Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

14 Mayıs’ın kazananları ve kaybedenleri

14 Mayıs seçimleri sonuçlandı. TBMM üyeleri ve parti dağılımı büyük ölçüde belirlendi ancak cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turda sonuçlanmadı. İkinci turda Türkiye, 28 Mayıs’ta yeniden sandık başına gidecek.

Seçimlerin sonuçlarına bakıldığında kimler başarılı oldu, kimler umduğunu bulamadı ve hayal kırıklığına uğradı? Hangi sonuçlar şaşırttı, hangileri sürpriz sayılmamalı?

Ruşen Çakır yorumluyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. 14 Mayıs seçimlerinin sonuçları belli olduktan sonra ilk değerlendirmemi yapıyorum. Kimler kazandı, kimler kaybetti? Bunun devâmı da var: Kimler kazanırken kaybetti, kimler kaybederken kazandı? Böyle de devam edilebilir. Bayağı bir notum var. Şimdiden söyleyeyim; normalde yaptığım yayınlardan daha uzun bir yayın yapacağa benziyorum. Konuştukça da lâf lâfı açacak, onu da söyleyelim. Öncelikle şunu söyleyeyim; Medyascope olarak, kurum olarak biz bu seçimin kazananlarındanız. Çünkü 81 ili de arkadaşlarımız yerinde izledi. Mitingleri tâkip etti. Gerçekten gücümüzün çok üstünde bir performans sergiledik. O anlamıyla bütün arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bağımsız gazeteciliğin, özgür gazeteciliğin iyi bir örneğini verdik. Ama kendi açımdan aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Çünkü benim seçimler hakkında söylediklerim ilk tur açısından bakıldığı zaman doğru çıkmadı. Bunun neden böyle olduğu konusunda mâzeret vs. söylemenin gereği yok. Belli ki birtakım şeyleri yanlış okudum, bâzı şeyleri göremedim, bâzı şeyleri abarttım, bâzı şeyleri de daha az önemsedim diyelim. Gazetecilikte böyle şeyler olur. Önemli olan serinkanlı bir şekilde, bağımsız bir şekilde yapabilmek. Şunu özellikle söyleyeyim: Herhangi bir temennî ile yapılmış yorumlar değildi, gözlemlere dayalı yorumlardı. Şu âna kadarki birikimime dayalı yorumlardı. Ama bir şeyleri atlamışız. Onları birazdan ele almak istiyorum.

Öncelikle şunu söyleyeyim: “Kürtler’i kazanan Türkiye’yi kazanır” önermesi –ki ben bunu çok dile getiririm ve bâzıları da rahatsız olur– bu seçimde çıkmadı. En azından ilk turda çıkmadı. Çünkü Kürtler çok net bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verdiler, ama onların oyları yetmedi. Yeterince vermedikleri için değil; onların dışındaki yerlerden gereken oyu, beklediği oyu alamadığı için böyle oldu. Fakat burada gördük ki Kürtler’in tercihi, neredeyse büyük bir kısmının tercihi Kılıçdaroğlu oldu. Güneydoğu haritasına baktığınız zaman, birinci sırada hep Kılıçdaroğlu’nu görüyoruz. Ama tek başına yetmedi. Benim gözümde birinci husus bu.

İkinci husus: “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” diyorduk. Bunu Erdoğan bize öğretmişti. Evveliyâtı var, ama bunu Erdoğan popülerleştirmişti. Nitekim son yerel seçimde de bunu gördük. Bu sefer de İstanbul’u Kılıçdaroğlu kazandı: %48,55’e %46,69. Sâdece İstanbul’u değil; İzmir’i, Adana’yı birçok büyük şehri, Ankara’yı kazandı, yani önde bitirdi. Eskişehir de dâhil, başka yerler de var. Ama buna rağmen kazanamadı. O zaman da büyükşehirleri alan, özellikle de “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” önermesi bu seçimin en azından ilk turunda gerçekleşmedi. Bu ikisini özellikle vurgulamak istiyorum. 

