Erdoğan iktidarında tarikat ve cemaatlerin serüveni (4) | Nurcu “abi”lerden YouTuber Nurcular’a: Nurcular’ın bir geleceği var mı?

Yazı dizisinin bundan önceki bölümlerinde, Nurcular’ın politik tercihlerinden ve bu tercihlerin cemaatlerin tabanındaki farklılaşmalarından bahsetmiştik. Dördüncü yazıda ise bu farklılaşmanın cemaat içerisinde hangi bölünmelere ve kopuşlara yol açtığını ele alarak, “Nurcular’ın bir geleceği var mı?” sorusunu soruyoruz.

Said Nursi’nin ölümünün hemen ardından başlayan kopuşlar ve bölünmeler, Nurculuk tarihinin hiçbir döneminde son bulmadı. Nurculuk hareketi kişi merkezli değil, eser merkezli olduğundan, çeşitli konularda görüş ayrılıkları yaşayan Nurcular cemaatlerinden koparak yeni yapılanmalar içerisine girdiler.

Nurcular ilk kopuşu 1960’lı yıllarda Yazıcılar’ın Risale-i Nurlar’ın Latin harfleriyle basılmasına karşı çıkarak ana gövdeden ayrılmasıyla yaşadı.

1970’lerin başında da Yeni Asya gazetesinin kurulmasıyla ilk kitlesel bölünme yaşandı. O zamanlar, geleneksel ve klasik bazı Nurcu gruplar cemaat tarafından gazete çıkarılmasına karşı çıktı. Bunun sonucunda bir yanda Yeni Asya, diğer yanda Nurculuk’un ana gövdesinden ayrılan Tahiri Mutlu, Abdullah Yeğin gibi isimler kaldı. Bu isimler daha sonra da Meşveret grubu diye adlandırılan bazı geleneksel yapılanmalar oluştu.

İkinci büyük bölünme 12 Eylül sonrası yaşandı. 12 Eylül döneminde darbe yönetimine çok şiddetli bir şekilde muhalefet eden Yeni Asya’nın bu tutumunu çok yerinde bulmayan, devletçi çizgiye daha yakın olan Nurcu gruplar, rejimle kavga etmeyi anlamsız bularak Yeni Asya’dan koptu. Bu gruplar Anavatan Partisi’ni (ANAP) desteklerken; Yeni Asya eskiden olduğu gibi Süleyman Demirel çizgisini sürdürdü. O zamana kadar Nurculuk’un ana gövdesini oluşturan bir yapı olan Yeni Asya, bu bölünmeyle beraber, yavaş yavaş Nurcular arasında marjinalize oldu, küçüldükçe küçüldü.

Nurcular son büyük bölünmeyi ise 1989’da yaşadı. O tarihlerde Yeni Asya’nın başında üç Mehmet’ler olarak bilinen Mehmet Kutlular, Mehmet Fırıncı ve Mehmet Emin Birinci vardı. Bu üç kişi tarafından yönetilen Yeni Asya (12 Eylül yönetimi Yeni Asya’yı kapatınca bir süreliğine yerine Yeni Nesil çıkarıldı) Turgut Özal’ı, 12 Eylül yönetiminin devamı olduğu ve “demokrat bir misyon”a sahip olmadığı gibi gerekçelerle çok şiddetli bir şekilde eleştirdi. Mehmet Fırıncı ve Mehmet Emin Birinci “Biz neden bu kadar taraf oluyoruz” diyerek bu duruma itiraz ederken, Mehmet Kutlular muhalefetinde ısrarcı oldu. Bu nedenle cemaat bir kez daha bölündü.

Bu bölünme sonucu cemaatin maddi imkânları daha küçük bir grup olarak kalan Yeni Nesil’de kaldı. Yeni Asya grubu ise politize bir kitle olduğu için çok hızlı bir şekilde bir gazete oluşturup, gazetenin altyapısını, maddi kaynaklarını toparlamayı başardı.

Bu büyük bölünmelerin dışında da Nurcular’dan önemli kopuşlar yaşandı. Kopuşların dışında, hayatının hiçbir döneminde Nurculuk’un ana gövdesine dahil olmayan bazı isimler, zaman içerisinde geniş toplum kitlelerine hitap etmeye başlayarak cemaatleşti ve Nurcular atomize gruplar halinde faaliyetlerini sürdürür oldu. Bu nedenlerle şu an Nurculuk’un ana gövdesi diyebileceğimiz bir yapı yok.

