Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan iktidarında tarikat ve cemaatlerin serüveni (3) | Cemaatlerinin yöneticileri oyların kime gideceğine karar verdi, peki Nurcular bu kararlara uyacak mı?

Nurcu cemaatlerden Yeni Asya’nın Millet İttifakı’nı ve Demokrat Parti’yi; Meşveret, Kurdoğlu, Yazıcılar, Nesil gibi diğer pek çok grubun ise Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’yi destekleme kararı aldığını bir önceki yazıda ele almıştık. Peki Nurcu cemaatlerin yöneticileri tarafından alınan bu kararlar, tabanda ne kadar karşılık buluyor? Yazı dizimizin üçüncü bölümünde bu sorunun cevabını aradım.

Nurcu cemaatlerin aldığı kararların tabanda ne kadar karşılık bulduğunu anlamak için cemaatlerin sosyolojik yapısını biraz incelemek gerekiyor. Nurcular, Türkiye’deki tarikat ve cemaatler arasında sosyal hayata en çok entegre olan gruplardan. Çünkü Türkiye’deki tarikatlar ve cemaatlerde gördüğümüz pek çok yapılanma Nurculuk hareketinde mevcut değil.

Her şeyden önce Nurcular’ın kendilerine ait özel bir eğitim sistemi yok. Açtıkları okullar olsa da bunlar, dinî eğitim veren sıradan kolejlerden çok farklı değil. Cemaat denilince akla gelen yatılı yurtlar, Kuran kursları da Nurculuk’un içinde pek yaygın değil. Bunun yerine bu harekete dahil olan pek çok grup, “dershane” adını verdikleri evlerde bir araya gelerek, buralarda haftalık dersler düzenliyor.

Nurculuk çatısı altındaki cemaatlerin hepsi, erkek çocuklarını örgün eğitim sistemine dahil ediyor. Üniversite eğitimine devam eden gençler, cemaate ait dershanelerde konaklıyor. Hatta üniversitelerde bu cemaate mensup gençlerin oluşturdukları topluluklar da mevcut. Kız çocuklarının eğitimi konusunda ise Nurculuk çatısı altındaki grupların birbirinden farklı tutumlar sergilediklerini söyleyebiliriz. Örneğin, Yazıcılar ve Kurdoğlu grubu kadınların eğitim ve çalışma hayatına katılmasına pek olumlu bakmazken; Yeni Asya ve Yeni Nesil gibi gruplar bu konuda daha “özgürlükçü”. Meşveret ise çok geniş bir grup olduğundan, bu konuya bakış açısının cemaatin içerisinde epeyce farklılık gösterdiğini söyleyebiliriz.

Nurculuk’ta diğer tarikat ve cemaatlerden farklı olarak “şeyhlik-müritlik ilişkisi” mevcut değil. Cemaat içerisinde daha aktif, tecrübeli olan kişilere “abi” veya “abla” deniliyor. “Abi” ve “abla”lardan farklı olarak, “vakıflık” da Nurcular için önemli bir kavram. Vakıflar, genellikle evlenmeyen, ailesi bulunmayan, kendi deyimleri ile “hayatlarını Risale-i Nur hizmetine adayan” kişiler. Cemaate ait dershanelerde, oradaki yatılı gençlerle birlikte kalıyorlar.

Bu yapı nedeniyle, Nurcular bir yanda kendi içlerinde yalıtılmış bir sosyal çevreye sahip olurken, diğer yandan sosyal hayattan tamamen soyutlanmıyorlar; hem eğitim hem de iş hayatında oldukça aktifler. Cemaate mensup birçok isim oldukça eğitimli, hatta pek çoğu üniversite mezunu. Bilhassa cemaatin erkek mensupları hem kamuda hem de özel sektörde oldukça iyi konumlarda görev alıyorlar. Kadınlar için 28 Şubat veya cemaatin bu konudaki yer yer negatif tutumu nedeniyle aynı şeyi söylemek çok mümkün olmasa da bu durum günden güne değişiyor.