Bir diğer husus: Erdoğan’ın kazanması. Yani şu anda önde bitirdi. %49.5 çok kritik bir rakam. Pekâlâ 50+1 bile olabilirmiş. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. Erdoğan kazandı gözüküyor şu hâliyle. Yani en azından ilk turu kazandı gözüküyor; ama baktığımız zaman, Erdoğan’ın kaybı çok net. AKP’nin 5 yıl önce aldığı oy %42,56; bu seçimde aldığı oy %35.58. 7 puanlık bir kayıp var Erdoğan’da. 5 yıl önceki seçimde ilk turda aldığı %52, şimdi aldığı %49,5; ama esas olarak AKP’nin çok ciddî bir kaybı var — bu aynı zamanda Erdoğan’ın kaybı. Buna rağmen Erdoğan nasıl kazandı? Erdoğan, MHP’nin ve Yeniden Refah Partisi’nin oylarıyla, bunun dışında da başka yerlerden gelen tek tük oylarla %49,5’e geldi. Yani bir yanıyla Erdoğan’ın kaybettiği önermesi doğru; ama Erdoğan’ın kaybetmesi tek başına seçimi kaybetmesi anlamına gelmedi. Benim hep söylediğim, “Erdoğan kaybetti, ama kazanan belli değil” önermesiyle, son aşamada Kılıçdaroğlu’nun kazanan olabileceğini söylemiştim. Olamadı. En azından ilk turda olamadı. Ama Kılıçdaroğlu bayağı bir yakaladı diyelim — önceki seçimlere kıyasla. %45’e yakın bir oy aldı. 

Burada sonuçta ne oldu? Kazanan Erdoğan’ın ittifak politikası oldu. Özellikle Yeniden Refah’ı, bir anlamıyla HÜDA PAR’ı katarak, MHP ile ilişkisini bozmayarak Erdoğan kendisinin seçilmesi için bayağı önemli bir hamle yaptı. Eğer sâdece kendi tabanına yaslanmış olsaydı bu rakamı alamayacağı ayan beyan ortada. Meselâ MHP’siz Erdoğan hiçbir şey yapamıyor, bunu görüyoruz. MHP de yetmiyor; bunun yanına meselâ Yeniden Refah Partisi ekleniyor — ki Yeniden Refah’a birazdan tekrar geleceğim.

Buna karşılık Kılıçdaroğlu’nun ittifak politikası kendisine hemen hemen hiçbir şey kazandırmamış gözüküyor. Baktığımız zaman, aldığı oy %44,89. Bunun yaklaşık 10,5 puanı Yeşiller Sol ve TİP’ten gelmiş, onu anlıyoruz. Onun dışında kendisinin 25.33’ü var. İYİ Parti’nin oylarının tamamen Kılıçdaroğlu’na gitmediğini anlıyoruz. Bu arada tabiî ki diğer önemli husus, bu 4 parti; Demokrat Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nin bu seçimde, gerek listesine girdikleri CHP’ye, ama daha da önemlisi desteklediklerini îlân ettikleri Kılıçdaroğlu’na katkıları çok şüpheli. Eğer “Kılıçdaroğlu kaybetti” diyorsak, bunlar da kaybetti. Ama ilginç bir şekilde kaybederken kazandılar. Neyi kazandılar? Milletvekilliklerini kazandılar. 