Peki, Nurcular bölünmeye devam ediyor mu?

Nurcular’da kopuşlar çok geniş çaplı olmasa da devam ediyor. Örneğin, 15 Temmuz 2016 sonrası FETÖ ile arasına yeterince mesafe koymadığı gerekçesiyle Yeni Asya’dan ayrılanlar oldu. Yine AK Parti ile çok yakın ilişki içerisinde olan cemaatlerin bazı mensupları bu politikleşmeden rahatsız oldukları için cemaatlerinden uzaklaştı. Ancak Nurcular artık büyük bölünmeleri pek yaşamıyor.

Bunun istisnalarından biri, son dönemde Kurdoğlu grubunda yaşananlar olabilir. Pek çok Nurcu, Kurdoğlu grubunun son yıllarda ikiye ve hatta üçe bölündüğünü söylüyor. Bölünmenin nedeni ise elbette aşırı politikleşme. İktidarla aşırı içli dışlı olunmasına ve grubun kamu kurumlarında güçlenmesine tepki gösterenler nedeniyle Kurdoğlu cemaati bölündü.

Said Nursi’nin hayatını kaybettiği 1960 yılından bu yana sürekli çeşitli bölünmeler ve kopuşlar yaşayan Nurcu gruplar, içlerinden yeni bir yapılanma çıkaramayacak kadar küçüldü. Ayrıca Said Nursi’nin tüm talebelerinin vefat etmiş olması ve bununla ilişkili olarak cemaatlerin içerisinde kitleleri peşinden sürükleyebilecek karizmatik liderlerin kalmaması da bu durumu tetikliyor. Buradan kopan insanlar, beraberlerinde insanları sürükleseler bile genellikle bu grup kendi sosyal çevrelerinden ileri gitmiyor.

Ayrıca Nurcular’dan 1970’li yıllarda ayrılarak bambaşka bir yapılanma içine giren Fethullah Gülen’in de bunda etkisi büyük. Konuştuğumuz isimlerden Nurculuk geçmişi bulunan bir beyefendi, bu durumu şöyle açıklıyor: “Gülen grubu diğer Nurcu yapılanmaları önemli ölçüde etkisizleştirdi ve aynı anda etkisi azalan değişik Nurcu yapılanmalar içinden Gülen grubuna katılanlar da oldu. Bir taraftan, diğer Nurcu grupların tabanları atomize olup, insanlar bireyselleşirken, diğer taraftan bazı Nurcular ya Gülen grubuna katıldı ya da Gülen Grubu’nun sempatizanı oldu.”

Öte yandan bazı Nurcular, cemaatlerinin siyasetle bu denli içli dışlı olmasından, bu tutumun cemaatlerinin asıl varlık sebebi olan “dini hizmet”ten onları uzaklaştırdığı düşüncesiyle son derece rahatsızlar. Bu isimler, Risale-i Nur’la ve Nurculuk’la olan ilişkilerini daha bireysel bir noktadan kurmayı tercih ederek cemaatlerinden uzaklaşıyorlar.

Örneğin, konuştuğumuz isimlerden Metin Karabaşoğlu, kendisini Risale-i Nur camiasının içerisinde görmekle birlikte, herhangi bir cemaate aidiyet duymadığını söylüyor. Karabaşoğlu’nun çevresindeki bir grup, Risale-i Nur dersleri yapmaya devam ediyor ancak cemaat yapılanmalarına karşılar. Benzer şekilde, süreç içerisinde Nur cemaatlerinden kopan isimlerin oluşturduğu Dost TV de bir cemaat yapılanmasından ziyade, Risale-i Nur’la bireysel ilişkiler kuran isimler tarafından oluşturulan bir yapı.

Ancak aşırı politikleşmeye tepki her zaman “Siyasetten uzak duralım” şeklinde olmayabiliyor. Bu tutumun tam tersine, kendi tercih ettikleri siyasî çizgiye cemaatleri tarafından mesafeli durulduğunu, yeterince destek verilmediğini düşündükleri için de cemaatlerinden kopan Nurcular mevcut.

