19 gün kala ve büyük bir ihtimalle de seçimle alâkalı bir şekilde gözaltına alındı. Bütün bunlar Türkiye’de yargının nasıl iktidârın bir uzantısı olarak çalıştığının göstergesi ve maalesef bu olaylar kanıksanmış durumda. Gezi olayından biliyorum. 1 yıl geçti. Yakından tâkip etmeye çalışıyorum ve tutuklanmalarından birkaç ay sonradan îtibâren Hakan Altınay’ın da ziyâretçisi olarak Silivri’ye gidiyorum — gidebildiğim ölçüde. Ayda en az bir kere muhakkak gidiyorum ve orada Hakan’ın dışında Tayfun Kahraman ve Can Atalay’ı da görüyorum. Aslında moralleri iyi. Tabiî Türkiye’yi hepimizden daha yakından izliyorlar; televizyondan, gazetelerden izliyorlar. İnternet imkânları yok; ama olabildiğince avukatlarıyla ve arada ziyâretlerine gelen milletvekilleriyle Türkiye’yi bizden daha fazla tâkip ediyorlar ve özellikle de seçimi çok merak ediyorlar. Zâten ilginç de bir şey oldu: Can Atalay Türkiye İşçi Partisi tarafından Hatay 1. sırada milletvekili adayı gösterildi. Aslında Tayfun Kahraman’ın da CHP’den aday gösterilmesi bekleniyordu; ama olmadı. Bunun yerine CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu seçimden sonra devlette –yani iktidâra gelmeleri durumunda– Tayfun Kahraman’dan yararlanacaklarını söyledi âilesine ve kamuoyuna.
Evet, 6 kişi ve Osman Kavala. Ve tam bir hukuksuzluk, tam bir adâletsizlik ve bir kanıksama hâli olduğunu söyledim. Benim bu yayınımı da çok fazla kişinin büyük bir merakla izleyeceğini düşünmüyorum açıkçası, samîmî olalım. Ama bunun bir görev olduğunu, bu dayanışmanın, onları unutturmamanın bir görev olduğunu düşünüyorum. Özellikle gittiğimiz açık görüşlerde en çok bu görüşlere damgasını basan Tayfun Kahraman’ın kızı Vera ve Hakan Altınay’ın oğlu Ege. Bu çocuklar üzerinden gidiyor bütün görüşler. Çocuklar herkesin, âilelerin ve içerideki 3 kişinin gözbebeği diyelim. Ama orada aynı zamanda nasıl bir mağdûriyet yaşandığını görüyorsunuz. Ege’nin bu perşembe günü 3. yaşgünü bayram vesîlesiyle açık görüşte yapıldı. Orada yeni yaşına babasıyla berâber girdi, ama 1 yıldır babasından uzak. Aynı şekilde Vera da 1 yıldır babasından uzak; âileler uzak, sevenleri uzak, yol arkadaşları uzak ve Türkiye bunu unutuyor. Özellikle Osman Kavala olayında çok ilginç bir durum söz konusu. İktidârı destekleyen kesimler, Osman Kavala’nın da Gezi Dâvâsı’nın da bir siyâsî operasyon olduğunu kabul ediyorlar, biliyorlar, gizlemiyorlar, saklamıyorlar. Ama Osman Kavala’nın –özellikle Osman Kavala’nın– cezâlandırılmasından hepsi olmasa bile bir kesimi bir şekilde memnun. Çünkü bunu bir tür intikam olarak görüyorlar. Neyin intikamı olduğunu açıkçası anlamış değilim, ama Osman Kavala’nın bütün dünyadan gelen baskılara rağmen 2000 gündür –2000 günü de aştı– cezâevinde olması iktidârın hâlâ güçlü olduğunu gösteriyor herhalde; kendilerinin gücünün göstergesi olarak görüyorlar; onun ve Gezi tutuklularının çıkmasını da iktidârın bir tür zaafı olarak algılanacağını düşünüyorlar — ki bu çok saçma bir şey; ama hukuk devletinin olmadığı bir yerde aslında çok da anlaşılır bir şey, bunu da özellikle vurgulamak lâzım.
Evet, adâletsizliğin bir yıldönümü ve herkes gibi; belki de hepimizden çok Gezi tutuklularının yakınları bu seçimi bekliyor. Çünkü beklenen şu: Haklarında, özellikle Osman Kavala hakkında lehte verilmiş kararlar var — özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde. İktidârın değişmesi durumunda Gezi tutuklularının, Osman Kavala’nın ve tabiî ki diğer siyâsî tutukluların kısa sürede özegürlüklerine kavuşacakları yolunda sâhici bir beklenti var ve ben de açıkçası böyle olacağını düşünüyorum. Eğer iktidar değişmezse ne olacak? Herhalde daha bir süre, Erdoğan –bu açık; yani bunu yapan Erdoğan, yargıçlar falan değil– bu kişilerin böyle haksız yere içeride tutulmalarını daha bir süre sürdürecek ve tamâmen onun insafına kalmış olacak. Ama eğer bağımsız, tarafsız bir yargı olursa, bu kişilerin, 6 Gezi tutuklusunun ve Osman Kavala’nın cezâevinde kalmaları diye bir şey herhalde daha fazla söz konusu olmayacak. Dolayısıyla bu seçim aynı zamanda Türkiye’de hukuk devletinin de oylanacağı bir seçim olacak. Muhâlefet, Millet İttifâkı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği sözlerin başında özellikle hukuk devletinin yeniden inşâsı var. Eğer bunu gerçekleştirirlerse bundan ilk istifâde edecek olanlar bu 1 yıldır ya da 2000 gündür –ki benzer şekilde HDP’liler de, Selahattin Demirtaş başta olmak üzere, artık yüzlerce, binlerce gündür içerideler– bunların hepsinin özgürlüğüne kavuşmasına 14 Mayıs’tan sonra tanık olma ihtimâlimiz var. İhtimâlimizin yüksek olduğunu düşünüyorum ve seçimin sonucu ne olursa olsun bu haksızlıkların bir an önce giderilmesini ve yıldönümü nedeniyle Gezi tutuklularının, ama tüm siyâsî nedenlerle delilsiz, kanıtsız, hattâ ortada bir suç olmadan tutuklanan, mahkûm edilen herkesin de özgürlüğüne kavuşmasını diliyorum. Çok fazla sözü uzatmayacağım. Birinci yılında Tayfun Kahraman’a, Hakan Altınay’a, Can Atalay’a, Mücella Yapıcı’ya, Mine Özerden’e ve Çiğdem Mater’e ve tabiî ki Osman Kavala’ya dayanışmamı göstermek için bu kısa yayını yaptım. Umarım en kısa zamanda aramızda olurlar ve onları bu stüdyoda değişik vesîlelerle ağırlama imkânı buluruz.
Bugün saat 20.00’de Ahmet Şık’la bir yayınımız olacak. Özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevîliği meselesi –biliyorsunuz o meseleyi– ve tabiî ki Emek ve Özgürlük İttifâkı içerisindeki liste tartışmalarını Ahmet’le konuşacağız. Onu da izlemenizi öneririm. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.