Seçim öncesinde bizim muhâbirlerle tüm Türkiye’yi gezdik, gördük. Ben de birçok yere gittim. Bu partileri göremedik. Kayseri’de Saadet Partisi’ni görmüştüm. Ama onun dışında diğer partileri; Gelecek, DEVA ve Demokrat Parti’yi nerede gördük? İstanbul, Ankara, İzmir mitinglerinde gördük. Hele ilk miting olan İzmir mitinginde en uzun konuşmaları bu partilerin genel başkanları yaptı. Büyük ölçüde CHP’nin, kısmen de İYİ Parti’nin topladığı kalabalıklara uzun uzun nutuk çektiler. Ama gerçek hayatta, seçim ânına gelindiği zaman bu partilerin çok da fazla bir katkıda bulunmadıkları anlaşılıyor ve zâten tam olarak tabanlarını iknâ etmekte zorlandıklarını dahi söylediler biliyorsunuz. Neden? CHP ve Kılıçdaroğlu’na oy verme konusunda. Bu açıdan Saadet Partisi’ni ayırmak lâzım. Onların işi çok daha zordu. Ne derece başarabildiler emin değilim; ama bu konuda çok daha gayretli gözüktüler. Ama diğerlerinde çok fazla bunu görmedik. 

Bir hususu özellikle söylemek istiyorum: DEVA Partisi’nin bir şekilde eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından desteklendiği söyleniyor. Abdullah Gül meselâ bu seçim öncesinde Kılıçdaroğlu’yla görüşmüş olmasına rağmen tavır beyan etmedi. Yani bir sağlamcılık var ortada. Hiçbir şekilde risk almayan kişiler. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman bayağı sayıda milletvekillerini Meclis’e CHP sâyesinde gönderdiler. Bu seçimin bence en çarpıcı yönlerinden birisi bu. Kaybettiriyorlar ya da kazanmasına katkıda bulunmuyorlar; ama kazanıyorlar. Böyle bir realite var önümüzde.

Sırayla gideyim: Milliyetçiliğin gerçekten önemi çıktı. Bu yorum çok yapılıyor. Tabiî burada yapılan bu yorumların en temel nedeni Sinan Oğan’ın %5,17 oy alması. Gerçekten büyük başarı. Hattâ seçim gecesi belli bir saatte yaptığım yayında –sanırım 20.30’daydı– “İlk kazanan Sinan Oğan” demiştim. Gerçekten Sinan Oğan seçimi ikinci tura bıraktırdı ve aldığı oy %5,17. Son günlerde hakkında çıkartılan spekülasyonlara vs.’ye rağmen o anlamıyla gerçekten bu seçimin en parlayan isimlerinden birisi ve önümüzdeki dönemde de önü çok açık olacak, öyle gözüküyor. Şimdiden zâten gerek Erdoğan’ın gerek Kılıçdaroğlu’nun yanına çekmek istedikleri bir isim. Birtakım pazarlıklar olacak deniyor, bakalım ne olacak? Ama şunu söylemek lâzım: Sinan Oğan birtakım anlaşmalar yapsa bile ve adaylardan herhangi birini açıkça desteklese bile, ona oy veren %5,17’lik seçmenin –ki sayısını da söyleyeyim: 2 milyon 829 bin seçmen– onun işâret ettiği yere vereceğini söylemek mümkün değil. Tabiî ki bunun hesâbı ayrıca yapılır, ama şu hâliyle Sinan Oğan gerçekten öne çıkan bir isim ve en önemli özelliği de Türk milliyetçisi olması, bunu biliyoruz.