YouTuber Nurcular

Öte yandan, son zamanlarda çok geniş kitlelere ulaşan birçok YouTuber Nurcu var. Zaman zaman Risale-i Nur’la ilgili, zaman zaman da farklı konularda içerik üreten bu kanalların kitlesi oldukça geniş. Bunlardan en geniş takipçi kitlesine ulaşanların başında Sözler Köşkü, Çınaraltı ve Maksat 114 gibi kanallar geliyor.

Üniversite öğrencilerinin 2010’da İzmir’de kurduğu Sözler Köşkü’nün 3 milyondan fazla takipçisi var. İlim ve Kültür Derneği üzerinden faaliyetlerini sürdüren Sözler Köşkü, İzmir’in ardından İstanbul-Avcılar’da da bir şube açtı. Sözler Köşkü’nün YouTube kanalında “Ateistlerin, deistlerin sorularına cevaplar”, “Müslüman olan deist/ateist” temalı videolar ağırlıkta. Bunun yanında namaz, iman, peygamber kıssaları, evlilik, tesettür gibi konularda da içerikler üretilmiş.

Sözler Köşkü’nün internet sitesinde, “Hangi siyasî partiyi destekliyorsunuz?” sorusunun altında şöyle yazıyor: “Sözler Köşkü’nde sadece imanî konularda sohbet yapılmaktadır. Bediüzzaman Hazretleri talebelerine siyasete girmeyi yasakladığından dolayı biz de siyasi meseleleri konuşmuyoruz. Böylece bu çalışmaların sadece Allah rızası için olduğu, siyaset veya maddi bir menfaat için olmadığı herkesçe anlaşılıyor.”

Ancak Sözler Köşkü’nün de devletle ilişkisi, diğer pek çok Nurcu grup gibi oldukça iyi gözüküyor. İnternet sitelerindeki bilgiye göre vakıf, Milli Eğitim Bakanlığı’nın izniyle, Türkiye’deki ortaokul, lise, üniversiteler ve yurtdışında binin üzerinde seminer düzenlemiş.

Nitekim Sözler Köşkü’nün “devlet düşmanı” olduğu iddialarına YouTube kanallarında bir video yayımlayarak cevap veriyorlar: “Milli Eğitim Bakanlığı’ndan aldığımız izinle birçok okulda seminer verdik. Gençlik Spor Bakanlığı’yla ortak proje değerlendirmelerimiz, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı resepsiyonunda çok üst düzey bir toplantıya katıldık. Devlet büyüklerimizle aramız gayet iyi.”

Sözler Köşkü’ne epey yakın olan Osman Sungur Yeken’in kurduğu Çınaraltı, Ankara ve İstanbul’da faaliyet gösteriyor. Harun Serkan Aktaş’ın kurduğu Maksat 114 ise faaliyetlerini Bursa’da sürdürüyor. Yaşadığı çeşitli anlaşmazlıklar nedeniyle Sözler Köşkü’nden ayrılan Mehmet Yıldız’ın kurduğu Hayalhanem ise Mersin ve İstanbul’da faaliyet yürütüyor.

Bu gruplarla ilgili önemli hususlardan biri de Said Nursi’nin talebesi Hüsnü Bayramoğlu tarafından uyarılmaları. Bayramoğlu, bu gruplardan gelen gençlerle görüştüğünü ve onları Risale-i Nur hizmetine aykırı faaliyetlerinden vazgeçmeye davet ettiğini ancak uyarılarının dikkate alınmadığını belirterek bir mektup yazdı. Bayramoğlu mektubunda “Üstadımızın ve Risale-i Nur’un ismini kullanarak yapılan meslek ve meşrebe uygun olmayan lakayt tavırlı videolar hazırlanması üstadımızın ruhaniyetini ve biz nur talebelerini rencide etmektedir” dedi.

Bu nedenle midir bilinmez ancak Sözler Köşkü’nden, bu kanalı “laubali” bularak ayrılan çok fazla isim var. Bunlardan Son Liman İzmir’de, Yelken İstanbul’da faaliyet gösterirken; Osman Bulut’a ait olan Kafile kanalı ise yalnızca YouTube kanalı üzerinden yayınlarını sürdürüyor. Yaklaşık 100 bin kişiye hitap eden bu kanallarda, Sözler Köşkü’ndeki gibi “provokatif” diyebileceğimiz videolardan ziyade, yalnızca Risale-i Nur okunan videolar ağırlıkta görünüyor.