Nurcular’ın genel yapısını ele aldıktan sonra “Cemaatler tarafından alınan kararlar tabanda ne kadar karşılık buluyor?” sorusunu tekrar soralım: Nurcular’ın mensuplarının Türkiye’deki tarikat ve cemaatler içerisinde oy geçişkenliği en yüksek gruplardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Peki neden?

  1. Cemaat mensuplarının sosyal hayatla iç içe olması, eğitim ve çalışma hayatındaki aktif rolleri ve farklı toplum kesimlerinden insanlarla sürekli etkileşimde olmaları nedeniyle, siyasî tercihlerini etkileyen çok fazla faktör var. Cemaatleri tarafından verilen direktifler bu faktörlerden sadece biri ve bu faktörün içlerindeki en güçlüsü olduğunu söylemek bir hayli zor. Özellikle son yıllarda yaşanan başta ekonomik kriz olmak üzere diğer birçok problem, Nurcular’ın verilen direktifler doğrultusunda hareket etmesini zorlaştırıyor.
  2. Said Nursi’nin Risale-i Nur’da ortaya koyduğu siyasî prensipler üzerinde uzlaşamayan tek kesim Nurcu cemaatler değil; aynı Nurcu cemaatin mensupları da bu prensipler üzerinde uzlaşıya varamayabiliyor. Dolayısıyla meşveretleri veya abileri tarafından alınan kararları harfiyen uygulamak yerine, Said Nursi tarafından Risale-i Nur’da ortaya koyulduğuna inandıkları ilkeler doğrultusunda hareket ediyorlar. Ancak bu anlayış farkı derinleştiğinde, bu gruplarda bölünmeler yaşanmaya başlıyor.
  3. Yukarıdakiyle bağlantılı olarak, Risale-i Nur hareketi kişi merkezli bir cemaat değil. Türkiye’deki birçok tarikat ve cemaatte, şeyh ile kurulan “rabıta” asıl önemli unsurken, Nurculuk’ta asıl önemli olan Risale-i Nur’lar. Bu durum, Said Nursi döneminde dahi bir nebze böyleyken, Said Nursi’nin ölümünden sonra, talebelerinden hiçbirinin Risale-i Nur’dan daha büyük bir “karizma”ya sahip olmaması, onlar tarafından alınan kararların önemini azaltıyor.

Peki, bu oy geçişkenlikliğinin somut karşılığı ne?

Nurcular’ın özellikle AK Parti’yle en çok eklemlenen gruplarında, cemaate aidiyeti nedeniyle çeşitli kazanımlar elde eden pek çok kişi mevcut. Bu kazanımlar ekonomik olabildiği gibi, vakıflarının, derneklerinin işleyişindeki pürüzlerin ortadan kaldırılması, cemaatleri sayesinde kazandıkları bağlantılar sayesinde kamuda elde edebildikleri ayrıcalıklar olabiliyor. Bu profile sahip insanlar, ülkede her ne kadar bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkında olsalar dahi, AK Parti’ye olan desteklerini sürdürmemeleri imkânsız.

Ancak cemaati AK Parti’yle ne kadar yakın olursa olsun, kendisi bu tür rant ilişkilerine girmeyen oldukça fazla cemaat mensubu da var. Bu kesimde AK Parti’den kopanlar olduğu gibi, çeşitli gerekçelerle AK Parti’ye destek vermeyi sürdürecek pek çok kişi de mevcut.

AK Parti’den kopan kesim, ülkede hukukun ayaklar altına alındığını, bunun pek çok insanın hakkının gasp edilmesinin yanında, ülkeyi ekonomik bir çöküşe sürüklediğini düşünüyor. Bu kesim, muhalefet partileriyle kendisini özdeşleştirsin veya özdeşleştiremesin AK Parti’yi desteklemeyi bırakarak, siyasî tercihlerini Erdoğan karşıtlığı üzerinden yapıyor. Bazılarını kendisinin veya yakınlarının maruz kaldığı haksızlıklar tetikliyor, bazıları da olaya tamamen ideolojik bir perspektiften bakıyor.

