Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Emre Erdoğan yazdı: Çare gençlik(te) mi? 2023’te gençlerin iyi olma halleri

Seçime şurada iki hafta gibi bir zaman kaldı. Kendinden emin üç-beş aktif siyasetçiyi ve sempatizanı bir kenara bırakırsak, çoğumuz seçimin en azından ilk turunun ortada olduğunu düşünüyoruz, sonuçların son anda kolaylıkla da değişebileceğini de. Böyle belirsizlik anlarında insanın gözü beklenmeyen sonuçlardan sorumlu tutabileceği birilerini arıyor haliyle, geçen hafta yurtdışında yaşayan seçmenlere dönmüştü oklar, önümüzdeki haftalarda da gençleri siyasi tartışmalara “meze” edebiliriz. Çoğunluğu Almanya, Fransa ve Hollanda’da yaşayan üç buçuk milyon “gurbetçi” arasından oy kullanan yarısının istediğimiz gibi oy vermemelerine yeterince alındıysak, bu seçimde ilk defa kullanacak bi-idrak gençlere de parmak sallamanın sırası gelmiş sayılabilir. Sayı dört milyon olunca, bir seçim sonucunu kökten ve beklenmedik şekilde değiştirecek potansiyelleri de bulunuyor; insanlık tarihinde ilk defa bir neslin eline ebeveynlerinin hayatını mahvetme fırsatı geçiyor diyebiliriz.

Aslında seçime üç kala herhangi birisini ikna etmeye çalışmak bayağı geç bir çaba. Kararını veren vermiş zaten, kritik kitle dediğimiz şey de kolaylıkla fikir değiştirebilen bir kitle, hatta kitleden çok boşluk. Birilerini ikna etmeye çalışacaksa insanlar, o kişileri tanımaya ve onlarla konuşmaya çok daha önceden başlamalı. Son anda kapıyı çalmak inandırıcılık sorunu yaratıyor insanda. Pekiyi, biz “ah şu gençleri” tanımıyor muyuz? Çoğumuz evinde bir iki tane var, sağda solda da görüyoruz. Biz mesleki olarak biraz daha iç içe olanlardanız, yeterince fikrimiz olmalı. Ama yeterince fikrimiz yok çünkü babalarımızdan aldığımız kültürle konuşurken dinlemek yerine kafamızdaki kalıpyargının boşluklarını doldurmakla meşgul oluyoruz. Evden ülke yönetimine, okuldan işyerine her yerde “babanın herşeyin en iyisini bildiği” görüşüne kalpten benimsemiş bir ülkede dinleme engelli yetiştiysek kusurun tamamı da bizde olmamalı.

Habitat Derneği’yle 2017’den bu yana yürüttüğümüz Gençlerin İyi Olma Hali çalışması da bu dinleme kusurunu gidermeye yönelik adımlardan biri. Daha başlangıcında, bir gencin mutlu-mesut yaşayacağı bir kent nasıl olmalı meselesini tartıştığımız Genç Dostu Kentler projesinde, “Neyin gençlere mutluluk getireceğine biz karar vermeyelim, bu konunun muhatabına soralım” kararıyla tetiklendi bu araştırma çalışması. Bir dizi derinlemesine görüşme ve tartışma toplantısı sonrasında da araştırma çalışmasının ilki yürütüldü, çıktıları da kamuoyuyla paylaşıldı. Araştırma sonuçlarından yola çıkarak elliden fazla somut göstergeyle ülkemizin kentleri değerlendirildi, sıralandı. Bu sıralamalar yerel yöneticilere gençlerin bakış açısıyla “Nasıl bir kent?” sorusunu yanıtlama fırsatı verdi, hala da veriyor.

Gençlerin İyi Olma Hali araştırması daha sonra 2019, 2020 ve 2021 yıllarında da yürütüldü, böylelikle biz önce 2018 ekonomik krizinin daha sonra da pandeminin gençler üzerindeki etkilerini gözlemleme şansına sahip olduk. Çalışmanın 2023 Mart-Nisan aylarında yürütülen sonuncusunu da geçtiğimiz günlerde açıkladık, detaylı sonuçlara Habitat Derneği’nin internet sitesinden erişmek mümkün, tabii daha önceki aşamalara da.

