Açık Oturum (404): III. Erdoğan döneminde dış politika – Putin ve Biden’dan hangisi daha önemli olacak?

Seçimlerin sonuçlanmasının ardından açıklanan yeni kabineyi konuşmaya devam ediyoruz. 13 yıldır Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı görevini yürüten Hakan Fidan, artık Dışişleri Bakanlığı koltuğunda. Pek çok kişi Fidan’ın “sesi”ni ilk kez devir teslim töreninde duydu. Dış politika uzmanları da Fidan’ın bakanlık döneminde Türk dış politikasına nasıl şekil vereceğini merak ediyor. Açık Oturum’un bu haftaki bölümünde Medyascope Dış Haberler Editörü Senem Görür, TEPAV Avrupa Birliği Çalışmaları Direktörü Nilgün Arısan Eralp, Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Habibe Özdal ve German Marshal Fund Ankara Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı ile Türk dış politikasının geleceğini değerlendirdi.

Hakan Fidan’ın “sesi” nasıl duyulacak?

Teknokratlardan oluştuğu için bu kabine “ılımlı” olarak değerlendiriliyor. Peki gerçekten böyle mi? Nilgün Arısan Eralp, “Hakan Fidan’ın söylem ve üslup değişikliğini, Dışişleri’nin bilgi ve birikimini dış politikaya yansıtma şeklinde görecek miyiz? Bilmiyorum” diyerek ihtiyatlı yaklaşıyor. Özgür Ünlühisarcıklı ise bakanların hiçbirinin cumhurbaşkanından bağımsız karar alamayacağına dikkat çekerek, yapılan ılımlı kabine yorumlarını hatırlatıyor. Ünlühisarcıklı’ya göre bu kabine, bürokratik bir kabine:

“Bakanların hiçbiri cumhurbaşkanından bağımsız karar alamaz. Ilımlı kabine yorumları yapılıyor, bu doğru. Ilımlı olmanın ötesinde bu bürokratik bir kabine. Kendi bakanlıklarını iyi tanıyan, günlük işleyişi cumhurbaşkanının müdahalesi olmadan yapabilecek isimler var.”

Kabinedeki değişikliklerle ekonominin ön planda olacağına dikkat çeken Ünlühisarcıklı, sözlerine şöyle devam ediyor: “Kabinede ekonomi ağırlığı var, önceliğin ekonomi olacağı belli. Dış politika önemli öncelik ekonomi olacak. Türkiye son yıllarda cari açığını ‘dost ülkelerden’ gelen yardımlarla kapatmaya çalıştı. Ekonomide gelinen nokta çok iyi değil. Rusya ve Körfez ülkelerinden gelen yardımlar yetmeyecek, kısa dönemde uluslararası finans piyasalarından gelecek kaynağı eklemek zorunda. Bu yüzden Batı ve ABD ile ilişkiler iyi gidecektir.”

Türkiye-AB ilişkilerini hatırlayan var mı?

Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’deki bir iktidar değişikliğine hazırlamadığını ve tercih de etmediğini söyleyen Arısan Eralp, “AB’de bir ferahlama oldu” diyor ve ekliyor:

“AB kendisini bir iktidar değişikliğine hazırlamıyordu, tercih de etmiyordu. Mülteci sorunu AB için çok önemli bir sorun. Mültecilerin geri gönderilmesi AB’yi çok tedirgin ediyordu. Türkiye’nin tekrar müzakere sürecine dönmesi de AB’yi ürkütüyordu. Muhalefetin söylemleri de Batı’da ve AB’de çok ilgi çekmedi. Seçim sonuçlarının ardından AB’de bir ferahlama oldu. Mülteciler konusunda yeni ilişkiler kurabilirler.”

Al F-16’ları, ver İsveç’i mi?

Dış politikada şu an en önemli konu İsveç’in NATO’ya üyelik süreci ve Ankara’nın vetosunu 11-12 Temmuz’da Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılacak NATO Liderler Zirvesi’ne dek kaldırıp kaldırmayacağı. Seçimlerden sonra ABD’nin F-16 satışı ile İsveç’in NATO’ya üyeliği arasında ilişki kurduğunu hatırlatan Ünlühisarcıklı, “Türkiye bu süreci F-16 meselesine bağlaması konusunda haklı. Türkiye riskli bir coğrafyada. Rusya ve İran kaynakları tehditleri karşısında F-16’lara ihtiyacı. Fakat zaman daralıyor, takvim azalıyor” diye konuşuyor.

Kremlin, Erdoğan’ın seçim zaferini nasıl karşıladı?

Seçim sonuçlarını coşkuyla karşılayan isimlerden biri de Rusya lideri Vladimir Putin. Putin ile Erdoğan’ın birbirlerini çok iyi anlayan, söylemleri de birbirine benzeyen iki lider olduğunu hatırlatan Habibe Özdal, “Ben de Putin’in yerinde olsaydım Erdoğan’ın kazanmasını isterdim” diyor.

“Bundan sonra Türk-Rus ilişkilerinde hangi gelişmeleri bekleyebiliriz?” sorumuzu ise şöyle yanıtlıyor:

“Kurumlar daha ikincil durumda olacak, liderden lidere ilişkiler güçlü durumda olacak. Bazen ekonomik ve siyasi koşullar gerektirdiğinde sürpriz anlaşmalar görebiliriz. Bu bir risk ama ne zaman Türkiye’nin Batı ile ilişkileri çıkmaza girse ikinci S-400 alımının gündeme geldiğini görüyoruz. Bu bir risk çünkü siyasi ve ekonomik maliyeti çok fazla, henüz ulusal güvenliğimiz açısından da bir yararını görmedik. “

Bitmek bilmeyen vize sorunu: Nasıl çözülür?

Türkiye’den 2015 yılında AB’ye 5 bin iltica başvurusu yapılırken bugün bu sayının 55 bine çıktığını söyleyen Arısan Eralp, AB’nin vize retleri ile iktidar yerine yurttaşları cezalandırdığını söylüyor:

“AB için mülteciler en büyük güvenlik sorunu haline geldi. Türkiye’de sivil topluma desteklerinin süreceğini söylüyorlar fakat buna uygun davranmıyorlar. İktidarı cezalandırmaya çalışıyorlar ama burada cezalandırılan vatandaş oluyor.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.