Hüsnü Bayramoğlu ve Son Liman ekibi

Gençler bu tablonun neresinde?

YouTuber Nurcular’ın gençlerle ilişkisi iyi olsa da bu ilişki geleneksel bir cemaat yapılanmasındaki gibi değil. Bu gruplara ilgi duyan pek çok genç, YouTube’daki videoları izleseler ve zaman zaman düzenledikleri derslere gitseler de ortada “Sözler Köşkü cemaati mensupları” veya “Maksat 114 mensupları” diyebileceğimiz bir durum söz konusu değil. Gençlerin bu gruplara olan ilgisi daha çok “bir sosyal faaliyete katılmak” olarak tanımlanabilir.

Geleneksel Nurcu yapılanmaların da gençlerle ilişkisi pek iyi değil. Bu Nurcu yapılanmalara, ailesi bu grupların mensubu olmayan gençlerin neredeyse hiç ilgi göstermediğini söyleyebiliriz. Fakat ailesi bu gruplara mensup olan pek çok genç de bu gruplardan kopuyor. Bu gençler, Türkiye’deki birçok dinî grubun aksine sosyal hayata olabildiğince entegre ve eğitimli olduklarından bu gruplardan kopuşları zor olmuyor. Çünkü Türkiye’deki pek çok cemaat mensubunun yaşadığı “Cemaatten ayrılırsam sosyal çevre edinemem, iş bulamam” gibi korkuları yok. Ayrıca Nurcular’da gitmek isteyene “kal” diye ısrar etmek de adetten değil.

Gençlerin Nurcular’dan kopuşu, çoğu zaman orta yaşlı Nurcular’daki gibi Risale-i Nur’la daha bireysel bir ilişki kurmak şeklinde olmuyor. Gençler, bu cemaatlerden koptuklarında Risale-i Nur’la, hatta bazen İslam dini ile ilişkilerini tümden koparıyorlar.

Bu ilgisizliğin nedeni ne?

Elbette bunun başlıca nedenlerinden biri bu grupların siyaset üstü olmayı başaramaması. Geçmişte, bu grupların siyasetle angajmanı var olabilme çabası olarak adlandırılabilecekken; siyasal İslamcı bir hükümet döneminde iktidarla kurulan ilişki daha çok rant ilişkisine dönüşmüş durumda. Hâl böyleyken toplumsal muhalefetin en güçlü olduğu yerlerden biri olan üniversite gençliğinin Nurcular’a ilgi duyması bir hayli zor.

Öte yandan Nurcuların çoğunluğunu oluşturan kesim, genellikle orta yaşlı, Nurculuk ile 28 Şubat döneminde tanışan kişilerden oluşuyor. Bu kişiler, zamanında kendilerini kamusal alanda inançlarıyla birlikte var edemediklerinden cemaatleri kendilerine alternatif bir kamusal alan olarak görüyorlar. Ve Nurculuk, gençlerin kendilerine Nurcu kimliklerinin yanında güçlü bir üniversiteli, güçlü bir hukukçu, güçlü bir mühendis vb. profili yaratmalarına olanak tanıyan bir yapıya sahip olduğundan, gençler için Nakşibendilik’in günümüzdeki uzantısı sayılabilecek diğer tarikat ve cemaatlerden daha cazip bir yapı oluyor. Ancak dindar gençlerin kendilerini ifade edebilecekleri kamusal alan seçenekleri arttıkça, Nurcu cemaatler gençler için yetersiz kalmaya başlıyor.

Üçüncü olarak, konuştuğumuz isimlerden Metin Karabaşoğlu’nun bu konudaki bir tespiti oldukça kritik. Karabaşoğlu, “Dinî yapılarda siyaset onlara müdahale etmese dahi, bence bir söylem problemi var. Ben onu şöyle ifade ediyorum: İnsaniyetsiz bir İslamiyet sunumu söz konusu. İnsani meselelere duyarsız, hatta onları süflî meseleler olarak görüyor. Yani yaşama sevinci veremiyor, neşe yok hayatlarında. Ve göz hizasında konuşmuyorlar, sürekli tepeden onlar aşmış, geçmiş gibi büyük meselelerini zavallı garibanlara buyuruyorlar. Diğerleri, o aşmışlar tarafından kurtarılması gereken zavallılar” diyor. Daha muhalif tutum sergileyen Yeni Asya gibi grupların da gençlere hitap edememesinin nedenlerinden biri de bu olsa gerek.