Çalışmanın çok sayıda bulgusu bize ülkemizde gençlerin hal ve hatırının nasıl olduğunu gösteriyor, özellikle de 2017’den bu yana düzenli olarak yapılagelmesi karşılaştırma fırsatı da veriyor. Bizi ve yaklaşmakta olan seçimlerimizi doğrudan ilgilendiren bir sonuç da gençlerin her geçen yıl daha karamsar hale gelmesi. Örneğin ankete katılan ve Türkiye kentlerinde yaşayan 18-29 yaş gençleri temsil eden bin 228 genç arasında kendisinin hayattan memnun olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 46. Bu oran anketi ilk yaptığımız yıl yüzde 70’ken, önce ekonomik kriz etkisiyle yüzde 60’a, daha sonra da pandeminin bir sonucu olarak yüzde 50’ye düşmüştü, son bir yılda da dört puanlık düşüş gözlemlenmiş. Bu düşüşün bir kısmı depremin etkisi desek bile, gençlerin mutsuz olduğu kesin. Öte yandan gençler arasında umutlu olanların oranı da düşmüş, 2017’de yüzde 67’yken, bugün yüzde 44.

Gençlerin daha mutsuz olduğunu anlamak için anket yapmaya gerek yok diyenlerdenseniz, haklısınız. Elle tutulur ve gözle görülür bir mutsuzluk hali var zaten etrafımızda. Ancak, “İyi Olma Hali” perspektifi gençlerin neden mutsuz ve umutsuz olduğunu da anlamamıza izin veren bir yaklaşım. Odaklandığımız sorun her zaman çocuğun, gencin, kadının ya da vatandaşın ne kadar mutlu olduğuna dair sübjektif değerlendirmesi ama temel hedef bu sübjektif değerlendirmeye yol açan objektif etkenleri keşfedebilmek, bunu da maddiyat, eğitim, ilişkiler, risk/güvenlik ve katılım gibi alanlarda değerlendirmek. Elimizdeki veriler de bu konuda bayağı iyi fikir veriyor.

Bir gencin yaşamından mutlu olabilmesinin en önemli belirleyicisinin maddi durumundan memnuniyeti olduğunu biliyoruz, bir yerde maddiyat diğer alanlardaki iyi olma halini de belirliyor. Anket çalışması gösteriyor ki gençlerin maddi durumlarından memnuniyetleri de azalmış: 2017’de maddi durumundan memnun olanların oranı yüzde 61’ken bu yıl yüzde 38 olarak gözlemlenmiş, neredeyse yarı yarıya bir düşüş. 2019 çalışmasında yüzde 47 olarak ölçülen bu oran, pandemi yıllarında değişmemiş, bu da bir yerde uyum sağlama kapasitesini gösteriyor. Maddi durumdan memnuniyetin belirleyicileriyse malum, gencin eline geçen gelir –ortanca gelir 3 bin-9 bin TL aralığında- ve daha önemlisi ihtiyaç duyduğu gelir ile ellerine geçen gelir arasındaki fark. Buna literatürde “göreli yoksunluk” deniyor, sadece maddi değil, diğer konularda da insanın hak ettiğiyle eline geçen arasındaki farka işaret ediyor. Biz maddiyattan bahsedelim, ortanca gelir 3 bin-9 bin TL aralığında ancak ihtiyaç duyulan gelir söz konusu olduğunda bu rakam 9 bin-8 bin TL aralığına çıkıyor. Gençlerin yüzde 80’i göreli yoksunluk çekiyor, bu oran 2017’de yüzde 66’ymış, daha sonra da yüzde 60’larda kalmış. Göreli yoksunluk insanın mağduriyet duymasına ve öfkelenmesine yol açan bir durum çünkü hak ettiğini alamamak bir adalet sorunu, adaletsizlik de öfke uyandırıyor.

Aslında bir gencin çalışıp çalışmaması bütün bunları doğrudan etkiliyor. Göreli yoksunluk çeken gençlerin oranının iş arayan gençlerde yüzde 88 olması bunun bir göstergesi, çalışan gençlerdeyse yüzde 74, hiç de düşük değil. Ev gençleri var, ne çalışan ne iş arayan ne de eğitimde olan; onların göreli yoksunluk oranı da yüzde 87. Öğrenciler biraz hallice desek, orada da oran yüzde 83. Bu rakamlar gösteriyor ki, ülkemiz gençleri için hak ettiği yaşam standardında yaşayamamak bir kader olmuş, çalışmak bile durumu kurtarmıyor. Zaten işsizlik başlı başına bir sorun, işsiz gençlerin yaşamdan memnuniyet oranları yüzde 28, gelecekten umutları yüzde 23. O yaşlardaki bir gencin iş arayıp bulamamasının ve bunun sonucunda yaşamın her alanında mahrumiyet çekmesinin ağırlığı çok fazla.