Bu kesim için 15 Temmuz 2016 önemli bir kırılma noktası. Çünkü her ne kadar Fethullahçılık’la geleneksel Nurcu gruplar birbirinden oldukça ayrışan yapılar olsa da bazı Nurcular’ın sosyal çevreleri Fethullahçılar’la çok iç içe geçmiş durumda. Dolayısıyla 15 Temmuz sonrası süreçte Fethullahçılar’ın yaşadıkları problemlerin birinci dereceden tanığı konumundalar. Ayrıca, çıkarılan OHAL KHK’larıyla Fethullahçılık’la bir bağı olmadığı hâle kamudan ihraç edilen pek çok Nurcu da mevcut.

Neden hâlâ AK Parti ve Erdoğan?

AK Parti’yi desteklemeye devam eden kesiminse birbirinden çok farklı gerekçeleri olabiliyor. İlk olarak, Nurcular her ne kadar ülkenin içinde bulunduğu ekonomik çöküşün ve adalet sisteminin günden güne zayıfladığının farkında olsalar da bu durum onların hayatlarını çok etkilemiyor. Nurculuk, toplumun daha orta-üst sınıflarında yaygın olduğu için, “geçim derdi” Nurcular’ın birinci önceliği değil. Benzer şekilde, ülkedeki hukuk sisteminin zayıflaması da Nurcular için çok büyük problemlere neden olmuyor çünkü hukukun sopa olarak kullanıldığı kesim, iktidarla aynı mahallede bulunmayan insanlardan oluşuyor. Nurcular zaman zaman çeşitli hukuksuzluklarla karşı karşıya kalsalar da -örneğin, yukarıda bahsettiğimiz gibi 15 Temmuz sonrası yaşananlar- bunları iktidarla olan yakın ilişkileri sayesinde çözebiliyorlar.

Öte yandan ülkenin içinde bulunduğu durumdan son derece rahatsız olmakla birlikte, mesiyanik bir şekilde Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’nin yegâne kurtarıcısı olarak gören Nurcular’ın sayısı azımsanmayacak kadar çok. Bu kişiler, Türkiye’de işler yoluna girecekse, bunu ancak Erdoğan’ın yapabileceğine inanıyor. Araştırmacı-yazar Metin Karabaşoğlu, bu tutumu şöyle açıklıyor:

“Böyle parlak bir istikbal kurgusu, bazı yapılara daha ağır bir şekilde sinmiş, sirayet etmiş mesiyanik, kısmen egzotik şeyler de içeren parlak bir istikbal kurgusu… Onu da bir şahıs, bir siyasetçinin gerçekleştireceği beklentisi. Açıkça, şu kadarını söylemiş olayım: Akademisyen kimliğine sahip bir Nur talebesinin ağzından Cumhurbaşkanı’nın ‘siyaset mehdisi’ diye tanımlandığını kendi kulaklarımla duydum.”

Bazı Nurcular ise Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiğine ve ülkenin içinde bulunduğu bu cendereden Erdoğan liderliğinde çıkılarak, AK Parti iktidarının ilk yıllarındaki Türkiye’ye dönüleceğine inanıyor. Bu düşüncede olan Nurcular, Türkiye’de büyük bir darbe kalkışması gerçekleştiğini, koronavirüs salgınının büyük bir ekonomik krize neden olduğunu, Türkiye’nin dört bir yanında savaş çıktığını ve AK Parti’nin yaşanan tüm bu problemlerle hukukun içinde kalarak mücadele etmekte zorlandığını düşünüyor.

