Gezi davasında önce beraat eden, karar bozulunca bu kez hapse mahkûm edilen Hakan Altınay bir yılı aşkın süredir cezaevinde. Haksız ve hukuksuz yere hapis yatan Hakan Altınay’ın denemelerinden oluşan “Medeni” isimli kitabı, O’nun sınır tanımayan bir kötülük ve keyfiliğe karşı cevabı. Kitabını ve Altınay’ı, sevenlerine, hocalarına ve dostlarına sorduk.
Kamera & Kurgu: Murat Türsan
Gezi Parkı davasında tutuklanan Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Hakan Altınay ve Mine Özerden bir yılı, iş insanı Osman Kavala ise 2 bin günü aşkın süredir cezaevinde. Altınay cezaevinde boş oturmadı, “Medeni” adında bir kitap yazdı. Haksız ve hukuksuz yere Silivri Cezaevi’nde hapis yatan Altınay’ın bu kitabını okuduğunuzda “intikam” ya da “hesaplaşma” değil; aksine hoşgörü ve uzlaşı göreceksiniz. Hatta öyle ki bu kitap, “Yurttaşlık Bilgisi” kitabı. Kitabın önsözünü yazan Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır da benzer bir şeyi söylüyor:
“Ötekini önemsemek ‘kendi’ olmayı reddetmek değildir. Hele Türkiye gibi kendisinden olmayanları tavlamak için her şeyi yapıp sonra onları yarı yolda bırakan kişi, grup, parti, hareket vb.’nin bol olduğu bir ülkede… (…) Hakan benim tanık olduğum kadarıyla kendisini kullandırtmadan başkalarının hakkını, hukukunu savunabilmenin mümkün olduğunu gösteren az sayıdaki örnekten biridir.”
“Medeni”den yola çıkarak Hakan Altınay’ı, Prof. Dr. Üstün Ergüder, Prof. Dr. Binnaz Toprak, gazeteci Kemal Can, Fikret Adaman, Kerem Mert İspir, Emine Uçak ve Hazal Acar’a sordum: “Medeni” size ne ifade ediyor? Altınay şu an yanınızda olsa O’na ne söylerdiniz?
“Hapiste geçirdiği her gün toplum için bir kayıp”
Eski Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Üstün Ergüder, “Ben çok üzülüyorum” diyerek başlıyor konuşmasına ve devam ediyor: “Mahkeme kararı çıkmadan önce bir yemek yedik. Bana ‘Savunmamı okur musunuz?’ diye sordu. ‘Okurum ama ben ancak senin beraat edeceğini düşünüyorum’ dedim. Dava sonuçlanınca çok şaşırdım, çok üzüldüm. Ben bu yaşımda hocası olarak, hâlâ O’ndan bir şeyler öğreniyorum. Toplumun da öğreneceği çok şey var. Hapiste geçirdiği her gün toplum için bir kayıp.”
“İyi bir hikaye anlatıcısı”
Kerem Mert İspir, yol arkadaşı Altınay’ı tanıtırken “O iyi bir hikaye anlatıcısı” diyor. Arkadaşının “sözünü Türkiye’nin daha demokratik olması için kullandığını” belirten İspir, Altınay’ı hiç tanımayanlar içinse şöyle bir benzetme yapıyor:
“Hakan medeni olma halini bir kas olarak nitelendiriyor. Hakan bu toplumun medeni olması için çalıştırılan kasları bilen, onlar üzerine eğilen bir fizyoterapist, spor ya da yoga eğitmeni.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Benim için çok değerli”
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Emekli Öğretim Üyesi ve Altınay’ın hocası Prof. Dr. Binnaz Toprak, O’nun öğrencilik günlerini anlatıyor. Boğaziçi Siyaset Bilimi’ne gelen öğrencilerin olağanüstü olduğunu fakat Altınay’ın daha da olağanüstü olduğunu söyleyen Toprak, “Vicdanlı, herkesle temas kurabilen, herkesle kitabında bahsettiği için sohbet edebilen, empati duyabilen bir kişidir ve benim için çok değerlidir” diyor.
Gazeteci ve yazar Kemal Can, Hakan Altınay’ı mütevazı ve kendisini önde göstermeyen biri olarak tanımlıyor. Can, pek çok alanda önemli işlere imza attığını söylediği Altınay’ı şöyle nitelendiriyor: “İlişkilendirme, temas ve muhabbet alanları açabilen bir insan.”