Fakat partilere baktığımız zaman, burada İYİ Parti ve MHP’nin oylarının 5 yıl önceye göre azaldığını görüyoruz. MHP’nin %10 tutturması gerçekten büyük başarı. Ama bir önceki seçimde aldığı oyun gerisinde, onu da kabul etmek lâzım. İYİ Parti’nin oyu az da olsa oran olarak azaldı, onu da özellikle vurgulamak lâzım. Bir de Zafer Partisi var tabiî: %2,23. Baktığımız zaman, çok büyük bir milliyetçi patlama yok açıkçası. Ama milliyetçilerin bir şekilde ayakta durabilmesi var. Bu bağlamda Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş –kendisi AKP’den seçildi biliyorsunuz– bir metin kaleme aldı, dedi ki: “Önümüzdeki dönem, Türk milliyetçilerinin dönemi” ve farklı partilerdeki milliyetçileri birlik çatısı altında bir araya getirmek, yani yeni bir tür milliyetçi ittifak önerisinde bulunuyor. Ve bir şekilde Sinan Oğan’dan çok pozitif bahsediyor. Bir anlamda bu dönemin, bu seçimlerin, Türkiye’de değişik partilere dağılmış olan milliyetçilerin bir araya gelirlerse belirleyici bir güç olabileceğini gösterdiğini ileri sürüyor. Ve muhtemelen de böyle bir şey olursa Sinan Oğan ön plana çıkacaktır. Bu ne kadar gerçekçi bir yorum bilmiyorum, ama Tuğrul Türkeş gibi deneyimli bir ismin daha seçimin ertesi günü bunu AKP’de olmasına rağmen kaleme almış olması önemli. Önümüzdeki dönemde Meclis’te zâten milliyetçi kimliğiyle öne çıkan çok sayıda milletvekili olacak ve bunlar bir tür odak hâline gelebilirler. Ama MHP’deki, İYİ Parti’deki, Büyük Birlik Partisi’ndeki, Zafer Partisi’ndeki isimlerin ya da tabanın, kadroların, önümüzdeki dönemde bir araya gelmesi şu aşamada çok kolay değil. Türk milliyetçiliği meselesi gerçekten bu seçimde dikkat çeken bir husus; ama Sinan Oğan’ın hakkını teslim etmekle birlikte abartıldığını düşünüyorum. 

Buna karşılık Kürt cephesinde bir başarısızlık var. Yani Türk milliyetçiliği cephesinde az da olsa bir yükseliş ve Sinan Oğan’la berâber ortaya çıkan bir câzibe merkezi var; ama Yeşil Sol Parti adı altında giren HDP’nin oylarının tüm seçim bölgelerinde 5 yıl önceye göre azaldığını görüyoruz. Baktığımız zaman, bir önceki seçimde aldığı oy %11,7, şimdi TİP’le berâber oylarına baktığımız zaman %10,5 gibi bir rakam oluyor. Bir gerileme var. 100 milletvekili hedefi vardı. Rakamlar sürekli değişiyor; ama en son gördüğüm 61’deydi. Îtirazlarla birtakım yeni milletvekillikleri –galiba Şanlıurfa’dan– almışlar. Belki 62 olmuştur. 4 de TİP’i eklersek, geçen seçimde aldıkları 67’nin bir ya da iki milletvekili aşağısına düştüler. 100 milletvekili hedefine ulaşamadılar. Bunu da önemli bir husus olarak belirtmek lâzım. Şu hâliyle bakıldığı zaman, Yeşil Sol Parti tek başına seçime giriyor olsaydı, eski %10 barajına takılıyordu. Belki de daha önceki oylarının %10’un üzerinde çıkmasında %10 barajının etkisi de vardı. Şu hâliyle umduklarını bulamadıklarını söyleyebiliriz. Yani bir tarafta Türk milliyetçiliğinin az da olsa bir yükselişi ve bir dikkat çekmesi varken; öteki tarafta Kürt hareketinin kendilerinin de îtiraf ettikleri bir hayal kırıklığı yaşadığını görüyoruz. 