Bu düşünceye yakın olan isimlerden biri İstanbul İlim ve Kültür Vakfı Başkanı ve eski AK Parti Isparta Milletvekili Said Yüce. Yüce, AK Parti’nin son yıllarda hukukun üstünlüğünü korumakta zorluk çektiğini söylemekle birlikte, kendisinin ve cemaatinin Erdoğan’ın ve AK Parti’nin demokratlığına inandıklarını dile getiriyor:

“Şimdi öyle şeyler yaşandı ki devlet bunlarla elindeki normal argümanlarla, enstrümanlarla mücadele edemez hale geldi. Hukukun içerisinde kalarak mücadele etmeye çok uğraştı ama o kadar gizli, o kadar mahrem yapılarla bunlar devleti zorladılar ki… Bazen devletin bekâsı, milletin devamlılığı açısından birtakım şeyler yapıldığında, sanki böyle demokrat çizgiden uzaklaşılıyor gibi gelebiliyor, bu böyle telakki edilebiliyor. Ama ben çok inanmıyorum yani yine o demokrat çizgisinde devam ettiğine inanıyorum, cemaat de böyle inanıyor.”

Diğer yandan 28 Şubat hâlâ cemaat mensupları üzerinde önemli bir etkiye sahip. AK Parti’nin ülkeyi artık yönetemediğini kabul etmekle birlikte, kendisine bir alternatif bulamayan ve AK Parti’nin “ehven-i şer” olduğunu düşünen de önemli bir kesim var. Bu kesim, eğer ekonomik olarak da dezavantajlı değilse, dinini rahat bir şekilde yaşama isteği diğer her şeyin önüne geçiyor. Said Yüce, benzer bir düşünceyi şöyle dile getiriyor:

“Benim inancıma göre -çünkü hepimiz öleceğiz, kabir var, ahiret var, kabir kapısı kapanmıyor- siyaset gelir geçer, domatesin, patlıcanın fiyatı şöyle olur, böyle olur. Ben, çocuklarım ve ailem, bu dinin muhipleri, sevenleri dinimizi rahat yaşayabilmeliyiz, yani bana dokunmasın.”

Bu nedenle, özellikle Millet İttifakı’nın tüm bileşenlerinin CHP logosu altında seçime girdiğini düşündüğümüzde, bu kişilerin asla altı oka basmayacaklarını söyleyebiliriz.

Helalleşme çağrıları etkili olmadı mı?

Hem AK Parti hem de muhalif cenahtan konuştuğumuz pek çok Nurcu, Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısını olumlu karşılıyor, Türkiye’nin buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorlar. Özellikle de erkek Nurcular, iktidarı destekleyen cemaate mensup olsalar da Kılıçdaroğlu’nun bu söyleminde samimi olduğunu düşünüyorlar. Ancak Nurcu kadınlar için bunu söylemek daha zor. Kılıçdaroğlu bu söylemiyle kadınları -muhalif bir cemaate mensup olsun veya olmasın- yeterince ikna etmiş değil. AK Parti’ye sert bir muhalefet izleyen Yeni Asya’da dahi Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye oy vermede tereddüt edenler mevcut.

Bu durumun en önemli nedeni elbette 28 Şubat’tan en çok etkilenenlerin kadınlar olması. Ancak tek neden bu değil. Kadınlar Kılıçdaroğlu’nun bu söyleminden yeterince haberdar değiller. Bunun önemli nedenlerinden biri Nurcu kadınların birçoğunun politikaya karşı çok ilgili olmaması. Gündemi çok yakından takip etmediklerini kendileriyle konuşmaya başlar başlamaz anlıyorsunuz. Örneğin Yeni Asya’ya mensup kadınlardan birine, cemaatte siyasî konulara ilişkin karar aldıkları meşveret toplantılarına katılıp katılmadıklarını sorduğumda, “Biz katılmıyoruz, bu tür konularda erkekler karar veriyorlar” diyor.