Boğaziçi Üniversitesi ve İstanbul Politikalar Merkezi’nden (IPC) araştırmacı Fikret Adaman, Altınay’ın kaleminden çıkan “Medeni”yi şöyle anlatıyor: “Neoliberal sistemin politik dünyadaki yansıması. Farklılaşmayı, kutuplaşmayı, diğerini kriminalize etmeyi normal gibi gören bir yaklaşıma karşı durmanın öne çıktığı bir çalışma.”
Emine Uçak ise Altınay’ın “Medeni”de “birlikte yaşam” ile ilgili pratikleri ilmek ilmek kelimelerle ördüğünü düşünüyor. Altınay’ın cezaevinde hâlâ düşünen ve üreten birisi olduğuna dikkat çeken Uçak, “Medeni”yi Altınay’ın toplumdaki insanlara bir hediyesi olduğunu söylüyor.
Peki Hakan Altınay yanınızda olsaydı ona ne söylerdiniz?
Adaman, bu soruma şöyle yanıt veriyor: “Nerede kalmıştık?”
Hakan Altınay’ın Medyascope’ta yayımlanan yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Ne olmuştu?
Gezi davasında ilk beraat kararı 2015 yılında verildi. Açılan ikinci dava sonucunda da mahkeme, 18 Şubat 2020’de Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi, Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in beraatine ve tutuklu sanık Osman Kavala’nın tahliyesine hükmetti. Yurtdışındaki sanıklar Can Dündar, Memet Ali Alabora, Pınar Öğün, Gökçe Tüylüoğlu, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi‘nin dosyaları ise ayrıldı. Kavala, tahliye kararı verildiği gün yeniden tutuklandı.
İstinaf Mahkemesi, Ocak 2021’de beraat kararlarını bozdu. Şubat 2021’de Kavala’nın “casusluk” suçlamasıyla yargılandığı dava dosyası Gezi davası ile birleştirildi. Nisan 2021’de yurtdışındaki sanıkların dosyası da ana dosya ile birleştirildi.
Yargılanan 16 kişi hakkında “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”, “mala zarar verme”, “tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi”, “ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme”, “nitelikli yağma”, “nitelikli yaralama”, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet” suçlamalarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Gezi eylemlerine ilişkin Beşiktaş taraftar grubu Çarşı’ya “hükümeti yıkmaya teşebbüs” ve “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet”, “suç örgütüne üye olma”, “kamu görevlilerinin görevini yapmasını engelleme” suçlamalarıyla açılan 35 sanıklı davada ise İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Aralık 2015’te beraat kararı verdi.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi ise Nisan 2021’de kararı oybirliğiyle bozdu. Bozma kararına gerekçe olarak, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve beraat kararlarının bozulmasıyla yeniden başlayan Gezi davası ile birleştirilme hususunun değerlendirilmemesi gösterildi.
30. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi Mahmut Başbuğ, dosyaları birleştirme önerisini ilettiği 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 28 Temmuz’da geçici görevlendirmeyle gitti ve bu mahkemede talep onaylandı. Başbuğ’un başkanlık yaptığı duruşmada dosyaların birleştirilmesine ve yargılamanın 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam etmesine karar verildi.
Avrupa Konseyi’nin icra organı Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen serbest bırakılmayan iş insanı Osman Kavala davasının AİHM’e havale edilmesine dair kararı 2 Şubat 2022’de oyçokluğuyla kabul etti ve Türkiye’ye yönelik ihlal süreci resmen başladı.
21 Şubat 2022’de 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Çarşı ve Gezi dosyalarını ayırdı.
Savcı, duruşma sonrası sunduğu mütalaasında Kavala ve Yapıcı’ya Türk Ceza Kanunu (TCK) 312. maddede yer alan “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçlamasını yöneltti. Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise aynı suça “yardım ettikleri” gerekçesiyle cezalandırılmasını talep etti.
Savcı Edip Şahiner, Pınar Öğün, Henri J. Barkey, Can Dündar, Gökçe Tüylüoğlu, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Memet Ali Alabora, Yiğit Aksakoğlu ve İnanç Ekmekçi hakkındaki dosyanın ise ayrılmasını istedi.
25 Nisan 2022’deki karar duruşmasında ise mahkeme heyeti, Osman Kavala’nın TCK’nın 312. maddesi uyarınca “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, takdiri indirime yer olmadığına, “casusluk” suçlamasından beraatine ve tahliyesine karar verdi. Mahkeme, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise TCK 312’deki “yardım” suçlamasından 18’er yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve tutuklanmalarına hükmetti.