Milliyetçilik demişken, Kılıçdaroğlu’nun oylarının %45’e bile ulaşamamasında kesinlikle İYİ Parti’nin çok önemli bir yeri olduğu muhakkak. Birincisi, İYİ Parti bir ara yükselişe geçmişti, öyle deniyordu. Ama baktığımız zaman, 5 yıl önce ilk girdiği seçimde elde ettiği %9,96’yı yakalayamadı. Az bir düşüşle de olsa, 9,7 civârında bir oy aldı. Bu bir başarısızlık, bunu kabul etmek lâzım. Kendileri de herhalde kabul ediyorlardır. Milletvekili sayısı 1 artmış, 43 iken 44 olmuş. Bu gerçekten İYİ Parti için iyi bir durum değil. Şunu da akıl yürüterek tahmin ediyorum: İYİ Parti’ye oy verenlerin hepsi Kılıçdaroğlu’na oy vermiş gibi gözükmüyor. Özellikle Sinan Oğan’a İYİ Parti’den epey bir oy gitmişe benziyor. İYİ Parti’nin, Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu’na îtirâzı vardı. 3 Mart’ta büyük bir kriz koptu biliyorsunuz. Sonra 6 Mart’ta mesele halloldu. O târihte söylediğim şuydu: “Meral Akşener haklı, ama yaptığı yanlış”. Kılıçdaroğlu’nun kendini dayatmasına îtiraz etme konusunda haklı olduğunu söylemiştim. Belki de bugünkü sonuçlara bakıldığı zaman, İYİ Partililer ve Meral Akşener, “Gördünüz, biz haklı çıktık” diyor olabilirler. Bunu hiç yabana atmamak lâzım. Tabiî Kılıçdaroğlu olmayıp şu olsaydı –meselâ İmamoğlu olsaydı ya da Mansur Yavaş olsaydı ya da Meral Akşener olsaydı– durum farklı olur muydu? Farklı olurdu; ama artı mı olurdu eksi mi olurdu bunları kestirmek mümkün değil. Artık iş işten geçmiş durumda. Fakat İYİ Parti’nin Kılıçdaroğlu adaylığına îtirâzının çok da yabana atılmayacak bir husus olduğu bu seçim sonuçlarında ortaya çıktı. Buradan hareketle bu kopuş, 3 Mart’taki yaşanan kriz, İYİ Parti’yi olumsuz etkilemiş, çok bâriz gözüküyor; aynı zamanda Kılıçdaroğlu’nu da olumsuz etkilemiş. 

Ama esas olayın Altılı Masa’nın diğer ortaklarıyla olduğunu başta söyledim, onu özellikle vurgulamak lâzım. Eğer Gelecek ve DEVA partileri gerçekten özellikle AKP’den bir oy çekebilselerdi, durum çok daha farklı olurdu. Bakın, AKP’de 7 puanlık bir oy düşüşü var. Ama burada CHP’nin oy artışı 2 buçuk filan — yani 5 yıl önceye göre. Şimdi CHP’nin oy artışı Saadet, Gelecek ve DEVA sâyesinde mi oldu? Yoksa yeni genç seçmen ve HDP’den azaldığı ya da Yeşil Sol Parti’den azaldığı âşikâr olan oylardan mı oldu? Çok tartışmalı. Dolayısıyla erimekte olan –yani 5 yılda 7 puan kaybetmek bayağı ciddî bir şey– AKP’nin bu oy kaybından, listesinde seçime girdikleri CHP’ye pek bir şey taşıyamamışlar, bu anlaşılıyor. Bu da o partilerin gelecekte –yani gelecek dediğim: Meclis açılacak, orada milletvekilleri olacak– neyi nasıl yapacaklarını kestirmek açıkçası çok mümkün değil. Eğer Kılıçdaroğlu’nu seçtirmiş olsalardı, o zaman tabiî ki cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve en azından birer bakanlıkla iktidârın bir parçası olacaklardı. Şimdi Cumhur İttifâkı’nın çoğunlukta olduğu bir Meclis’te, Gelecek, DEVA ve Saadet Partisi’nden ve Demokrat Parti’den seçilmiş milletvekillerinin neyi nasıl yapacakları, nasıl bir etkileri olacağı gerçekten çok merak konusu diyelim.