Ayrıca cemaat mensubu pek çok kadın iş hayatına ve sosyal hayata erkeklerden çok daha az angaje. Bazılarının sosyal çevreleri cemaatlerinden ibaret olabiliyor. Bu nedenle, Türkiye’de yaşanan sosyal değişime çok daha az tanık oluyor ve insanların birbirine olan önyargılarının günden güne kırıldığını görmediklerinden farklı toplum kesimleriyle helalleşemiyorlar. Özellikle orta-üst sınıf ailelerde iş hayatına dahil olmayan kadınlar, ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik durumdan çok etkilenmiyorlar. Dolayısıyla ekonomiden ziyade yaşadıkları travmalar onlar için belirleyici olabiliyor.

Muhalif Nurcular, cemaatlerinin kararına uyacak mı?

Nurcular’ın muhalif cenahı Yeni Asya’da alınan kararlar büyük oranda tabanda karşılık bulmuş gözüküyor. Zaten Yeni Asya, zaman içerisinde gruptan oldukça fazla kopuş yaşandığından oldukça homojenlenmiş ve küçülmüş durumda. Dolayısıyla cemaat tarafından alınan karara karşı çıkan pek yok. Ancak cemaatteki bazı kadınlar, Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısını çok olumlu karşılamakla birlikte, CHP kadrolarının “eski kafa yapılarını terk ettiklerine” ikna olmuş değiller. Ancak Yeni Asya’nın muhalif duruşu nedeniyle iktidarla pek çok problem yaşaması nedeniyle Yeni Asya mensubu birinin AK Parti ve Erdoğan’a oy vermesi pek olası değil.

Dolayısıyla bu kesimden bazıları seçimi tümden protesto ederek sandığa gitmeyecekken bazıları ise cumhurbaşkanlığı için Kılıçdaroğlu’na oy vermekle birlikte, milletvekilliği seçiminde cemaatin desteklediği Demokrat Parti’nin CHP logosu altında seçime girmesi nedeniyle boş oy atacak.

Gençler ne düşünüyor?

AK Parti destekçisi cemaate mensup ailelerde yetişmiş ve hâlâ cemaatlerine bağlılığını sürdüren gençler, cemaatleri tarafından verilen direktifleri deyim yerindeyse pek umursamıyor. Onlar için direktiflerden ziyade, ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle yaşadıkları gelecek kaygısı, kendi mahallelerinden olmayan akranlarının yaşadıkları problemler çok daha ön planda. Ancak verilen direktiflerin umursanmaması, her zaman muhalefet partilerini destekleyecekleri anlamına gelmiyor.

Özellikle, AK Parti destekçisi ailelerde büyüyen gençler, sağcılığın ve İslamcılığın çok fazla içinde yetişmişler ve o kültürü hâlâ muhafaza ediyorlar. Bu nedenle, AK Parti’yi kesinlikle desteklememekle beraber, Türkiye’de milliyetçilikten bağımsız, solla ittifak içerisinde olmayan güçlü bir sağ siyaset olmayışı, onları alternatifsiz bırakıyor. İçlerinden bazıları, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi’ni kendilerine bir alternatif olarak gördüğünü söylüyor. Bazıları ise DEVA’yı ilk kurulduğunda desteklediğini ancak daha sonra bu partiden umduğunu bulamadığını dile getiriyor. Ayrıca DEVA’nın da CHP logosu altında seçime girmesi içlerinden bazılarını rahatsız etmiş. Bu nedenle gençlerden bazıları tereddütlü bir şekilde de olsa CHP’yi veya AK Parti’yi destekleyecekken, bazıları ise sandığı protesto edecek.

Bir de Nurcu ailelerin Nurculuk’la alakası olmayan çocukları var. Bu konuyu ilerleyen bölümlerde daha ayrıntılı ele alacağız ama Nurcular, gençler arasında hızla kan kaybediyor. Ailesi Nurcu olmakla beraber, özellikle cemaatinin politik duruşunu benimseyememesi nedeniyle Risale-i Nur’la ilişkisini devam ettirse dahi, cemaatlerinden kopan gençler oldukça fazla. Bu gençlerin içinde Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) İYİ Parti’ye kadar, her siyasî partiye oy verecek birini bulmanız mümkün. Ve bu grup, hiç de azımsanmayacak kadar geniş.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.