Bu grupların beklediği yaşam tarzının, gençler tarafından benimsenmesinin hayli zor, hatta imkânsız olmasını da bir başka neden olarak gösterebiliriz. Örneğin gittiğimiz Yeni Asya dershanesinde kalan üniversite öğrencisi genç kızlar, en geç 17:00 gibi dershaneye dönmeleri gerektiğini söylüyorlar. Nitekim, geçtiğimiz yıl hayatını acı bir şekilde sonlandıran Enes Kara’nın da Nurcular’ın Meşveret grubuna ait bir dershanede kaldığını öğrenmiştik. Kara, geride bıraktığı mektupta artık o yaşam şekline tahammül edemediğini söylüyordu.

Enes Kara

15 Temmuz Nurcular’ın itibarına zarar verdi

15 Temmuz 2016 darbe girişimi de Nurcular’ın cazibesini kaybetmesinin önemli bir nedeni. Her ne kadar birçok Nurcu grup, bu tarihten önce Fethullahçılar’la aralarına çok ciddi bir mesafe koymuş olsa da Fethullahçılar’ın kamuoyunda “Nurcu” olarak bilinmesi, Nurcular’ın başta gençler olmak üzere tüm toplum kesimlerinde cazibesini yitirmesine neden oldu.

Cemaatlerin gençlere ulaşamamakla ilgili yaşadığı tek problem genç tabanının küçülmesi değil. Yine Metin Karabaşoğlu’nun dikkat çektiği bir başka nokta da cemaatlerin içerisine dahil olan gençlerin artık eskisi kadar entelektüel yönleri güçlü, zihinsel kapasitesi geniş gençler olmaması. Karabaşoğlu’na göre siyasî yapılara bu denli körü körüne bağlanan grupların daha az sorgulayan gençleri bünyesine dahil etmesi kaçınılmaz oluyor. Yani Nur cemaatlerinde hem sayısal hem de entelektüel olarak bir küçülme yaşanıyor.

Cemaatler bu konuda ne düşünüyor?

Konuştuğumuz Nur cemaatlerinin “abi” ve “abla”ları gençlerin cemaate karşı ilgisini kaybettiğini kısmen kabul etseler de bunu sosyal medyaya veya Batı’nın etkisine bağlıyorlar veya bu durumu tamamen inkâr ederek, tamamen tekil örneklerle cemaatlerinin hâlâ gençler nezdinde cazip olduğunu göstermeye çalışıyorlar. Örneğin konuştuğumuz isimlerden Said Yüce, bu konuyu sorduğumda, “Çok parlak gençlerimiz de var, Galatasaray Üniversitesi’nden X* var mesela, çok parlak bir genç” minvalinde bir cevap veriyor.

İktidara yakın gruplardan farklı olarak, Yeni Asya gibi muhalif gruplar, siyasî iktidarın gençlerin dine karşı bakışını olumsuz yönde etkilediğini söylemekle birlikte, bu soğumanın cemaatlerinin yapısından kaynaklandığına karşı çıkıyorlar. Örneğin Kazım Güleçyüz, Enes Kara’nın intiharını, “Ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle parlak bir istikbal görememesine” bağlıyor.

İşin özeti, geleneksel Nurcu yapılanmalar etki alanlarını genişletmek, yeni toplum kesimlerine hitap etmek için kolları sıvamışa pek benzemiyor. Pek çoğu sahip oldukları yapıyı değiştirmek şöyle dursun, deyim yerindeyse kimi toplum kesimleri tarafından “tokatlandıkça”, daha da radikalleşip, içlerine kapanıyorlar. Bu gruplar imaj değişikliği için harekete geçseler de 20 küsur yıllık siyasal İslamcı bir iktidar döneminde kaybettikleri imajlarını düzeltmeleri için çok geç gibi gözüküyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.