Meclis’te Cumhur İttifâkı’nın bu üstünlüğü zâten birçok şeyi değiştiriyor ve ikinci tura da belli ki etkisi olacak. Çünkü net bir şekilde çoğunluğu sağladılar. Bu da benim açımdan bir sürpriz oldu. Burada tabiî ki en büyük performans MHP’den geliyor. MHP 5 yıl önceki 49 milletvekilini 50’ye çıkarttı. Ama AKP’nin milletvekili sayısı 28 azalmış durumda ve bu milletvekilliklerini kimler paylaştı diye baktığımız zaman, büyük bir kısmı CHP’de, birer tânesi MHP ve İYİ Parti’de, 5’i Yeniden Refah Partisi’nde. Evet, Yeniden Refah Partisi Sinan Oğan’dan sonra gerçekten bu seçimin en çarpıcı sonucunu alan partisi. Aldığı oy 2,82 ama kazandığı 5 milletvekili var. İstanbul’dan her bölgeden birer milletvekili, bir de Konya ve Kocaeli’nden. Bu elde edilen oy gerçekten geleceği olan bir parti oyu. Çünkü belli ki Saadet Partisi’ne oy vermesi söz konusu olan birçok insanın oyunu da alabilmiş. AKP’den kaçan bâzı oyları da alabilmiş. Bir de yeni seçmenden oy alabilmiş. Önümüzdeki dönemde Türkiye’deki İslâmcı siyâsetin ana merkezi olma potansiyeli var. Bu 5 milletvekili, bir de tabiî Cumhur İttifâkı’nın parçası oldukları için iktidardan da pay alacaklar. Önümüzdeki dönemde, eğer ikinci turu Erdoğan kazanırsa Yeniden Refah Partisi’nin önü iyice açılmış olacak. Bunu özellikle belirtmek lâzım. 

Bu arada tabiî merkez sağ denen olayın yerinde yeller estiğini gördük. Hep onu tartıştık: “Merkez sağın lideri kim olacak? Merkez sağ yeniden oluşacak mı?” Önce, “DEVA Partisi bunu yapabilir mi?” diye,  sonra da “İYİ Parti bunu yapabilir mi?” diye. Sonuçta hiç birisi bir şey yapamadı. Böyle bir alan kalmadı ve yeni Meclis’te yer alan yeni aktörlere baktığımız zaman, uç aktörler; HÜDA PAR’lı, Yeniden Refah’lı vs. isimler var. Dolayısıyla merkez daha uzun bir süre ıssız kalacağa benziyor. 

TİP konusunda, 4 milletvekili çıkarmalarının başarı olduğunu düşünüyorum. Tabiî ki daha önceki îtirazlar, eleştiriler… bâzı yerlerde gördüm: “Eğer Yeşil Sol ve TİP tek liste hâlinde çıksaydılar, seçime birlikte girmiş olsalardı, 5-6, belki de 7 milletvekili daha alabilirlerdi” deniyor. Sonuçta zâten Cumhur İttifâkı’nın çoğunluğu elde ettiği bir Meclis’te bu grubun sayısında –yani baktığımız zaman 65-66 gözüküyor, diyelim ki 70 milletvekili olsaydı– çok fazla bir şey fark etmeyecekti. Onu da kabul etmek lâzım. Fakat böylesine bir Meclis’te, üstelik Erdoğan yeniden seçilirse, TİP’in ve Yeşil Sol Parti’nin, daha doğrusu HDP’nin ne kadar etkili olabilecekleri, aslında muhâlefetin ne kadar etkili olabileceği çok tartışmalı olur. Eğer ikinci turu Kılıçdaroğlu kazanırsa, o zaman bambaşka bir olayla karşılaşacağız. Bir cumhurbaşkanı bir ittifaktan; ama Meclis diğer ittifaktan. Orada tabiî nasıl bir durum ortaya çıkacak? Erdoğan’ın yarattığı Başkanlık Sistemi kendi önünü kesmiş olacak. Çünkü Meclis’te istediği yasaları çıkartamayacak olan Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı kararnâmeleriyle ülkeyi yönetmeye çalışacak. Ve bu da tabiî bizim bir yığın olayı yaşamamıza, buna tanık olmamıza neden olacak.