Pekiyi bu durum siyasete nasıl yansıyor ya da yansıyacak? Göreli yoksunluk çekmenin öfke uyandırdığını biliyoruz, gençleri protesto ve benzeri eylemlere çeken en önemli şeylerden biri de göreli yoksunluk. Resim biraz daha karmaşık, göreli yoksunluk sadece maddi olmak zorunda değil, maddiyat haricindeki konularda da geçerli; sadece bireysel durumla da ilişkili değil, insanın aidiyet duyduğu grupla da ilişkili olabilir, bunları da düşünmek gerek. Çalışma ülkemizde göreli yoksunluk ne kadar yaygın gösteriyor ancak bunun siyasetteki tezahürünü göremiyoruz: Gençler siyasete katılmıyor. Oy vermek olabildiğince yaygın, bununla birlikte siyasi parti üyeliği ya da bir siyasi kampanyada aktif olarak çalışanların oranı çok az, yüzde 10’un altında. Geleneksel siyasetin dışında, “elitlere meydan okuyan”; bizim Gezi’den hatırladığımız protesto, boykot veya işgallere katılanların oranı da fazla değil, yüzde 12 civarında. “Klavye silahşörlüğü” deriz, internet üzerinde bir eyleme katılanlar ise yüzde 17’lik bir oranda. Buna sivil toplum kuruluşuna üye olanların oranının da yüzde 10 olduğunu eklediğimizde, tam bir siyasal “bezginlik” halinden bahsedebiliriz, bazıları da apati diyorlar.

Bu bezginlik hali sadece siyasal katılımda değil, siyasete ilişkin değerlendirmelerinde de görülüyor. Öncelikle gençler arasında kendisini siyaset hakkında yetersiz hissedenlerin oranı yüzde 30’larda, hükümet işlerinin karışık olduğunu düşünenlerin oranıysa yüzde 40. Sonuçta en az üçte birlik bir kesim siyasetin bir işe yaramayacağını düşünüyor, buna da siyasal kinizm diyoruz. Öte yandan gençlerin arasında popülist tutumlar yaygın, halkın üstünlüğüne inananların oranı yüzde 80’lerdeyken, siyasetçilerin sadece kendilerine çalıştıklarını düşünenlerin oranı da yüzde 40’larda seyrediyor. En önemlisi gençler arasında anomi de yaygın, gençlerin altıda biri bu dünyada nasıl mutlu ve başarılı olacağını bilmiyor. Bütün bunlar üst üste geldiğindeyse, siyaseten kinik, siyasetçilere şüpheci ve anomik bir kesimin varlığını görüyoruz, siyasette anahtar rolü oynaması beklenenler bunlar.

Tarif ettiğimiz kesim önümüzdeki seçimde oy kullanır mı, kullanırsa ne yönde kullanır, bilinmez. Siyasete katılmayı sevmedikleri halde bir şekilde sandığa gitme hevesleri var gibi gözüküyor, belki de vazgeçmezler, gerçekten sandığa giderler. Sandığa gitseler de gitmeseler de seçimlerin bu gençlerin görüşlerini değiştireceğini düşünmek hayalcilik olur. Çünkü siyasete karşı hissedilen bu kadar büyük mesafe; yılların birikimi, bir günde gelmediği gibi bir günde de bitmez. Bazı alışkanlıklar kalıcı olup dünya görüşüne dönüşürler.

Öte yandan gençlerde bu ruh halinin oluşmasında işsizlik ve güvencesizlikle karşı karşıya kalmalarının da etkisi büyük. Gençlere hak ettikleri yaşam standartlarına ulaşmalarını sağlayacak haysiyetli bir iş yaratmak siyasilerinin boynunun borcu, aksi takdirde sittin sene gençlerin takdir ve teveccühünü kazanmaları mümkün değil. Bugün, ülkedeki kutuplaşmanın da bir sonucu olarak kerhen de olsa partilere basılan mühürler, eğer durumlarında bir iyileşme olmazsa çok daha keskin suretli otoriter rejimlere verilen desteğe dönüşebilir. Bu riski yok sayan herhangi bir politikaya “gerçekçi” demek yanlış olur, muhtemelen kimlik siyasetinin ekmeğini yiyen bir “fırsatçılık” idir bu.

e-mail: emreerdo@gmail.com

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.