Bir iddiaya göre şöyle deniyordu biliyorsunuz: Meclis çoğunluğunu Cumhur İttifâkı alırsa, seçmen de başkanlık için ikinci turda istikrar için ona verebilir. Böyle bir zorunluluk olduğu kanısında değilim. Bu tabiî ki bir faktör olacaktır; ama insanlar ikinci tura bildikleri gibi gidecektir. İşte o “bildikleri gibi” meselesi çok önemli. Çok az bir süre kaldı. İki hafta bu, iki günü zâten gitti. Ne yapacaklar, ne edecekler? Özellikle Kılıçdaroğlu tarafında bir yığın spekülasyon yapılıyor biliyorsunuz. ”Şu oldu, bu oldu, şu görevden alındı, şu suçlanıyor, şöyle kavga ettiler” vs. diye. Tabiî ki bunlar dolaşacak edecek, ama ilk günden îtibâren Kılıçdaroğlu’nun dozunu değiştirdiğini görüyoruz. Benim pozitif kampanya dediğim şeyden daha bir negatife kaydı; doğrudan gençlere yönelik yaptığı şeylerde, “Sizin gençliğiniz elden gidiyor” vs. ya da HÜDA PAR göndermeleriyle bir kampanya yürütmeye başladı. Sinan Oğan’ın oylarını alabilmek için muhtemelen sığınmacılar meselesinde sert birtakım söylemler gelecek. Bunlar ne kadar işe yarar kestirmesi çok zor.

Ama şunu gördük, seçim gecesi yaşanan onca şey bize şunu gösterdi: Oy kullanmak bir yana, oylara sâhip çıkmak bambaşka bir şey. Yine bu gece ve sonrasında bu konuda çok ciddî iddialar, spekülasyonlar ortada dolaştı. Hâlâ muhâlif seçmen açıklanan seçim sonuçlarına tam olarak iknâ olabilmiş değil ve burada başta CHP olmak üzere diğer muhâlefet partilerinden somut birtakım açıklamalar bekliyor; onlar da gelmiş değil. CHP’de, mâlûm, bu işlerden sorumlu olan kişi, Onursal Adıgüzel istifâ etti meselâ. Bu çok şey söylüyor bir yanıyla. Yani birtakım eksikliklerin kabul edilmesi gibi bir şey herhalde. Ama şunu görüyorum: Kılıçdaroğlu’na oy vermiş olan kesimlerin içerisinde tabiî ciddî bir hayâl kırıklığı var; ama buna karşılık diğer yandan da işi sonuna kadar götürmek, ikinci turun bir fırsat olduğu vurgusunun da çoklukla yapıldığını görüyorum. Burada temel soru şu: Toplumdaki inanç, direnç, azim yukarıya ne derece yansıyor? Benim seçimlerle ilgili yaptığım değerlendirmelerin özünde şu vardı, şunu söylüyordum gittiğim gördüğüm yerlerde: İnsanları çok inançlı gördüm, umutlu değil inançlı gördüm. Umudun ötesinde bir şeydi o ve Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimâlinin bu nedenle yüksek olduğunu söyledim. Şimdi baktığımız zaman, yine insanların inancını, kararlılığını gördük, azmini gördük; ama merkezde buna denk, bu inancı yönlendirebilme, yönetme, ona lâyık bir seferberlik tam olarak göremedik. Özellikle başta söylediğim 6 parti; yani Yeşil Sol Parti’nin Kılıçdaroğlu kampanyasına gösterdiği ilgiyi, sâhiplenmeyi bir Gelecek’in, DEVA’nın ve İYİ Parti’nin göstermemiş olması birçok şeyi bize açıklıyor. Yani bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Birçok şey sonra tartışılacak. Kılıçdaroğlu’nun “Alevî” videosu bence çok önemliydi ve çok yerindeydi. Şimdi insanların bâzıları dönüp bakıp, “Onu keşke yapmasaydı, Alevîliğini kullandılar” filan diyenler var. Bunların hepsi tabiî ki yapılacaktır, edilecektir; fakat yapılan birçok şeyin, seçimin ilk döneminde yapılan pozitif kampanyanın hiç de yanlış olmadığını düşünüyorum. Burada en önemli husus, Erdoğan’ın tabanını kendisine sâhip çıkmaya çağırdığını biliyoruz, bunu gördük. İstanbul mitingi bunun göstergesiydi. Ama buradaki mesele şu, onu özellikle kabul etmek lâzım: Erdoğan’ın tabanının tam olarak kendisine sâhip çıktığı söylenemez. 5 yıl içerisinde AKP’nin yaşadığı oy kaybı bunu gösteriyor. Ama onun dışındaki birtakım çevreler; MHP’si, Yeniden Refah’ı, Hizbullah’ı vs. ona sâhip çıktılar. Hattâ belki de Altılı Masa içerisinde yer alan partilere oy atan bâzı insanlar ona sâhip çıktılar. Burada esas çözülmesi gereken husus bu. Olay Erdoğan’ın fanatik taraftarlarının, işte, kefen giyenlerin vs.  Erdoğan’a yeniden %49,5 verdirdiği değil. Orada AKP’nin aldığı oy %35. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. Bunun özellikle altını çizmek lâzım. Erdoğan şu hâliyle başkalarına yaslanarak –ki önceki seçimde de öyleydi, ama burada çok daha bâriz bir şekilde öyle; bir önceki seçimde baktığımız zaman AKP %42,56 almıştı, MHP %11 almıştı ve Erdoğan’ın oyu %52’ydi. Orada diyelim ki %10 gibi bir oy, 10 puan başkalarından almıştı. Şimdi çok daha fazlasını başkalarından aldı. Burada Erdoğan’ın bir yardıma ihtiyâcı vardı ve bu yardımı Türkiye’nin milliyetçi ve İslâmcı uç kanatlarından insanlar ona sundular. Eğer ikinci turu yine Erdoğan önde bitirirse, bu kanatların Türkiye’de zâten var olan etkilerinin iyice artacağını kestirmek hiç de şaşırtıcı olmayacak. Özellikle kadın meselesinde, birçok temel hak ve özgürlükler meselesinde bu kişiler, onun iktidâra tutunmasına yardımcı olan kişiler, eğer Erdoğan tekrar kazanırsa çok daha fazla şey isteyecekler ve alacaklar. Böyle bir durumla karşı karşıya kalacağız ve bu da Türkiye için çok daha kötüye doğru bir gidiş olacak. Bütün bunların bir şekilde 15 gün içerisinde –ki 15 günden az süre kaldı– insanlar tarafından değerlendirileceğini düşünüyorum. 

Evet, yarım saati geçmiş durumdayız. Ve kapatırken şunu söyleyeyim: Gazetecilik dönemle yapılan bir iş değildir, gazetecilik her zaman yapılan bir iştir. Bağımsız ve özgür gazetecilik yapmak hiç de kolay bir şey değildir. Burada, Türkiye’de bunu, Allah için, eksik olmasınlar, her gün insanlar gösteriyor. Sadece devlet değil bunu gösteren; bütün partiler, bütün farklı farklı yerlere angaje olmuş insanlar size sürekli birtakım engeller vs. çıkartıyorlar ve en ufak bir açığınızda sizin üzerinize çullanmaya hazır bekliyorlar. Böyle bir olayı yaşıyoruz. Biz bu seçim döneminde kimseye angaje olmadık Medyascope olarak. Zâten görmüşsünüzdür, bâzı liderler bize gelmeye tenezzül bile etmediler — ki bunlardan birisi de Kılıçdaroğlu’dur. Medyascope’a çok da önem vermediklerini gördük. Bu onların kendi bileceği iş. Ama onlar bize gelmiyor diye, biz onlar hakkında haber yapmaktan vazgeçmedik; Erdoğan gelmiyor diye Erdoğan hakkında haber yapmaktan, yorum yapmaktan vazgeçmediğimiz gibi. Biz yine kimseye yaslanmadan, kendi ayaklarımızın üzerinde daha zor olması muhtemel koşullarda yolumuza devam etmeye çalışacağız, edeceğiz. Ve bu anlamda da sizlerden bizi desteklemenizi bir kere daha ricâ ediyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.